Bu Blogda Ara

4 Haziran 2008 Çarşamba

KALEM-NUN SURESİ


Kalem Sûresi, Mekke-i Mükerreme’de 2.sırada nazıl olmuştur… 52 ayettir… Adını, ilk ayetindeki “Kalem” kelimesinden alan bu sûrenin diğer bir adı “Nun” Sûresi’dir…

Kalem Sûresinde: Nun, Kalem ve yazdıkları… “İkra’”ya mazhar olan Hz.Rasûlullah’ın, ondan sonra nazıl olan bu ilk ayetler ile O’nun üstün özelliklerinin ve büyük ahlakının vurgulanması… Kureyş kafirlerinin/Rasûlullah’ı inkar edenlerin vasıfları… Zahiri mevkileri ne olursa olsun, Hak’dan ve Sistem’den gafil olanlara itaat edilmemesi… Cimrilik… Azabın kaynağı… Mücrim olmamak için müslim olmak lazım… Secdeye muktedir olamayanlar… Sahib-i Hut (Yunus) un ibreti… Kötü bakışlar (nazar)… Kur’an’ın öğüt olduğu alemler?,… gibi pek çok önemli konu açıklanmaktadır…

Bazı hadis-i şerifler:

Muhakkak ki Allah’ın ilk yarattığı Kalem ve Hut’tur (büyük balık’tır)… Ona (Kalem’e) dedi ki: “Yaz!”… (Kalem) dedi ki: “Ne yaziyim?”… “Kıyamet gününe kadar olacak herşeyi” dedi… Sonra (Hz.Rasûlullah): “Nuuun, velKalemi ve ma yesturun”u okudu… Nun, Hut’tur (büyük balık’tır) ve Kalem ise Kalemdir.

“Nun, Levh-i Mahfuz’dur… Kalem, yayılan nur’dandır”.

Muhakkak ki Allah’ın yarattığı ilk şey Kalem’dir… Sonra Nun’u yarattı; o (Nun) divittir… Sonra ona (Kalem’e) dedi ki: “Yaz!”… (Kalem) dedi ki: “Ne yaziyim?”… “Amel, rızık, eser ve ecel’den olan ve olacakları yaz” dedi… O da kıyamet gününe kadar olmuş ve olacakları yazdı… İşte “Nun velKalemi ve ma yesturun” kavli budur… Sonra Kalem’in üstünü mühürledi de artık (Kalem) kıyamet gününe kadar konuşmadı… Sonra Allah, aklı yarattı da şöyle dedi: “İzzetim hakkı için, sevdiğim kimselerde seni mükemmel kılacağım, buğzettiğim kimselerde ise seni noksanlaştıracağım”.

AYETLERİN MÂNÂSI

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHIYM

1-) Nuuun velKalemi ve ma yesturun;
Nun (Evrensel Enerji) !… Kalem’e (Akıl’a) ve satır satır yazdıklarına (kader’e) kasem ederim ki,

2-) Ma ente Binı’meti Rabbike Bimecnun;
Sen, Rabbinin ni’meti ile (o ni’met sayesinde; B sırrınca o ni’met olarak) bir (Bi-) mecnun (deli, aklı örtülmüş) değilsin.

3-) Ve inne leke leecren ğayre memnun;
Muhakkak ki senin için kesilmeyen bir ecir vardır.

4-) Ve inneke le alâ hulukın ‘azıym;
Ve muhakkak ki sen aziym bir (ilahi) ahlak üzeresin.

5-) Fesetubsıru ve yubsırun;
Yakında (vefatla) sen de göreceksin, onlar da görecekler;

6-) Bieyyikümülmeftun;
(Bi-) hanginiz meftun (fitneye tutulmuş, mecnun) dur.

7-) İnne Rabbeke HUve a’lemu Bimen dalle ‘an sebiyliHİ, ve HUve a’lemu Bilmühtediyn;
Muhakkak ki senin Rabbin, yolundan kimin saptığını (B sırrınca) daha iyi bilir… O, doğru yola/hidayete erenleri de (B sırrı gereği) daha iyi bilir.

8-) Fela tutı’ıl mükezzibiyn;
O halde yalanlayanlara itaat etme!.

9-) Veddu lev tudhinu feyudhinun;
Arzu ettiler ki, sen yumuşak (batıla uzlaşmacı) davranasın da onlar da yumuşak/musamahakar davransınlar.

10-) Ve la tutı’ külle hallafin mehiyn;
Ve itaat etme; çokça yemin eden (Allah’dan ve sünnetullah’tan gafil, yalancı), bayaği-aşağılık (vahdet’i-diyn’i kabulde istidadı zayıf) her kişiye,

11-) Hemmazin meşşain Binemiym;
Hammaz (çokça alay eden, ayıplayan), laf taşıyan/koğuculuk yapana (insanların arasını ifsad edene),

12-) Menna’ın lilhayri mu’tedin esiym;
Durmadan hayra (İslam’ın yaşanılmasına) engel olan, haddi aşan, günahkara,

13-) ‘utullin ba’de zâlike zeniym;
Kaba (cahil; küfründe katı, taassubu şiddetli), bunlardan sonra (bir de) zeniym (kulağı kesik, şirk-küfür’de işaretli, soysuz) a.

14-) En kâne zâ malin ve beniyn;
Mal ve oğullar sahibi olmuş diye (mi itaat edeceksin sanki).

15-) iza tütla aleyhi ayatuNA kale esatıyrul evveliyn;
Ayetlerimiz ona (Velid B. Muğiyre’ye) tilavet edildiğinde: “Evvelkilerin masallarıdır” dedi.

16-) Senesimuhu ‘alelhurtum;
Yakında hortumunun üzerine damgalayacağız onu.

17-) İnna belevnahüm kema belevna ashabelcenneti, iz aksemu leyasri münneha musbihıyn;
Doğrusu biz onları, o cennet ashabı’nı (bahçe halkını; Darvan Oğulları’nı) belalandırdığımız (imtihan ettiğimiz) gibi belalandırdık… Hani, sabah vaktine girerlerken onu mutlaka kesip devşireceklerine kasem etmişlerdi.

18-) Ve la yestesnun;
(İnşallah diye) istisna da yapmıyorlardı.

19-) Fetafe ‘aleyha taifun min Rabbike ve hüm naimun;
Onlar uyurlarken, Rabbinden (gelen) bir tavaf edici (etrafını dolaşıcı) onu (o bahçeyi) tavaf etti (etrafını dolaştı; bela onu sardı).

20-) Feasbehat kessariym;
(O bahçe) sariym gibi oldu (simsiyah kesildi; münbit olmayan kara toprak oldu).

21-) Fetenadev musbihıyn;
Sabah vaktine girerlerken birbirlerine nida ettiler:

22-) Eniğdu ‘alâ harsikum in küntüm sarimiyn;
Eğer kesip devşirecekseniz, ekininize sabah erken gidin” (diye).

23-) Fentaleku ve hüm yetehafetun;
Aralarında gizlice konuşarak yola koyulup gittiler.

24-) En la yedhulennehelyevme ‘aleyküm miskiyn;
Sakın bugün hiçbir miskiyn (yoksul) ona (bahçeye) girip yanınıza gelmesin” (diye).

25-) Ve ğadev ‘alâ hardin kadiriyn;
Kasdettikleri (yoksulları) engellemeye (zanlarınca) kadirler oldukları halde sabah erkenden gittiler.

26-) Felemma raevha kalu inna ledallun;
Vaktaki onu (azab inmiş bahçelerini) gördüklerinde: “Doğrusu biz sapkınlarız (yoldan çıkmışlarız; yanlış yere geldik)” dediler.

27-) Bel nahnu mahrumun;
Hayır, biz mahrumlarız” (dediler).

28-) Kale evsetuhüm elem ekul leküm levha tüsebbihun;
Onların evsatı (orta yolda-mu’tedil olanı) dedi ki: “Ben size, (Rabbinizi) tesbih (tenzih) etsenize, demedim mi?”.

29-) Kalu subhane Rabbina inna künna zalimiyn;
Dediler ki: “Subhan’dır Rabbimiz!… Muhakkak ki biz zalimler imişiz”.

30-) Feakbele ba’duhüm ‘alâ ba’dın yetelavemun;
Ardından birbirlerine ikbal edip (dönüp, yönelip) birbirlerini levmetmeye başladılar.

31-) Kalu ya veylena inna künna tağıyn;
Dediler ki: “Yazıklar olsun bize!… Doğrusu biz tuğyan (azgınlık, nefsanilik) edenler imişiz”.

32-) ‘asa Rabbuna en yubdilena hayren minha inna ila Rabbina rağıbun;
Umulur ki Rabbimiz onun yerine bize ondan daha hayırlısını verir… Muhakkak ki biz (artık) Rabbimize rağbet edicileriz”.

33-) Kezâlikel’azâb* ve le’azâbul’ahıreti ekber* lev kânu ya’lemun;
İşte böylecedir azab!.. (Tevbe nasip olmazsa) Ahiret’in azabı ise elbette ekberdir… Eğer bilselerdi.

34-) İnne lilmüttekıyne ‘ınde Rabbihim cennatin na’ıym;
Muhakkak ki muttekıyler için, Rableri indinde Naim cennetleri vardır.

35-) Efenec’alülmüslimiyne kelmücrimiyn;
Müslimleri, mücrimler gibi kılar mıyız hiç?.

36-) Ma leküm keyfe tahkümun;
Ne oluyor size?… Nasıl hüküm veriyorsunuz?.

37-) Em leküm Kitabun fiyhi tedrusun;
Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan mı ders edip okuyorsunuz?.

38-) İnne lekum fiyhi lema tehayyerun;
Ki onun içinde beğenip seçtiğiniz herşey (keyfinize göre hükümler) sizindir (Allah’ın yarattığı Sistem ve düzen’e tabi değilsiniz mi?).

39-) Em leküm eymanun ‘aleyna baliğatun ila yevmilkıyameti inne leküm lema tahkümun;
Yoksa sizin bizim üzerimizde “Kendiniz ne hüküm verirseniz, muhakkak sizindir” diye kıyamet gününe kadar ulaşan (sürecek) yeminleriniz mi var?.

40-) Selhüm eyyuhüm Bizâlike za’ıym;
Sor onlara: Onların hangisi buna (böyle bir şeye B sırrınca) kefildir?.

41-) Em lehüm şurekâ’u, felye’tu Bişürekâihim in kânu sadikıyn;
Yoksa onların ortakları mı var?… Eğer doğru söyleyenler iseler, getirsinler (Bi-) ortaklarını!.

42-) Yevme yükşefu ‘an sakın ve yud’avne iles sucudi fela yestetıy’un;
Baldırdan açılacağı (herşeyin görüleceği) ve secde’ye davet olunacakları gün, (secdeye) muktedir olamayacaklardır.

43-) Haşi’aten ebsaruhüm terhekuhüm zilletun, ve kad kânu yud’avne ilessucudi ve hüm salimun;
Gözleri huşu’da (dehşetten önlerine eğik), kendilerini de bir zillet kaplamış oldukları halde… Halbuki onlar salimler (sapasağlam; vefattan önce) iken de secde’ye da’vet olunuyorlardı.

44-) Fezerniy ve men yükezzibu Bihazelhadiys* senestedricuhüm min haysü la ya’lemun;
(Rasûlüm) artık beni ve bu hadisi (Kur’an’ı B sırrınca) yalanlayanı (başbaşa) bırak… Onları hiç bilmedikleri taraftan tedrici olarak helake götüreceğiz (istidrac yaparız).

45-) Ve ümliy lehüm* inne keydiy metiyn;
Mühlet (te) veririm onlara… Muhakkak ki benim tuzağım metiyn’dir (pek sağlamdır; kurtulmak mümkün değil).

46-) Em tes’eluhüm ecren fehüm min mağremin müskalun;
Yoksa onlardan bir ecir (karşılık) istiyorsun da (haliyle) onlar borçtan ağır bir yük altına mı girmişler?.

47-) Em ‘ındehümülğaybu fehüm yektubun;
Yoksa ğayb onların indinde (onlara göre) de, onlar mı yazıyorlar?.

48-) Fasbir lihükmi Rabbike ve la tekûn kesahıbilHut* iz nada ve huve mekzum;
Rabbinin hükmüne sabret (kazasına razı ol) ve Sahib-i Hut (balık sahibi/balığın dostu-arkadaşı; Yunus) gibi olma… Hani O gamla dolu/mahbus olduğu halde nida etmişti.

49-) Levla en tedarekehu nı’metun min Rabbihi lenübize Bil’arai ve huve mezmum;
Eğer Ona Rabbinden bir ni’met erişmemiş olsaydı, aşağılanmış halde (B gerçeğince) çıplak araziye atılırdı (kendine terkedilirdi).

50-) Fectebahu Rabbuhu fece’alehu minessalihıyn;
Rabbi Onu ictiba etti (seçti; arındırdı) da Onu salihlerden kıldı.

51-) Ve in yekâdülleziyne keferu leyuzlikuneke Biebsarihim lemma semi’uzZikre ve yekulune innehu lemecnun;
Muhakkak ki o kafir olanlar, Zikri işittiklerinde az kalsın (Bi-) gözleri ile seni devireceklerdi… “Muhakkak ki O, bir mecnundur” diyorlardı.

52-) Ve ma huve illâ zikrun lil’alemiyn;
Halbuki O, alemler için ancak bir Zikir’dir (öğüt, düşündürücü, arındırıcı, hatırlatıcı, idrak ettiricidir).

Hiç yorum yok: