Bu Blogda Ara

5 Aralık 2008 Cuma

YA SETTAR-VELLEYLİ İZA ASAS

Esmâ'i İlâhiyenin zikri üç türlüdür.
Zikir, Hâlik'ı ceseden ve ruhan taleb etmektir.
Çok büyük bir ihsandır. Kullara...
“VELE ZIKRULLAH-U EKBER”...
1 -Kalben,
2 -Sırren,
3 -Fiilen,

1 -Kalben= Esmâ'i sükûn ve huzur içinde dil ile zikrile elde edilir.
2 -Sırren = Esmâ'da erimektir.
3 -Fiilen = ki en kıymetli zikirdir.

Zekât, sadaka “ER REZZÂK” Esmâsını fiilen zikirdir.
Hayvanlara nebatlara, düşkünlere ileri derecede şefkat ve merhamet duymak Er Rahîm ve Er Rahmân esmâlarının fiilî zikridir.
Muzır diye telâkki ettiğimiz hayvanlara bile bu şamildir.
Zâten Resûlü Ekrem fiilî zikrin tam kendisi idi...
Bu zikre giren büyük bir takayyudat altındadır.
Resûl'e abdestli bulunmak, yerde yatmak, teheccüd namazı kılmak, misvak kullanmak farzdı...
Fiilî zikir olmasa diğerleri bir şey ifade etmez...

“Ölmeden evvel ölmek”:
Fiilî olarak Esmâların esareti altında bulunmak onlardan ayrılmamak hasletine kavuşmak demektir...
Namazdaki zikir erkân ile olduğundan ve fiil hâlinde bulunduğundan Namaz mi’rac'tır.
Mi’rac bile hem ceseden ve hem ruhen olmuştur.
“Biabdihî Leylen”
Abîd; ne cesed, ne de ruh'tur. İkisi birlikte olduğu zamandır..
Fiilde ubudiyet sıfatı daima galiptir.
Onun için Cenab-ı Resûl Miraca ubudiyet mertebesinde kabul buyurulmuştur.
Ubudiyette ALLAH'ı “El Mütekebbir” esmâsıyla tesbih mevcuddur.
Cesedin fiilî hareketleri de, son dakikada cesedi inkâr, yalnız ALLAH'ın mevcudiyetini kavlen ve fiilen “LÂ İLÂHE İLLALLAH” demekle sona eriyor... Bu mübârek söz de fiilî bir harekettir ki bunu söylemekle cesed kendini kurtarıyor.
Son nefeste bunu söyleyenlerin cesedi azab görmez...
Ruhun hesabı ve azabı vardır...
Nefsi dizginlemek demek, fiilî hareketleri Esmâ yolunda yürütmek demektir...

Ruh teslim olunca cesedi bile fiilî hareketlere tabi’ tutarak gusl yaparlar ve cenaze namazı ile cesede hürmet edilerek, ikram-ı ilâhî ile cesed uğurlanır...
Mayası olan topraktan “HAYY” ile gelmiştir.
Rahmet-i İlâhiye'nin denizi olan toprağa terkedilir...
Temiz geldiğin toprağa hiç olmazsa cesedinle temiz gitmeğe uğraş!..
Fiilinde Esmâ bulunan cesedlerin bulunduğu toprağa “NÛR” iner...
Nûr inmesi cesedin fiilî zikrine bir ikram-ı İlâhi'dir...
Hayatta iken bu fiilî zikri tahakkuk ettirenin yüzünde “Nûr” tecellî eder.
Bu nûr bazen siyah şekilde tecellî eder ki en büyük Nûr da bu kara Nûr'dur.
Ben bir güzel yüzlü zenci gördüm vaktiyle: “ALLAH!” dediği zaman simsiyah yüzü beyaz oluyor, tekrar eski rengini alıyordu…

Siyah nûr, ruhun ve cesedin temizliğinin ifadesidir...
Hazreti Veysel'in avucundaki siyah nûr bunun işaretidir...
Bu nûrları görebilmek için:
“Nasıl ziyâ ve yddızlar gece görünürse mânevî gece bekçisi olmak yeter”....
Resûl'ün mübârek sırtındaki siyah MÜHR-Ü NÜBÜVVET bunun maddeleşmiş şeklidir...
İnsanlar arasında siyah ırkın bulunması, bu siyah derili insanların yaradılışındaki hikmeti düşünüp anlamak herkese nasib değildir...
Biraz kendinizi yorun ne çıkar...
Bilâl-î Habeşi'nin Resûl yanındaki kıymeti kimsede yoktu...
Bilal kendindekini kıymetlendirmiştir.
Nasıl?
Onu da siz arayın...
Siz de biraz kendinizi zorlayınız...
Her şeyi söylemek izni bizde yok...

“HACERÜ’L- ESVED”, Kâbe örtüsünün siyah oluşu insanı düşündürmelidir... HÂLİK: “Geceye kasem ederim” buyuruyor.
Niçin gündüze değil?...
Gece namazı Resûl-ü Ekrem'e farzdır...
Karanlık yere daima her cisim hürmet ediyor.
Güneşin ziyâsında bir çok dalgalar vardır.
Fakat aydınlık hailleri geçmiyor...
Karanlığı aydınlatmamak için röntken şuaı her şeyi delip geçiyor.
Fakat kendini göstermiyor.
Kendi görünmüyor...
Gündüzümü seversin geceyimi?..
Ne söylersen inanmam...
Muhakkak geceyi seversin...
Çünkü insanların yaradılışındaki gizli bir isteği vardır: Geceyi sevmek...

Hakiki sevgi ve kulluk, gece belli olur.
Fosforun gece parlaması tesadüfi bir şey değildir.
Bir hikmetin ve bir sırrın kapaklı izah ve ifadesini haykırmaktadır.
Fosfor böceklerinin zikri gecedir.
Ondan dolayı her bağrışlarında parlar sönerler...
ALLAH'ın makam olan kalbindekini işletsen bunların hepsi sende de var. Hem en mükemmel şekilde...
Bunları bulmak çok kolaydır.
Zor diyenler: Köyden büyük şehire tesadüfen gelmiş köpeklerin şaşırıp caddenin ortasında nereye gideceklerini düşünene benzer...
Sevgiden korkuya, korkudan karanlığa, oradan edebe ve feth'e gidilir... Settâr esmâsı hududuna girilir.
Ricâl-i gayb ile hem-hâl olunur.
Korkudan sevgiye, nûr'a, oradan niyaz hududuna çıkılır...
Gidilir, gidilir, çıkılır, evet o kadar...

Settâr esmâsı örtücü demektir, örtü Kara Nûr ile olur...
Sırrı söylememek, Settâr esmâsının fiilî zikri'dir.
Setr-i avretin sebebi hikmeti Settâr esmâsının fiilî zikri'dir.
Kadın ve erkek Hubb-u İlahi'den uzaklaşma vesiylesi sonunda, cesedin tevbesini gusl ile yaparlar...
Bu da bir nev'i fiilî zikir'dir...
Bunun tekerrüründe cesedin utanmaması, yani sırrı saklaması için Setr-i avret emrolunur...
Burada Settâr esmâsının fiilî zikri mecburîdir.
Kadının çıplak gezmemesi fiilî zikrin Murad-ı ilâhî olduğundandır...
HAYY esmâsına tarla olan maddî cesedin örtülmesi fiilî zikrin mecburî oluşandandır...
İlâhi esmâların fiilî zikri mecburiyeti vardır.
Bir kısmının yoktur.
Bir kısmı da bambaşkadır.
Bunların böyle oluşu dünya icabatı hikmetine işarettir.
Artık konuşmıyacağım?
Bu bahis uzundur.
Bu kadar bilmeniz kâfidir.
Bu sözler de Settâr esmâsıyla tahdid edilmiştir.
Sonra hem sizi, hem beni yakarız.
ALLAH tevfıkinizi çoğaltsın!
Selâm...

Hep erenler Hû ile kaldırdılar
Hû perdesin Gördüler
Hû kaplamış onsekiz bin âlemi
Zât-ı Hakk’ı buldular
Buluştular bir Hû ile.
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
“Ütlü ma uhiye ileyke minel kitabi ve ekimis salah innes salate tenha anil fahşai vel münker ve lezikrullahi ekber vallahü ya'lemü ma tasneun : (Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. ALLAH'ı anmak elbette (ibâdetlerin) en büyüğüdür. ALLAH yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut 29/45)
Şamil : Çevreleyen, içine alan, ihtivâ eden, kaplayan. * Çok şeye birden örtü ve zarf olan. * Fazla şeyleri veya kimseleri ilgilendiren.
Takayyüd : Bağlanma. Bağlı olmak. Kayıtlı bulunmak. * Çalışmak. Çabalamak. Uğraşmak. * Dikkatli davranmak.
Kavlen : Söyleyerek. Söz ile. Anlaşarak.
Hem-hâl : f. Aynı halde olan. İkisi beraber.

2 Aralık 2008 Salı

Beyin enerjimizi nasıl kullanabiliriz


Beyindeki her faaliyet, bellli bir enerji üretir. Duygularımızın yönlendirmesi ile oluşan düşünce de beyinde enerji yükünün oluşmasına yol açar. Bu biriken enerjiyi, yönlendirme ile kullanabiliriz.

Einstein'ın rölativite teorisine göre, quantlar denen titreşimler, o maddenin cinsine göre titreşimler topluluğu olarak canlanma bulur. Her oluşum, atomun en küçük parçacığı olarak bilinen quant taneciklerinin belli oranda yoğunlaşmasıdır (düşünce, duygu, ışık, madde, herşey). Titreşim ve titreşimler topluluğu, kendisinden zayıf titreşime sahip maddeyi kendi etkisine düşürdüğü gibi; kendisinden güçlü titreşimlerin de tesirine girebilir. Bütün herşey için geçerli olan bu doğa yasasına göre; ruhsal yapısı olmayan iki madde titreşim yoğunluklarının gücü ölçüsünden birbirini etkiledikleri halde, hem maddî, hem de ruhsal bir yapıya sahip olan insan, bir cismi veya diğer bir insanı etkileyemez mi? Öz indiksiyon akımında; bir telden bir akım geçerse, o telin etrafında bir manyetik alan oluşur. Bu manyetik alanda bir iletken tel bulundurursak, mevcut manyetik alandan dolayı o telden de bir akım geçmeye başlar. İndiksiyon akımı oluşturur. Diğer telde ters yönde bir elektrik akımı oluşur. Transformatör de bu mantıkla çalışır. Bazı kişiler, güçlü ruhsal gelişimleri kapasitesince beyinlerinde önemli bölgeleri devreye sokmuştur (Bazılarında, doğuştan devrededir). Bu kişiler, güçlü verici ve alıcı dalgalar yayar. Karşısındaki kişinin beynine ek kapasite yükleme yapar. Onun güçlü enerjisi, yaydığı dalgaların etkisi iledir. Düşünce de bir enerjidir. Yoğunluğuna göre Hertz dalgalarından daha fazla olarak dalgalar evrene yayılır. Bu yayılan dalgalar, çevremizde ışınım yapan titreşimler yaratır. Bu titreşimler, irademiz dışında, bu düşüncenin konusuna eğilim gösteren diğer düşünce titreşimlerine çarpar. Güçlü iradeve arzu ile yönlendirilen düşünce titreşimleri, istenen mesafe ve mekana ulaştırılır (Uzaktan enerji gönderme). Kendisine düşünce formları gönderilen kişinin aurasında dalgalanır. Telepati, sevgi veya olumsuz duyguların karşıya iletilmesi bu formülle olur. Düşünce formları fiilen kapsadıkları enerjiye doğrudan etki eder. Düşünce ile oluşan beyinsel hareket, organizma hududunu aşar, aurayı titreştirir. Bu titreşimi uzağa iletir, sonra onları almaya uygun beyinlerle irtibata geçirir. Şifalandırmada da benzer yöntem uygulanır. Düşük veya uygun olmayan bir titreşimi, daha süptil güçlü bir frekansla rezone etmektir (Sağaltma, enerji yükleme, şifa ayeti okuma, kanal olma, öpme sırasındaki enerji geçişlerini böyle izah edebiliriz). Bozuk titreşen bir hücre bile, organizmada duygu ve düşüncelerde olumsuz etki yapar. Olumlu veya olumsuz bir duygunun düşüncelerimize, fizyolojimize etkilerini artık biliyoruz (Moral). Beyin programlanmasında nöronların birbirleriyle etkileşime geçerek değişim ve dönüşümleri, şuuru oluşturur. Zikirde aynı kelimenin tekrarı ile hücre grubunu açar, devreye sokar, mananın zuhuru, idrakle kavranımı ile orayı mana istikametinde programlarız. Bilinçlenir ve tekamül ederiz. Bizdeki mevcut o vasıf ortaya çıkar. Keramet veya istidraç, beynin farklı yönlerinin devreye girerek farklı enerjileri devreye sokmaktır. İnsan vücudunda hücre, organ, kas, kemik vesaire, belli frekanslarda titreşir. Bu frekansın değişmesi, o bölgede sorunun olduğunu belirtir ve hastalığı işaret eder. Eğer vücudumuzun bir hücresi bile yanlış frekansta ise bu durum aurayı etkiler. Uygun bir frekans uygulaması ile (renk, taş, enerji terapisi, zikir) bu titreşimi rezone edip dengeyi kurabiliriz. Beden, uygun şartlar altında her zaman orijinal yapısını kazanma eğilimine sahiptir. Kıskançlık, öfke, nefret, korku, evham gibi hisler kalıcı huy haline dönüştüğünde, ciddi organik değişiklikler yaratabiliyor. Olumsuz duygu ve düşünceleri değiştirdiğimiz zaman, fiziksel olarak da değişime uğruyoruz. Doktor Carles Philmore, "İnsan bedeninin ihtiyacı olan bütün ilaçlar zihinsel olarak üretilmektedir, zihindeki yenilenmeler, vücuttaki hücrelerin de yenilenmesine sebep olur." der. Düşüncelerin şekline göre vücudumuzu bozabilir veya yeniden yaratabiliriz. Yaşamımız da bu döngünün içindedir. Ruhumuz sürekli özüne, aslına dönmek, bütünleşmek adına gelişmek ister. Gelişmesi için deneyim yaşaması lazımdır. Bilgi, olayı değerlendirmeye alabilmek için gerekli olan altyapının bölümüdür. Gelişme, tekamül için bilginin deneyimlenmesi, uygulanması lazımdır. Ruh, sürekli ihtiyacı olan için düşünce, şekil üretir. Bu hayallerle evrene talep vermektedir. Ona ihtiyacını bildirmektir. Ve evren, bu titreşimlere uygun enerjilerle yeni oluşumları, kişinin yaşamına verecektir. NE DÜŞÜNÜRSEK, OYUZ...

Enerji Çalışmaları
Enerji çalışmaları ikiye ayrılır:

1)
İçsel Çalışmalar: Duygu, düşünce ve davranışları kontrol altına alıp olumlu titreşimleri olması gereken düzeye hatta daha saf titreşim haline getirmek (Bilinç seviyesini yükseltmek). 2) Dış Çalışmalar: Evrenden yardım alarak bizim bozuk titreşimlerimizle çekemediğimiz enerjiyi bilinçli yönlendirmelerle rezone olabilmek. Sorunlu bölgeye yönlendirilen enerji o bölgedeki titreşimleri olması gereken düzeye getirir. Bunun için;

· İbadetler

· Müzik (ses)

· Beslenme

· Teknik Çalışmalar (Nefes Çalışmaları, Reiki, Meditasyon, Yoga, Bioenerji Terapileri)

· Renklerle Terapi (Kromoterapi)

· Doğa Terapileri

Renk Terapisi:
Dünyadaki bütün elementler güneşte bulunmaktadır. Güneş ışınları bize tüm kimyasal bileşikleri oluşturan her bir elementin enerjisini getirir. Beyaz ışık güneşteki elementlerin ve kimyevi maddelerin enerjisini taşır. Dünyadaki hiçbirşeyde renk yoktur. Canlı - cansız her madde quant taneciklerinin belli frekansta yoğunlaşmasıdır (duygu ve düşünceler de öyledir). Işık, maddelere çarpınca, maddenin ememeyip de dışarı kırarak yansıttığını renk olarak algılarız. Frekans yoğunluğuna göre her maddenin rengi farklıdır. Şakraların, auraların rengini de bu düzen tesbit eder. Bir ağaca ışık vurduğunda gövdeyi kahverengi, yaprağı yeşil, meyveyi kırmızı gösteren, her birimin ayrı frekansta oluşudur. Işık olmayınca, herşey renksizdir.

Şakralar, iç salgı bezlerinin üstündedir. Işık, çalışması için gerekli enerjiyi, uygun vibrasyonla şakralara yükler. Bu da bizdeki vücut kimyasını etkiler. İç salgı bezleri düzgün çalışınca, düzgün salgılanan hormonlar kana karışır, sağlıklı oluruz. Bu; duygudan düşünceye, oradan eylemlerle evrene açılan ve bize biz ne isek, ne durumda isek, nerede olmak istiyorsak oraya dönüşüm yapan bir döngüdür. Takdir, düzenin şekline göre evrene verilendir. Evrensel yasalardır. Kısmetimiz, bizim hakettiğimizdir. Tekamülümüz, bize bilgiyi doğru kullanmayı, doğru kullanılan bilgi de, yaşamı başarmayı getirir. Evrede mevcut enerji hazırdır. Ne kadarını, hangisini çekeceğimiz bize bağlıdır. Onu ayarlayan bizleriz.

Aura Renkleri:
Kaliteli gelişmiş bir kişiliğimiz varsa, renklerimiz parlak, canlı ve üst düzey saf yüksek frekanslı enerjileri çekebilen renklerdendir. Şakralarla fiziksel bedenei o tür enerjileri iletir. Düşük frekanslarda (negatif yüklü) renkler bozuktur. O türlü enerjileri çeker. Sistemleri (duygusal, fiziksel, zihinsel) o titreşimlerle sorunlu çalışır. Ruhsal, fiziksel ve zihinsel sorunlar oluşur. Gökyüzü pırıl pırıl, doğanın renkleri canlı iken nasıl içimiz açılıyor, kapalı - bulutlu iken kasvet çöküyorsa, aurası berrak, canlı (pozitif yüklü) olanların karşısında hep mutlu ve olumlu oluruz. Ne biz ona olumsuz enerji yükleyebiliriz, ne de o bizden veya evrenden olumsuz enerji çeker. İki sistemimiz vardır;
İstem Dışı Sistem: Kalp atışı, solunum, otomatik fonksiyonlar.
İstemli Sistem: Merkezi beyin, omuriliktir. Düşünür, hisseder, eylemde bulunuruz.

İlk yaradılan, öz varlığımızdır. İstemli sistemin bilinçli kontrolü ve sağlıklı titreşim yayması, istemdışı sistemin ve fiziksel organizmanın faalietlerini sağlıklı kılar. Sağlığımızın bozulmasının en önemli sebeplerinden biri, yanlış duyguların yönlendirdiği yanlış düşünceden kaynaklanır. Düşünce, tasavvur edip ona gönderdiklerimizin gerçekleşmesini, oluşum haline gelmesini sağlayan şuuraltına etki eder. İyileşme, herşeyde olduğu gibi zihinde, beyinde değişiklikle başlar. Bireysel şuur, evrensel şuurun bir parçasıdır. Yönlendirilmesi ile evrensel şuur tetiklenir (yeni oluşum için). Bunun için zihni ve şuuraltını çok iyi kullanabilmeli, imgelemeyi çok ustalıkla yapabilmeliyiz. Bunun için imgeyi uzun süre tutup, niteliğini (canlılığını, parlaklığını) koruyabilmeliyiz. Daha sonra bu imgeyi uygun yere yönlendirmeliyiz. Bunu alışkanlık haline getirmeliyiz. Enerji sistemimizdeki sorunlu şakrayı bularak (soruna göre şakranın az çok dengesiz oluşu, sistem sorununa göre hangi şakranın sorumlu olduğu, organlara göre hangi şakranın sorumlu olduğunu bularak) niteliğini bilerek egzersizleri öncelikle uygun elementine uygun şartlarda yapmamız gerekir. Nefes teknikleriyle renkleri yükleyebileceğimiz gibi (yani o titreşimdeki enerjileri), bunu doğal materyaller (yiyecekler, taşlar, kristaller, giysiler) ile takviye edebiliriz.

Nefes tekniklerinde şakranın rengine uygun renk yüklemesi yapacaksak, o rengi imgeleyerek nefesi burundan alıp burundan vermeliyiz (bu az çalışan şakra için geçerlidir). Tamamlayıcı, dengeleyici renk kullanacaksak, bu karma bir renkse, nefesi burundan alıp ağızdan vermeliyiz (bu da fazla çalışan bir şakra için geçerlidir). Aldığımız hava enerjiye dönüşür, bütün vücuda enerji pompalar. Birinci şakradan başlayıp tüm şakraları güçlendirin. İlk üç şakranın; yeryüzünden, aşağıdan alındığı imgelenir. Şakraların dönüşü, erkeklerde birinci şakra soldan sağa, ikinci şakra sağdan sola olmak üzere sırayla devam eder. Kadınlarda tam tersidir. İmgelerken, bu dönüşü tasavvur edin. Her şakranın çalışması lokal olduğu kadar diğerleri ile de bağımlıdır. Dengede ve ortak çalışmaları, bu koordinen kurulması lazımdır. Dördüncü şakra yatay ve dikey düşünülür. Beş, altı ve yedinci şakralar için yukarıdan, gökyüzünden o ışığın alındığı tasavvur edilmelidir.

Birinci Şakra: Yaşam isteği, yaşam çabası, yaratıcılık ve üreticiliği temsil eder. Ana Renk: Kırmızı, Tamamlayıcı Renk: Mavi.
Ayaklara, bacaklara hitap eder ve topraklanmaya yardımcıdır.
İkinci Şakra: Sindirim, bağırsaklar, özümseme, sezgi ve alt bilinç duygu seviyesini temsil eder. Ana Renk: Turuncu Tamalayıcı Renk: Turkuaz.

Üçüncü Şakra: Böbrekler, pankreas, karaciğer. Ana Renk: Sarı Tamamlayıcı Renk: Mor. Dördüncü Şakra: Kan ve dolaşım sistemi, kollar, sinir sistemi. Ana Renk: Yeşil Tamamlayıcı Renk: Eflatun. Beşinci Şakra: Boğaz, tiroid, paratiroid, metabolizma, hormonlar. Ana Renk: Mavi Tamamlayıcı Renk: Kırmızı. Altıncı Şakra: İç salgı sisteminin dengesi, beyin, göz, burun, kulak. Ana Renk: Mor Tamamlayıcı Renk: Sarı. Yedinci Şakra: Sağlıkla değil, bilinçle ilgilidir. Mikrokozmos olan insanın, makrokozmos olan evrenle, yaradanla bağlantısını kurduğu yerdir. Ana Renk: Beyaz Işık...

25 Kasım 2008 Salı

RABITA YOLUYLA NASIL FEYZ ALINIR?

Siz bunca zaman râbıta ediyoruz da bir şey olmuyor, dersiniz, halbuki oldu. Nâmahreme bakmıyorsunuz, haramlardan kaçınıyorsunuz , çalgı dinlemek istemiyorsunuz, televizyon seyretmekten kendinizi alıkoyuyorsunuz, ibadete devam ediyorsunuz, günde beş bin kere "Allah" demeyi seviyorsunuz. Bunların hepsi rabıta'dandır".

Râbıta ettiğiniz müddetçe, mürşidinizin kalbindeki nur, sizin kalbinize akseder. Mürşidin kalbinden gelen nur, toplana toplana, müridin kalbi sanki nur yığını olur. İman suretten hakkikatte erer. Mürşit, müridi yavaş yavaş yetiştirir, siz ise taneyi toprağa koyup, hemen bitsin istiyorsunuz, ama hemen bitmez. Allah Teâlâ kaç ay toprakta durduruyor. Yağmurlar yağıyor önce tohumlar nemleniyor, ondan sonra topraktan iğne gibi bembeyaz bir filiz çıkıyor.

Devam eden mahrum olmamıştır. Devam etmeyen havadan kuş tutsa ona bir faidesi olmaz. Birgün olsun yemek yemeden duramayız. Aynı şekilde ders yapmadan da hiç bir gün durmamalıyız. İşrak, kuşluk, evvebin, kabir-nur ve teheccüd namazları müridi yetiştirir. Râbıtaya devam ettikçe de mürşidin kalbindekiler müride akseder.

Çünkü; musluktan su akıtıyorsunuz, suyu musluk mu veriyor ?

Hayır !

O sadece vasıtadır. İşte mirşidde Mevla Teâlâ'nın tecellilerini müridlerine aksettirir, aynalık vazifesi yapar. Güneşe tutulan tuğlaya baksanız, yahut eşşeğin nalına baksanız güneşi size aksettirebilir mi ? Peki güneşe tutulan aynaya baksanız o gösterir mi ?

Evet .

Râbıta yaparken, hastalık vb. sebeblerle feyzin geldiğini anlamayabilirsiniz. Bu pek önemli değildir. Önemli olan feyzin geldiğine itikat ederek rabıta etmenizdir. Mürid şeyhini "bu zat benim Allah'ımın dostudur" inancı ile hatırlar hatırlamaz hemen şeyhte ki nur parlar ona. Aynayı güneşe tamamen çevirince, ayna hemen güneşin ışığını alır mı almaz mı ? Alır. İşte bunun gibi.

Râbıtada feyiz akıyor. Oh ne güzel mürid o tadı aldı doymaz. Feyz alamayınca da bırakmamalısınız. Unutmayın biz feyzin, tadın, tuzun kulu değil Allah'ın kuluyuz. Feyiz alsak da almasak da , Rabbimizi anmalı zikretmeliyiz.

Râbıta yaparken feyzin geldiğini sanki kalp gözünüzle görüyorsunuz gibi olmalısınız. Böyle olursa o size kuvvet verir, dünya işlerinizde dahi. Râbıta çok mühim ve müessir şeydir. Milletin aklı kesmiyor, ne yapalım. Herkez akıllı olsa tımarhanelere ne luzüm var ?

Daima râbıta üzere olalım, yemekte içmekte. Kimi mürid ilk râbıta edişinde feyzi anlar ama, ekseriya bu tarikata çalışa, çalışa kemal bulup terakki edince anlaşılır.

Evliyaullahı, râbıtayı inkâr ediyorlar. Râbıta sevgiden doğan bir şeydir. İnsan Allah dostunu sevmesin de kimi sevsin ? Şeytanın arkadaşı olanı mı sevsin ? Siz böyle insanların fikirlerini çene sallamakla, onlarla cedelleşerek defetmeye çalışmayın. Siz tarikata kuvvetle sarılın.

Her şey râbıta ile yasanır. Padişahlarımızın aileleri ile beraber intisab ettiği şeyhleri var idi. Bundan sebep dünyayı titretiyorlardı. Sonra onlar bu işlerden soğuyunca, kendileri başkalarından titremeye başladılar. İslam, insanı aslan, İslamsızlık insanı tilki eder. Râbıtayı inkâr edenlere, bu kapının aleyhine konuşanlara yüz vermeyin. Zira şeytana cevap vermenin faidesi yoktur.

Şeytan Adem babamıza; Ya Adem! deyince Adem babamız, defol demesi gerekirken " Ne oldu ? " deyip onu dinledi. Hata etmesine sebep oldu. Balık yemi yiyeyimde kaçayım derken takılır ağa kalır.

BELA GELİNCE........


ALLAH'IN EMRİNE TESLİM OLMAK

İyiliğin gelmesini, kötülüğün gitmesini isteme...Eğer kısmetinde sana gelecek bir nimet varsa, istesen de gelir, istemesende.... Bela da aynı... Eğer sana gelecek bir bela varsa, kaçsan da gelir, dursan da... İstersen o belanın kalkması için duaya sarıl.. İstersen sabret. İstersen Allah için kendini bir yere attır; elbette gelecek olan gelir...

Sana lazım olan bunların hepsinde Hakka teslim olmaktır. Hepsini ona teslim et. Eğer nimet gelirse şükretmeğe başla!.. Bela da gelirse sabretmeğe çalış. Belayı hoş gör... Onu da bir nevi nimet bil. Gizlemeğe çalış! Gücün yettiği kadar gidermeğe gayret et. Hele onu her yerde anlatmaktan sakın. Allah’ın sana verdiği manevi halin kuvveti ile ve gittiğin yolun icabı olarak bunları yapmak mecburiyetindesin. Öyle bir yoldasın ki, Hak’ka taatla ve her şeyi hoş görmekle emrolunmuşsun. Ancak böyle refik-i Ala’ya çıkabilirsin. Bu hale gelince senden evvelkilerin yerine makamına varırsın. Senden evvel padişaha gidenleri ve yaklaşanları orada bulursun. Onun yanında her iyilik yolunu, rahatı, kerameti ve nimeti görürsün; kavuşursun.

Belayı bırak gelsin, seni ziyaret etsin... Yolunu aç. Kapama. Önünde durma. Sana gelmesinden ve seni yoklamasından korkma. Nasıl olsa, onun ateşi cehennemin ateşinden daha şiddetli değildir.

Yaratılmışın hayırlısı, yerin yüklendiği, semanın gölgelendirdiği, varlığın gözdesi Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) den şöyle bir Hadis,i şerif rivayet edilmiştir.

- “ Kıyamet günü cehennemin üzerinden geçildiği zaman, cehennem bağıracak, çabuk geç! Ey mümin nurun alevimi söndürdü.”
O cehennemin ateşini söndüren nur, ancak dünyada kazandığın ve beraber götürdüğün iman nurudur. O nur, hem isyan eden, hem de itaat edende vardır. Ama isyan eden ondan faydalanamaz...

İşte dünyadaki bela ateşini de söndüren bu nurdur. Sen de eğer sabreder Hak’ka uyarsan mükafatını görürsün. Belanın sana gelmesi seni heyecana düşürmesin. Yaklaşması seni çekindirmesin. Çünkü bela seni öldürmek için gelmez, seni tecrübe etmek için gelir, imanın sıhhatini ölçmek için gelir. Hak’ka olan bağlılığını kuvvetlendirmek ister. Senden memnun olur. Seni Hak’ka müjdeler... Allah-ü Taala buyurdu:

- “Biz sizi imtihan ederiz. Ta ki, içinizdeki mücahitleri anlayalım... Ve işlerinizden haberdar olalım. “

Hakka karşı imanın doğru olması ve O’nun işlerine boyun eğmek muvafakat göstermen yine O’nun sana bir lütfu ve merhametidir. Bunu böyle bil ve sonuna kadar sabra devam et. Hak’ka uyar bir müslüman ol. Artık bu halle bezendikten sonra, senden ve başkasından Allah’ın emirlerini yapmaktan başka bir şey bekleme. Ve yasaklarından kaçmaktan başka bir şey umma.

Her hangi bir yerde dini emirlere dair bir şey olursa derhal ona koş. Onları doğru işitmeğe çalış. Yerine getirmeğe gayret et. Derhal harekete geç, miskin miskin oturma. Kadere teslim olup kalma... Zuhurata uyup durma. Allah’ın emirlerini yerine getirmek için bütün gücünü kuvvetini sarf et. Aciz kalırsan Allah’tan yardım iste. O’na tazarru et, yalvar. Acaba:

- “Niçin ibadetten geri kaldım? “

De ve sebebini araştır. Belki de buna sebep senin bazı lüzumsuz şeyler istemen olmuştur. Belki de bazı edebe uymayan haraketler yapmışsındır. İhtimal ki, ibadete gevşek davrandın, gücüne kuvvetine güvendin... Ve nihayet bilgine güvendin, nefsi ve halkı, Allah’a karşı ortak yaptın. Netice, bunların hepsi senin helakına sebep oldu. Mevla da sana bu yüzden rahmet kapılarını kapadı. Taatından azletti. Hizmetinden kovdu. Yardımını kesti. İyilik yüzünü senden çevirdi. Ve nihayet sana kızdı, darıldı. Dünyayı, nefsi, şahsi arzuları senin başına bela etti...

İyi bilmelisin ki, bu gibi adi işlerle uğraşmak, iyi meşguliyet değildir. Bunlarla uğraşmak seni yaratanın, besleyenin rahmetinden uzaklaştırır...

Sakın mevlaya ibadet etmekten, seni mevlanın gayri alıkoymasın. Allah’tan başka ne varsa hepsini gayri olarak bil. Ve bunları Hak’ka tercih etme... Çünkü seni onlar değil Allah yarattı. Sakın kötülükleri yaparak nefsine zulmetme. Eğer, yratanın emirlerini bırakıp, başkasıyla uğraşırsan seni ateşe atar. Öyle ateş ki; onu tutuşturan insanlar ve küfür taşıdır. Sonra pişman olursun fakat beyhude. Özür dilersin kabul olunmaz. İtap(*) olunmaya razı olursun fakat yine hiç. Tekrar iyilik yapmak için dünyaya dönmek istersin, kimse seni gönderemez.

Özüne acı, acı... Ona merhamet et. Sana verilen duygularını iman yolunda, iyi işlerde, taat ve ibadet yolunda kullan. Bunlarla marifet kazan, ilim öğren. Bu ibadet ve marifet nuru ile karanlıkları aydınlatmağa çalış. Emri tut. Yasaklardan kaç. Hak yolda bu ikisi ile yürü. Seni, ilk önce topraktan insan yapan halikini inkara kalkışma!..
O’nun emrinden başka bir şey isteme. Ve O’nun kötülediği şeylerden başkasını kötü görme. Dünya ve ahiret için elindekiyle yetin. Dünya ve ahiret için kötülediğimiz şeyleri kötü olarak bil.

Her sevilen, istenen Allah için istenmeli. Ve her istenilmeyen yine, O’nun için istenmemeli.

Eğer sen, Allah’ın emrinde olursan, bütün canlılar da senin emrinde olur. Ve eğer Allah'ı’ yasak ettiği şeylerden kaçarsan bütün kötülükler de senden kaçar. Nerede bulunursan bulun daima iyilikle karşılaşırsın.

Allah-ü Taala hazretleri Peygamberlerine gönderdiği bazı kitaplarda şöyle buyurmuştur:

- “Ey ademoğlu! Ben öyle Allah’ım ki benden başka ilah yoktur; bir şeye ol dersem, olur. Bana itaat edersen, seni de benim gibi yaparım. Her neye ol desen olur!..”

Yine buyurmuş:

- “Ey dünya! Bana ibadet edene sen yardım et... Sana koşanı da yor!..

Allah’ın yasak ettiği bir şeyi yapmakla karşılaşırsan şöyle ol: Mafsalların birbirinden ayrılmış, duygun yok olmuş, kalbin kırılmış, cesedin ölü, ümitlerin kırılmış, adet ve resmiyeti unutmuşsun. Gözünde bütün sahra karanlık ve bulunduğun yeri yıkılıyormuş gibi gör. Bina eskimiş, tavan çökmek üzere. Böylece oturduğun yerde hissiz, duygusuz kal. Kulağın sağır olsun, sanki öyle yaratılmışsın bil. Dudakların oynamaz olsun, lisanında lallik olan gibi ol. Dişlerin bir güçlük karşısında kalmış, dökülüyormuş farzet. Kolları çolak gibi, bir şeyi tutamaz olsun. Ayakların çaprazlaşmış, bir yere gidemiyor, yürüyemiyor gibi gör. Kendini cinsi münasebetten aciz bil. Öyle, sanki, cinsi hiçbir şeyle meşgul olmamışsın...

Karnın hiçbir şey yiyemiyecek kadar dolu olsun. Yemeğe ihtiyaç duyma. Aklın bozulmuş olsun, kendini mecnuna benzet. Kabre doğru gidiyormuşsun gibi düşün...

Hülasa olarak şunları söylemek isterim ki: Allah’ın emirlerini derhal duymağa çalış ve koş!.. Yasaklarına karşı olduğun yerde kal, gitme!.. İlahi kader karşısında cansız ol, yokluğa gömül, fani ol...

Bu şerbeti hoşlukla iç... Kendini bununla tedavi et. Bundan gıda al... Günahın verdiği manevi hastalıklardan bununla kurtulursun. Nefsin illetini ancak böyle temizleyebilirsin.

Bu işler, Allah’ın izni ve dilemesiyle olur...
(*) azarlama, darılma

abdulkadir geylani

23 Kasım 2008 Pazar

NAMAZ KILMAYANIN HÜKMÜ

NAMAZ KILMAYAN MÜŞRİK'TİR

"Allah(cc)'a dönücüler olarak (O'na yönelin) ve O'ndan korkun. Namazı da dosdoğru kılın da müşriklerden olmayın." (Rum: 32)Allah (cc) bu ayette müşriklerden olmamayı 'namaz kılma'ya bağlamaktadır.
Ebu Süfyan'dan rivayet edilmiştir. Dedi ki: Cabir şöyle diyordu: Ben Nebi (sav)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Şüphe yok ki kişi ile şirk ve küfür arasındaki şey sadece 'namaz'dır." (Müslim:82, Ebu Davud:4678, Tirmizi:26l9, Nesei:465 ve İbn-i Mace: 1078 rivayet ettiler)
Cabir (ra)'den rivayet edilmiştir:Nebi (sav) buyurdu ki:"Namaz'ı kılmamak şirktir."(Musannaf: 5009, Şeria: 133, Usulü's-Sünne-. 1513 sahih bir senedle rivayet ettiler.)
Enes (ra)'den rivayet edilmiştir: Nebi (sav) buyurdu ki: "Kişi ile şirk arasında 'namaz'ı terketmekten başka bir şey yoktur. Namazı terk ettiği zaman şirk koşmuştur."(İbn Mace: 1080, Muhammed İbn-i Nasr/Kitabu's salat :897 rivayet etmişlerdir.)
Rasulullah (sav)'in azadlısı Sevban (ra)'dan rivayet edilmiştir: Ben Rasulullah(sav)'den işittim. Buyurdu ki: "Kul ve küfür ve iman arasında 'namaz' vardır. 'Namaz'ı terk ettiği zaman muhakkak şirk koşmuş olur."
Rasulullah (sav)'den rivayet edilen sahih hadisler açıktır ve yoruma gerek yoktur.

NAMAZ KILMAYAN KAFİR'DİR

Allah (cc) buyuruyor ki:
"Kitablarını sağlarından alanlar cennettedirler. Mücrimler hakkında sorarlar: 'Sizi cehennem çukuruna ne sürükledi?' Mücrimler diyecekler ki: 'Biz (dünyada) namaz kılanlardan değildik. Yoksullara yedirmiyorduk. Batıla dalanlarla birlikte dalıyorduk. Kıyamet gününü de yalanlardık. Ta ki ölüm bize gelene kadar (bu hal üzerindeydik) " (Müddessir Suresi: 40-47)
Allah(cc) bu ayetlerde namaz kılmama suçunu batıla dalma ve kıyamet gününü yalanlama suçları ile aynı ayette zikrediyor ve aynı düzlemde değerlendiriyor. Herkesin de üzerinde görüş birliğine vardığı bir konudur ki batıla dalanlar ve kıyamet gününü yalanlayanlar kafirdirler.
Cabir ibn Abdullah (ra)'den rivayet edilmiştir. Nebi (sav) buyurmuştur ki: "İman'la küfür arasındaki şey namazı terk etmektir." (Tirmizi: 2618, Kitabu's-Salat: 887 ve İbni Ebi Şeybe İman: 44 sahih olarak rivayet etmişlerdir.)
Bureyde (ra)'den rivayet edilmiştir. Rasulullah (sav) buyurdu ki: "Bizlerle münafıkların arasındaki (savaşmaya engel) sözleşme 'namaz'dır. Kim bu namazı terk ederse kafir olur." (İbn Mace: 1079, Müsned: 5/346)
Enes ibn-i Malik (ra)'dan rivayet edilmiştir: Nebi (sav) şöyle buyurdu: "Her kim ki kasden namazı terk ederse açıkça küfre düşmüştür." (Taberani/Evsat, Mecmeu'z-Zevaid: 1/295)
Enes (ra)'dan rivayet edilmiştir: Enes (ra) Rasulullah (sav)'i şöyle derken işittim: "Kişi ile küfür veya şirk arasındaki şey 'namaz'dır. 'Namaz'ı terk ettiği zaman kafir olur." (Muhammed ibn Nasr/Kitabu's-Salat: 889)
Ebu'd-Derda (ra)'den: "Dostum Muhammed (sav) bana şöyle tavsiyede bulundu: Parça parça kesilsen de, yakılsan da Allah (cc)'a ortak koşma ve farz olan namazı bilerek terk etme. Kim ki farz olan namazı bilerek terk ederse o kimseden Allah (cc)'ın koruması kalkmıştır." (Taberani, Mucemu'l-Kebir'de rivayet etti.)
İbn-i Mes'ud(ra) dedi ki:"Kim namazı terk ederse kafir olur." (Acurri Şeria: 133 rivayet sahih'dir.)
"Muhammed (sav)'în ashabı namazdan başka hiçbir amelin terk edilmesini küfür saymazlardı." (Tirmizi, Kitabu'l İman: 2757)
Mücahid ibn-i Cebr (ra)'den rivayet edilmiştir. Cabir ibn Abdullah El-Ensari Rasulullah (sav)'e arkadaşlık yapmış birisidir. Kendisine dedim ki: Rasulullah (sav)'in zamanında sizce amellerden iman ile küfrün arasını ayıran ne idi?O'da 'Namaz' diye cevab verdi." (Usulu's-Sünne:1538, Şeyh El-Bani Terğib)

NAMAZ KILMAYANIN DİNİ YOKTUR

Bu konuda da Rasululah (sav)'den bize şu hadisler rivayet edilmiştir:İbn-i Umer (ra)'den rivayet edilmiştir. Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Namaz'ı olmayanın dini yoktur." (Taberani Mucemu's-Sağir: 60 rivayet etti.)
Umer İbn-i Hattab (ra)'den rivayet edilmiştir: Adamın biri gelerek Rasulullah (sav)'e şöyle dedi: "Ya Rasulullah, Allah (cc) katında İslam'da en faziletli olan amel nedir, söyler misin?" Rasulullah (sav)'de "Vaktinde namaz kılmaktır. Zira namazı terk edenin dini yoktur."
İbn-i Mes'ud (ra) şöyle demiştir: "Her kim ki 'Namaz'ı terk ederse onun dini yoktur." (Beyhaki, Şuabü'l-İman, Musannaf: 10446)
Abdullah İbn-i Amr (ra) dedi ki: "Namaz'ı terk edenin dini yoktur." (Buhari, Tarihu'l-Kebir 7/95)

NAMAZ KILMAYANIN İMANI YOKTUR

Asr-ı saadet'te kıble Mescid-i Aksa'dan Kabe'ye çevrilince yahudiler, müslümanlara gelerek: "Mescid-i Aksa'ya dönerek kıldığınız namazlar eğer doğru ve sahih ise niçin kıbleyi değiştirdiniz. Eğer yanlış ise bu arada ölenlerinizin namazları ne oldu?" demişlerdi. Müslümanlar ise yahudilere: "Hidayet, Allah (cc)'ın emirlerine uymak, sapıklık ise Allah (cc)'ın emirlerine muhalefet etmektir." diye cevab verdiler. Sonra da Rasulullah (sav)'a giderek önceden Mescid-i Aksa'ya yönelerek namaz kılan ve kıble değiştirilmeden önce ölen müslümanların namazlarının durumundan sordular. Bunun üzerine "Allah (cc) sizin imanlarınızı zayi etmez." ayeti indi.
Görüldüğü gibi namazdan soranlara cevab olarak Allah (cc) imandan söz ediyor. Ve namazı 'iman' olarak nitelendiriyor. Buradan ela anlaşılıyor ki, namaz imandır, namaz kılmayanın imanı yoktur.
Ebu'd-Derda (ra) şöyle dedi: "Namaz'ı olmayanın imanı da yoktur." (Usul'ü-Sünne:1536, Temhid: 4/225, Şeyh El-Bani Terğib'in sahih'inde: 574 )

NAMAZ KILMAYANIN İSLAM'DAN NASİBİ YOKTUR


Umer ibn-i Hattab (ra) bir mecusi köle tarafından namazdayken bıçaklandı. Yere düştü ve bayıldı. Mü'minlere sabah namazını kıldırmakta olan Umer (ra)'e baygınken güneşin doğmak üzere olduğu hatırlatıldı. Baygın halde bulunan Umer (ra) bu ikazı duyunca dimdik ayağa kalktı ve' şöyle dedi: "Namazı terk edenin İslam'dan nasibi yoktur."
Sonra sırtından kan akıyor olduğu halde cemaate sabah namazını kıldırdı ve sonra düştü, ruhunu Rab'bine teslim etti. (Muvatta: 1/40, Darekutni: 2/52)
Ebu'l-Müleyh (ra)'den rivayet edilmiştir. Umer (ra)'i minberin üzerinde şöyle söylerken işittim: "Namaz kılmayanın İslamı'da yoktur." (Mervezi, Kadru's-Salat: 930)

NAMAZ KILMAYAN İSLAM MİLLETİNDEN ÇIKMIŞTIR

Ubade ibn Samit (ra)'den rivayet edilmiştir. Rasulullah (sav) bize şöyle tavsiyede bulundu: "Allah (cc)'a hiçbir şeyi ortak koşmayın. Namazı da bilerek terk etmeyin. Her kim ki bilerek kasden namazı terk ederse İslam milletinden çıkmıştır." (Usulü's-Sünne: 1523, ibn Ebi Hatim)
Yezid ibn Meryem (ra) şöyle dedi: Umer (ra) Muaz ibn Cebel (ra)'ın yanından geçerken "Ya Muaz, bu ümmeti ayakta tutan nedir?" diye sordu. Muaz (ra)'da şöyle cevab verdi. "Bu ümmeti ayakta tutan esas üç'dür. Ve o üç esas kurtuluş vesileleridir, 1- İhlas (Tevhid). O ise İSLAM'dır (Allah'ın insanları üzerinde yarattığı din). 2- Namaz, Namaz ise milliyettir. 3- İtaat. O ise ismettir. (Yani hatalardan korunmaya vesiledir). (Taberi Tefsiri: 21/40, Usulü's-Sünne: 1530)

NAMAZ KILMAYAN ALLAH (CC)'IN KORUMASINDAN ÇIKMIŞTIR


Ebu'd-Derda (ra) şöyle dedi: "Dostum Muhammed (sav) bana şöyle tavsiyede bulundu. Parça parça kesilsende, yakılsanda Allah (cc)'a ortak koşma ve farz olan namazı bilerek terk etme. Kim ki farz olan namazı bilerek terk ederse Allah (cc)'ın koruması ondan uzaklaşmıştır." (Müsned:5/238, ElBani Sahihi ibn Mace:3529)
Ubeyd El-Kelai (ra) şöyle dedi: Mekhul (rh) elimden tutarak: "Ya Eba Vehb, Farz olan bir namazı kasden terk eden bir kimse için ne diyorsun?" dedi. Ben de Mekhul (rh)'e "Asi bir mü'mindir." dedim. Elimi daha fazla sıktı ve sonra şöyle dedi: "Ya Eba Vehb, İmanın şanı nefsinde daha kuvvetli olsun. Kim ki bir farz namazını kasden terk ederse Allah (cc)'ın koruması ondan kalkmıştır. Kimden de Allah (cc)'ın koruması kalkarsa o kimse kafir olmuştur."(Abdurrezzak Musannaf: 5008, İbn Ebi Şeybe: İman: 129 sahih olarak rivayet ettiler.)

NAMAZ KILMAMAK KİBİR'DİR, KİBİR'Lİ KİMSE DE CENNETE GİREMEZ

Allah (cc) kendi ayetlerine inanan mü'min kullarını Kur'an'da şöyle anıyor:"Bizim ayetlerimize öyle kimseler iman ederler ki, ayetlerimizle kendilerine öğüt verildiği zaman secdeye kapanırlar ve Rablerine hamd ile tesbih ederler. Onlar kibirlenmezler." (Secde Suresi: 15)
Kibirlenerek isyan edenler ve Allah (cc)'ın ayetlerini yalanlayanlar için ele Rabbimiz yine Kitap'ında şöyle buyurmaktadır: "Kendilerine Kuran okunduğu zaman secde etmezler (namaz kılmazlar). Bilakis o kafir olanlar Allah (cc)'ın azabından korkmayarak yalanlarlar." (İnşikak Suresi: 21/22)
"Onlara 'rüku edin' (namaz kılın) dendiği zaman rüku etmezler (namaz kılmazlar) Yalanlayanların o gün vay haline" (Mürselat Suresi: 48/49)
Allah (cc) Adem (as)'i yarattığı zaman melekleri Adem (as)'le imtihan etmek istedi. Meleklere hitaben söyle buyurdu:"Biz meleklere 'Adem'e secde edin' demiştik de bütün melekler secde etmişlerdi. Ancak iblis secde etmekten yüz çevirip kibirlendi de kafirlerden oldu." (Bakara 34)
Allah (cc)'ın kıyamete kadar geçerli ve değişmez kitabı olan Kuran'da . İblis'le ilgili olarak verdiği bu örnek namaz kılmaktan yüz çeviren ve böylece kibirlenen herkes için apaçık bir örnektir.
Ebu Hureyre (ra)'den rivayet edilmiştir: Rasulullah (sav) buyurdu ki: "Adem oğlu secde ayetini okuyup secde ettiği zaman şeytan ağlayarak uzaklaşır ve şöyle der: Helak oldum. Adem oğlu secde etmekle emrolundu da secde etti ve cennet onun oldu. Halbuki ben de secde ile emrolunmuştum fakat ben secde etmekten yüz çevirdim. Artık ateş benim içindir." (Sahih-i Müslim: 81 rivayet edilmiştir)
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
"Bana kulluk etmekten yüz çevirip büyüklenenler muhakkak ki alçalmış kimseler olarak cehenneme gireceklerdir." (Mü'min Suresi: 60)
Abdullah İbn-i Mes'ud (ra) şöyle dedi: Rasulullah (sav)"Kalbinde hardal tanesi kadar imanı bulunan kimse cehenneme girmez. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse de cennete giremez." buyurdu. (Müslim rivayet etmiştir.)
Namaz kılmamak en büyük kibirlerden olduğuna göre namaz kılmayarak Allah (cc)'a karşı kibirlenenler de cennete giremeyeceklerdir.

NAMAZ KILMAYAN KİMSE KÜFÜR ÖNDERLERİ İLE BERABERDİR

Abdullah ibn-i Amr ibn As (ra)'den rivayet edilmiştir:Bir gün Rasulullah (sav) 'namaz'dan konuştu. Buyurdu ki: "Her kim şu beş vakit namazı eksiksiz kılarsa namazı, kıyamet gününde ona bir aydınlık, hakkında delil ve kurtuluş olur. Her kim de bu beş vakit namazı gereği gibi kılmazsa kıyamet gününde Karun'la, Haman'la, Firavun'la ve Ubeyy ibn-i Halefle birliktedir." Rasulullah (sav)'in bu hadisinde isimlerini saydığı bu kimseler küfrün önderleri ve elebaşlarıdır. (Müsned: 2/169, Darimi: 2/301, İbn-i Hibban: 1448)
İbn-i Kayyım (rh) diyor ki: "Namaz kılmayan kimsenin bu dört kişi ile birlikte olacaklarının haber verilmesinin sebebi şudur: Bu dört kişi küfrün önderleridir. Burada çok açık bir işaret vardır. Her kim ki malının meşguliyeti ile namaz kılmazsa Karun ile, mülkünün meşguliyeti ile kılmazsa Firavun'la, makam ve mevkisi sebebi ile kılmazsa Haman'la birlikte ve ticaretinin meşguliyeti ile kılmazsa Ubeyy İbn-i Halefle birliktedir.

NAMAZ KILMAYAN KİMSE KUR'AN AYETLERİNİ VE AHİRET GÜNÜNÜ İNKAR ETMİŞTİR.

Allah (cc) bu konuda değişmez ve değiştirilmez kitabımız Kur'an'da buyuruyor ki:"O halde onlara ne oluyor ki iman etmezler. Kendilerine Kur'an okunduğu zaman secde etmezler (Namaz kılmazlar). Daha doğrusu kafir olanlar yalanıyorlar. Halbuki Allah (cc) içlerinde ne sakladıklarını en iyi bilendir. Onun için sen onları acıklı bir azab ile müjdele! Ancak, iman edip salih ameller işleyenler müstesna. Onlar için bitmez tükenmez bir mükafaat vardır." (İnşikak suresi: 20-25)(not:secde ayeti..)
Bu ayetlerin özeti şudur: Onlara ne oluyor ki namazın farz olduğu Kur'anla bildirildiği halele 'namaz kılarak, iman etmezler' Aslında namaz kılmayarak kafir olanlar hesap gününe inanmıyorlar. Her ne kadar iman ettiklerini söyleseler bile bu söz onların dillerinde kalıyor. "İnsanlardan bir kısmı vardır ki "Biz Allah(cc) ve Ahiret Günü'ne inandık" derler.Halbuki onlar iman edenler değillerdir"(Bakara Suresi: 8)
"Onlara 'rüku edin' dendiği zaman, rüku etmezler. Yalanlayanların o gün vay haline! Artık Kur'an ayetlerinden sonra neye inanacaklar" (Mürselat Suresi: 48-50)
"Tasdik etmedi, namaz da kılmadı. Ancak, yalanladı ve yüz çevirdi" (Kıyamet Suresi: 31-32)

NAMAZ KILMAYAN KİMSENİN ŞEFAATÇİSİ YOKTUR


"Kitapları sağ tarafından verilenler cennettedirler. Mücrimlerden sorarlar.'Sizi bu sakar cehennemine sokan nedir?' Onlar şöyle derler: 'Biz namaz kılanlardan değildik, yoksula yedirmezdik, batıla dalanlarla dalıyorduk, hesap gününü de yalan sayardık. Nihayet bize ölüm gelip çattı. Fakat şefaatçi hırın şefaati onlara fayda vermez" (Müddessir Suresi: 40-48)
Allah (cc)'ın bu ayetinde anlatılan mücrimlerin ahirette şefaatçıların şefaatından mahrum olmaları dört nedenden dolayıdır.
1- Namaz kılanlardan olmadıkları için
2- Yoksula yedirmedikleri için
3- Kafirlerle oturup kalktıkları için
4- Hesap gününü yalanladıkları için
Kimi gayretsizlerin ve imanın ne demek olduğunu kavrayamayan kimselerin dediği gibi namazı terk-eden kimse kafir olmayıp da büyük günah işleyen kimseler sınıfından olsaydı o zaman, şefaatten mahrum kalmamaları gerekirdi. Çünkü Rasulullah (sav) 'in şefaati bu konu ile ilgili sahih bir hadiste de belirtildiği gibi ümmetinden büyük günah sahihleri içindir.
Ebu Said El-Hudri (ra)'den rivayet edilmiştir: Rasulullah (sav) bir gün hutbe okurdu. Tam şu ayete geldi. "Her kim Rab'bine mücrim olarak varırsa şüphesiz ki ona cehennem var; orada ne ölür ne de yaşar. Kim de ona mü'min olarak salih ameller işlemiş olduğu halde varırsa işte onlara da en yüksek dereceler var." (Taha: 74-75)
"Cehennem'e girenler oralıdırlar. Orada ne ölürler ne de yaşarlar. Ebedi cehennemlik olmayanları ise cehennem hafif bir ölümle öldürür sonra ela "şefaat edecekler gelirler ve şefaat ederler" Onlardan bir topluluk alınarak 'hayevan veya 'hayat' denilen bir nehre getirilirler. Orada yıkanırlar sonra da sel kenarında biten otlar gibi hayat bulurlar" (Müsned: 3/20)
Başka bir ayette de Allah (cc) şöyle buyuruyor: "Artık müslümanlara mücrimlere davrandığımız gibi mi davranacağız? O kıyamet gününde 'sak' açılacak da bütün mücrimler secdeye çağırılacaklar. Fakat güçleri yetmeyecektir. Gözleri düşkün bir halde kendilerini bir zillet saracaktır. Halbuki Vaktiyle (dünyada) başları selamette iken bu namaza davet olunuyorlardı da kılmıyorlardı. O halde bu Kur'an'ı yalanlayanları sen bana bırak. Biz onları, bilemeyecekleri yönden derece derece azaba yaklaştırırız. Ben onlara mühlet veririm. Çünkü, benim azabım çok şiddetlidir" (Kalem Suresi: 35-45)
Başka bir ayette Allah (cc) şöyle buyuruyor: "Yiyin, zevklenin dünyada biraz. Çünkü, siz mücrimlersiniz. (Allah'ın hükümlerini) yalanlayanların o gün vay haline. Artık, Kur'an'dan sonra hangi söze inanacaklar?" (Mürselat Suresi: 46-50)
Bir başka ayette de yine Allah (cc) şöyle buyuruyor:
"Muhakkak ki mücrimler şaşkınlık ve çılgın ateşler içindedirler. O gün yüzleri üstü ateşe sürünecekler ve onlara: 'Tadın sakar cehenneminin dokunuşunu!' denilecek" (Kamer Suresi: 47-48)

NAMAZ İSLAM'DANDIR

Umer ibn-i Hattab (ra)'dan rivayet edilmiştir:Bir gün Rasulullah (sav)'in yanında bulunurken birden bire yanımıza elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah üzerinde yolculuk eseri görünmeyen ve bizden de kimsenin kendisini tanımadığı bir zat çıkageldi. Nihayet Rasulullah (sav)'in yanına oturdu. Öyle ki, iki dizini onun iki dizini dayadı. İki avucunu da kendi dizleri üzerine koydu. Ve "Ya Muhammed bana İslam'dan haber ver" dedi. Rasulullah (sav) "İslam Allah (cc)-dan başka ilah olmadığına ve Muhammed (sav)'in O'nun Rasulü olduğuna şehadet etmendir. Namazı kılman, zekatı vermen Ramazan ayının orucunu tutman ve yoluna gücün yeterse beyti haccetmendir" buyurdu. Soruyu soran da "Doğru söyledin" dedi. Umer (ra) diyor ki:
"Biz ona hayret ettik, hem soruyor hem de Rasulullah (sav)'ı doğruluyordu." (Müslim: 8/14)
Namaz'ın İslam'dan okluğuna dair bir başka rivayette Mihcan (ra)'ın olayıdır:
Bir gün Rasulullah (sav) ile bir mescitte iken namaz için ezan okunur, Rasulullah (sav) kalkarak cemaate namazı kıldırıp yerine döner. Bakar ki, Mihcan (ra) daha hala yerinde. Rasulullah Mihcan (ra)'a dönerek "Senin cemaatla namaz kılmana ne engel oldu ki, yoksa sen müslüman birisi değil misin?" dedi. Mihcan (ra) "Evet Ya Rasulullah! Ben müslüman birisiyim, fakat ben bu namazı evimde kılmıştım" dedi. Rasulullah (sav) da: "Cemaate geldiğinde namazı evde kılmış bile olsan cemaatle tekrar namaz kıl" buyurdu.(Malik: 1/32, Ahmed: 4/34, İbn-i Hibban 433, Hakim: 1/44 rivayet etmişlerdir.)
Konu ile ilgili bir başka rivayette şu şekildedir:Umer İbn-i Hattab (ra) şöyle demiştir: "Namazı terk edenin islam'dan nasibi yoktur" (Malik 1/40, Sünen-i Darekutni 2/52, Abdurrezzak Musannef: 5010 rivayet etmişlerdir.)

NAMAZ, ALLAH (CC)'A İMANIN SEMBOLÜDÜR


Ebu Cemre'den, şöyle dedi: Ben İbn-i Abbas (ra)'ın önünde onunla insanlar arasında tercümanlık yapıyordum. Derken İbn Abbas (ra).'a bir kadın geldi. Ona 'cer' denilen testinin şırasından soruyordu. İbn-i Abbas ona şöyle dedi: Abdu'l-Kays heyeti Resulullah (sav)'a geldi. Resulullah (sav) "Siz kimlerin heyetisiniz?" Ya da "siz kimlersiniz?" diye sordu. "Biz Rabiadanız; dediler. "Cemaat hoş geldi" Ya da "heyet hoş geleli, sefa geleli. Utanıcılar ve pişmanlık duyucular olmayarak" buyurdu. Bunun üzerine: "Ya Rasulullah! Biz sana çok uzak mesafelerden geliyoruz. Seninle bizim aramızda Mudar kafirlerinden şu kabile vardır. Biz sana, haram aydan başka bir zamanda gelmeye muktedir olamıyoruz. O halde bize özlü bir şey emret de geride bıraktıklarımıza da öğretelim ve o sebeple ele cennete girelim" dediler. Rasulullah (sav) onlara dört şey emretti, dört şeyden de nehyetti: Rasulullah (sav) onlara, 'bir olan Allah(cc)'a iman etmeyi emretti' sonra da "bilir misiniz bir olan Allah (cc)'a iman etmek ne elemektir?" diye sordu. "Allah (cc) ve O'nun Rasulü en iyi bilendir" elediler. "Tek olan Allah (cc)'a iman etmek." Allah (cc)'dan başka ilah olmadığına ve Muhammed (sav)'in Rasulullah (sav) olduğuna şehadet etmek, namazı kılmak, zekatı vermek, Ramazan orucunu tutmak ve ganimetin beşte birini ödemenizdir." buyurdu. (Buhari: 53 ve Müslim: 17)
Ey okuyucu! Alıntıladığımız hadis'de bir çok bağnazın duyup istifade edeceği faydalar vardır. Bu faydaları anlatmadan geçmek doğru olmayacağı için herkesin anlayabileceği bir metotla açıklamayı uygun görüyoruz. Hadis'in içerdiği faydalar şunlardır:
1- İslam'ı öğrenmek isteyene ilk emredilecek şey 'bir olan Allah (cc)'a iman etmektir.
2- 'Bir olan Allah (cc)'a iman etmenin' İslam'ın tüm gereklerini yerine getirmek dernek olduğunu da bu hadis'den öğreniyoruz.
3- 'Bir olan Allah (cc)'a iman'ın' sadece dil ile sözlü ifade ve kalb ile doğrulama olmayıp, organlarla amel etmek demek olduğunu öğreniyoruz.
4- Özellikle konumuz ile ilgili 'namaz'ın Allah (cc)'a iman etmekten olduğunu öğreniyoruz."
Böylelikle biz de, "Amel iman'dan bir bölüm değildir" diye iddia eden ve "namaz iman'dan değildir" diyen amelsiz ve ucuzcu mürcie topluluğunun ve bu fırkanın zamanımızdaki savunucularının görüşlerini çok net ve açık bir şekilde çürütüyor bize Kitab ve Sünnet'e uymayı nasip eden Rab'bimize hamd ediyoruz.
Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:
"İşte bu adları geçenler, Allah (cc)'ın kendilerine nimet ihsan ettiği elçilerden, Adem (as)-soyundan ve gemide Nuh (as) ile beraber taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim (as) ve İsmail (as) neslinden, hidayete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdendir. Kendilerine Rahman olan Allah (cc)'ın ayetleri okunduğu zaman, ağlayarak secdeye kapanırlardı. Sonra o kimselerin arkalarından bir nesil geldi ki, 'namazı terk ettiler' ve şehvetlerine uydular; bunlar da cehennemdeki 'gayya' vadisine atılacaklardır. Ancak, tevbe edip iman eden ve salih amel işleyenler müstesna; çünkü bunlar, zerre kadar zulme uğratılmayacaklar, Cennete gireceklerdir." (Meryem Suresi: 58/59/60)
Görülüyor ki elçiler ve salih kimselerden sonra gelen kötü neslin terk etmiş oldukları şey sadece namaz'dır. Eğer namaz'ı terk edenin iman'ı olsaydı hemen takib eden ayette 'ancak tevbe edip iman eden' ve salih amel işleyenler müstesna' denir miydi?
Şehvetlerine uymaya gelince, artık namaz'ı terk ettikten sonra onları kötülükten koruyan kalkanları ellerinden gitmiştir. Zira Allah (cc) şöyle buyuruyor:
"Namaz'ı kıl. Gerçekten namaz, kötü işten ve münker'den alıkor" (Ankebut Suresi: 45)
Taberi (rh) tefsirinde şöyle diyor: "Allah (cc)'ın nitelendirmiş olduğu 'namaz'ı terk eden bu kötü nesil mü'min olsalardı Allah (cc) iman edenleri onlardan ayırmazdı. Ve denilmiştir ki: "Sözü edilen bu kötü nesil bu ümmet'tendir. Bunlar Son Dönem'de olacaklardır."
Ata İbn-i Rabah'da eliyor ki: "Bu kötü nesil ümmet'i Muhammed'dendir."
Mücahid (ra)'da diyor ki: "Bu kötü nesil kıyamete yakın, ümmet-i Muhammed'in salihleri gittikten sonra gelecektir" diyor. (Taberi Tefsiri 16/99)
İşte o kötü nesil namazı inkar ederek değil sadece şehvetlerine uyarak terk ettikleri için 'gayya vadisi'ne atılacaklardır.
Ayetlerde de görülüyor ki, 'namaz'ı terk edenler' iman etmemekle ve küfür'le suçlanıyorlar sonra da iman edenler onlardan müstesna kılmıyor. Eğer namazı terk eden 'kafir olmasaydı iman edenler namazı terk edenlerden müstesna kılınır mıydı?
Zannedilmesin ki bu bizim yorumumuzdur. Zira Allah (cc)'ın kendilerinden razı olduğu sahabe de böyle demiştir:
Ebu'd-Derda (ra)'nın rivayet ettiği bir hadiste de şöyle buyurulmuştur: 'Namaz'ı olmayanın iman'ı da yoktur." (Sahih-i Tergib El-Bani 574)

BİR VAKİT NAMAZI TERK EDENİNİN BÜTÜN AMELLERİ GEÇERSİZ OLMUŞTUR

Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:"Gerçekten sana ve senden öncekilere şöyle vahy olundu: Eğer Allah (cc)'a ortak koşarsan, muhakkak amelin boşa gider. Ve elbette hüsrana uğrayanlardan olursun." (Zümer Suresi: 65)
"Kim küfrederse bütün yaptıkları batıl olmuştur. Ve O, ahirette hüsrana uğrayanlardandır."(Maide Suresi: 5)
Ebu'd-Derda (ra)'den şöyle dedi:
Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Her kim ki bilerek namazı terk ederse bütün amellerini boşa çıkarmıştır."
(Bu Hadis'i İmam-ı Ahmed (rh) Müsned'in de rivayet etmiştir.)
Yukarıdaki ayetlerde, Allah (cc)'a şirk koşanın ve iman'ın gerekleriyle amel etmeyip ele kafir olanların, yapmakta oldukları amellerinin hepsinin batıl olduğu ifade edilmektedir.
Allah (cc) buyuruyor ki:
"Gerçekten kafir olup da Allah (cc) yolundan yüz çevirenler, hak kendilerine belli olduktan sonra elçilere karşı gelenler, Allah (cc)'a hiçbir şeyle zarar veremezler. Allah(cc) onların amellerini boşa çıkarır." (Muhammed Suresi: 32)
Konumuza daha da açıklık getiren başka bir ayette de Allah (cc) şöyle buyuruyor:
"Onlara: 'rüku edin', denildiği zaman, rüku etmezler. Yalanlayıcıların o gün vay haline." (Mürselat Suresi: 48/49)
Tevhid imanına sahip olanlar için Allah (cc)'ın en büyük emirlerinden olan namaz emri kendisine ulaştığı halde Allah (cc)'a itaat edip de namaz kılmayanlar bu isyanları ile yapmakta oldukları salih amellerini de boşa çıkarmaktadırlar. Zira Allah (cc) ve Resulü (sav) 'ne yapılan isyan, yapılan diğer amelleri de batıl eder.
Allah (cc) Kur'an'da şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler Allah (cc)'a ve Resulü (sav)'ne itaat edin de amellerinizi boşa çıkarmayın." (Muhammed Suresi: 33)
Ebu'l-Müleyh'den, şöyle eledi: Biz Bureyde (ra) ile bulutlu bir günde gazada bulunuyorduk. Bureyde (ra) bize hitaben "ikindiyi ilk vaktinde kılınız" dedi. Çünkü Resulullah (sav) "Kim ikindi namazını terk ederse onun bütün amelleri boşa gitmiştir" dedi: (Buhari (553) rivayet etmiştir.)

NAMAZ KILMAYAN KİMSE ALAH (CC)'DAN KORKMAMAKTADIR


"Allah (cc)'a dönüp itaat edin. O'ndan korkun ve namazı kılın da müşriklerden olmayın."(Rum Suresi: 31)
Allah (cc) kendisine iman eden kullarına Rablerinden korkarak namaz kılmalarını emrediyor. Ve O'ndan korkan kulları da Rablerine itaat ederek secdelere kapanıyorlar.
Ukbe İbn Amir (ra) Resulullah (sav)'i şöyle derken işittiğini haber verdi: Resulullah (sav) şöyle dedi: "Dağ tepelerindeki koyun çobanından Allah (cc) hoşlanır. Zira O namaz için ezan okur ve 'namaz kılar'. Allah (cc) da şöyle buyurur. 'Şu kuluma bakın, ezan okuyup namaz kılıyor ve benden korkuyor'. Ben de O kulumun günahlarını bağışladım ve O'nu cennetime koyacağım" eler. (Ebu Davud (1203) ve Nesei (2/20) Ahmed (4/145) İbn Hibban (260) ve Taberani Kebir ele (17/833) sahih bir senedle rivayet etmişlerdir.)
Allah (cc) 'namaz kılan kulu için' kendisinden korktuğunu söylüyor. Ne dersiniz? Namaz kılmayan içinde aynı söz söylenir mi? Eğer aynı kelime namaz kılmayana da söylenmiş olsaydı, namaz kılan ile kılmayan arasında hiç bir fark olmazdı. Bu şanı Yüce Allah (cc)'ın adaletine yaraşmaz. Hem şunu ela iyi bilmek gerekir ki bir olan Allah (cc)'dan korkmak 'la ilahe illClick the image to open in full size.'tır' gereklerindendir.
Bunu açıklayan bir ayette Allah (cc) şöyle buyuruyor: "Ben'den başka hiç bir ilah yoktur. Öyle ise ben'den korkunuz." (Nahl Suresi: 2)

DİN'DEN EN SON TERK EDİLEN AMEL NAMAZDIR

Enes İbn-i Malik (ra)'elen din'de en son terk edilen amelin namaz okluğuna dair bir hadis rivayet edilmiştir. Bu hadis ise şudur:
Nebi (sav) buyurdu ki: "Dininizden ilk terk edeceğiniz şey emanettir. En son da namazı terk edersiniz."
(Bu Hadis'i Ebu Nuays Hıyle'de 6/265, Ahbar'da 2/213 İbn Mesud'dan Taberani rivayet etmişlerdir)
Evet Din'de en son terk edilen 'namaz olduktan sonra, artık böyle bir kişide din'den hiçbir şey kalmamıştır. Çünkü daha önceden de alıntıladığımız hadislerde açıklandığı üzere namaz'ı terk edenin dini yoktur.

İnsan VAV şeklinde dogar


İnsan vav şeklinde doğar, bir ara doğrulunca kendini elif sanır.

İnsan iki büklüm yaşar, oysa en doğru olduğu gün ölmüştür.

Kulluğun manası vavdadır, elif uluhiyetin ve ehadiyetin simgesidir.

O yüzden Lafz-ı ilahi elifle başlar. Elif kainatın anahtarıdır, vav kainattır.

Rabbi vav gibi mütevazı olsun ister kulları.

Musa dal olmuştur ama Firavunun gözü Elifte kalmıştır.

İbrahim ateşte vavdır, Nemrut bizzat ateşe odun.

Yunus, vav olup balığın karnında anca kurtarmıştır kendini.

İnsan iki büklüm olunca rahat eder ana karnında.

Boylu boyunca uzansa da kim rahattır mezarında?


Vavın elifle münasebeti ne kadar iyiyse, kainatın dengeside o kadar düzgündür.

Kim kimi hatırlarsa evvel o ona koşar.

Kainatta tüm cisimler boşlukta dönerken insan belki o yüzden boşlukta kalmamış, Rabbi onu imanla doldurmuştur.

Evvelde eliftir, bir ilahi nefesle ahirde vav olur kainat.

Manayı bilmeyenler vav diyemez vay der.
Buna anlamca vaveyla denir.
Yani vav olamadıkları için feryad edenlerin halidir.

Elif bir ağaç ve insan onun dalıdır.
Azrail budadıkça nefesleri daha gür çıkar sesleri.

Herbiri Dal olur ve o ağaçtan beslenir. Vav olur o ağacın gölgesine sığınır.
Ve ALLAH insana seslenir, peygamber eliyle ulaşan mesajı hem dal hem vav ol der insana.

"Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir. İyiliği emrederler; kötülüğe engel olurlar. Namaz kılarlar, zekat verirler. ALLAH'a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunlara ALLAH rahmet edecektir. ALLAH şüphesiz güçlüdür, hakimdir."

Başkasının önünde eğilmek ne zordur. Birilerinin emri altına girmek ne ağırdır. Krallara boyun eğmemiş insan görmediği bir varlığa mı itaat edecektir?

İnsan kendinin bile farkında değildir iki lam birbirine sarılıp kainatı ayakta tutan sütunlar gibi durmuştur elifin ardında, kainatın gezegenleri yuvarlanıp son harf misali peşinden giderken, insan yolculukta geri kalmanın acısını ne zaman anlayacaktır. Zordadır sığınacak yeri yoktur. Evrene ve seslere kulak verenler duyar yeniden o kutlu çağrıyı;

"Sabır ve namazla ALLAH'tan yardım isteyin. Rablerine kavuşacak ve O'na döneceklerini umanlar ve ALLAH'a gerçek bir saygı gösterenlerden başkasına namaz elbette ağır gelir"

Sonra çağırır insanı, belki cennet kokusunu duyurmak içindir bu davet, belki kendi yanına çağırıyordur.

İşte o ayet: "Secde et, yaklaş!"

Eğil ve ben senin başını göklere erdireyim, yıldızları ayağına sereyim, sana gezmekle bitiremeyeceğin cennetler, sayamayacağın nimetler vereyim demektir bu.

Secde et, vav ol, vay dememek için la şey olan insan herşey demek olan Rabbinin önünde...

21 Kasım 2008 Cuma

Surelerin Sırları -2


NEBE SURESİ
İkindi namazından sonra okuyan dünya ve ahiret saadetine erer. ALLAH azabını hafifletir. Günahları bağışlanır.

TAHA SURESİ:
Taha Suresini okuyana kıyamet günü muhacirlerin ve ensarı kiramın sevapları kadar sevap verilir. Cennet ehli cennete girdikten sonra Taha ve Yasin surelerini okuyacaklardır.
Kısmet açmak için 21 defa okunur.

BAKARA SURESİ:
Ruhi bunalıma karşı 3 defa okunur. Tehlikeli durumlarda ve duanın kabulü için okunur.

ALİ İMRAN SURESİ:
Zengin olmak için ya da borçlarını ödeyebilmek için günde 3 defa okunur. Okuyan fakirlikten kurtulur.

NİSA SURESİ:
Akrabalar arasındaki anlaşmazlıkların ortadan kalkması için okunur.

MAİDE SURESİ:
Her türlü zarardan korunmak için günde 7 defa okunur.

ARAF SURESİ:
Dünya ve ahiret saadeti için okunur.

ENFAL SURESİ:
İftiradan, hapisten kurtulmak için günde 7 defa okunur.

RAD SURESİ:
Düşmanın kahrı için okunur.

İBRAHİM SURESİ:
Güzel ahlak sahibi olabilmek için 10 defa okunur

ISRA SURESİ:
Hilekar ve yalancıların şerrinden korunmak için okunur.

KEHİF SURESİ:
Fitne ve musibetten korunmak için okunur.

MERYEM SURESİ:
Fakirlikten kurtulmak için 41 defa okunur.

ENBİYA SURESİ:
Tehlikeye karşı okunur.

HAC SURESİ:
Mahşer günü dehşetinden ve korkusundan emin olmak için okunur.

MÜMİNUN SURESİ:
Okuyanın imanı ve itikadı düzelir.

NUR SURESİ:
Okuyan vesveseden kurtulur, imanı artar.

FURKAN SURESİ:
Okuyanın düşmanı perişan olur.

ŞUARA SURESİ:
Zarardan korunmak için okunur.

KASAS SURESİ:
Esaretten kurtulmak için okunur.

ANKEBUT SURESİ:
Deliye hergün okunursa, onu sakinleştirir, şifa verir.

YUNUS SURESİ:
Yazıp üzerinde taşıyan ve günde en az 1 defa okuyanın düşmanı hezimete uğrar.

LOKMAN SURESİ:
Hastalıklara karşı şifa için 7 defa okunur.

AHZAB SURESİ:
Kısmet açılması için 7 defa okunur.

SEBE SURESİ:
Her gün okuyan cin ve şeytan şerrinden korunur.
FATIR SURESİ:
Okuyan tüm mahlukat tarafından sevilir.

SAFFAT SURESİ:
Okuyanın rızkı çoğalır, fakirlik görmez. İlk on ayeti cin ve şeytan kovmak ve yakmak için okunur.

SAD SURESİ:
Okuyan zararlı hayvanların şerrinden emin olur.

ZUMER SURESİ:
Okuyan halk içinde itibar görür, sevilen , sayılan biri olur.

MÜMİN SURESİ:
İnsan şerrinden korunmak için 7 defa okunur.

FUSSILET SURESİ:
Yola çıkarken okunursa, tüm tehlikelerden korunulur.

ŞURA SURESİ:
Düşmanı yenmek için okunur.

ZUHRUF SURESİ:
Günde 7 defa okuyan her isteğine kavuşur.

CASIYE SURESİ:
İftiradan kurtulmak için okunur.

AHKAF SURESİ:
Okuyan cin, şeytan şerrinden korunur.

MUHAMMED SURESİ:
Okuyan saadete erer.

HUCURAT SURESİ:
Şifa için 7 defa okunur.

KAF SURESİ:
Okuyan ahiret saadetine erer.

ZARİYAT SURESİ:
70 defa okuyan kıtlıktan kurtulur.

TUR SURESİ:
Okuyan ALLAH'a yakınlaşır. Dertlerinden kurtulur.

NECM SURESİ:
Günde 21 defa okuyan her arzu ve dileğine kavuşur.

KAMER SURESİ:
70 Defa okuyan zalimin şerrinden kurtulur.

RAHMAN SURESİ:
70 Defa okuyana hayır kapıları açılır.

HADİD SURESİ:
Ruhi bunalımdan ve ruhsal hastalıktan kurtulmak için 75 defa okunur.

MUCADELE SURESİ:
Bir avuç toprağa 3 defa okunup düşmana doğru saçılırsa; düşman yenilgiye uğrar.

MÜMTEHINA SURESİ:
Okuyan haramdan korunur.

SAF SURESİ:
Aile huzursuzluğu için 70 defa okunur.

CUMA SURESİ:
Evlenmek isteyen 18 defa okursa nasibi açılır.

TEGABÜN SURESİ:
7 defa suya okunup içilirse nefes darlığına iyi gelir.

TALAK SURESİ:
Günde 3 defa okuyan eşi ile iyi geçinir.

TAHRİM SURESİ:
21 defa okuyanın, düşmanı dost olur.

EL HAKKA SURESİ:
70 defa okuyan ahiret saadetine kavuşur.

MEARİC SURESİ:
Zafer kazanmak için 180 defa okunur.

NUH SURESİ:
Düşmanı yenmek için 1000 defa okunur.

CİN SURESİ:
Ehvamdan, nazardan ve sara hastalığından kurtulmak için 7 defa okunur. Ayrıca cin çağırmak ve kovmak için de okunur.

MÜZEMMİL SURESİ:
Günde 40 defa okuyanın rızkı çoğalır.

MÜDESSİR SURESİ:
Hergün okuyan nefsinin isteklerinden kurtulur.

KIYAME SURESİ:
Okuyan ahiret saadetine kavuşur.

İNSAN SURESİ:
Günde 70 defa okuyan kötü ahlaktan kurtulur. ALLAH dostlarından olur.

NAZİAT SURESİ:
Her gece okuyan imanlı bir şekilde ALLAH huzuruna varır.

ABESE SURESİ:
Yakıne ermek için 7 defa okunur

TEKVİR SURESİ:
Zor durumların halli için 7 defa okunur.

INFITAR SURESİ:
Dilek ve arzuların gerçekleşmesi için 21 defa okunur.

MUTAFFIFIN SURESİ:
Çok ağlayan çocuğun susması için 5 defa okunur.

BURUC SURESİ:
Hasedcilerden ve fitnecilerden korunmak için 10 defa okunur
TARIK SURESİ:
Cin, şeytan şerrinden korunmak ve kurtulmak için 3 defa okunur.

ALA SURESİ:
Yolculuğa çıkarken veya sefere giderken 3 defa okuyan sağ salim geri döner.

GAŞİYE SURESİ:
Yel çarpmasına karşı 7 defa okunur.

FECİR SURESİ:
Belalardan korunmak için 7 defa okunur.

BELED SURESİ:
Kıyamet hesabının kolay geçmesi için günde 7 defa okunur.

ŞEMS SURESİ:
Belalardan korunmak için 41 defa okunur.

LEYL SURESİ:
180 Defa okuyan fakirlikten kurtulur. Rızkı artar.

ALAK SURESİ:
Günde 7 defa okuyan kişi toplumda sözü geçen, dinlenen insan olur.

BEYYİNE SURESİ:
Sürekli okuyan ALLAH dostu olur. Kamil insanlar makamına erer.

ZİLZAL SURESİ:
Düşmanın helakı için 40bin defa okunur. Ayrıca debremden korunmak
içinde okunur.

ADİYAT SURESİ:
Nazar için 3 defa okunur.

KARİA SURESİ:
Her işin kolaylaşması ve düzenli olması için 100 defa okunur.

TEKASÜR SURESİ:
Dünyevi ve uhrevi musibetlerden korunmak için günde 3 defa okunur.

MAUN SURESİ:
41 Defa okuyan Peygamber Efendimizi s.a.v. rüyasında görür.

KAFİRUN SURESİ:
Okuyan imanını şeytandan korur.

NASR SURESİ:
Her isteğin, muradın gerçekleşmesi için 1000 defa okunur.

TEBBET SURESİ:
Düşmanın helakı için 1000 defa okunur.

Surelerin Sırları -1

DUHA SURESİ:
Duha Suresi, okuyanı; ruhi bunalım, sıkıntı ve sitresten kurtarır.

Duha Suresini her sabah 11 defa okuyanın rızkı artar. Yolu açık olur. Farz namazlarının ardından 3 defa okumakta aynı tesiri gösterir.

Duha Suresini; sıkıntıdan kurtulmak, fakirlikten refaha kavuşmak için sürekli okumak gerekir.

Muharrem ayının ilk gecesi, gece yarısı, 4 rekat ALLAH rızası için namaz kılıp, ardından 1000 defa Duha Suresini okuyup," Ya Rabbi bu surenin hürmetine, Peygamber Efendimizin S.A.V. hürmetine, bu seneyi benim ve ailem için mübarek ve mesud kıl" diyerek dua eden, o sene boyunca sıkıntı çekmez, rızkı artar.

VEL ASRI SURESİ:
Şifa için yazılır, yazı suda silinip 70 defa okunur ve hastaya içirilirse, hasta şifa bulur.

Bu sure; misk, safran ve gül suyu ile dört ayrı kağıda yazılıp, mal veya eşya olan yerin dört köşesine konulursa, oradaki mal veya eşya muhafaza olur.

Bir düşmandan intikam almak için, o niyetle, siyah bir levha üzerine cumartesi günü zuhal saatinde Vel Asrı yazıp, istediğin maksat üzerine o kişinin hanesine koy, o kişinin hanesinden bereket kalkar ve harap olur.

HÜMEZE SURESİ:
Nazara uğrayan yada nazar olan kişiye; 3-5-7 defa okunursa veya okursa nazar geçer.

Hümeze Suresi, iftiradan kurtulmak için 21 defa okunur.

KUREYŞ SURESİ:
Temiz ahlaka sahip olmak ve musibetlerden korunmak için günde 7 defa okunur.

Sofraya oturunca okunursa, sofranın bereketi artar.

Her gün 21 defa okuyan açlık çekmez, korktuklarından emin olur.
Çok okuyan fakirlikten kurtulur.

Bir kaba safran, misk ve gül suyu karışımı ile yazılır, içine zemzem veya yağmur suyu konularak yazı silinip, zehir içmiş veya zehirlenmiş kişiye içirilirse, panzehir gibi tesir eder. Aynı uygulama 7 gün ehvamlı ve unutkan kişiye yapılırsa şifa bulur.

KEVSER SURESİ:
Günde 100 defa okuyanın her isteği olur. Çok okuyan ve okumaya devam eden Peygamber Efendimizi S.A.V. rüyasında görür.

Peygamber Efendimizi S.A.V. rüyasında görmek isteyen; cuma günü, yatsı namazından sonra Kevser Suresini 1000 defa okur, 1000 defada salatü selam getirip, konuşmadan yatarsa rüyasında görür.

Düşman şerrinden korunmak için; gül suyu, safran ve miskle yazıp, naylon veya muşambaya sarıp üzerinde taşırsa, kendini korumaya almış olur.

İNŞİRAH SURESİ:
Okuyanı kalp sıkıntısından kurtarır, rızkını çoğaltır.

İnşirah Suresini cam kaba yazıp, gül suyu ile yazıyı silip, içen kişi korku ve endişeden kurtulur.

Farz namazlarının ardından 3-5 veya 7 defa okuyan kişinin rızkı artar. Tembellikten ve kederden kurtulur.

Sıkıntıdan kurtulmak veya müşkil bir işi olan 2 rekat ALLAH rızası için namaz kılıp, 152 İnşirah Suresini okur ve dua ederse müşkilattan ve sıkıntıdan kurtulur.

Unutkanlığı gidermek için bir kaba yazılıp, zemzem veya yağmur suyu ile yazı silinip, içen kişinin hafızası kuvvetlenir.

MÜNAFİKUN SURESİ:
Göz ve tüm beden ağrılarına şifa verir. Çelişkiden, Nifaktan ve kötülüklerden korunmak için günde 7 defa okunur.
Okuyanı münafıklıktan korur.

2 Rekatlık namazlarda birinci rekatta Fatihadan sonra Cuma Suresini, ikinci rekatta Fatihadan sonra Münafikun Suresini okuyan düşmanlarının kalbine korku salar.

KALEM SURESİ:
Okuyanın ahlakı güzelleşir. Kötülüklerden korunmak ve istek ile dileklerin geçekleşmesi için günde 70 veya 71 defa okunur.

HUD SURESİ:
Hud suresi, bir kağıda, safran, misk ve gül suyundan hazırlanmış mürekkeple yazıp üstünde taşıyana silah etki etmez. Düşmanlarının zararı dokunmaz. İnsanlar arasında, sevgi, saygı ve itibar görür. Kendini muhafazaya alır.
Ayrıca intikam almak için 3 defa okunur.

HICR SURESİ:
Bu sureyi yazıp, üzerinde taşıyan kişinin rızkı artar.Ticaret kazancı çoğalır.
Bu sureyi yazıp, üzerine 101 defa Ya Latif, 101 defa Ya Rezzak, 101 defa Ya Kerim, 101 defa Ya Hayy, 101 defa Ya Kayyum okuyup, bir ticarethaneye asılırsa; o yer her türlü bela ve afetlerden korunur, ticaret kazancıda artar.

Her Arabi ayın 15inci günü, sabah namazı öncesi kalkıp, 2 rekat ALLAH rızası için namaz kıldıktan sonra 1 defa Hıcr Suresi, 3 İhlas, 1 Fatiha ve 7 selatü selam okuyup "Ya Rabbi senden başka kimseye muhtaç etme " diyerek dua edenin rızkı genişler, kimseye muhtaç olmaz.
Ticarette kazanç için günde 3 defa okunur.

NAHL SURESİ:
Azgınlıktan ve fesattan kurtulmak için günde 10 defa okunur.
Bu Sureyi salı gecesi bir kağıda yazıp, gün doğmadan 306 defa Ya Kahhar okuyup, bir düşmanın, zalimin hanesine konulursa o zalim helak olur. Başları beladan kurtulmaz.
Bu Sure yazılıp, bir tarlaya gömülürse, o tarlanın mahsülü telef olur.

NEML SURESİ:
Düşman şerrinden korunmak ve emin olmak için okunur.
Nahl suresinde olduğu gibi Neml Suresi bir kağıda yazılıp, 306 Ya Kahhar okuyup, zalimin evine konursa, o zalim helak olur. Tarla veya bahçeye konulursa, mahsülü helak olur.

Bir paranın veya malın gerçek olduğunu anlamak için; Neml Suresinin 93. ayetini okuyup, o paraya veya mala baktığında, sahtemi, gerçekmi olduğunu anlarsın.

RUM SURESİ:
Düşmana karşı zafer kazanmak için okunur.
Bu sureyi yazıp, şişeye koyup, zarar görmesini istediğin bir zalimin evine konulursa; o evdekiler hastalanır.

Bu sureyi yazıp, toprak testiye koyup, içine su doldurulur ve bir zalime içirilirse o zalim hastalanır. Yüzünü yıkarsa, gözlerinden rahatsızlanır. Tarlaya veya bahçeye serpilirse, o yerin mahsülü kurur.

FİL SURESİ:
Akşam ve yatsı arası 1000 defa okuyanın her türlü isteği kabul görür.
Fil suresi kiremit parçası üzerine yazılır, intikam alınacak kişinin hanesine gömülürse; o hane sahipleri huzur bulamaz.

Bir zalimin yanına giderken Fil Suresi okunursa, o kişnin kötülüğü ve düşmanlığından korunur, emin olursun.
Her gün sabah namazının sünnetinde veya farzında Fatiha ile Fil suresini 2 rekatındada okuyan kimse düşman şerrinden emin olur.

KADR SURESİ:
Cuma namazından hemen sonra 2 rekat ALLAH rızası için namaz kılıp, 1000 defa Kadr Suresini okuyan Peygamber Efendimizi s.a.v. rüyasında görür.
Safran, gül suyu ve misk karışımı mürekkeple Kadr Suresi ile beraber, bir kişinin ismi ile anne ismi yazılıp,
o kişi uykuda iken, göğsüne konulursa ; yaşadığı zaman boyunca ne yaptığını haber verir.

Kadr Suresi 36 defa okunup, su dolu kaba üflenirse ve o su yeni bir elbise üzerine serpildiğinde; o elbiseyi giyenin rızkı artar.
Her türlü zor durumdan kurtulmak için Kadr Suresi 21 defa okunur.

ENAM SURESİ:
Enam suresi ne niyetle okunursa, o niyet halishane ise gerçekleşir.
Gece yatarken okuyan; her türlü kötülükten ve afetten korunur.
Enam Suresini okuyan hasedden, kötülüklerden ve fitnelerden korunur.
Hacet ve dileklerin yerine gelmesi için 7 defa okunur.

MÜRSELAT SURESİ:
Günde 7 defa okuyan göz hastalıklarına yakalanmaz.
Sabah namazının ardından 3 defa okuyup, muhasamaya yada muhakemeye giden kazanır.

Bir kağıda yazıp üstünde taşıyan düşmanlarından emin olur. Düşmanına her zaman galip gelir.

Bu sureyi bir kağıda yazıp, su içine koyarak, o su ile 3 gün gusul abdesti alınılırsa cilt hastalıklarından kurtulup, şifa bulunulur.

Vücudunda çıban veya sivilce çıkan bu sureyi bir kağıda yazıp, üzerine 390 defa Ya Şafi okuyup, naylon veya muşambaya sarıp, üzerinde taşırsa; sivilce ve çıbandan kurtulur.

İNŞİKAK SURESİ:
Kolay doğum yapmak için 7 defa okunur.
Bir kağıda yazılıp, doğum zorluğu çeken bir kadının üstüne konulursa, kolay doğum yapar.

Bu Sure bir yerin duvarına yazılırsa, o yere haşerat girmez. Duvara yazmak mümkün değilse; kağıda yazılıp asılır.

İNŞİRAH SURESİ:
Her gün okuyan kalp sıkıntısından kurtulur. Rızkı artar.

VAKIA SURESİ:
Her gün 41 defa okuyanın her arzusu olur. Fakirlikten kurtulur. Kazancı bereketlenir.

Her gece Vakıa Suresi okuyan kişi fakirlik görmez. Gündüzleri okuyanıda ALLAH kimseye muhtaç etmez.

Vakıa Suresi zenginlerin suresidir.

Vakıa Suresi ölen biri için okunursa azabı hafifler. Hasta üzerine okunursa şifa bulur. Ölüm anındaki birine okunursa imanlı göçmesine vesile olur. Azrail as. o kişiye yumuşak davranır.

Hergün sabah, akşam okuyan kişi hayatı boyunca tehlike görmez. Açlık ve susuzluk çekmez.

İkindi namazından sonra 14 defa okuyanın rızkı artar.

MÜLK SURESİ:
Mülk Suresi kabir azabına mani olan, azaptan kurtaran bir suredir. Kötülüklerden korunmak ümidiylede okunur.

Sabah namazının ardından 1 defa okuyan çeşitli lutuflara mazhar olur.
Gece yarısı 2 rekat ALLAH rızası için namaz kılıp; 1inci rekatta Fatihadan sonra Mülk Suresinin 15 ayetini, 2inci rekattada Fatihadan sonra diğer 15 ayeti oku. Namaz bitince; 11 defa "Ya Daim, Ya Hayy, Ya Ferd, Ya Vitr, Ya Kadim, Ya Ehad, Ya Samed SallALLAHü ala Muhammedin ve ala ali Muhammed" oku ve isteğini, hacetini dile getir, kabul görür.

Gece, sabaha doğru; ALLAH rızası için 2 rekat namaz kılıp, ardından 21 Mülk Suresi oku, sıkıntının veya derdinin gitmesi için dua et. ALLAH'ın izniyle sıkıntılardan kurtulursun.

Günde en az bir kere okuyan kabir azabından ve ölüm anında şeytanın aldatmasından kurtulur.

Günde 41 defa okuyan belalardan korunur. Kabir azabı çekmez.

YASİN SURESİ:
Niyet ederek, inanarak Yasin Suresini okuyamanın faydaları: Ummadığı yerden rızık gelir, aç olan tok olur, susuz olan su bulur, elbisesi olmayan elbise bulur, eceli gelmeyen hasta şifa bulur, eceli gelen hasta ölüm acısı duymaz, misafir ve garip yardımcı bulur, bekarların evlenmesi kolay olur, kayıp olan şey bulunur, ölürken cennet melekleri gelir ve onları görür, korktuğu her şeyden emin ve muhafazada olur. Ayrıca Yasin suresi okunup, sevabı bir ölenin ruhuna bağışlanırsa; ölenin günahı ve azabı hafifler, makamı, derecesi yükselir.

AMENERRESULU :
Amenner resulu okunan eve 3 gün şeytan girmez. Okuyan ALLAH'ın sevgisini kazanır. ALLAH'ın himayesine girer. Okuyana ferahlık verir. Bütün arzuları ayağına gelir.
Yatsıdan sonra okuyan geceyi ibadetle geçirmiş gibi sevaba nail olur.

SECDE SURESİ:
Okuyan kıyamet günü dehşetinden muhafaza olur. Secde ve Mülk surelerini gece okuyana 70 sevap yazılır, 70 günahı silinir ve ona 70 derece verilir.

Secde Suresini kağıda yazıp, su dolu kapta yazıyı silip, gözüne mesh edenin göz hastalığı geçer.

Bir kağıda safran, misk, gül suyu ile Secde Suresini yazıp, bir şişe içine konulup, ev, iş yeri veya depo gibi bir yerin kenarında saklanırsa o yer tüm afetlerden korunur.

HAŞR SURESİ:
40 Gün 40 defa okuyan her türlü isteğine kavuşur.
Haşr Suresinin son 3 ayeti Euzu Besmele ile sabah 3 defa okunursa; akşama kadar 70bin melek ALLAH'dan o kimsenin affını ister. Akşam okunursa yine aynıdır.

Bu 3 ayeti sürekli okuyan, öldüklerinde şehit olarak ölür.
Haşr Suresini okuyana; tüm varlık alemi, okuyan üzerine salat ve istiğfar getirirler. Vefat ettiğindede şehidlerden olur. Okuyan kıyamet dehşetindende emin olur.

FETİH SURESİ:
Günde 7 defa okuyan her muradı gerçekleşir.
Günde en az 1 defa okuyan tüm kötülüklerden ve zararlardan korunur. Her işi hayırlı ve bereketli olur.

Zor durumda olup kurtulmak isteyen; cuma gecesi 2 rekat ALLAH rızası için namaz kılıp, 11 defa Fetih Suresi ile 41 defa Salaten Tuncinayı okuyarak durumunu arz edip, kurtuluşu için dua ederse o dertten kurtulup, refaha erer.

Savaş halinde, her sabah Fetih Suresini okuyan askeri birlik, düşmana karşı başarı kazanır. Cemaat sabah namazını mütakip, 1001 defa Fetih Suresini okuyup, ordunun galip gelmesi için dua ederse ordu zafer kazanır.

Bir kağıda safran, misk ve gül suyu karışımı mürekkeple yazıp, üzerinde taşırsan kendini korumaya alırsın.

Aynı şekilde yazılıp bir ticaret hanenin kapısı üzerine konulur ve her gün 1 defa Fetih Suresi okunursa; o yerin bereketi ve saadeti artar.

YUSUF SURESİ:
Baht açıklığı için okunur.
Yusuf Suresi bir kağıda yazılıp, hamile kadının üzerine konulursa erkek çocuk doğurur.

Çocuğu olmayan; çocuk sahibi olmak niyetiyle 7 gün 1 defa okursa niyeti gerçekleşir.

Suçsuz yere hapiste olan; "Felamma dehalu ala Yusufe ava ileyhi" den "el hakim" e kadar olan ayeti; gül suyu, safran ve misk karışımı mürekkeple yazıp, sağ pazusuna bağlar ve ayeti okumaya devam ederse en kısa zamanda kurtuluşa erer.

TEVBE SURESİ:
Kötülüklerden, şerlilerden, her türlü musibetten kurtulmak için günde 7 defa okunur.

Bu Sure yazılıp bir meskene asılırsa o yer hırsızdan emin olur, zarar görmez, muhafaza olunur.

Okuyan nifaktan ve münafıklıktan kendini korur.
Sabah akşam 7 defa okuyana ALLAH tüm işlerinde kolaylık nasip eder. Başarılı olur.

DUHAN SURESİ:
Günde 3 defa okuyan her arzusuna kavuşur.

TİN SURESİ:
Her gün 7 defa okuyan kötü ahlaktan kurtulur.


KAYNAK: RESÛLULLAH'IN DİLİNDEN SÛRELER'İN VE DUALAR'IN ESRÂRI, HİKMETİ, FAZÎLETİ (Pamuk Yayınları)