Bu Blogda Ara

4 Haziran 2008 Çarşamba

Öldükten sonra dirilmek

Âmentümüzün çok önemli bir bölümü âhirete imândır. Yani bir mü’min, kelime-i şehadet getirdikten sonra, “Mü’minlik sertifikası” alıyor, ama bunun vizesi, Âmentü şartnamesini imzaladıktan sonra çıkıyor. Biz Âmentünün içinde ahiret gününe iman ettik dediğimiz halde, Cenab-ı Hak, yetmez diyor, “Ve’l-ba’su ba’de’lmevt” öldükten sonra dirileceğimizi de zikredin, ona da inandığınızı gösterin, diyor…


Şu halde ahirete iman, genel anlamında çok önemli bir şey ki, üst üste iki defa ahirete iman üzerinde durulmuştur.
İslam mutasavvıfları, özellikle Hz. Mevlana ve Muhyiddin-i Arabi Hazretleri ahirete imanın fevkalade sıcak olması lazım geldiğini ve imanın böyle laf olsun diye söylenecek bir söz olmadığını, çünkü ahirete tam iman teşekkül etmedikçe, Kur’an’a imanın mümkün olmadığını vurgularlar.
Bu bakımdan ahirete imanı, çok ayrıntılarıyla anlatmak istiyorum.
Ahirete iman; genelde bütün dinlerde ve hatta bir kısım ateist kimselerde dahi vardır. Ölümle her şey bitmiyor, ölümden sonrası vardır. Zaten ahirete imandan murat, ölümden sonrasının var olduğuna iman etmektir.
Ahirete imandaki esas; bu halimizle yeni bir hayata intikal etmeye inanmaktır.
Ruhumuz bir başka aleme intikal edecek, başka bir hayata gireceğiz demek, ahirete imanı tamamlamıyor.
Dikkat ederseniz; bunun yetmediğini göstermek için Âmentü şartnamemizde ahiret demiyor, “ahiret günü” diyor… Çünkü ahiret günü deyince ayrı bir anlam taşıyor, bir de ayrıca “Ve’l-ba’su ba’de’l-mevt”i içine katıyor ki bundan kasıt, öldükten sonra dirilmeyi, ahiretin bir parçası olarak kabul etmektir.
Öldükten sonra dirilmekle ahiret arasında bir paralellik vardır. Ama ölümden sonra hayatın devam ettiğine inanmak biraz daha kolaydır. Öldükten sonra dirileceğine inanmak daha zordur.
Hz. Mevlana “Öldükten sonra dirileceğine çok ciddi inanmadıkça iman teşekkül etmez” diyor. Ahiret gününe imanı çok ciddi kavramamız lazım.
Peki niçin Amentümüzde, ahirete iman şeklinde değil de, ahiret gününe iman şeklinde vurgulanmaktadır?
İslamiyet’in doğduğu günden beri ölümden sonra bir hayatın var olduğuna inanmak kolaydır. Neden kolaydır? Çünkü bir hayatın bundan ibaret olmadığını ve hayatın bir başka halde devam edeceğine dair insanların içinde sanki içgüdü vardır. Cenab-ı Hak, hepimiz Cennetten geldiğimiz için bize yeryüzüne gelmeden evvel, bir hayat olduğu hissiyatını iç dünyamıza vermiştir. Ölümle her şeyin bitmediğini hissetmek bir tarz ahirete imanın çekirdeğidir, ama bu çekirdek yeterli değildir.
Çünkü, semavi dinlerin esası, insanların toplum içerisinde ahlaki bir düzen içerisinde yaşamalarını sağlamaktır. Eğer bir din, mensuplarına bir ahlak çizgisi içerisinde hayat ve mutluluk sağlayamıyorsa, bunun din olması mümkün değildir. Şimdi dinleri eleştirmeye kalkan bazı akılsızlar, birtakım sistemlerin, düşüncelerin, felsefi rejimlerin, din yerine ikame olabileceğini iddia ettiler. Bunun olmadığının en iyi örneğini de Rusya Marksizm ile verdi.
Bir toplumun içindeki insanlara dinden başka bir şeyle bir nizam veremezsiniz.
Dinin nizamı içerisinde en önemli faktör mesuliyettir. Eğer bir insan yaşarken, yaşadığından mesul olmadığını düşünürse, o insanın yapamayacağı hıyanet, menfaati için yapamayacağı haysiyetsizlik kalmaz.
Hiç kimse çıkıpta ben inanmıyorum, ama haysiyetli insanım diyemez. Yani bir insan eğer hırsızlık yapmıyorsa, başkalarının malına tecavüz etmiyorsa, bu dinlerin getirdiği geleneksel bir terbiyeden doğmaktadır.
Yoksa, Allah’ı bilmeyen, inanmayan bir insan ki, çağımızda gittikçe, bunların ateistlerin ne biçim suçlar işlediğini, ateistlerin hadiseler karşısında ne reaksiyon gösterdiklerini görmekteyiz.
Binaenaleyh ahiret gününe iman, bir anlamda insanın mesuliyetini zorunlu kılan bir imandır.
Eğer bir insan ölümden sonra bir hesap günü’nün olacağına inanırsa, o insan, disiplinli yaşamak zorundadır. Ne kadar hatalar işlerse işlesin, ama çizgi itibariyle büyük hatalardan kaçar.
En basit örnek olarak, bugün toplum içerisinde pek çok sıkıntısı olan insan vardır. İntihar noktasına gelir, fakat intihar etmez. İslam toplumlarında intiharın çok az olmasının sebeplerinden en büyüğü ahiret gününe imandır.
Şu halde ahiret gününe imanla, Cenab-ı Hakkın bizi mecburi olarak sevk ettiği nokta, hayatımızın haysiyetinin bir tarz teminatıdır.
Onun için, ahiret gününe iman diye zikredilmesinin sebebi de, sen bu günde yaşamıyorsun, bir ahiret günü var, orada bir hesap vereceksin, buna iman etmedikçe bir insanın İslam imanı ikmal olmuş olmaz ve küfürde kalır.
Yani bir insan, “Ben her şeye inanıyorum, ama dirilip de tekrar hesap vereceğime inanmıyorum” derse, iman etmiş olmaz. Bu çok önemli bir maddedir.

Hiç yorum yok: