Bu Blogda Ara

28 Mart 2009 Cumartesi

Kur’ân’da uzayda hayat ve akıllı canlılar gerçeği

Kur’ân’da uzayda hayat
Uzayda akıllı canlılar.
Sığınıyorum allâh’a taşlanmış şeytandan
Adıyla allâh’ın, merhametiyle kuşatanın, gereğince merhamet edenin
Uzayda hayat varmı konusu son yüzyılın insanlarının en çok merak ettikleri konulardan biridir. İslamın bu konuda ne bildirdiği kur’ân ve hadislerdeki apaçık delillere rağmen tartışma konusu olmuş , bu konuda ihtilaf edilmiş. Hiç şüphesiz kur’ân ve hadislerle bildirilen gerçek uzayda hayâtın varlığıdır. İki âyetle açıkça bilrildiği gibi uzayda dâbbe (kımıldayan) denilen canlı türleri vardır. Bu konuyu açıklayan “kur’ân’da uzayda hayat” adlı yazımda buna dâir bilgi edinebilirsiniz. O yazıda delil olan iki ayet ve bir hadis sundum. O iki ayet ve hadis şunlardır:
1- Kur’ân’ın 16’ncı sûresi olan nahl sûresinin 49’uncu âyeti :
“ve allâh’a secde eder ne (var) göklerde ve ne (var) yer(yüzün)de dâbbeden (kımıldayandan, canlıdan) ve melekler ve onlar büyüklenmezler ”.
2- Kur’ân’ın 42’nci sûresi olan şûrâ sûresinin 29’uncu âyeti.
“ve o’nun (allâh’ın) âyetlerinden (belirtilerinden) , yaratılış
(tarz)ı gökler ve yer(yüzünü)n ve ne yaydı o ikisinde dâbbeden (kımıldayandan, canlıdan) ve o (onların) toplanmalarına dilediğinde kadîr (çok iyi ölçüler koyan) ”.
3- hadis.
“bilim süreyyâ’da (ülker takım yıldızları’nda) olsa, onunla birbirine kavuşur fars oğullarından (îranlılardan) adamlar”.
(hadîsin kaynağı: (1)ahmed bin hanbelin müsnedi, (2 (297-420-422-469)).
( hadisdeki “bilim” kelimesi yerine “îmân” kelimesi kullanılan aynı hadîs’in diğer bir naklinin kaynağı :tirmizî , tefsîr bölümünde 47 (3), 62 (1), menkıbeler 70 ).
(hadisdeki “birbirine kavuşur” kelimesi yerine “elbet ona kavuşur” kelimesi kullanılan diğer bir naklinin kaynağı : buhârî, tefsîr bölümü 62 (1) . Müslim , sahâbenin fazîletleri bölümü 231. Tirmizî, tefsîr bölümü 47 (3), 62 (1), menkıbeler 70 .ahmed bin hanbel 2 (417) ).
Bu konunun anlaşılması için öncelikle bilinmesi gereken , âlemler kelimesinin anlamıdır.
Âlemîn nedir:
Kuranda alemin kelimesini tarif eden ayetler var.
26 şuara 23’üncü ayette firavun musaya soruyor ; “dedi firavun ve ne düzenleyeni (rabbi) aleminin”
cevap 1 =
(26 şuara 24) = “dedi düzenleyeni (rabbi) gökler ve yer(yüzün)ün ve ne (varsa) arasında o ikisinin oldunuz ise yakînen bilenler”
cevap 2 =
(26 şuara 26) = “dedi düzenleyeniniz (rabbiniz) ve düzenleyeni (rabbi) babalarınızın ilklerinin”
cevap 3 =
(26 şuara 28) = “dedi düzenleyeni (rabbi) doğu ve batının ve ne (varsa) arasında o ikisinin oldunuz ise aklediyorsunuz”
öyleyse âlemîn =
1 - gökler ve yer ve ikisi arasında ne var ise hepsi (mekansal ; yükseklik ve alçaklık)
2 – şimdikiler ve ilk var olanlar (zamansal ; şimdi ve geçmiş)
3- doğu ve batı ve arasında ne varsa hepsi ( yüzeysel ; enlilik)
yani kuranda bahsedilen alemin kelimesi çok boyutlu olarak evren ile ilgili bir kelimedir.
Alemin en az bunlardır ve bunlar içinde dünya okyanusa nisbetle bir damla su kadar yer tutmaz. Alemin dünyadır iddiası olanlar bir toz zerresinin dünya olduğunu iddia etmekten bile daha beter bir küçültme yapmaktadırlar.
Kuranda alemin hakkındakiler bunlardan ibaret değil. Konuyu çok uzatabilecek bir tartışmaya sebep verebilir , açıklanması zor bir konu olduğu için devamından bahsetmiyorum.

Kur’ân’da uzayda akıllı canlıların varlığını bildiren âyetler.

(25 furkân 1) “mübârek oldu (o) ki inici etti (gerçeği , yanlışı) farkettireni (furkân’ı) kuluna , olur diye evrenlere bir uyarıcı”.

(6 en’âm 90) “(işte) onlar (onlar) ki (gerçeğe) iletti allâh böylece (gerçeğe) iletenine onların aynı şekilde uy , de , değil istiyorum (istemiyorum) sizden üzerine onun bir ücret, o (kur’ân) ancak hatırlatmadır evrenler için”.
(12 yûsuf 104) “ve ne istiyorsun (istemiyorsun) onlardan üzerine onun her hangi bir ücretten (bir şey) , o ancak bir hatırlatma evrenler için”.

Furkân kur’ân’ın niteliklerinden bir niteliktir. Bu kelime kur’ân’da 7 adeddir. 7 aded olması ile evrenlerin kurandaki tariflerinden bir tarifte “gökler ve yer ve ne varsa arasında o ikisinin” cümlesiyle tarifinden anlaşıldığı gibi uzay ve ondakiler evrenlerdir. Kuranın bildirmesi ile bildiğimiz gökler 7 kattır. Bu ilişkide kuranın matematik mucize yapısına işaret etmekle birlikte furkan kelimesinin gök katları adedince olması , bu ayetle ilgilendirilince furkanın gök katlarının 7 adeddinin hepsine gönderildiğine işaret olur.
Furkan , iyiyi , kötüyü , doğruyu, gerçeği , yanlışı ayırd ettiren , farkettiren anlamındadır.
Furkân kur’ânda
1- salat ve selam ona yüce allâh’ın elçisi muhammede indirildiği bildirilir ve kur’ân hakkında nitelik , vasıf olarak kullanılır. ( 2- bakara 185) (3 âli imrân 4) (25 furkân 1).
Ayrıca yevmel furkân (gerçek ve yanlışı ayırd ettiriren gün)
Olarak kullanılır. (8 enfâl 41).
Ayrıca mü’minlere furkan (gerçeği , yanlışı ayırd ettiren , fark ettiren) va’dedilir. (8 enfâl 29)
Böylece salat ve selam ona yüce allâh’ın elçisi muhammed ve ümmeti hakkında 5 âyette geçer, bunlardan biri selam onlara yüce allâh’ın elçileri mûsa ve hârun ve îsâ hakkında ortak kullanılır.
2- salat ve selam onlara mûsâ ve hâruna indirildiği bildirilir
(2 bakara 53) (3 âli imrân 4) (21 enbiyâ 48).
Böylece 3 âyette selam onlara yüce allâh’ın elçileri mûsâ ve hârûn hakkında kullanılır , bunlardan biri salat ve selam ona yüce allâh’ın elçisi muhammed hakkında ortak kullanılır.

Sonuç : furkan kelimesi kur’ân’da 3 peygamber hakkında kullanılır.

1- salat ve selam ona yüce allâh’ın elçisi muhammed.
2- selam onlara yüce allâh’ın elçileri mûsa ve hârun.
3- ayrıca 3 âli imrân 4 numaralı âyette incilin de anılması sebebiyle selam ona yüce allâh’ın elçisi îsâ bu peygamberlere dâhil olabilir.

Furkân evrenlere ,yâni 7 kat gökler ve yer ve o ikisi arasında ne varsa onlara uyarıcı olsun diye allâh’ın kuluna , yâni muhammede indirildi.
Öyleyse 7 kat gökler ve yer ve o ikisi arasında ne varsa onlarda , yâni evrenlerde uyarılması gereken akıllı canlılar var. Eğer evrenlerde uyarılması gereken canlılar olmasa idi furkân’ın onlara uyarılmaları için indirilmesi anlamsız, saçma olurdu.

Uzayda hayatın varlığını isbat eden yazıma da delil olan hadis bu konuya da delildir. Uzayda akıllı canlıların varlığına bu hadis delildir. İşte o hadis:

“bilim süreyyâ’da (ülker takım yıldızları’nda) olsa, onunla birbirine kavuşur fars oğullarından (îranlılardan) adamlar”


Ülker’de ilim yada îmân varsa , hiç şüphesiz orada akıllı canlılar vardır.

Kur’ân’da furkan kelimesinin bahsettiğim 3 peygamber hakkında kullanılmış olmasının da özel bir anlamı var anlaşılan. Anlaşılan bu peygamberler dünya dışındaki bu canlılara da peygamber olmuşlar. Buna dair hadisler de var . Aşağıda yazılı.
Öyleyse furkan evrensel iletişim gücü ile ilgili bir özellik olabilir.
Bu hadisin hadislerin kitaplarından kaynağını bulamadım. Kaynağı nakledilmeyen bu hadisi (berakat yayınevinin , “altıparmak peygamberler tarihi” adlı kitaptan , “miraçtan sonra zuhur eden vakıalar” başlıklı bölümden alarak , açıklamalar ekleyerek aşağıda yazdım.

Ayrıca aynı kitapta birinci ğöğe çıkmadan önceki gökte dünyâ göğünde (aşağı gökte) mi’râc’ın başlangıcında gördüklerini anlatarak salat ve selâm ona yüce allâh’ın elçisi şöyle diyor:
1 - “bir deryâya (denize) eriştim denizde ve karada ne kadar hayvan var ise o deryâda (denizde) mevcût idi (vardı). (o deniz) muallakta (asılı olarak havada) duruyor ve bir damla damlamıyordu”.
(ayrıca birinci kat göğe kadar olan bölümün yıdızların tümünün içinde bulunduğu dünya göğü (alt gök) olduğu birinci göğün dolayısıyla 7 göğün bu göğün üzerinde olduğu bu hadisin devamından anlaşılıyor.).

Açıklama :
Anlaşılan bu hadiste bildirilen canlılar insan ve cin türü ileri akıl seviyesinde olmayan hayvan türü canlılardır. Âyetler ve hadislerle bildirildiği gibi hayvanlarında aklı vardır. Ancak asıl konu edindiğimiz , insanların akıl seviyesine benzer akıllı canlılardır. Aşağıdaki konular bu tür ileri akıl seviyesindeki canlılara dâirdir.



2 - ye’cûc ve me’cûc.
Alıntı :
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki,
“cebrâîl aleyhisselam beni ye’cûc ve me’cûc tâifesine iletti. Onları îmâna ve allâh’u teâlâya ibâdete da’vet ettim.
Açıklama;
Hakkında pek çok hadis olan ye’cûc ve me’cûc’un mi’râc konusunda olması göklere yapılan yolculuk sebebiyle , uzayda olması muhtemel canlılar olarak düşünülmesi mümkün. Ancak buna dair şüphesiz bir delilim yok. Ye’cûc ve me’cûc’un dünyâda olmasıda mümkün olabilir. Zülkarneynin onları hapğsettiği ile ilgili âyet ve hadisler var. Zülkarneynin onları dünyada bir yerde hapsetmiş olması mümkün olsada buna dâirde kesin bir bilgim yok. Uzayda olması muhtemel akıllı canlılara bunlar örnektir. Öyleyse ye’cûc ve me’cûc ile ilgili tüm âyetler ve hadisler uzayda hayat konusuyla ilgili olarak incelenmelidir. Bu kavmin akıllı canlılar oldukları fakat insan olmadıkları bildilmiştir.

3 -
Alıntı:
“sonra beni şehre ilettiler ki , biri meşrıkta ( doğuda) , diğeri meğribde ( batıda) idi. Bu şehirlerin her birinin iki bin kapısı var idi. İki kapısının uzaklığı bir fersah idi” (bir fersah yaklaşık 5 kilometre).

Açıklama;
2000 kapı var ve her kapı arasındaki uzaklık 5 kilo metre . Öyleyse bu şehirlerin çevresi 2000 x 5 = 10 000 kilo metre. Eğer bu şehirler dairesel şekilde iseler. 10 000 bölü 3,14 = 3 184 , 713 . Yani eğer bu şehirler dâiresel şekilde iseler genişlikleri 3 bin 184 kilo metre olur. Bu kadar büyük bir şehir dünyada yok, bilinen tarihtede yok. Öyleyse bu şehirler dünya dışında , uzayda olan şehirler olabilir.

Ev durumu hesabı;
3 184 000 metrelik çapı olan bu şehrin yarı çapı
1 592 000 metre , alanı 1592 000 x 1 592 000 x 3. 14 = 7 958 216 000 000 metre kare ortalama 2000 metre kare alana bir ev olsa 7 958 216 000 000 bölü 2000 = 3 979 108 ev yapılabilir. Aşağıdaki hesaba göre 44 milyar 160 milyon olan nüfusa göre; 44 160 000 000 bölü 3 979 108 = 11 097 kişi bir evde yaşamak zorunda olacaktır. Öyleyse bu canlıların evleri çok katlı olmak zorundadır . Bir ailede 6 kişi olsa bir evde (11 097 bölü 6 =) 1849 daire olmak zorundadır. Bu türde bir ev ileri teknoloji gerektiren gökdelen türü ev olmak zorundadır. Bu tür bir yerleşimin mümkün olması , dünyanın genişliği ile hesaplanırsa , dünya nüfûsu arttıkça dünyanın insanlar için yeterli olmayacağı endişesine gerek olmadığı , gelişen teknoloji ile uygun çözümlerin bulunabileceği anlaşılır.

A) âd kavminin mü’minleri.

Alıntı :
Meşrıkta (doğuda) olan şehrin halkı âd kavminin mü’minlerinden idi . Sâlih aleyhisselâma îmân getirmişler idi. İbrânî dili konuşurlardı.

Açıklama ;
Öyleyse kur’ân ve hadislerde bahsedilen âd kavmi ile ilgili tüm bilgiler uzayda hayat konusuyla ilgili olarak incelenmelidir. Bu kavmin akıllı canlılar oldukları , islamı kendilerine tebliğ eden peygamberleri olduğu , cennete çağırıldıkları ve cehennemle uyarıldıkları âyet ve hadislerle bildirilmiştir.
Selam ona sâlih peygambere îmân etmiş olmalarına gelince. Âd kavmine pek çok peygamber gönderilmiş , sonunda selam ona hûd peygamber gönderilmiş ve kur’ân’da hûdun kavmi olarak târif edilmişler. Hûd’a îmân etmedikleri için helak edildiler. Ardından semûd kavmine sâlih peygamber gönderildi. Âd kavminden olan mü’minler ise helak edilmediler. Bu hadiste bildirilen âd kavminden kurtulan mü’minlerin semûd kavminin peygamberi sâlihe de îmân ettikleridir.

B)

Alıntı :
Mağribde (batıda) olan şehir ise süryânî lisâniyle konuşurlardı.

2- devam
Alıntı :
Her kapıda on bin kişi silâhıyla beklerdi. Her ay bu on bin kişi gider başka on bin kişi gelirdi. Kıyâmete kadar böyle olup , bir gelene bir daha nöbet gelmez.

Açıklama :
Tahmînî bir hesap ;
2000 kapı , her kapıda 10 000 asker. 2000 x 10 000 = 20 000 000 (20 milyon asker). Peygamberimizin yaşadığı çağda insanların toplamı bile ancak bu kadar olabilir. Öyleyse 20 milyon askeri olan iki şehrin dünyâda olması imkansız. Aradan geçen 1400 küsür yılda insanların nüfûsu en az 1000 kat artmış olmalı. Buna rağmen , yeryüzünde 20 milyonlu askeri olan hiç bir ülke yok. Onların sayısı da artıyordur.
20 milyon asker çıkaracak bir toplumun nüfûsu asker sayısının en az 4 katı olmak zorundadır. Öyleyse bu iki şehrin her birinin nüfûsu : (20 000 000 x 4 = 80 000 000 ) 80 milyon her ay , her kapı için 10 000 asker çıkaran topluluğun nüfûsu . Ümmeti muhammed gibi ortalama 65 yıl yaşıyorsalar , 20 yaşında asker oluyorsalar , 65 yaşına kadar kendilerine nöbet sırası gelmemesi için ; 65 - 19 = 46 yıl başkaları nöbet tutmalıdır. Öyleyse 46 yılın her ayı için(46 x 12 =) 552 ay için , her kapı için 10 000 asker çıkaracak toplum adedinin 552 katı bir toplum var olmalıdır . Öyleyse her kapı için 10 000 asker çıkaran toplum adedi (80 000 000) 80 milyonun 552 katı bir toplum olmalıdır. 80 000 000 (80 milyon ) x 552 = 44 160 000 000 (44 milyar 160 milyon) . Yani bu toplumun nüfûsu 44 milyar civarında olmak zorundadır. Dünyanın şimdiki nüfûsu tahmini olarak 7 milyar civârındadır. Bu iki toplum 1400 yıl önce dünyanın toplam nüfûsunun 6 katı nüfûsa sahip imiş. Aradan geçen 1400 yılda 1000 (bin) kat artmış olsalar her birinin şimdiki nüfusları
(44 160 000 000 x 1000 = 44 160 000 000 000 ) 44 tirilyon 160 milyar olmalıdır.
Bu durumda bu iki şehrin her biri dünya nüfûsunun ( 44 160 milyar bölü 7 milyar = ) 6 308 (6 bin 3 yüz 8) katı nüfûsa sahiptirler.

Alıntı :
Onları dine da’vet ettim ve ibâdet ta’lim ettim. Kabul ettiler. Cümlesi islâma geldiler. Onlar bizim kardeşlerimizdir. Onların iyileri , bizim iyilerimizle , onların kötüleri , bizim kötülerimizle olurlar.

4 -

Alıntı :
Sonra beni üç tâifeye daha ilettiler ki , onlar hâlâ allâh’u teâlâdan gayri düşman bilmezler (allâh’ın düşmanlardırlar). Adları (mensek) , te’vil) ve (mâiris) dir. Onları dîne da’vet ettim, kabul etmediler. Cümlesi cehennemde olurlar.

5 -

Alıntı :
Hazreti habîbi ekrem “sallallâhu aleyhi ve sellem” buyurdu ki , hak teâlâ (allâh) mi’râc’dan dönüşte beni mûsâ aleyhisselâmın kavmine iletti. Onlara selâm verdim. Selâmımı aldılar. Cebrâîl aleyhisselâm beni onlara tanıttı. Benim âhir zamanda geleceğimi , nübüvvetimi (peygamberliğimi) ve vasfımı kitablarında görmüşler ve peygamberlerinden işitmişlerdi. Cümlesi koşup yanıma geldiler ve bir birlerine müjdeler verip etrâfıma toplandılar. Onlara islâmı arz ettim (sundum). Cümlesi (hepsi) islâmı kabul ettiler ve dediler ki , hak teâlâ (allâh) , mûsâ aleyhisselâma senin peygamberliğini haber vermiş idi. Mûsâ aleyhisselâm bize vasiyet etmiş idi. Biz senin gelmeni bekliyorduk ve senin cemâlini (güzelliğini) görmeye âşık idik. Elhamdu lillâh bu devlete (ni’mete) vâsıl olduk (ulaştık).
Resûlullâh “sallallâhu aleyhi ve sellem” buyurdu ki, onların arasında bir çok şeyler müşâhede ettim. Benizleri sarı , elbiseleri yünden idi. Evleri hep aynı yükseklikte ve tek kat idi. Kabristanları evlerine yakın, mescidleri evlerine uzak ve kapıları açık idi. İçlerinde zengin ve fakir yok, hepsinin mâlî vaziyeti aynı. Dükkânları açık. Kendileri mescidlerde i’tikâf ederler. Çocukları doğsa ağlarlar. Bir kimse ölse sevinirler. Onlara süâl ettim (sordum) : (siz ne din üzeresiniz?) Dedim. Dediler ki: (allâhü tâlâya ve meleklerine ve kitaplarına ve peygamberlerine îmân ettik. Kazâsına (bize ne uygularsa) râzıyız. Ni’metlerine şükrederiz , belâlarına sabr ederiz bir birimize düşmanlık etmeyiz. Cümlesinin (hepsinin) malları aynıdır. Tâ ki kimse diğerine hased etmesin. Hak teâlânın (allâh’ın) rızâsını, nefislerimizin hevâsına (isteklerine) tercih ederiz. Bilmediğimizi öğrenmeye çalışırız ve bildiğimiz ile amel ederiz. Aslâ gıybet etmeyiz. Mâlayânî (boş söz) söylemeyiz. Gündüzleri oruç tutar , geceleri ibâdet ederiz. İbâdetten maksadımız (amacımız) derecâtı âhirettir ( âhiret dereceleridir) ve rızâyı rabbul izzettir (azîz allâh’ın rızasıdır). Emri bil ma’rûf (iyiliği emreder) ve nehyi anil münker ederiz (kötüğü bilinenden men ederiz). Her ne gelirse sabrederiz. Dünyâ fakirliğini, âhiret zenginliği için isteriz. Ni’meti fânîyi (geçici ni’meti) , ni’meti bâkî (kalıcı ni’met) için kabul etmedik. Mûsâ aleyhisselâm bize ne vasiyetler etti ise ona göre amel ettik. Ömrümüzün sonuna kadar bu hâl üzere olmağa kasd etmişiz).
Resûl aleyhisselâm buyurdu ki, onlardan süâl ettim (sordum) :
---------benizleri neden sararmıştır?
---------allâhu teâlânın korkusundan, dediler.
---------kaftanlarınız niçin hep yündendir?
---------peygamberlerin elbiseleri böyle olduğu için.
---------evleriniz neden hep aynı boydadır?
---------bâzımız bâzımız üstünde olmak istemeyiz ve rüzgârı ve güneşi bir birimizden men eylemeyiz.
---------kapılarınız niçin hep açıktır?
---------aramızda hâin ve hırsız yoktur.
---------dükkânlarınız niçin açıktır?
---------bir kimseye bir şey lâzım olur ise, alıp, parasını koysun diye açık tutarız.
---------mescidleriniz niçin uzaktır?
---------adımlarımız çok olsun ve sevâbımız ziyâde (çok) olsun diye.
---------kabristanlarınızı (mezarlıklarınızı) niçin evlerinize yakın yaptınız?
---------ölümü unutmayalım diye.
---------çocuklarınız olsa ağlarsınız, ölse gülerseniz, neden?
---------doğan zindana ve habis hâneye gelir. Ölen rabbisine gider, zindandan kurtulur da ondan.
---------içinizde hiç hasta görmedim, niçin?
---------hastalık günahlara keffârettir. Biz günah etmeyiz. Faraza (var sayalım) bir kimse günah işlese, gökten ateş gelip onu yakar, helâk eder.

Açıklama :
Dünyâda günah işlenildiğinde gökten gelen ateşle yakılmak adeti olan , hiç günah işlemeyenler toplumu olduğuna dâir bir bilgi yok. Öyleyse bu toplum dünya dışında bir yerdedir.

Alıntı :
Bu süâl (soru) ve cevaplardan sonra dediler ki: (yâ resûlullâh, bize şerîatı ta’lîm eyle ve bize vasiyyet eyle). Onlara şerîat ta’lîm ettim ve hâllerine uygun şekilde vasiyyet ettim. (ey kavim! Belâlara sabr edin. Hak teâlâdan (allâh’dan) korkun. Sabretmeğe ondan yardım isteyin. Hiç bir şey ile övünmeyin. Amelleriniz ile riyâ etmeyin. Hak (allâh) celle ve alânın rahmetine i’tikad edin. Dâimâ havf (korku) ve recâ (ümit) üzere olun. Eğer benimle ve mûsâ aleyhisselâm ile haşr olmak isterseniz bu vasiyyetlerimi tutun) dedim. Selâm verip ayrılmak istedim. Dediler ki (yâ resûlullâh, hazretinden iki ricâmız vardır:

Biri :
Düâ buyurun, hak (allâh) teâlâ yeryüzünü bizim için kısaltsın. Her sene ka’beyi muazzamayı haccedelim. Zîrâ yerimiz çinden ötededir. Tayyi mekân (yerin kısaltılması) olmayınca haccetmek müyesser (kolay) olmaz.

Açıklama :
Buradaki “çinden ötededir” sözü dünyâda olması ihtimalini, özellikle o zamanlarda henüz keşfedilmemiş olan , okyanus ada ülkeleri veyâ amerika kıtasında olması ihtimâlini düşündürüyorsa da, aşağıda anılan mi’râca iniş ve çıkışın aynı yerden , kudüsten olması sebebiyle , bu anlatılanlar sırasında henüz dünyâya dönmemiş olması beklenir. Bu durumda şüphesiz olmamakla birlikte , çinden ötede sözünden uzayda anlamının olması düşünülebilir.
İkincisi :
Hak (allâh) teâlâ bizi halkın gözünden örtsün. Halka bizi göstermesin.

Düâ ettim. Hak (allâh) teâlâ kabul etti. Her sene gelip haccederler. Hiç kimse onlar görmez.

Açıklama :
Hacca gelmeleri dünyada olmaları ihtimalini düşündürüyor haklı olarak. Ancak mekanın kısaltılması duası ve duanın kabul edildiğinin bildirilmesi dünya dışından gelmek imkanı bulmaları anlamına da gelebilir. Hakkında fazla bilgimiz olmayan bu kişlerin gelişmiş uzay yolculuğuna uygun araçlarının olup olmadığını da bilmiyoruz. Bu durumda görünmez olmaları isteklerinin yalnızca hacca gelişleri ile ilgili olmasına bakarak , görünmez olmak dileklerinin insanlardan gizlenmek olması sebebiyle , bulundukları mekanın insanların görme ihtimalinden uzak bir yer olması da uzayda olmaları ihtimaline destek olur. Dünyada yaşayan ve islama uymuş olup yalnızca hac yolculuklarında görünmeyen bir müslüman topluluk olduğuna dair bir bilgi de yok. Bilmediğimiz halde bu durumda olan birileri olması ise çok zor. İslama tam olarak uyan ve sadece hacca gidişleri hakkında bilgi olmayan bir müslüman topluluk var ise , özellikle büyük okyanus veya amerikada onlardan bu kişiler oldukları konusunda şüphelenebiliriz. Böyle bir tesbit olmadıkça , uzaylı olmaları ihtimali dahilinde olacaktırlar. Tek katlı evi olan müslümanlardan oluşan bir medeniyet olsaydı yeryüzünde bu durum çok meşhur olur ve herkes bilirdi.

Alıntı :
Buyurdular ki, ondan sonra cinnîlerden çok tâifeye (cemate) uğradım. Bana gelip selâm verdiler. Selâmlarını aldım. Kelimeyi şehâdeti söylediklerini işittim. Bana dediler ki, (bize dînini (sun) arz eyle).
Cinnîlerden ayrılıp beyti mukaddese (kudüse) geldim. Burakı bağladığım halkada gördüm……

Açıklama :
Görüldüğü gibi rasûlullah dönüşte göğe çıktığı yere geri döndü. Dönüşünden önce anlatılan şeylerin ise dünya dışında gökte , yani uzayda olduğu bellidir. Başka yere inmiş olup tekrar kudüse döndüğüne dair hiç bir bilgim yok. Bu durumda kudüse gelmesinden önce anlattıklarının dünyada olduğunu iddia etmek yanlış olur. Ayrıca göğe çıkış ve iniş için kullanılan aracın , göğe çıktığı yer olan “mi’râc” adlı asansör olduğu , mi’râc’ın başlangıcını anlatan , başlangıç hadislerinin içinde var. Ve bu hadiste göğe çıkış ve inişin bu mi’râc’dan (çıkış aracından) yapıldığı bildiriliyor. Bu durumda kesinlik oluşturur ki kudüse gelmeden önceki konular gökte , uzayda geçen konulardır. Öyleyse bahsedilen tebliğ yapılan toplumlar uzayda yaşayan akıllı canlı türleridir.
Bu canlı türlerinin biçimsel özellikleri hakkında bilgim yok, ancak ye’cûc ve me’cûc adlı canlıları târif eden pek çok âyet ve hadis var. Bunlar insan olmayan akıllı canlılardır. Kıyâmetin alâmetlerindendir ye’cûc ve me’cûc topluluklarının dünyâyı işgal etmesi. Bu hadislere göre yüksek ihtimalle gökte , uzayda olan , bu canlıların, yâni uzaylıların dünyâyı işgali kıyâmet alâmetlerindendir.

Ye’cûc ve me’cûc hadislerinden:

1
“ye'cuc ve me'cuc'dan her fert neslinden bin çocuk bırakmadıkça ölmez”.

2
«onlar üç sınıftır; birinci sınıf erz (büyük ağaç) gibidir,
İkinci sınıf, dört arşın uzunluk ve dört arşın da genişliktedir, üçüncü sınıfta (uzun) kulaklarından birini yatak yapar ikincisini yorgan yapar».

Açıklama :

Birinci sınıf;
Erz ağacı gibi canlılar. Erz ağacı 120 arşın (81 metre 60 santim) boyundadır. Öyleyse muhtemelen bu canlılar 81 metre boyundadırlar.

İkinci sınıf ;
4 arşın boyu 4 arşın genişliği olan canlılar , yâni en az 2 metre 72 santim boyu , 2 metre 72 santim gövde genişliği olan canlılar, tonlarca ağırlıkta canlılar.

3
Sahîh-i müslimdeki bir hadisde peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğu bildirilmektedir:
“cenâb-ı hak, yecüc ve mecücü gönderir. Bunlar yüksek yerlerden akın edeceklerdir. Bu sûretle öncüleri taberiye gölüne uğrayacak ve içindeki suyu içecekler. Sonra gelenler de oradan geçecekler ve; vaktiyle burada çok su varmış, diyeceklerdir. (bu sırada yeryüzüne tekrar gelen) nebiyyullah (allahü teâlânın peygamberi) îsâ ve eshâbı (berâberindekiler), tûr dağında mahsur kalacaklar. Öyle ki muhâsaranın şiddetinden bir öküz başı, onlardan her biri için, bugünkü paranızla yüz dinârdan daha makbul olacak. Bunun üzerine nebiyyullah îsâ ve eshâbı, onların belâsından kurtulmak için allahü teâlâya yalvarırlar. Allahü teâlâ onların duâsını kabul edip, yecüc ve mecüc kabîlesinin enselerine, nugaf denilen küçük kurtçukları musallat eder. Sabahleyin hepsi de allahü teâlânın kudretiyle tek bir kişi gibi, bir anda helâk olurlar. Sonra îsâ ve eshâbı, tûr dağından yere inerler. Yeryüzünde onların kokmuş leşlerinin olmadığı bir karış yer bulamazlar. Îsâ ve eshâbı, yine allahü teâlâya yalvarırlar; cenâb-ı hak, horasan develerinin boyunları gibi kuşlar gönderir. Onlar leşleri alıp allahü teâlânın dilediği yere atarlar. Sonra cenâb-ı hak, pekçok yağmur indirir ki, hiçbir ev ve çadır, yağmuru geçirmeye engel olamaz. O yağmur, bütün yeryüzünü tertemiz, yemyeşil bir hâle getirir. Sonra yeryüzüne: meyvelerini bitir. Evvelki gibi feyz ve bereket ver, diye emrolunur. İşte o gün bir cemâat, tek nardan yiyip doydukları gibi, onun kabuğu ile de gölgelenirler. Otlağa gönderilen deve, sığır, koyun ve keçilerin de sütleri bereketli olur. Öyle ki sağmal devenin sütü, kalabalık bir cemâati, sığırınki bir kabîleyi, koyunun sütü de yakın akrabâdan bir cemâati doyurur. İşte bunlar, böylece bolluk içinde huzurlu bir hayat geçirirken, allahü teâlâ hoş bir rüzgâr gönderir. Bu latîf rüzgâr onları koltuklarından tuttuğu hâlde, her mümin ve müslümanın rûhları kabz olunur. Ortada en şerli insanlar kalır. O zaman da birbirleriyle boğuşurlar. Eşekler gibi halkın huzûrunda alenen zinâ ederler. İşte bu fenâ kimseler üzerine de kıyâmet kopar.”

«onlar şöyle diyecekler: yerdekilerini öldürdük; gelin göktekileride öldürelim. Bunun üzerine oklarını göğe atacaklar. Allahda onları kana bulamış bir halde geri çevirecek. İsa (a.s.) Arkadaşlarıyla birlikte onların şerrinden kurtulmaları için allah'a dua edecekler. Allah onlara gökten boyunlarındaki kanı emmek için kurtlar gönderecek, hepsi ölecekler..

Ses ve sedaları çıkmaz olacak. İçlerinden biri sağ kalacak ve şöyle haykıracak: «ey müslümanlar! Allah sizi düşmanınızdan korudu belasını verdi.» bunun üzerine şehirlerden kalelerden dışarı çıkacaklar, bağlı hayvanları da salıverecekler. Hayvanlar onların etlerinden başka bir şey bulamıyacaklar. Yeyip semizleşecekler. Allah'ın peygamberi isa (a.s.) Ve arkadaşları yere indiklerinde yerin onların yağ ve iaşelerinin kpkularıyla dolup taşdığını bulacaklar leş kokusundan geçilmez olacak. Çaresiz allah'a dua edecekler. Allah bir rüzgar gönderecek. O rüzgar hem onları iyileştirecek hem de karşılaştıkları iaşeleri denize savurup atacak.
Bunun ardından cenab-ı hak bolca yağmur yağdıracak her tarafı ayna gibi tertemiz yapacak. O kadar temiz olacak ki yeryüzü kişi bakınca bir ayna misali yüzünü orada görecek.
Sonra yere:
«hadi meyveni ver ve bereketlen!» denecek. Anında yeryüzü bereketle dolacak nar ağaçları bollaşacak. Müslümanlar hem narı yiyecek. Hem de ağaçların gölgesinde dinlenecek. Müslümanlar ye'cuc-me'cuc'ün silah, alet ve edevatını da tam yedi sene odun yerine yakacaklar.»
Ye’cûc ve me’cûc konusunda sunulan hadisler , bunların akıllı canlılar olduğunu isbat ediyor, bu konuda âyetler de var. Ancak sunulan hadisler bunların uzaylı canlılar olduğuna işâret eden delillerdir. Daha zayıf delil oluşturmakla birlikte dünyâlı olduklarına dâir zan oluşturacak hadisler de vardır. Her şeye rağmen uzayda akıllı canlılar olduğu âyetlerle isbat edildi bu yazıda.
Sonraki yazı “kur’ân’da uzayda hayat -3- uzaylı insanlar” olacak inşallâh.
Sonuç :
1- Uzayda hayat var. (delili âyet ve hadis).
2- Uzayda insan ve cin türünün akıl seviyesinde , akıllı canlılar var. (delili âyet ve hadis).

( kur’ân, sûre 20, âyet 47) “…ve sağolsun kim uydu (gerçeğe) iletene”.
(kur’ân, sûre 1,âyet 1) “övgü allâh’a düzenleyeni evrenlerin”.

27 Mart 2009 Cuma

İSİMLERİN KADER ÜZERİNDE ETKİSİ

1 . ( A )

( A ) Harfi namus ve erdem sembolüdür . Ayrıca kişiye lider olmak şahsiyetini verir . ( A ) Harfi İnsanın keşif etme ve orijinal yaşantısına yön verir .

İsminizin ilk harfi ( A ) İse Sağlam iradeniz mücadeleci bir gücünüz var demektir .

( A ) Harfi isminizin ilk harfi değil de isminizin içinde bulunuyorsa o zamanda tahakküm edici bir şahsiyetiniz var demektir .

İsminizin içinde ( 1 ) Den fazla ( A ) Hafi varsa . Buda sizin macera sever Sadakatli , Çalışkan ,ve verimli bir şahsiyetiniz var demektir .


2 . ( B )

( B ) Harfi Hayat gücünü ifade eder . ( B ) Harfi kişiye canlılık ve heves verir . Beden ve ruh canlılığı ( B ) Hafinin etkisindedir .

İsminizin ilk harfi ( B ) İse heyecanlı olurlar . Her zaman içinde bir yardımcı ararlar . Başkalarının görüşlerine de saygı duyarlar .

İsminizin ilk harfi ( B ) Değil de ( B ) Harfi isminizin içinde bulunuyorsa . kendinizi daha çok düşünen ve sağlığına aşırı düşkün olan ve şüpheli ve kuşkulu bir kişiliğiniz var demektir .

İsminizin içinde ( 1 ) Den fazla ( B ) Harfi varsa her işiniz yardımcısız halletmeye gücünüz ver demektir .


3 . ( C / Ç )

Bu harfler insana fizik ve manevi güç verir . İsminizin ilk harfi ( C / Ç ) ise iyimse sevecen ve idareci bir iradeniz var demektir .

Eğer ( C / Ç ) Harfi isminizin içinde bulunuyorsa ve isminizin içinde ( 1 ) Den fazla ( C / Ç ) Harfi varsa . Hayatta her istediğinizi elde edeceksiniz demektir .


4 . ( D )
İsminizin ilk harfi ( D ) ise Zaman zaman maddi ve manevi sıkıntılı günler yaşarlar . Ancak yine bu sıkıntılarım ( D ) Harfinin gizemi ile aşarlar .

( D ) Harfi ( 4 ) Rakamının tüm özelliğini taşırlar . Tabiatları yavaştır ve uysal ve Egoist olurlar .

İsminin içinde ( D ) Hafi bulunan kimseler . Realist , ve Çalışkan olurlar Ancak ( 4 ) Rakamının Zıt etkinliklerinden kaçınmaları lazım .


5 . ( E )

İsminizin ilk harfi ( E ) Harfi ise insana zihin gücü ve kültür zenginliği verir . ( E ) Harfi insana Müzisyenlik ve Konuşma yeteneği kazandırır ,

Kısa olarak . ( E ) Harfi isminizin içinde olursa . Söz ile ifade edilen tüm meslek dallarında başarılı olurlar .

İsminizde ( 1 ) Den fazla ( E ) Harfi varsa . Bütün sanat dallarında ve tüm alanlarda başarılı ve aranan kimseler olurlar .


6 . ( F )

İsminizin İlk ( F ) Harfi ise ev ile aile ile ilgilenen bir kişi olduğunuzu gösterir . ( F ) Harfi hayatta büyük sorumluluk yükleneceğinizi gösterir .

İsminizde ( F ) Harfi varsa . İyi huylu ve çalışkan olduğunuzu gösterir . Hayatta karşılaşacağınız tüm zorlukları aşacağınız gösterir .


7 . ( G / Ğ )

( G / Ğ ) Bu Harfler tefekkürü ifade eder . İsminde bu harfler olan kişiler Her olayı ve her davayı araştırır . Hayatın gizemini araştırmayı seven kişiliklidir .

İsminde ( 1 ) Den fazla ( G / Ğ ) Hafi bulunanlar . “ Mistisizm ” Ağır basar bu “ Mistik ” Gelişkinliğe . Paralel olarak bedeni gelişmede vardır .


İsminde ( G / Ğ ) Harfi bulunan kişiler Hayatta hiç kimseye muhtaç olmadan yaşamanın yollarını bulurlar .


8 . ( H ) Harfi merdivene benzer . Hayatta bütün güçlükleri yeneceklerine
işarettir .

İsminde ( H ) Harfi bulunanlar . Hayattaki önlerine çıkan merdivenli yolları çıkışlı yollar ağır ve emin adımlar ile çıkar başarıya ulaşırlar .

İsminin içinde ( 1 ) Den Fazla ( H ) Harfi varsa . Daha başarılı ve zeki olmaları için . Yeteneklerinizi kullanmanız lazımdır .


9 . ( I / İ )

( I / İ ) Harfleri Bu Harfler Kainata benzer sütuna benzedikleri için . Kişiye yıkılmaz ve yılmaz bir güç verir . ve Mükemmel bir şahsiyet ifade eder .

İsminin içinde bu ( I / İ ) Harfi bulunan kimse . Hoş görülü , Sempatik , Yardım sever , Ve seyahat etmeyi severler .


10 . ( J ) 10 = 1 + 0 = 1

( J ) Harfi tek basamaklı rakamı ( 1 ) Dir İsminde ( J ) Harfi bulunan kimse Çok iyi bir lider ve otoriter bir kişi olur .

İsminde ( J ) Harfi bulunan bir kimse güçlü şansı açık ( J ) Harfinin rakamsal değeri ( 10 ) dur . ( 10 ) Da , ( 1 ) ’ On katıdır .

Bu nedenler isminde ( J ) Harfi bulunan kimse maddi ve manevi sahada çok güçlü olurlar . ( J ) Harfi kişiye manyetik güç ve cazibe kazandırır .


11 . ( K ) 11 = 1 + 1 = 2

İsminizin ilk harfi ( K ) Harfi ise Büyük halk topluluklarını etkileyecek bir güçleri sahip olur . Kendi güçlerini ve etrafına toplananların . güçlerini ve fikirlerini birleştirirlerse daha da başarılı olurlar

( K ) Harfi ( 2 ) Rakamının etkisindedir . ( K ) Harfi manyetik güçler ile donatılmıştır .

İsminde ( K ) İçinde Harfi olanlar mücadeleci cesur atak ve atılgan olurlar mizaçları hareketlidir .


12 . ( L ) 12 = 1 + 2 = 3

( L ) Hafinin rakam değeri ( 3 ) Tür . ( L ) Harfi tüm güzellikleri temsil eder .

İsminde ( L ) Harfi bulunanlar popüler bilgili ve başarılı olurlar . Sezgileri kuvvetli olur . Başkalarının davranışlarındaki problemi anlamak ve olayları çözmek isminde ( L ) Harfi bulunanlar için daha da kolaydır .

13 . ( M ) 13 = 1 + 3 = 4

İsminizin baş Harfi ( M ) İse itlerinizde ve aşk yaşantınızda başarı sağlayacaksınız demektir . Bir kişinin İsminin içinde ( 1 ) den fazla ( M ) Harfi varsa o kişi çok başarılı ve üstün demektir .

( M ) Harfinin rakam değeri ( 4 ) Tür . ( M ) Harfi insana mükemmel bir hareket ve güç verir .

İsminin ilk harfi ( M ) olan insanlar . Mantıklı iradeli üstün yetenekli olurlar . Konsantrasyon güçleri çok gelişmiş olurlar .

( M ) Harfi düzenli ve bilinçli atılan bir adıma benzer . Bu nedenle isminde ( M ) Harfi Olan kişiler her işte her yerde ve her sahada alanda başarılı olurlar . Ruhsal ve bedensel açı dan çok güçlü olurlar .


14 . ( N ) 14 = 1 + 4 = 5

( N ) Harfinin Rakam değeri . ( 5 ) Tir . İsminin İlk harfi ( N ) . Olan Merkür Gezegeninin . Tesiri ve Etkisi altındadır . Akılları ve hisleri devamlı çarpışma halindedirler .

İsminde ( N ) Harfi olan kişi . Tıpkı bir radyo alıcısı gibi . Frekansları her şeyden etkilenir ve tesiri altında kalırlar .

İsminde ( N ) . Harfi olan kişiler . Her zaman uyanık olurlar ve her söyleneni hıfz ederler . Ve kolay aldatılamazlar . Bu harfin bir özelliğinde kararsızlıktır . Bazen kararsız olurlar ve sıkıntı ve stres yaşarlar . Başarılı olmak istiyorsanız hislerinizi yenmeniz lazımdır .


15 . ( O / Ö ) 15 = 1 + 5 = 6

İsminizin Baş Harfi . ( O / Ö ) Harfi ise . Gizemli ve Sihirli olan şeyleri araştırıp bulma yeteneğini verir kişiye .

( O / Ö / ) Harflerinin Rakam değeri . ( 6 ) Dır . Sembolü Kainat ’ tır . Maddi ve Manevi güçleri üzerinde toplar .

( O / Ö ) Harfi kişiye . Maddi ve Manevi açıdan yükselmeyi öğretir ve Kişiyi samimileştirir .


16 . ( P ) 16 = 1 + 6 = 7

( P ) Harfinin Rakam değeri ( 7 ) Dir İsminde ( P ) Harfi bulunanlar Tedbirli zeki ve anlayışlı ve ileri görüşlü olurlar . Okumayı severler .

Mistik görüşleri ağır basar Buda normaldir çünkü ( P ) Harfinin Ters etkisi ve tesiri içine kapanıklıktır başarılı olmak için . ( P ) Harfinin olumlu etkilerinden faydalanınız . Dünya işlerine pek önem vermezler .


17 . ( Q ) 17 = 1 + 7 = 8

( Q ) Bu Harfin rakam değeri ( 8 ) Dir . ( Q ) Harfi ( 1 ) ve ( 7 ) Rakamlarının etkisinde olduğu için . Bu rakamlarını özelliğini gösterir .

İsminde ( Q ) Bu harf olanlar kavgacı bir mizaçları vardır . Ayrıca renkli bir dünyaları vardır . ( Q ) İsminde bu Harf olan kişiler başarıya daha çabuk ulaşırlar .


18 . ( R ) 18 = 1 + 8 = 9

İsminizin ilk harfi ( R ) İse emin ve sayılır sevilir ve iyi bir lider olur korkusuzca giderler davaların üzerine . Zenginden alıp fakire veren bir mizaçları vardır . Kişilikleri karizmatik ve sade gösterişi sevmeyen bir tiplerdir .

( R ) Bu Harfin Rakam değeri ( 9 ) Dur . ( R ) Harfi enerjik başarı ve azim doludur . Olayların üzerine Emin adımlar ile giderler ve başarısız olmaları muhtemelen azdır .


19 . ( S / Ş ) 19 = 1 + 9 = 10

( S / Ş ) Harfleri bitip tükenmeyen güçleri ve arzuları Sembolize eder ve ( S / Ş ) Harflerinin Rakam değeri ( 2 ) dir .

Bu Harflerin Rakamının ( 19 ) olması ( 19 ) . Rakamını topladığın zaman ( 10 ) . Elde edilmesi . ve tek basamaklı Rakamının da ( 1 ) . Olması

İsminde ( S / Ş ) Harfi bulunanlar ihtiraslarla ve gizem ile dolu olduğunu gösterir kişiye .


20 . ( T ) 20 = 2 + = 2

( T ) Harfinin Rakam değeri ( 2 ) Dir . İsminin İlk Harfi ( T ) İse Çoğunluklar Sihirli ve Gizemli bir mizaca sahip olurlar . Fakat ( 2 ) Rakamının etkisi ile zaman zaman uysal bir kişi olurlar .

( T ) Harfinin esas Rakamı ( 20 ) Dir . ( 20 ) Deki ( 2 ) Rakamı . ( 20 ) Rakamından ( 10 ) Defa daha güçlüdür .

İsminde ( T ) Harfi bulunan kimse çoğunlukla başkalarının idaresi altında yaşamaktan zevk alırlar . Kendi başlarına bir iş yapmaktan ve sorumluluk almaktan korkar ve çekinirler .

( T ) Harfindeki . Şekil değiştirme . Özelliğinden ötürü . İsminde ( T ) Harfi bulunan kimse . Zaman zaman karakterleri değişir ve uysal bir insan olurlar .


21 . ( U / Ü ) 21 = 2 + 1 = 3

İsminizin İlk harfi ( U / Ü ) ise hiç beklemedik bir başarı ve yetenek kazanırlar .

( U / Ü ) Harflerinin Rakam değeri ( 3 ) Tür . Bu Harfler içine her şey konan bir kaba benzer .

İsminiz içinde . ( U / Ü ) Olan kimseler her şeyi öğrenmek için çok yetenek ve güç harcarlar ve öğrenirler . Zeki ve azimli olurlar .


22 . ( V ) 22 = 2 + 2 = 4

İsminizin İlk Harfi ( V ) İse . Güçleri sayesinde Hayatta karşılaşacakları tüm engelleri ve güçlükleri aşarlar ve başarıya ulaşırlar .

( V ) Harfinin Rakam değeri ( 4 ) Tür . ( V ) Harfi ( 2 ) Rakamının etkisindedir . ( 4 = 2 x 2 ) Dir Bu nedenle

İsminde ( V ) Harfi Bulunanlar . Metafizik alanında çok güçlü olurlar . Nazariyattan ziyade tatbikatta daha başarılı olurlar . Azimleri sayesinde başaramayacakları iş yoktur .


23 . ( W ) 23 = 2 + 3 = 5

( W ) Harfi insana değişiklikleri gösterir

İsminde ( W ) Harfi olan kimseler . Mizaçlarında şaşılacak kadar değişiklik görülür .

( W ) Harfi Dalgalanan heyecanların simgesidir . İsminde ( W ) Harfi bulunan kimse . Ay ’ ın denizleri etkilemesine benzer şekilde ( W ) Harfin etkisinde kalırlar .


24 . ( X ) 24 = 2 + 4 = 6

( X ) Bu Harf çok etkili bir harftir .

İsminde ( X ) Harfi bulunan kimseler . Doğru dürüst ve Çok yetenekli olurlar . Ruhsal güçleri de kuvvetli olur insanların yardımına da koşmayı severler .


25 . ( Y ) 25 = 2 + 5 = 7

İsminizin İlk Harfi ( Y ) Harfi ise ilim sahasında çok başarılı olurlar . Her ortama ve her topluma kolayca uyum sağlayabilirler .

( Y ) Harfinin Rakam değeri ( 7 ) Dir . Çok değerli bir Harftir . Define ve Petrol aramada kullanılan çubuğa benzer . İsminde ( Y ) Harfi olduğundan gizli ilimlere de aşırı merak duyarlar ve gizemleri araştırmayı severler .

Tefekkür ve İnsanlık sevgisi ve sırdaşlık . ( Y ) Harfinin kişiye kazandırdığı bir başka özelliktir .

İsminizde ( Y ) Harfi varsa . özel yetenekleriniz vardır azminiz ve inancınız ile azminizi ve yeteneğinizi birleştirirseniz uzanamayacağınız dal ve başarılı olamayacağınız alan ve saha kalmaz .


26 . ( Z ) 26 = 2 + 6 = 8

( Z ) Harfinde muazzam bir güç ve enerji vardır bu harfin rakam değeri ( 8 ) Dir . Ancak bu güç insanı çok güçlü ve çok güçsüz yapacak niteliktedir .

İsminizi İlk Harfi ( Z ) İse . İç güdülerinin emrettiği Kötü işleri yapmazlarsa Çok başarılı ve azimli olurlar . İç güdülerini sesini dinler ve iş güdülerinin emirlerine ran olur boyun eğerlerse Hayattan zevk alamazlar .

( Z ) Harfinin etkisi ve tesiri Dalgalı elektrik akımına benzer . Bu nedenle isminde ( Z ) Harfi olan kişiler .

Tıpkı ( Z ) Harfinin . Olduğu gibi Bir ileri bir geri düşünceye sahip olurlar .

İsminde ( Z ) Harfi olan kişiler . maddi sıkıntı çekmezler . Politikada başarılı olabilirler . Ancak mevki ve makamlarını korumaları için . ( Z ) Harfinin Etkilerinden kurtulmaları lazımdır

13 Mart 2009 Cuma

(KABE) DÜNYANIN ÇEKİM MERKEZİ

İnsan bedenini saran sinir sisteminde akmakta olan bioelektrik gibi, dünyanın yüzeyi altında da akan negatif ve pozitif radyasyon akımları, kanalları mevcuttur.

Bu akım kanallarına batıda özellikle İngiltere`de de « ley » hatları deniliyor. Negatif olanlarına da «kara akım hatları» tâbiri kullanılıyor.

İşte dünyanın bedeni içindeki pozitif enerji hatlarının kesişip sanki bir enerji santralı gibi yayın yaptığı en önemli merkez Mekke `de bulunan Kâbe-i Muâzzama `nın altı ve bunun uzantısı içinde Arafat Dağı `nın altıdır!..

Resim

Kabe Dünya'nın Merkezinde


Resim

Kâbe tarih boyunca garip tecellilere mazhar olmuş bir mekan. Onun kutsallığı ve merkez rolü, ta Hz. Âdem ve öncesine kadar uzanır. Hz. İbrahim tarafından imar edilmiş, Hz. Muhammed'in (a.s.m.) doğum yeri, bütün hak dinlerin kıblesi olması yanında, birçok peygamberle alakası ile şimdiye kadar ona denk, Allah evi denebilecek bir bina görülmemiştir yeryüzünde.

İnsanların günün yirmi dört saatinde devamlı bağlantı halinde olduğu ve ziyaret ettiği Kâbe'ye denk başka bir yer var mıdır yeryüzünde?

Manevi hayatımızın merkezinde duran kalp gibi Kâbe de yeryüzünün kalbi olarak mı yaratıldı? İbadetlerde yöneldiğimiz Kâbe'nin manevi esrarından ne kadarına vakıfız?

Kâbe, Eski Dünya'nın (Avrupa, Asya ve Afrika) merkezinde bir konumda yer alıyor ve bu üç kıtaya hemen hemen aynı uzaklıkta bulunuyor. Ama siz en iyisi elinize bir Dünya haritası alıp, Kuzey Amerika'dan Avustralya'ya, Kuzeydoğu Asya'dan Güney Amerika'ya doğru birer çizgi çekiniz ve bu çizgilerin kesiştiği yere bakınız. Kâbe'nin Dünya karalarının merkezinde kalan bir konumda yer aldığını görürsünüz.

Resim

Kâbe Dünya'nın merkezinde

Coğrafyacılar, yeryüzünün herhangi bir noktasını kolaylıkla bulabilmek ve en pratik yoldan, en doğru biçimde gösterebilmek için, Dünya'yı enlem ve boylam adı verilen çizgilerle, sembolik olarak küçük karelere bölmüşlerdir. Ancak, bu çizgilerin başlangıç noktaları, bilimsel bir temele değil, farazî bir kabule dayanır. İngiltere'de Greenwich'ten geçtiği kabul edilen boylam çizgisi 0 (sıfır) kabul edilir. Yuvarlak olduğu iddia edilen Dünya'mızın, aslında kutuplarının basık ve ortasının şişkin olduğu bir gerçektir. Bu şişkin bölgenin, tam ortasından geçen en büyük enleme ise, "0" enlemi denmektedir. Bu enlem, bilinen adıyla Ekvator'dur. Ekvator'un da nispi olarak, Dünya'yı tam ortadan ikiye ayırdığı kabul edilir.

Kutup noktaları, Ekvator'un oluşturduğu dairenin tam merkezinden geçen bir eksenin iki uç noktasıdır. Ancak bunlar gerçek kutuplar değildir; coğrafi kutuplardır. Gerçek kutuplar ise manyetik özellikleri ile dikkat çeken, mıknatıs ibrelerinin yöneldiği esrarlı özellikleri ile dikkat çeken manyetik kuzey ve güney kutuplarıdır. Kuzey kutbu, coğrafi kutbun yaklaşık 1290 km güneyinde kalır. Bu da Kanada'nın kuzey batısında Ellef Ringnes adalarının kıyısına tekabül eder. Güney kutbuna gelince Antarktika kıtasında, Adelie Land denilen bir bölgede yer alır.

Bir pusulaya Dünya'nın neresinden bakarsanız bakın, daima kuzey yönünü gösterir. Eğer bu yönü takip ederseniz, sonunda manyetik kuzey kutbuna varırsınız. Pusula ibreleri bu bölgedeki manyetik alanın tesirinde kalarak sürekli olarak buraya yönelir, bu yöneliş sayesinde bizler de karada, denizde ve havada yönümüzü kolayca buluruz.

Enlem ve boylamların gösterdiği kutup noktaları ile pusulanın gösterdiği manyetik kutup noktaları neden birbirinden farklı yerlerdedir? Dünya'nın ekliptik olarak 27o 27'lık eğime sahip olduğunu biliriz. Dünya'nın başı böyle eğdirilmeseydi tek bir mevsimi, mesela hep yazı yahut kışı yaşayacaktık. Günler, buna göre uzar ya da kısalır. Işte bu eğim, kutupların yerini de değiştirmiş olur. Gerçekte; enlem ve boylamları çizerken Dünya'nın bu eğimini, yani mıknatısların sürekli yöneldiği manyetik kutupları dikkate alırsak, yeni bir Ekvator çıkar. O zaman "0" (sıfır) no'lu en büyük enlem olan Ekvator, bu yeni haliyle, Mekke kentinden geçecektir. Bu da Kâbe'nin, Dünya'nın ortasında bulunduğu gerçeğinin başka bir teyidi sayılabilir.

Öte yandan, bu düzeltilmiş şekilde çizilen, Oğlak ve Yengeç dönenceleri de, yine Mekke'nin bulunduğu bloktan geçmektedirler. Bu mantığa göre çizilen boylam ise (iki kutbu birleştirerek), yine aynı blok içerisinde, dönenceleri ve Ekvator'u keser. Bu kesişme noktası yine Mekke'dir. Bu enlem ve boylamların Mekke'de kesişmeleri, Kâbe'nin yerinin çok özel olarak belirlendiğinin bir ifadesi kabul edilebilir ve yine insanların ibadetlerinde niçin oraya yöneldiklerinin sırlarını taşır.

Dünya'nın manyetik kuzey ve güney kutuplarına göre çizilen yeni ekvator çizgisinin, yani Kâbe'den geçen Ekvator çizgisi üzerinde, birisi Kâbe'ye göre doğu, diğeri ise batıda iki adet manyetik kutuplar bulunmaktadır. Batı kutbunu esrarengiz olayları ile "Bermuda" üçgeni teşkil ederken, doğusunu ise Japonya'da bir körfez bölgesi teşkil eder. Bu körfez de Bermuda gibi kaybolmaları ile meşhur olmuştur. Kâbe'nin bu iki noktanın tam ortasında yer alması da Kâbe'nin yerinin özel olarak seçildiğini düşündürmektedir.

Resim

Nurdan Direk

İbn-i Abbas'tan gelen hadis rivayetinde "Göklerin en önde geleni, kendisinde arş olandır. Yerlerin en önde geleni de bizim üzerinde olduğumuz Arş'tır" ifadesi yer alır. (Suyuti, ed-Dürer el-Mensur, VI/239) Bilindiği gibi âlemler sadece bizim içinde yaşadığımız fizik evren ile sınırlı değildir. Yedi farklı uzay-zamanın bulunduğunu Kur'an'da geçen seb'a ve semâvât ifadelerinden anlamak mümkün.

Havada, yerin altında her nerede bulunursak bulunalım Kâbe'nin bulunduğu mekana yönelmek, istikbal-i kıble için kafi gelmektedir. Bediüzzaman gibi maneviyat büyüklerinin de ifade ettiği gibi kıbleyi, sadece Kâbe'nin bulunduğu mekan olarak değil, Kâbe'den Arş'a uzanan nuranî bir sütun ve manevî bir direk olarak düşünmek gerekir. Bu nurdan sütun, ferş denen arzımızı cennetin de üstünde kalan ve âlemin çatısı hükmündeki "Arş"a bağlar. Kâbe'de hissedilen ve solunan apayrı bir maneviyat ve ruhî atmosferin Arş'a uzanan bu nuranî sütunla ilgisi nedir? Dünya'mızı en üst semaya bağlayan "göbek bağı" diyebileceğimiz nurdan bağın taşıdığı sırlar henüz meçhulümüz. Sürekli kutba yönelen mıknatıs misali insan kalbi de bu ilahî nurun devamlı çekim etkisi altında mı bulunmaktadır? İnsanların pervane oldukları bu ilahî nur, tefekkür-dua-tespih-hamd gibi manevi hâsılatın toplandığı ve oradan Arş'a ulaştırıldığı bir tür uydu misal toplama-dağıtım ve nakil üssü fonksiyonu mu görmektedir? İbadetlerde kıbleye yönelmekle, tıpkı antenlerini uyduya çeviren haberleşme vasıtaları gibi, kalp ve beyinden neşrolunan mana dalgalarının önce bu nurdan sütuna geldiğini ve oradan da ilahî dergaha ulaştığını düşünebilir miyiz?

Resim

Kâbe'de rahmet zirveye çıkar

Acaba namaz gibi ibadetlerde kıbleye yönelmekle, o nurla bağlantıyı en üst noktaya mı çıkarıyoruz? Öyleyse, namaz sırasında yapılan hareketlerde bu nurun, insanın ruhî ve fizikî varlığının tüm unsurlarına nüfuzunun sağlandığı; Kâbe'de tavaf yapıldığında ise, yani nurun odak noktasının çevresinde dönüldüğünde, bağlantı ve rezonansın en üst seviyeye çıkarıldığı an olmalıdır. Bu soru ve ihtimallerin gerçek cevaplarını maneviyat ve hakikat kâşiflerine bırakarak şu ayetin ifade ettiği manaya bakalım:

"Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan ev Mekke'de o kutlu ve bütün insanlar için hidayet yeri olan Kâbe'dir. Burada apaçık deliller vardır. Ibrahim'in makamı vardır; kim oraya girerse emniyet içinde olur." (Âl-i Imran, 3/96-97)

"Ona varmaya gücü yeten kimsenin Kâbe'yi tavaf etmesi, Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır" İlahî fermanı, her sene mübarek bir zaman dilimi içinde, Beytullah'a teveccüh edip, belirli mekanları, hususi bir kısım usullerle ziyaret etmesini farz kılar.

Oraya gidenlerin, bilaistisna herkesin ayrı bir atmosferi solumaları, orada ayrı bir iklim ve fiziki anlamda ifadesi mümkün olmayan apayrı bir havayı hissetmeleri de Kâbe'deki sırların sözle anlatılamayan fakat hissedilebilen tecellileri olmaktadır.

Bir çekirdekten yüz binlere, milyonlara varan sümbül ve tane alınması gibi, Allah'ın rahmetinin zirveye çıktığı bu mekanda kullar, yüz binler, milyonlar sevaplara ulaşır; günahlarının sıfırlanacağı bir fırsatla tanışırlar. Dünya'nın merkezine, aslında adeta Arş'a uzanan bu nurlu yolculukta insan yepyeni gerçeklerle tanışır. Bir yaratılış gösterisine şahit olur. Bembeyaz ihramlar içinde kefenleri her türlü farkın ve sınıfın ortadan kalktığı, aynı anda yeniden dirilmenin, mahşerin hatırlandığı, İslam'ın bilfiil yaşandığı, cemaat şuuru ve sırrının en azim şekilde tecelli ettiği bir gösteriye tanık olur. Hac ibadetiyle, arzın Arş'a bağlanıldığı, nuranî dairenin yoğun dezenfekte etkisiyle kullar bir bir günahlardan temizlenir. Allah'a kulluk şuurunun yeniden kazanıldığı, ahd-i peymânın yenilendiği bir ibadet seremonisinde kul, Allah'a doğru sonsuz bir hareketin içine girer.

Prof. Dr. OSMAN ÇAKMAK

11 Mart 2009 Çarşamba

TEMİM-i ED-DARİ (DECCAL)

Şâbi'nin, Fatıma Bintu Kays radıyallahu anhâ'dan nakline göre Fatıma şöyle anlatmıştır: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Temimu'd-Dâri hıristiyan bir kimse idi. Gelip biat etti ve müslüman oldu. O, benim Mesih Deccâl'den anlattığıma uygun olan bir rivayette bulundu. Bana anlattığına göre, Temim, bir gemiye binip denize açılmıştır. Yanında Lahm ve Cüzâm kabilelerinden otuz kişi vardı. (Hava şartları iyi olmadığı için) onlarla denizin dalgaları bir ay kadar oynadı. Sonunda güneşin battığı esnada denizde bir adaya yanaştılar. Geminin kayıklarına binerek adaya çıktılar. Derken karşılarına çok tüylü kıllı bir hayvan çıktı. Bunlar, tüylerinin çokluğundan hayvanın baş tarafı neresi, arka tarafı neresi anlayamadılar. (Şaşkın şaşkın )

"Sen necisin, neyin nesisin?" dediler. O cevap verdi:

"Ben cessâseyim!"

"Cessase nedir?" denildi.

"Ey cemaat! Şu mannastıra kadar gelin! İçinde bir adam var, o sizin haberinize müştaktır!" dedi. O, böylece bir adamdan söz edince, biz onun bir şeytan olmasından korktuk. Hemen koşarak manastıra girdik. İçeride bir adam vardı; hilkatçe gördüklerimizin en irisiydi ve elleri boynuna, dizlerinden topuklarına demirle sıkı şekilde bağlanmıştı.

"Vah sana! Kimsin sen?" dedik.

"Benim haberimi alabilmişsiniz. Şimdi siz kimsiniz, bana söyleyin!" dedi. Arkadaşlarım:

"Biz bir grup Arabız. Bir gemideydik, denizin coşkun bir anına rastladık. Dalgalar bizi bir ay oynatıp oyaladı. Sonra şu adaya yaklaştık, sandallara binip adaya çıktık. Tüylü ve çok kıllı bir hayvanla karşılaştık. Tüyünün çokluğundan başı ne taraf, arkası ne taraf anlayamadık. "Vah sana, nesin sen" dedik.

"Ben cessâseyim!" dedi. Biz: "Cessase de ne?" dedik.

"Manastırdaki şu adama gelin, o sizin haberinize pek müştaktır!" dedi. Biz de koşarak sana geldik. Biz onun bir şeytan olmadığından emin olmadığımız için korktuk" dedik. Adam:

"Bana Beysân hurmalığından haber verin!" dedi. Biz:

"Onun neyinden haber soruyorsun?" dedik.

"Ben onun ağacından soruyorum, meyve veriyor mu?" dedi.

"Evet!" dedik.

"Öyleyse meyve vermeme zamanı yakındır!" dedi.

"Bana Taberiye gölünden haber verin!" dedi.

"Onun nesinden haber istiyorsun?" dedik.

"Onun suyunun çekilmesi yakındır!" dedi.

"Bana Zuğer gözesinden haber verin!" dedi.

"Sen onun neyinden haber istiyorsun?" dedik.

"Gözede su var mıdır? Orada su var mıdır?" dedi.

"Evet, onun çok suyu vardır! Sahipleri onun suyu ile ziraat yapıyorlar!" dedik.

"Ümmilerin peygamberinden bana haber verin? O ne yaptı?" dedi.

"O Mekke'den çıkıp Yesrib'e (Medine'ye) yerleşti" dedik.

"Araplar O'nunla mukâtele etti mi?" dedi. Biz:

"Evet!" dedik.

"Onlara karşı ne yaptı?" dedi. Biz de, (onu ezmek için) peşine düşen Araplara galebe çaldığını, Arapların kendisine itaat ettiklerini haber verdik. (O da bize )

"Bu, onların itaat etmeleri, kendileri için daha hayırlıdır. Ben şimdi size kendimi tanıtayım: Ben Mesih Deccâl'im. Çıkış için bana izin verilme zamanı yakındır. O zaman çıkıp yeryüzünde dolaşacağım. Kırk gün içinde uğramadığım karye (köy) kalmayacak. Mekke ile Taybe (Medine) hariç. Bu iki şehir bana haramdır. Onlardan birine her ne vakit girmek istersem, elinde yalın kılıç bir melek beni karşılar, benim oraya girmeme mani olur. Onların her bir geçidinde bir melek vardır, onları korur!" dedi." Sonra Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm çubuğuyla minbere dürterek:

"Bu Taybe'dir! Bu Taybe'dir! Bu Taybe'dir! Ben bunu size anlattım değil mi?" buyurdular. Halk da: "Evet!" diye karşılık verdi. bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:

"Temimi'd-Dâri'nin rivayetinin benim size ondan (Mesih Deccâl'dan) Mekke ve Medine'den anlattığıma muvafık düşmesi hoşuma gitti. Bilesiniz O Şam denizinde veya Yemen denizindedir. Hayır doğu tarafındandır. Evet o doğu tarafından zuhur edecektir. O doğu tarafından zuhur edecektir!" buyurdu ve eliyle doğu tarafına işaret etti."

Müslim, Fiten 119, (2942); Ebu Davud, Melahim 15, (4325, 4326); Tirmizi, Fiten 66, (2254).