Bu Blogda Ara

8 Haziran 2008 Pazar

DECCALİYET

Ancak Deccaliyet, güç sizde diyerek bilinciniz aracılığı ile size ‘İlmin var işte, istediğini “yaratmanın” yöntemi, arzula iste, yarat ve kontrolü bırakma, eline al, özlemini çektiğin ve arzuladığın ne varsa senin olabilir. Güç sende‘ diyerek sessice seslenir.
. . .
En zor olan ise, bu sahte cenneti reddetmek ve “Hiç birşey istemiyorum. Allah benim için ne takdir etti ise ben ona razıyım.” diyebilmektir. Asıl olan; hiç birşey istemeden yaşayabilme noktasına ulaşmaktır.
. . .
Uzun lafın kısası Deccal elimize gücü vermekle işte bizlere bu sinsi tuzağı hazırlamaktadır. Unutmayınız ki Şeytan bilinci yüksek bir bilinçtir. Kamil İnsan bilincine ise, Şeytan olup, şeytanlık yapmadıktan sonra ulaşılır.
* * * * * *

Yeryüzünde gelecekte kıyamet zamanında ortaya çıkacağı öncelikle Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) olmak üzere yüzlerce yıldır Hak erenleri tarafından da haber verilen ve ahir zamanın en büyük fitnesi olan Deccal fitnesi, herşeyi ve tüm zamanları bünyesinde bulunduran “an” içinde her zaman mevcuttur. Deccaliyet denilen bilincin en önemli odak noktası “güç”tür. Nerede elinde bir güç, yönetme ve hakim olma, en önemlisi de, garanti arama düşüncesi varsa, orada mutlaka Deccal bilinç titreşiminin etkisi vardır. Kendini veya bir başkasını güç sahibi ve “Önemli” gören kişi, Deccaliyet frekansının vibrasyonları tarafından çekilmeye uğraşılıyor demektir.

Halbuki unutulmamalıdır ki, Allah’tan başka hiç bir şey önemli değildir. Ancak var olan herşey çok değerlidir. Önem ile değerin farkı ise, önemli olan şeyin kendisine göre konumlanılması ve referans teşkil etmesidir. Değer ise, sadece “Hakk”ını vermeyi gerektirir. Yaratılmış her zerre ise, son derece değerlidir. Çünkü varolanda Allah’dan gayrısı yoktur.

Her insan, aynı zamanda yaratılmış her varlık, bir sistemin içinde yer alarak kapsanmak (Zaman-Mekan) ve kainat içinde bir güç tarafından yönetilmek zorundadır. Bu sistemin arştan aşağıya bir güç silsilesi ile “Ruh”un emri altına aldığı tüm galaktik ve kozmik oluşumların kendi özüne doğru yönetimsel bağlanma şeklidir. “Ruh” emirdir. Esir maddesi ise, emire esirdir. Varlıklar bunun farkında olsun veya olmasınlar diğer bir yüksek bilinç frekansının özden kendine doğru olacak bir şekilde etki alanına, kontrol ve yönlendirmeyi sağlayan bilinç titreşim frekansının içine girmek zorundadır.

Hiç bir nefis yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici bulunmasın.” (Tarik/4)

Şimdi bu noktada en önemli ve kavranması gereken şey, sistemde hiç bir varlığa, mutlak surette müstakil bir varoluşun ve hakimiyetin verilmiyeceğidir. Ancak Deccaliyet, güç sizde diyerek bilinciniz aracılığı ile size “İlmin var işte, istediğini “yaratmanın” yöntemi, arzula iste, yarat ve kontrolü bırakma, eline al, özlemini çektiğin ve arzuladığın ne varsa senin olabilir. Güç sende” diyerek sessice seslenir.

Yalnız, Allah’ın yarattığı sistemin zahiren varlık alanında göründüğü ve manalarında bir çok zaman etkileri açısından ters etki prensibi ile çalıştığı unutulmamalıdır. Bunu anlamayan bilinç Ahiretini kendi elleri ile ateşe atmış olur. Çünkü aslında güç bende demekle güç başkasının eline geçer. Her yöneldiğimiz olayda teslimiyet gösterilmeden ele alınan haddi aşan her kontrol, Allah’a değil bir başkasına teslim oluştur. Özde ise “Teslim olmak teslim almaktır.” Bunun içindir ki, Allah katında dinin adı İslam’dır. Yani “Allah’a Teslim olmak”. Gücü elimize almak bilincimizi ve “ben”liğimizi büyütmez, tam tersine küçültür. En zor olan ise, bu sahte cenneti reddetmek ve “Hiç birşey istemiyorum. Allah benim için ne takdir etti ise ben ona razıyım.” diyebilmektir. Asıl olan hiç birşey istemeden yaşayabilme noktasına ulaşmaktır.

Ancak insanların çoğu bu bilince sahip değildir. Çünkü özde insan bir aynaya bakarak yaşamaktadır. Siz aynaya nasıl davranırsanız, o da size aynısı ile karşılık verir. Mana boyutunda ise, birşey istemekle, aslında o şey bende yok demiş oluruz ve ayna bize çoğu zaman söyle karşılık verir “evet sende yok! Aynı şekilde vehmi benliğimizi kastederek, “ben”im hayatım üzerinde bağımsız bir gücüm var dememiz, kendimizi cüzzi bilinç ve varlığımızla sınırlamamız sonucunu getirir. Bu zaman da aynı sistemin bilinci bize “senin yaşamında senin çevrenden bağımsız gücün var ve bunun dışında da bir gücün yok” diye karşılık verecektir. Böylelikle kainatın bilinci bizim varoluşumuza ait tüm verileri Ahirette okumamız için farkında olmaksızın bu tanımla şifreyeleyecektir. Hemde sonsuza kadar.

Belki evrensel işleyişin bir kısmını Şeytan bize göstererek, Dünyada bize arzularımızı gerçekliyerek varlık alanına yansıtma şansı verecek ve biz de “ben yapıyorum” diyerek yaşama durumunda olabiliriz. Ancak Ahiret hayatımız tam bir kabus olacaktır. Neden mi?..

Şimdi bir düşünelim. Sisteme biz kendimizi nasıl tanımlamış ve bilincimizden hangi yayını yapmışız. Çünkü bu kayıttan oluşan dünya yayınımızı ahirette haşredip okuyacağımız açıktır. Öncelikle “Benim benliğim ve varlığım bu et ve kemikle sınırlı.” demişiz. Sonra “Ben ve diğerleri var.” diyerek kendi benliğimizi dışımızdan ayırmış ve böylece de diğer varlıklara benlik vermişiz. Yani, “Ben hayatımı yaşarken istediğimi yapıyorum, onlar da istediğini yapıyor.” demişiz. Bu düşünce çerçevesinde (yani birim benlik) daha da ileri gitmişiz ki, en büyük facia da bu noktada açığa çıkar. “Benim hayatımı ben yönetiyorum. Hayatımın gücü benim elimde.” demişiz, ki bunu söylemek otomatik olarak şu anlama gelecektir. “Ben ve diğerleri ayrıdır. Her varlık kendi gücüne sahiptir.” Şimdi bu noktada neye yol açtığımızın farkında mıyız acaba? Otomatik olarak her varlığa ve kendimize ayrı ayrı güç vermiş oluruz. Güçlü olan ise, her zaman yönetir.

Siz sanıyormusunuz ki, kainatta sizden daha güçlü varlıklar yoktur. Allahu Teala Kur’ân-ı Kerim’de “Ademoğlunu yarattıklarımızın bir çoğundan üstün yarattık.” diyor. “Ademoğlu en üstün olandır” demiyor. Dikkat edelim!.. Bu noktada köle olmanız kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu kula kulluk etmektir. Ahiret yaşamında başka boyutlarda hangi güçlere sahip olduğunu bilmediğimiz ne tür varlıklarla karşılaşacağımızı sadece Allah bilir. Bunlardan birinin adeta kölesi gibi yaşamanız artık kaçınılmazdır. Yani cehennem hayatı.

Sakın “Allah beni kurtarır!” demeyin. Kimden meded umuyorsunuz? Sizin “Güç bende!” diyerek gücünü, kendi bilinç yayınınızla reddettiğiniz Allah’tan mı? Haşa! Hakimiyet sadece Allah’a aittir. Kimse de bunu değiştiremez. Ama siz kendi elinizle bundan kendinizi perdelemiş olursunuz. Aynı zamanda, “Diğer varlıkların bana bunu yapmasına Allah izin vermez, onları durdurur” mu diyeceksiniz?…Unutmayınız ki dünyada “Ben ve diğerleri ayrıdır. Benim hayatımın kontrolü ve güçü bendedir.” demek sureti ile otomatik olarak o diğer varlıklara bağımsız güçlerini de kendi elinizle siz verdiniz. Kur’ân-ı Kerim’de Yaratılmış hiç bir varlık yoktur, ki güç ve kuvvetini Allah’dan almasın” buyrulması ne anlama geliyor sizce? Ama siz o ana kadar bunu da anlayamamışsınız. Artık geri ölümü tattıktan sonra dünyaya dönüş de mümkün değil, ki durumu düzeltesiniz. Artık geçmiş ola!

Uzun lafın kısası Deccal elimize gücü vermekle işte bizlere bu sinsi tuzağı hazırlamaktadır. Unutmayınız ki Şeytan bilinci yüksek bir bilinçtir. Kamil İnsan bilincine ise, Şeytan olup, şeytanlık yapmadıktan sonra ulaşılır. Yani tüm gücü bir noktada topladıktan sonra “Aslında “ben” bu et-kemikten oluşan ben değilim. Herşey aslında Öz Ben’imdir ve Zat’ı ise ondan da Gani’dir.” diyerek gücü ve emaneti elinden bırakmak ve Rabbimize ezelde verdiğimiz teslim olma ahtini (takdirimizdeki teslimiyet ve kulluk programı) yerine getirerek insan, yani “Adem” (Adam) olunur. “Adem” olmak ise yok olmaktır. Gücü elinde tutan nasıl yok olsun?… Allah’ın taktirine Teslim olamayan, nasıl ben Allah’a iman ettim diyebilir?… Hz. İsa (a.s) bir hadisinde söyle diyor: “Kainatı bulup zenginleşen ondan vazgeçsin.

Şu noktayı hiç bir zaman unutmamalıyız ki, kendini büyük ve yukarıda görenden, daha aşağısı yoktur. Gücü elinde tutan aslında hiç gücü olmayandır. Teslim olamayanı ise, diğerleri teslim alır. Sonuç olarak Vazgeçemediğimiz hiç bir şey bizim değildir.

Tabii ki herşeyin doğrusunu sadece Allah bilir. Mülk ve Hakimiyet sahibi sadece “O” dur.

Hiç yorum yok: