Bu Blogda Ara

25 Şubat 2010 Perşembe

HZ. YUNUS KISSASINDAKİ İLGİNÇ BİLGİ

Eğer Rabbinden bir nimet ona ulaşmasaydı, mutlaka yerilmiş ve çıplak bir durumda (karaya) atılmış olacaktı. (Kalem Suresi/49. Ayet)

Ayette Rabbimiz Hz. Yunus’un balinanın karnından kurtarılmış olmasa çıplak ve yerilmiş (yani parçalanmış-Allah en doğrusunu bilir) bir biçimde karaya vuracağını bildiriyor. Bildiğimiz gibi deniz hayvanları ve deniz altıyla ilgili bilgiler geçtiğimiz yüzyılda elde edilmeye başlandı. Balinaları incelediğimizde Hz. Yunus kıssasındaki balinayla ilgili, özellikle bir tür dikkat çekiyor. İspermeçet balinası. Çünkü diğer balinaları incelediğimizde ya küçük canlılarla beslendiklerini veyahut da yemek borusunun bir insanın geçebileceği büyüklükte olmadığını görüyoruz. İspermeçet balinası ise 2 mt büyüklüğündeki mürekkep balıklarıyla beslenen ve yemek borusunun büyüklüğü sayesinde bir insan değil bir kayığı bile yutabilecek bir balina cinsidir. İspermeçet balinalarının beslenme şekilleriyle ilgili ise bilimsel bir kaynakta şu bilgiler verilir.

“Genellikle sadece büyük mürekkep balıklarını (boyu 2 metreyi bulanları tercih eder) yerler. Başka balıkları ve fok gibi diğer deniz memelilerini de yerler. Denizin altında hareketsiz yatarken geçen mürekkep balığı sürüsünü ağzını aniden açıp emerek avlar. Mürekkep balıklarının sindirilemeyen kesimleri, sindirim borusunda toplanır ve sonra da ağız ya da anüs yoluyla atılır.”
Kaynak: (http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0sperme%C3%A7et_balinas%C4%B1)


Hz. Yunus Allah’ın dilemesiyle onu yutan balığın içinden kurtulmuştur. Nasıl kurtulduğuyla ilgili bilgi ise Kuran’da verilmemektedir. Ama Allah Hz. Yunus’u kurtarmasaydı yerilmiş ve çıplak bir vaziyette karaya vuracağını belirtmiştir.
Görüldüğü gibi bilimsel kaynakta da ispermeçet balinalarının yedikleri canlılardan sindiremedikleri kısımları ağız yoluyla dışarı attıkları belirtilmiştir.. Bu ise her hayvanda görülen normal bir durum değildir. Hatta bundan 1400 sene önce ispermeçet balinası ve onun bu özelliğinin bilinmesi söz konusu bile değildi. Ama ayette Yüce Rabbimiz eğer Hz. Yunus’u kurtarmasaydı onun yerilmiş ve çıplak bir şekilde karaya vuracağını bildirerek ispermeçet balinalarının bu özelliğine dikkat çekmiştir. (En doğrusunu Allah bilir)

GÜNEŞ'İN HİDROJEN VE HELYUM İÇERİĞİ

Güneş'in %70'i Hidrojen (H), %28'i de Helyum (He) atomlarından oluşmaktadır.1 Geri kalan diğer maddelerin hepsi %2'den daha az oranlardadır. Güneş'te her saniye 600 milyon ton Hidrojen, 596 milyon ton Helyuma dönüştürülmektedir. Kalan 4 milyon ton ise ısı ve ışık enerjisi olarak açığa çıkmaktadır.2 Bu bakımdan Güneş denildiğinde akla ilk olarak, H (Hidrojen) ve He (Helyum) atomlarını simgeleyen harfler gelir. Kuran'daki "Güneş" anlamına gelen "Şems" Suresi'nde ise, suredeki onbeş ayetin hepsi istisnasız olarak H ve E harfleriyle bitmektedir.

Tablodan da görüldüğü gibi Şems (Güneş) Suresi'ndeki tüm ayetlerin sonu, bu ayetlerin hepsinin sonu he ve elif harfleri ile bitmektedir. Hidrojen'in simgesi "H" ve Helyum'un simgesi "HE" harflerini içermektedir. Kuran'da Şems Suresi'nden başka hiçbir sure baştan sona HE harfleriyle bitmez. Bu bakımdan Kuran'da sadece bu surede böyle bir harf diziliminin olması son derece dikkat çekicidir. Ayrıca Şems Suresi'nin numarası olan 91 rakamı da özeldir. Hidrojen dışında doğada tabi olarak bulunan 91 element daha vardır ve bunlar Hidrojen atomlarından meydana gelmektedir. Diğer bir ifadeyle, en hafif element olan Hidrojenden ağır 91 elementteki tüm atomlar, Hidrojenin intra-atomik (atomlararası) bileşikleridir. Bu nedenle Güneş'te yer alan H (Hidrojen) atomu, doğadaki diğer 91 elementi de oluşturmaktadır.3

Evreni içinde var olan tüm detayları ile Yüce Allah yaratmıştır ve yaratmaya devam etmektedir. Bu detaylara ait tüm ilimler de, Rabbimiz'in sonsuz bilgisini kavramamıza izin verdiği kısımlarıdır. Bir ayette şöyle buyurulmaktadır:

Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, Kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)


5 Şubat 2010 Cuma

Levh-i Mahfuz ve “Gidecek başka Allah yok!”

 
Levh-i Mahfuz dedim, bir şey geldi. Birisi otuz sene hocasına hizmet etmiş, otuz sene.

 Buradan müjde var. Biraz sıkıntı var. Biraz müjde var. Ama güvenmeyelim, biz vazifemizi yapalım.

 Bir yaz günü sabah namazının abdestini alırken, Efendisi dışarı çıkmış. Abdest alıyor. Efendisinin yanında otuz senedir hizmet ediyor. Bir ses gelmiş. Sese doğru bakarken, daha sabah namazı, karanlık. Şöyle yukarı bakarken bir perde açılıyor. Levh-i Mahfuzu görüyor. Allah cümlemize nasip etsin. Mukaddes makamdır o. Çok mukaddes bir makamdır.

 Levh-i Mahfuzu görürken bakıyor ki hocası, şaki defterine yazılı. Hayrihi ve Şerrihi. Otuz sene hizmet ettiğin hoca, şer defterinde. Yani cehennem defterine yazılı. Bir daha bakıyor öyle. Fakat bozuluyor. "Hocanın hali böyle olursa, bizim halimiz ne olacak?" diye çok merak ediyor.

 iki gün geçiyor bakıyor yine aynı. Adam bozuluyor. Malum cehennem defterine yazılı olan hocası.

 Hoca gözü açıklardan. Bir hafta sesini çıkaramıyor. Ama bakıyor ki; Hasan Efendi kendinden geçmiş. Ne yiyor, ne içiyor. Sapsarı kesilmiş. Ama yirmi dört saati ibadet ile geçiriyor. "Hocam böyle olursa, bizim halimiz ne olacak?" diye adam merak ediyor. Gece yemiyor. Gündüz yemiyor. Uyuyamıyor. Bir hafta, on gün geçiyor.

 Hoca bir gün diyor ki: "Oğlum hasta mısın? 

 "Yok efendim."        

 "E, ne ola? Erimişsin gidiyorsun yahu!" diyor.

 "Hocam bir şey yok. Ben iyiyim." diyor.

 Ama yüzü gülmüyor. Donmuş artık.

 "Bak Hasan yavrum!" diyor hocası. "Otuz, kırk senedir bana hizmet ediyorsun. Eğer doğruyu söylemezsen, hakkımı sana helal etmem."

 "Hocam utanırım."

 "Utanma yok. Ne varsa söyleyeceksin." diyor hoca.

 "Allah rızası için, Habib-i Kibriya'nın yüzü hürmetine, sana yaptığım hizmeti bir hulusi kalb ile yapıyorum. Senin yüzün hürmetine Allah, bundan dokuz-on gün evvel, Levh-i Mahfuz kapısını açtı." diyor. "Öyle bakıyorum."

 Ama Levh-i Mahfuzu yakın getireceğim inşallah. İnşallah! Hepiniz yukarıya bakıyorsunuz. Ya!

 "Sen." diyor, "Şaki defterine yazılmışsın. Onun için merak ettim."

 "Eğil bakalım!" diyor, eğiliyor. Şöyle kafasına vuruyor.

 "Oğlum Hasan." diyor. "Ben tam bilgiyle Hakka ibadet yaparken, Allah bir gün de o perdeyi bana açtı. Kırk sene evvel. Baktım... Ben de bunu kırk senedir biliyorum" diyor. "Allah'ın sana açtığı gibi. Efendim, hocam vardı. Onun yüzü hürmetine de bana açtı. Kırk senedir, şaki defterine yazıldığımı kendim biliyorum. Gördüm oğlum."

 Talebe, hoca, mürşidi, ikisi birbirine gözyaşı döküyorlar.

 Hocasının aklına geliyor: "Sana söyleyeyim mi?" diyor.

 "Buyurun hocam."

 "Gidecek bir kapı daha var mı? Gidecek bir Allah daha var mı?" diyor. "Ömrümüz olsa, yüz sene de olsa, o ismimizi orada hep görsek, gidecek kapı yok. Gidecek başka Allah yok! Biz vazifemizi yapacağız oğlum. Ben buna güveniyorum oğlum." diyor. "Sen de güven. Bana dua et." diyor.

 Adam sabahleyin kalkıyor, suyunu hazırlıyor. Suyu dökerken gözü orada ya, bakıyor ki O safi olmuş, şaki defterinden Rahmet defterine geçmiş. Safi… Mağfiret almış.

 "Hocam!" derken, ibrik elinden düşüyor yere.

 "Ne oldu Hasan oğlum?"

 "Müjdeler olsun hocam."

 "Ne yaptın oğlum?" diyor. "Ne yaptın?"

 "Makamın değişmiş hocam." diyor.

 "Ya oğlum." diyor. "Allah Erhamerrahimin'dir."

 Hepimiz için inşallah.

 "Allah Gafur ve Rahimdir. Allah Kerim'dir oğlum." diyor.

 "Çünkü O'ndan başka gidecek bir yer yok. İsmimiz şakiye geçmişse… Günahkâr olmuşsun, ya bir günah yaptın, ya bir adam öldürdün. Allah korusun, ya bir hırsızlık yaptın. Bu günah daha benden gitmez. Yok oğlum, öyle bir şey yok. Allah bize vaat etmiş, affı mağfireti var oğlum." diyor. "Binlerce hadis-i şerif vardır. Binlerce oğlum." diyor. "Hamdü sena olsun! Ama bu, senin üzüldüğün, on gün merak ettiğin, yemeden içmeden bu dert ile bana söylediğin... Allah, Habib-i Kibriya'nın yüzü hürmetine, senin yüzü hürmetine, bu affı verdi."

 "Yok! Hocam sen bir söz söyledin."

 "Ne söyledim oğlum?" diyor.

 ""Ondan başka gidecek yer yok!" dedin."