Zikir, bir insanın yaşamında yapabileceği en faydalı çalışma şeklidir. Zikir, anlam olarak “anma, hatırlama” dır. Her an yeni bir şanda olan Allah’ı An’da anmak ve yaşamak da diyebiliriz. Tamamıyla teknik bir çalışma olan zikir, inançla dahi direkt bağlantısı olmayan bir hususiyet taşır.
Bu hayati çalışma, yöntem itibariyle değişik birkaç kategoriye ayrılmaktadır. Birinci yöntem, Allah’ın belirli isimlerini belirli sayılarda tekrar etme yöntemidir. Beyinde tekrar edilen esmalar ruha yüklenmektedir. Böylelikle, hem ruhumuz güçlenirken hem de beyin kapasitemiz gelişir. Tekrar edilen manalar yönüyle anlayışımız gelişerek idrak düzeyimiz yükselir ve böylelikle o manalar hazmedilir. Nihayeti ise İlahi manalar ile tahakkuk etme halidir.
İkinci yöntem, kapsamlı ve derinlikli düşünce ile özellikle Allah kavramı üzerine odaklanarak bu isimle neye işaret edildiği üzerinde tefekkür mekanizmasını kullanmaktır. Tefekkür ve Tezekkür böylece birbirini tamamlayan iki yöntem olarak belirmiş olur. Beyin, belirli bir düşünce sisteminde yoğunlaşarak teknik zikirle açılan ek kapasitesini ilimle değerlendirir ve ruha iletir. Bahsettiğimiz bu tefekkür şekli kitabidir. Hakikâte dair olan bu kitabi bilgilerin evren kitabında afaki olarak müşahede edilmesi ise zikrin boyutunu daha da genişletir. Kurânın açılımı olan Evrensel sistem ve düzen okunur ve algılanır. Dolayısıyla evren kitabında algılanmakta olan her şey aslında birer kelime ve lafızdır.
Zikir çalışması her türlü konumda uygulanabilir. Otururken, hareket ederken ya da yatarken yapabiliriz. Önemli olan Esmaları bilinçli olarak yudumlayabilmektir. Anlamları düşünülerek yapılan zikir daha etkili olabilmektedir. Bir taşıtta seyahat halindeyken dahi zikir yapılabilir.(Her ne kadar bazı ulema cevaz vermese de!)
Zikirle birlikte uygulayacağımız tesbih çalışmaları ise zikrettiğimiz manalar üzerinde seyrimizi daha da kolaylaştıracaktır. Tesbih, anlamlar (Esma) üzerinde gezinme işlevidir ve ilimle seyirdir bir bakıma (Hz.Yunus’un tesbih edişi gibi). Her şey, kendisini meydana getiren İlahi ismin manası etrafında yüzmektedir.
Zikrettiğimiz isimlerin sıralamasında bazen değişiklik yapmamız da sürekli aynı sıralamayı uygulamamızın oluşturacağı ülfeti giderecektir. Önemli olan sabah namazına müteakip zikre başlamamız ve yatmadan önce bitirmemizdir. Formüllerin tümünü bir güne sığdırmak özellikle mesaisi yoğun olanlar için zor olabilecektir. Bu nedenle belirli isimleri ön plana çıkararak belirli bir süre o isimlerde yoğunlaşmak en azından kapasite genişlemesi noktasında kolaylık sağlayacaktır. Esma zikri yaparken tespih yöntemi kullanıldığı da hepimizin malumudur.
Zikir’de sesin ağızda açığa çıkması en son aşamadır. Önemli olan beyindeki tekrar işlevidir. Dolayısıyla yöntem olarak bulunduğumuz konum ve şartlara zikri sessiz (hafi) ya da sesli (cehri) yapabiliriz. Her iki yöntem de geçerlidir ve tesirlidir. Zikir yaparken aynı zamanda ilgili eserleri de okuyabiliriz. Böylece zikir ve tefekkür çalışmaları birleşerek boyutları genişleyecektir.
Teknik bir çalışma olan Esma Zikrini özellikle Risalei Nur isimli tefsirlerde yoğunlaşan kardeşlerimize tavsiye ediyoruz. Zira Bediüzzaman, Risalelerinde, Esma zikriyle alakalı önemli işaret ve uyarılarda bulunmuştur. Örneğin, kendisini ziyaret ettiklerini söylediği Ya Rahim kedisi ve Kuddus Kuşu hikayesi vardır. Burada Hazret, kendisini ziyaret eden bir kedinin Ya Rahim, Kuşun ise Kuddus isminin zikrini yaptığını belirterek bizlere Esma zikrini işaret etmiştir. Zira Esma zikri çalışması, beyin kapasitemizi artırıcı ve ruhumuzu güçlendirci bir hususiyete haizdir. Cevşen, her ne kadar Esmaları ihtiva etse de aslen dua mahiyetindedir. Bu nedenle Esma zikrinin getirisini elde etmek ancak belirli isimlerin belirli bir teknikle tekrar edilmesiyle mümkün olmaktadır. Zikir yaptığımız esmalar esasen manevi Ricalin malumu olan isimlerdir.
Kurânı Kerimi orijinal şekliyle okumak da en büyük zikir yöntemlerinden biridir. Zira Kurân, duanın ve zikrin kaynağını teşkil eder. İlgili ayetlerin anlamlarının tefekkür edilmesi de bu çalışmayı renklendirecektir. Kurân aynı zamanda göklerde ve yerde gizli olan Esmaların manevi hazinelerinin de keşfedicisidir. Kurânı okumak, sistemin ruhunu (Ruhul Kuds) algılamakla mümkündür. Çünkü bu Ruh, sistemdeki ana manaları ihtiva etmektedir ve tüm varlık sisteminden sorumludur. Ruh, Allah’ın Esması ve Kudretiyle oluşmuştur. Bu Ruh’a ait olan manalar bizde boyutsal olarak tenezzül ederek açığa çıkar ve algılanır düzeye gelir. Zira tenezzül dediğimiz inzal sistemi, Esma Aleminin manalarının açığa çıkarılışıyla birlikte anlamların algılanır ve anlaşılır düzeye indirgenmesi işlevidir. Böylece kendi kapasite genişliğimiz nispetinde lafızdan manaya geçiş yapar ve Kutsi Ruhdaki ana manalarla özdeşleşir ve bütünleşiriz. Lafızlar, manaların suret giymiş halleridir. Suret anlaşılmadan Siret (öz) anlaşılmaz.
Kurân, An’ı yaşatan kitap demektir bir anlamıyla. An, noktadaki (Esma Âleminde) sürekli değişik görüntü oluşturan süreci ifade eder. İşte biz, orijinal Arapça ayetleri okurken (bir tür göz mantrası) noktadaki bu sürekliliği müşahede ederiz. Allah bizlere zikri kolaylaştırsın ve sevimli kılsın. Daimi Zikrine erdirsin. Allah eyvallah HU!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder