Bu Blogda Ara

6 Haziran 2008 Cuma

İsm-i Azam Bahsi


“İSM-İ Â’ZÂM” konusu, bu mevzûu bilenlerin asırlar boyu kafasın meşgul edip durmuştur… Belki siz, hiç duymadığınız bu ismi ve şu anda soruyorsunuz kendi kendinize, nedir “İsm-I Â’zâm” diye…

“İSM-İ Â’ZÂM”, Hazret-I Rasûlullâh Salla’llâhu Aleyhi ve Sellem’in bize bildirmiş olduğu bir kavramdır…

“Allahu Teâlâ’nın öyle bir İsm-i Â’zâm’ı vardır ki, şayet bir kimse bu ismiyle O’na duâ ederse , kesinlikle duâsı kabul edilir”

buyurarak; Rasûl-u Ekrem, dikkâtlerimizi bu isme çekiyor…

Ancak, bu konuda kesin ve net bir açıklama da yapmayarak, sadece bu isim hakkında bazı işâretler vermekle yetiniyor…

Bu işâretler, Kur’ân-I Kerîm’de bulunan bâzı Âyetlere oluyor… Falanca ve flânca Âyetlerde bu isim vardır, gibilerden…

İşte bu yüzdendir ki, işâret edilen çeşitli Âyetler araştırılarak hepsinde ortak olan, Allah’ın o çok yüce ismi tesbit edilmeye çalışılmıştır asırlardır…

İşte bu araştırmalara yön veren Rasûlullâh Aleyhi’s-Selâm’ın Hâdislerinden bir tanesi şu:

Bureyde Radı’yallâhu Anh naklediyor…

“Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem bir adamın ( Ebû Mûsâ-el Eşarî ) duâ ederken dediklerini duydu… Şöyle diyordu:

-Allah’ım senin O ismin adına isterim ki, Ahad, Sâmed ki doğurmayan ve doğrulmayan ve hiçbir şey kendisine denk olmayansın”

Bunun üzerine Rasûlullâh şöyle buyurdu:

-Şüphesiz ki bu adam, Allahın İsm-I Â’zâm’ı ile dua etti…O İsm-i Â’zâm ki O’nunla Allah’tan bir şey istendiği zaman verir ve O’nun ile çağrıldığı zaman icabet eder…”

* * *

Bitmez tükenmez isteklere sahip olan insanoğlu elbette ki, imkânsızlıklar ölçüsünde Allah’a sığınacak, O’ndan isteyecek, nâzını niyâzını hep O’na yönlendirecektir…

İşte bu üzden yapılan çalışmalar sonucu “İsm-i Â’zâm” olması muhtemel olan şu isimler tesbit edilmiştir:

ALLAH…

Lâ ilâhe illallâh…

Errahman-ur Rahîym…

El Hayy-ul Kayyûm…

Allahu Rahmân-ur Rahîym…

Allahu lâ ilâhe illâ HU, el Hayyul Kayyum…

Lâ ilâhe illa HU vel Hayy-ul Kayyûm…

Rabb…

Allahu Lâ ilâhe illa HU, el Ahad’us Samed’ulleziy lem yelid ve lem yûled ve lem yekûn lehû kûfuven ahad.

Hannân-el Mennân Bedî’üs semâvâti ve’l arz Zü’l Celâli vel ikrâm.

Evet, şimdi biz önce İsm-i Â’zâm olduğu hakkında çok kuvvetli işâretler olan iki duayı yazıp, sonra da kendi mütâlâmızı beyân edelim…Şüphesiz ki gerçeği bilen Allah’tır!..

Okunuşu:

Allahümme innî es’elüke bienniy eşhedü enneke entellahülleziy lâ ilâhe illa entel vâhıdül ahaddüssamedülleziy lem yelid ve lem yûled ve lem yekün lehû küfüven ehad.

Anlamı:

Allahım, muhakkak ki şu (bilinç, iman) olarak istiyorum; şahadet ediyorum ki ilah yok, sen (O) Allahsın ki ancak Vahid’ül Ehad (bir tek), Samed, doğurmamış, doğmamış ve dengi-misli olmayan sen varsın.

Okunuşu:

Lâ ilâhe illâ ente yâ Hannân yâ Mennân Ya Bedies semâvati vel ardı Zel Celâl-i vel ikrâm.

Bilgi:

Bu iki duâ da, Hazret-i Rasûlullâh Aleyhi’s-Selâm’ın bu konudaki buyruklarına isnad etmekte… Duaya bu şekilde başlanırsa ,o duâların kabul olacağına işâretleri var…

* * *

Evet, bütün bu işâretlerden bize göre ortaya çıkan netice şudur… Eğer ortak nokta aranırsa …Hemen hemen bütün işâretlerede dikkati çeken iki isim görülüyor:

ALLAH

Esasen bu iki isim dahi birbirinden ayrı olmayıp; bu konunun derinliklerine ve sırlarına nüfuz etmiş Evliyâullah tarafından bir olarak kabul edilmektedir…

Vahdet konusunun zirvedeki isimlerinden biri olan “İNSÂN-I KÂMİL”yazarı Abdülkerim Geylânî (Ceylî) Kaddesallahu Sırrahu Azîzan, bu konuda özetle şöyle demektedir:

“ALLAH isminin sonundaki H harfi hüviyeti Zât’a işaret eder ki, bunu HU ismi olarak da bilir ve bu hususa HU ismiyle işaret ederiz”

Nitekim, Efendimiz,büyüğümüz Hazret-i Âli dahi, “HU” ismine çok riâyet eder, bu ismi çok zikreder, özellikle şu şekilde söyler ve yakınlarına tavsiye ederdi:

“Yâ HU ya men HU, lâ ilâhe illâ HU”

“İsm-i Â’zâm”ın gerçekten “HU” olduğuna inanabilmek veya bunu müşâhede edebilmek için tasavvufun çok derinliklerindeki bazı gerçekleri Allahu Teâlâ’nın müşâhede ettirmesi icap eder.

Rasûlullâh Aleyhi’s-Selâm’a bir gün şu sual sorulur:

-Yerleri ve gökleri yaratmazdan evvel Rabbimiz neredeydi?..

Cevaben buyururlar ki:

“- Altında ve üstünde hava olmayan A’mâ da idi!..”

Bu Hadîs-i Şerîf’te işâret edilen husus Allahu Teâlâ’nın Zâtıdır…

* * *

“ALLAH” ismi, toplayan bir isimdir…Yâni, Allah’ın hem Zât’ını, hem vasıflarını, hem de sayısız özelliklerini içeren bir isimdir…

Allah ismiyle işaret edilen ZÂT’ın Hüviyetine ise “HU” ismi işâret eder…AHADİYYET sıfatıyla idrâk edildikten sonra, gerçek manâsıyla “Allah’a imân” meydana gelir ve “yakîn” hasıl olur; iş taklitten çıkar, Tahkike varır…Aksi halde, hep Allah “İSMİNE” iman edilir ki, bu da ehli taklidin mertebesidir… Tahkike ermişlerin ismi ise “müferridûn” veya “mukarrebun”dur ki; Allah “İSMİNDE” değil; ALLAH’IN AHADİYYETİNDE benlikleri yok olmuş; “el ân öyledir” sırrına binâen, Allah Bakîdir mânâsı yaşanır olmuştur…

İşte bu yaşantı içinde olanlar, “İsm-i Âzâm” sırrına ermiş olanlardır ki;her nefeste “HU” diyenin mutlak bilinciyle yaşarlar…

Bu zevâtı kirâm, duâ edip de “Yâ ALLAH”, “YÂ HU” dedikleri zaman;

“dillerinden söyleyen ben olurum”Hadîs-i Kudsî’si mânâsınca; dileyen kendi olur ve elbette kendi dileği de havada kalmaz, yerini bulur!..

* * *

Peki ya bizler?..

Hazret-i Rasûl Aleyhi’s-Selâm’ın tuttuğu ışık altında, deriz ki…

DUA’sına icâbet bekleyen kişi, şâyet iki rek’ât namaz kılar ve her rek’âtında yirmi bir ihlâs okursa Fatiha’dan sonra ve son secdesinde de şu şekilde Allahu Teâlâ’ya yönelirse, inancımız odur ki, kendisine icabet edilir…

Yalnız,Cenâb-ı Hak kendisine duâda ısrar edilmesini sevdiği için bunu yedi kere yapmak gerekir…

* * *

“Estağfirullâh Yâ Rabbel arşıl aziym… Esağfirullâh Yâ Rabbel arşıl kerîm… Estağfirullâh Yâ Rabbel âlemiyn. Allahümme salli alâ seyyidina Muhammedin biadedi ilmike… (Mağfiret et ey azim arşın Rabbi olan Allah… Mağfiret et ey kerim arşın Rabbi olan Allah… Mağfiret et ey Rabbül alemiyn olan Allah. Allahım, efendimiz Muhammed’e ilmin adedince salat et…)

Yâ HU yâ men HU, Lâ ilâhe illâ HU, Entel Hayyul Kayyûm ve lâ şeriyke lek ve lekel mülkü ve lekel hamdü ve inneke alâ külli şey’in kadir. (Ey O; ey kimdir O; kendinden gayrı vücud olmayan O, Hay ve Kayyum olan sensin ve senin ortağın yok, ve mülk senindir, ve Hamd senindir, ve sen herşeye Kadiyr’sin).

Yâ Hannân yâ Mennân Yâ Bedî’es semâvâti vel arz yâ Zel Celâli vel ikrâm , Eşhedü enlâ ilâhe illallâhul Ehâdus Sâmedulleziy lem yelid ve lem yûled ve lem yekûn lehû kûfuven ahad… (Ya Hannan, ya Mennan, ya Semavat ve Arz’ın Bedi’i ve ey celal ve ikram sahibi! Şehadet ediyorum ki ilah yok, ancak Vahid’ül Ehad (bir tek), Samed, doğurmamış, doğmamış ve dengi-misli olmayan Allah var…)

Allah’ım senin indinde fevkâlâde âciz, zâif ve nefsine zulmeden biri olduğumu itiraf eder, Senin Azâmet ve kibriyândan, eşsiz yüceliğinden, sonsuz bağışlayıcılığın dolayısıyla, kereminden niyâz ederim…

Allah’ım senden İsm-i Â’zâm’ın hürmetine, Habibin Muhammed Mustafa hürmetine, henüz hiç kimseye bildirmediğin indindeki en yüce ismin hürmetine senden niyaz ederim ki…”

(Burada önce Allah’ın kendine seçtiklerinden olmayı, Allah’ın çok sevdiklerinden olmayı, O’nun indinde en değerli olanlarla bir arada olmayı isteyip, O’nun yolunda Rasûlünün rızasına uygun çalışmalar yapmayı kolaylaştırmasını talep edip,ondan sonra da ne isteğiniz varsa onu söyleyebilirsiniz)

Ve sonra duânızı şöyle bitirmenizi tavsiye eder bu fakîr:

“Allahhümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidina Muhammed ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim. Amin Amin Amin Yâ Rabbel arşıl Azîm. Biliyorum kesin olarak ki, sen benim duâmı işittin ve duâlara icâbet eden VAHHAB’sın sen… Senden, Zât’ının hakkı için; indindeki yüce isminin işâret etttiği mana hakkı için, duâma icâbet etmeni niyâz ederim. Amin Amin Amin…”

Rabbimin bu fakîre bildirdiği bu duânın değerini elbette ki bu konunun ehilleri takdir eder… Ve değerlendirir…

Taklîden Allah yoluna baş koymuşlar da samimiyetle bu duâya devam ederlerse, elbette neticesini apaçık bir biçimde görürler…

Elinizdekileri paylaşınız,hükmünce , öğrettiklerini naklediyoruz…Allah, cümlemize mübârek eylesin.

Hiç yorum yok: