Bu Blogda Ara

5 Aralık 2008 Cuma

YA SETTAR-VELLEYLİ İZA ASAS

Esmâ'i İlâhiyenin zikri üç türlüdür.
Zikir, Hâlik'ı ceseden ve ruhan taleb etmektir.
Çok büyük bir ihsandır. Kullara...
“VELE ZIKRULLAH-U EKBER”...
1 -Kalben,
2 -Sırren,
3 -Fiilen,

1 -Kalben= Esmâ'i sükûn ve huzur içinde dil ile zikrile elde edilir.
2 -Sırren = Esmâ'da erimektir.
3 -Fiilen = ki en kıymetli zikirdir.

Zekât, sadaka “ER REZZÂK” Esmâsını fiilen zikirdir.
Hayvanlara nebatlara, düşkünlere ileri derecede şefkat ve merhamet duymak Er Rahîm ve Er Rahmân esmâlarının fiilî zikridir.
Muzır diye telâkki ettiğimiz hayvanlara bile bu şamildir.
Zâten Resûlü Ekrem fiilî zikrin tam kendisi idi...
Bu zikre giren büyük bir takayyudat altındadır.
Resûl'e abdestli bulunmak, yerde yatmak, teheccüd namazı kılmak, misvak kullanmak farzdı...
Fiilî zikir olmasa diğerleri bir şey ifade etmez...

“Ölmeden evvel ölmek”:
Fiilî olarak Esmâların esareti altında bulunmak onlardan ayrılmamak hasletine kavuşmak demektir...
Namazdaki zikir erkân ile olduğundan ve fiil hâlinde bulunduğundan Namaz mi’rac'tır.
Mi’rac bile hem ceseden ve hem ruhen olmuştur.
“Biabdihî Leylen”
Abîd; ne cesed, ne de ruh'tur. İkisi birlikte olduğu zamandır..
Fiilde ubudiyet sıfatı daima galiptir.
Onun için Cenab-ı Resûl Miraca ubudiyet mertebesinde kabul buyurulmuştur.
Ubudiyette ALLAH'ı “El Mütekebbir” esmâsıyla tesbih mevcuddur.
Cesedin fiilî hareketleri de, son dakikada cesedi inkâr, yalnız ALLAH'ın mevcudiyetini kavlen ve fiilen “LÂ İLÂHE İLLALLAH” demekle sona eriyor... Bu mübârek söz de fiilî bir harekettir ki bunu söylemekle cesed kendini kurtarıyor.
Son nefeste bunu söyleyenlerin cesedi azab görmez...
Ruhun hesabı ve azabı vardır...
Nefsi dizginlemek demek, fiilî hareketleri Esmâ yolunda yürütmek demektir...

Ruh teslim olunca cesedi bile fiilî hareketlere tabi’ tutarak gusl yaparlar ve cenaze namazı ile cesede hürmet edilerek, ikram-ı ilâhî ile cesed uğurlanır...
Mayası olan topraktan “HAYY” ile gelmiştir.
Rahmet-i İlâhiye'nin denizi olan toprağa terkedilir...
Temiz geldiğin toprağa hiç olmazsa cesedinle temiz gitmeğe uğraş!..
Fiilinde Esmâ bulunan cesedlerin bulunduğu toprağa “NÛR” iner...
Nûr inmesi cesedin fiilî zikrine bir ikram-ı İlâhi'dir...
Hayatta iken bu fiilî zikri tahakkuk ettirenin yüzünde “Nûr” tecellî eder.
Bu nûr bazen siyah şekilde tecellî eder ki en büyük Nûr da bu kara Nûr'dur.
Ben bir güzel yüzlü zenci gördüm vaktiyle: “ALLAH!” dediği zaman simsiyah yüzü beyaz oluyor, tekrar eski rengini alıyordu…

Siyah nûr, ruhun ve cesedin temizliğinin ifadesidir...
Hazreti Veysel'in avucundaki siyah nûr bunun işaretidir...
Bu nûrları görebilmek için:
“Nasıl ziyâ ve yddızlar gece görünürse mânevî gece bekçisi olmak yeter”....
Resûl'ün mübârek sırtındaki siyah MÜHR-Ü NÜBÜVVET bunun maddeleşmiş şeklidir...
İnsanlar arasında siyah ırkın bulunması, bu siyah derili insanların yaradılışındaki hikmeti düşünüp anlamak herkese nasib değildir...
Biraz kendinizi yorun ne çıkar...
Bilâl-î Habeşi'nin Resûl yanındaki kıymeti kimsede yoktu...
Bilal kendindekini kıymetlendirmiştir.
Nasıl?
Onu da siz arayın...
Siz de biraz kendinizi zorlayınız...
Her şeyi söylemek izni bizde yok...

“HACERÜ’L- ESVED”, Kâbe örtüsünün siyah oluşu insanı düşündürmelidir... HÂLİK: “Geceye kasem ederim” buyuruyor.
Niçin gündüze değil?...
Gece namazı Resûl-ü Ekrem'e farzdır...
Karanlık yere daima her cisim hürmet ediyor.
Güneşin ziyâsında bir çok dalgalar vardır.
Fakat aydınlık hailleri geçmiyor...
Karanlığı aydınlatmamak için röntken şuaı her şeyi delip geçiyor.
Fakat kendini göstermiyor.
Kendi görünmüyor...
Gündüzümü seversin geceyimi?..
Ne söylersen inanmam...
Muhakkak geceyi seversin...
Çünkü insanların yaradılışındaki gizli bir isteği vardır: Geceyi sevmek...

Hakiki sevgi ve kulluk, gece belli olur.
Fosforun gece parlaması tesadüfi bir şey değildir.
Bir hikmetin ve bir sırrın kapaklı izah ve ifadesini haykırmaktadır.
Fosfor böceklerinin zikri gecedir.
Ondan dolayı her bağrışlarında parlar sönerler...
ALLAH'ın makam olan kalbindekini işletsen bunların hepsi sende de var. Hem en mükemmel şekilde...
Bunları bulmak çok kolaydır.
Zor diyenler: Köyden büyük şehire tesadüfen gelmiş köpeklerin şaşırıp caddenin ortasında nereye gideceklerini düşünene benzer...
Sevgiden korkuya, korkudan karanlığa, oradan edebe ve feth'e gidilir... Settâr esmâsı hududuna girilir.
Ricâl-i gayb ile hem-hâl olunur.
Korkudan sevgiye, nûr'a, oradan niyaz hududuna çıkılır...
Gidilir, gidilir, çıkılır, evet o kadar...

Settâr esmâsı örtücü demektir, örtü Kara Nûr ile olur...
Sırrı söylememek, Settâr esmâsının fiilî zikri'dir.
Setr-i avretin sebebi hikmeti Settâr esmâsının fiilî zikri'dir.
Kadın ve erkek Hubb-u İlahi'den uzaklaşma vesiylesi sonunda, cesedin tevbesini gusl ile yaparlar...
Bu da bir nev'i fiilî zikir'dir...
Bunun tekerrüründe cesedin utanmaması, yani sırrı saklaması için Setr-i avret emrolunur...
Burada Settâr esmâsının fiilî zikri mecburîdir.
Kadının çıplak gezmemesi fiilî zikrin Murad-ı ilâhî olduğundandır...
HAYY esmâsına tarla olan maddî cesedin örtülmesi fiilî zikrin mecburî oluşandandır...
İlâhi esmâların fiilî zikri mecburiyeti vardır.
Bir kısmının yoktur.
Bir kısmı da bambaşkadır.
Bunların böyle oluşu dünya icabatı hikmetine işarettir.
Artık konuşmıyacağım?
Bu bahis uzundur.
Bu kadar bilmeniz kâfidir.
Bu sözler de Settâr esmâsıyla tahdid edilmiştir.
Sonra hem sizi, hem beni yakarız.
ALLAH tevfıkinizi çoğaltsın!
Selâm...

Hep erenler Hû ile kaldırdılar
Hû perdesin Gördüler
Hû kaplamış onsekiz bin âlemi
Zât-ı Hakk’ı buldular
Buluştular bir Hû ile.
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
“Ütlü ma uhiye ileyke minel kitabi ve ekimis salah innes salate tenha anil fahşai vel münker ve lezikrullahi ekber vallahü ya'lemü ma tasneun : (Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. ALLAH'ı anmak elbette (ibâdetlerin) en büyüğüdür. ALLAH yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut 29/45)
Şamil : Çevreleyen, içine alan, ihtivâ eden, kaplayan. * Çok şeye birden örtü ve zarf olan. * Fazla şeyleri veya kimseleri ilgilendiren.
Takayyüd : Bağlanma. Bağlı olmak. Kayıtlı bulunmak. * Çalışmak. Çabalamak. Uğraşmak. * Dikkatli davranmak.
Kavlen : Söyleyerek. Söz ile. Anlaşarak.
Hem-hâl : f. Aynı halde olan. İkisi beraber.

2 Aralık 2008 Salı

Beyin enerjimizi nasıl kullanabiliriz


Beyindeki her faaliyet, bellli bir enerji üretir. Duygularımızın yönlendirmesi ile oluşan düşünce de beyinde enerji yükünün oluşmasına yol açar. Bu biriken enerjiyi, yönlendirme ile kullanabiliriz.

Einstein'ın rölativite teorisine göre, quantlar denen titreşimler, o maddenin cinsine göre titreşimler topluluğu olarak canlanma bulur. Her oluşum, atomun en küçük parçacığı olarak bilinen quant taneciklerinin belli oranda yoğunlaşmasıdır (düşünce, duygu, ışık, madde, herşey). Titreşim ve titreşimler topluluğu, kendisinden zayıf titreşime sahip maddeyi kendi etkisine düşürdüğü gibi; kendisinden güçlü titreşimlerin de tesirine girebilir. Bütün herşey için geçerli olan bu doğa yasasına göre; ruhsal yapısı olmayan iki madde titreşim yoğunluklarının gücü ölçüsünden birbirini etkiledikleri halde, hem maddî, hem de ruhsal bir yapıya sahip olan insan, bir cismi veya diğer bir insanı etkileyemez mi? Öz indiksiyon akımında; bir telden bir akım geçerse, o telin etrafında bir manyetik alan oluşur. Bu manyetik alanda bir iletken tel bulundurursak, mevcut manyetik alandan dolayı o telden de bir akım geçmeye başlar. İndiksiyon akımı oluşturur. Diğer telde ters yönde bir elektrik akımı oluşur. Transformatör de bu mantıkla çalışır. Bazı kişiler, güçlü ruhsal gelişimleri kapasitesince beyinlerinde önemli bölgeleri devreye sokmuştur (Bazılarında, doğuştan devrededir). Bu kişiler, güçlü verici ve alıcı dalgalar yayar. Karşısındaki kişinin beynine ek kapasite yükleme yapar. Onun güçlü enerjisi, yaydığı dalgaların etkisi iledir. Düşünce de bir enerjidir. Yoğunluğuna göre Hertz dalgalarından daha fazla olarak dalgalar evrene yayılır. Bu yayılan dalgalar, çevremizde ışınım yapan titreşimler yaratır. Bu titreşimler, irademiz dışında, bu düşüncenin konusuna eğilim gösteren diğer düşünce titreşimlerine çarpar. Güçlü iradeve arzu ile yönlendirilen düşünce titreşimleri, istenen mesafe ve mekana ulaştırılır (Uzaktan enerji gönderme). Kendisine düşünce formları gönderilen kişinin aurasında dalgalanır. Telepati, sevgi veya olumsuz duyguların karşıya iletilmesi bu formülle olur. Düşünce formları fiilen kapsadıkları enerjiye doğrudan etki eder. Düşünce ile oluşan beyinsel hareket, organizma hududunu aşar, aurayı titreştirir. Bu titreşimi uzağa iletir, sonra onları almaya uygun beyinlerle irtibata geçirir. Şifalandırmada da benzer yöntem uygulanır. Düşük veya uygun olmayan bir titreşimi, daha süptil güçlü bir frekansla rezone etmektir (Sağaltma, enerji yükleme, şifa ayeti okuma, kanal olma, öpme sırasındaki enerji geçişlerini böyle izah edebiliriz). Bozuk titreşen bir hücre bile, organizmada duygu ve düşüncelerde olumsuz etki yapar. Olumlu veya olumsuz bir duygunun düşüncelerimize, fizyolojimize etkilerini artık biliyoruz (Moral). Beyin programlanmasında nöronların birbirleriyle etkileşime geçerek değişim ve dönüşümleri, şuuru oluşturur. Zikirde aynı kelimenin tekrarı ile hücre grubunu açar, devreye sokar, mananın zuhuru, idrakle kavranımı ile orayı mana istikametinde programlarız. Bilinçlenir ve tekamül ederiz. Bizdeki mevcut o vasıf ortaya çıkar. Keramet veya istidraç, beynin farklı yönlerinin devreye girerek farklı enerjileri devreye sokmaktır. İnsan vücudunda hücre, organ, kas, kemik vesaire, belli frekanslarda titreşir. Bu frekansın değişmesi, o bölgede sorunun olduğunu belirtir ve hastalığı işaret eder. Eğer vücudumuzun bir hücresi bile yanlış frekansta ise bu durum aurayı etkiler. Uygun bir frekans uygulaması ile (renk, taş, enerji terapisi, zikir) bu titreşimi rezone edip dengeyi kurabiliriz. Beden, uygun şartlar altında her zaman orijinal yapısını kazanma eğilimine sahiptir. Kıskançlık, öfke, nefret, korku, evham gibi hisler kalıcı huy haline dönüştüğünde, ciddi organik değişiklikler yaratabiliyor. Olumsuz duygu ve düşünceleri değiştirdiğimiz zaman, fiziksel olarak da değişime uğruyoruz. Doktor Carles Philmore, "İnsan bedeninin ihtiyacı olan bütün ilaçlar zihinsel olarak üretilmektedir, zihindeki yenilenmeler, vücuttaki hücrelerin de yenilenmesine sebep olur." der. Düşüncelerin şekline göre vücudumuzu bozabilir veya yeniden yaratabiliriz. Yaşamımız da bu döngünün içindedir. Ruhumuz sürekli özüne, aslına dönmek, bütünleşmek adına gelişmek ister. Gelişmesi için deneyim yaşaması lazımdır. Bilgi, olayı değerlendirmeye alabilmek için gerekli olan altyapının bölümüdür. Gelişme, tekamül için bilginin deneyimlenmesi, uygulanması lazımdır. Ruh, sürekli ihtiyacı olan için düşünce, şekil üretir. Bu hayallerle evrene talep vermektedir. Ona ihtiyacını bildirmektir. Ve evren, bu titreşimlere uygun enerjilerle yeni oluşumları, kişinin yaşamına verecektir. NE DÜŞÜNÜRSEK, OYUZ...

Enerji Çalışmaları
Enerji çalışmaları ikiye ayrılır:

1)
İçsel Çalışmalar: Duygu, düşünce ve davranışları kontrol altına alıp olumlu titreşimleri olması gereken düzeye hatta daha saf titreşim haline getirmek (Bilinç seviyesini yükseltmek). 2) Dış Çalışmalar: Evrenden yardım alarak bizim bozuk titreşimlerimizle çekemediğimiz enerjiyi bilinçli yönlendirmelerle rezone olabilmek. Sorunlu bölgeye yönlendirilen enerji o bölgedeki titreşimleri olması gereken düzeye getirir. Bunun için;

· İbadetler

· Müzik (ses)

· Beslenme

· Teknik Çalışmalar (Nefes Çalışmaları, Reiki, Meditasyon, Yoga, Bioenerji Terapileri)

· Renklerle Terapi (Kromoterapi)

· Doğa Terapileri

Renk Terapisi:
Dünyadaki bütün elementler güneşte bulunmaktadır. Güneş ışınları bize tüm kimyasal bileşikleri oluşturan her bir elementin enerjisini getirir. Beyaz ışık güneşteki elementlerin ve kimyevi maddelerin enerjisini taşır. Dünyadaki hiçbirşeyde renk yoktur. Canlı - cansız her madde quant taneciklerinin belli frekansta yoğunlaşmasıdır (duygu ve düşünceler de öyledir). Işık, maddelere çarpınca, maddenin ememeyip de dışarı kırarak yansıttığını renk olarak algılarız. Frekans yoğunluğuna göre her maddenin rengi farklıdır. Şakraların, auraların rengini de bu düzen tesbit eder. Bir ağaca ışık vurduğunda gövdeyi kahverengi, yaprağı yeşil, meyveyi kırmızı gösteren, her birimin ayrı frekansta oluşudur. Işık olmayınca, herşey renksizdir.

Şakralar, iç salgı bezlerinin üstündedir. Işık, çalışması için gerekli enerjiyi, uygun vibrasyonla şakralara yükler. Bu da bizdeki vücut kimyasını etkiler. İç salgı bezleri düzgün çalışınca, düzgün salgılanan hormonlar kana karışır, sağlıklı oluruz. Bu; duygudan düşünceye, oradan eylemlerle evrene açılan ve bize biz ne isek, ne durumda isek, nerede olmak istiyorsak oraya dönüşüm yapan bir döngüdür. Takdir, düzenin şekline göre evrene verilendir. Evrensel yasalardır. Kısmetimiz, bizim hakettiğimizdir. Tekamülümüz, bize bilgiyi doğru kullanmayı, doğru kullanılan bilgi de, yaşamı başarmayı getirir. Evrede mevcut enerji hazırdır. Ne kadarını, hangisini çekeceğimiz bize bağlıdır. Onu ayarlayan bizleriz.

Aura Renkleri:
Kaliteli gelişmiş bir kişiliğimiz varsa, renklerimiz parlak, canlı ve üst düzey saf yüksek frekanslı enerjileri çekebilen renklerdendir. Şakralarla fiziksel bedenei o tür enerjileri iletir. Düşük frekanslarda (negatif yüklü) renkler bozuktur. O türlü enerjileri çeker. Sistemleri (duygusal, fiziksel, zihinsel) o titreşimlerle sorunlu çalışır. Ruhsal, fiziksel ve zihinsel sorunlar oluşur. Gökyüzü pırıl pırıl, doğanın renkleri canlı iken nasıl içimiz açılıyor, kapalı - bulutlu iken kasvet çöküyorsa, aurası berrak, canlı (pozitif yüklü) olanların karşısında hep mutlu ve olumlu oluruz. Ne biz ona olumsuz enerji yükleyebiliriz, ne de o bizden veya evrenden olumsuz enerji çeker. İki sistemimiz vardır;
İstem Dışı Sistem: Kalp atışı, solunum, otomatik fonksiyonlar.
İstemli Sistem: Merkezi beyin, omuriliktir. Düşünür, hisseder, eylemde bulunuruz.

İlk yaradılan, öz varlığımızdır. İstemli sistemin bilinçli kontrolü ve sağlıklı titreşim yayması, istemdışı sistemin ve fiziksel organizmanın faalietlerini sağlıklı kılar. Sağlığımızın bozulmasının en önemli sebeplerinden biri, yanlış duyguların yönlendirdiği yanlış düşünceden kaynaklanır. Düşünce, tasavvur edip ona gönderdiklerimizin gerçekleşmesini, oluşum haline gelmesini sağlayan şuuraltına etki eder. İyileşme, herşeyde olduğu gibi zihinde, beyinde değişiklikle başlar. Bireysel şuur, evrensel şuurun bir parçasıdır. Yönlendirilmesi ile evrensel şuur tetiklenir (yeni oluşum için). Bunun için zihni ve şuuraltını çok iyi kullanabilmeli, imgelemeyi çok ustalıkla yapabilmeliyiz. Bunun için imgeyi uzun süre tutup, niteliğini (canlılığını, parlaklığını) koruyabilmeliyiz. Daha sonra bu imgeyi uygun yere yönlendirmeliyiz. Bunu alışkanlık haline getirmeliyiz. Enerji sistemimizdeki sorunlu şakrayı bularak (soruna göre şakranın az çok dengesiz oluşu, sistem sorununa göre hangi şakranın sorumlu olduğu, organlara göre hangi şakranın sorumlu olduğunu bularak) niteliğini bilerek egzersizleri öncelikle uygun elementine uygun şartlarda yapmamız gerekir. Nefes teknikleriyle renkleri yükleyebileceğimiz gibi (yani o titreşimdeki enerjileri), bunu doğal materyaller (yiyecekler, taşlar, kristaller, giysiler) ile takviye edebiliriz.

Nefes tekniklerinde şakranın rengine uygun renk yüklemesi yapacaksak, o rengi imgeleyerek nefesi burundan alıp burundan vermeliyiz (bu az çalışan şakra için geçerlidir). Tamamlayıcı, dengeleyici renk kullanacaksak, bu karma bir renkse, nefesi burundan alıp ağızdan vermeliyiz (bu da fazla çalışan bir şakra için geçerlidir). Aldığımız hava enerjiye dönüşür, bütün vücuda enerji pompalar. Birinci şakradan başlayıp tüm şakraları güçlendirin. İlk üç şakranın; yeryüzünden, aşağıdan alındığı imgelenir. Şakraların dönüşü, erkeklerde birinci şakra soldan sağa, ikinci şakra sağdan sola olmak üzere sırayla devam eder. Kadınlarda tam tersidir. İmgelerken, bu dönüşü tasavvur edin. Her şakranın çalışması lokal olduğu kadar diğerleri ile de bağımlıdır. Dengede ve ortak çalışmaları, bu koordinen kurulması lazımdır. Dördüncü şakra yatay ve dikey düşünülür. Beş, altı ve yedinci şakralar için yukarıdan, gökyüzünden o ışığın alındığı tasavvur edilmelidir.

Birinci Şakra: Yaşam isteği, yaşam çabası, yaratıcılık ve üreticiliği temsil eder. Ana Renk: Kırmızı, Tamamlayıcı Renk: Mavi.
Ayaklara, bacaklara hitap eder ve topraklanmaya yardımcıdır.
İkinci Şakra: Sindirim, bağırsaklar, özümseme, sezgi ve alt bilinç duygu seviyesini temsil eder. Ana Renk: Turuncu Tamalayıcı Renk: Turkuaz.

Üçüncü Şakra: Böbrekler, pankreas, karaciğer. Ana Renk: Sarı Tamamlayıcı Renk: Mor. Dördüncü Şakra: Kan ve dolaşım sistemi, kollar, sinir sistemi. Ana Renk: Yeşil Tamamlayıcı Renk: Eflatun. Beşinci Şakra: Boğaz, tiroid, paratiroid, metabolizma, hormonlar. Ana Renk: Mavi Tamamlayıcı Renk: Kırmızı. Altıncı Şakra: İç salgı sisteminin dengesi, beyin, göz, burun, kulak. Ana Renk: Mor Tamamlayıcı Renk: Sarı. Yedinci Şakra: Sağlıkla değil, bilinçle ilgilidir. Mikrokozmos olan insanın, makrokozmos olan evrenle, yaradanla bağlantısını kurduğu yerdir. Ana Renk: Beyaz Işık...