Yüzlerce sır ve şifre taşıyan faziletli bir duadır.
Asıl sırlar ve şifreler kul ile Allah arasında mevcuttur.
Peygamberimiz (S.A.V) bir hadiste bu önemli gerçeği şöyle anlatıyor:
"Allahu Teâlâ buyurdu ki: Ben namaz suresi olan Fatiha'yı kendimle kulum arasında yarı yarıya paylaştırdım. Yarısı Benim, yarısı da kuluma aittir. Bu vesile ile kulum bütün istediklerine kavuşacaktır.
Kul, 'Elhamdü lillahi Rabbi'l-âlemîn' (Hamd, Alemlerin Rabbi olan Allah'a aittir) dediği zaman, Allah, 'Kulum Bana hamdetti' buyurur.
Kul, 'Er-Rahmâni'r-Rahîm' (O Rahman'dır, Rahîm'dir) dediği zaman, Allah, 'Kulum Beni methetti' buyurur.
Kul, 'Mâliki yevmiddîn' (Din Gününün Sahibidir) dediği zaman, Allah, 'Kulum Beni tazim etti, işlerini Bana havale etti' buyurur.
Kul, 'İyyâke na'büdü ve iyyâke nestaîn' (Yalnız Sana kulluk eder, yalnız Senden yardım isteriz) dediği zaman, Allah, 'İşte bu kulumla kendi aramdadır ve kulumun dilediği de onundur' buyurur.
Kul, 'İhdine's-sırâta'l-müstekîme sırâtallezîne en'amte aleyhim ğayri'l-mağdûbi aleyhim veleddâllîn' (Bizi doğru yola ilet. Kendilerine nimetler verdiğin kullarının yoluna ilet. Gazabına uğramış yahut sapmış olanların yoluna değil) dediği zaman, Allah, 'İşte bu kulumundur ve kulumun istediği de onun hakkıdır' buyurur."
***
Kur'ân'ın en faziletli suresi Fatiha olduğu gibi, en faziletli âyeti de yine Fatiha'nın bir âyetidir.
Fatiha, sevabı bakımından İhlas Suresi gibi Kur'ân'ın üçte birine denk geliyor:
İbn Abbas'ın rivayetine göre Resulullah (a.s.m.) bu hususu şöyle dile getirmiştir:
"Fatiha sevap bakımından Kur'ân'ın üçte birine denktir."
Bir işe başlarken Bismillah denmesi gerektiği gibi, Fatiha okunması da tavsiye ediliyor.
Ebû Hüreyre'nin rivâyetine göre Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:
"Hayırlı bir iş Elhamdülillah ile başlamazsa sonu kısıktır, bereketsizdir."
***
Fatiha'yı okuduktan sonra "Veleddâllîn" deyince hemen arkasından "Amin" demek sünnettir. "Amin"in önemini ve Allah katındaki yerini Peygamberimiz'den (a.s.m.) öğreniyoruz.
"Amin, mü'min kullarının diliyle Rabbülâlemin'in mührüdür."
Fatiha muhtevası ve manası, zenginliği ve içinde barındırdığı derinlik itibarıyla da bambaşka bir güzelliğe sahiptir.
İmam Buhârî'nin rivayetine göre, Hasan Basrî bu konuda şöyle diyor:
"Allah bütün semavî kitapların ilmini Kur'ân'da; Kur'ân'da mevcut olan ilimleri de Fatiha Suresi'nde toplamıştır. Fatiha'nın tefsirini öğrenen bütün semavî kitapların tefsirini öğrenmiş gibi olur."
***
Fatiha maddi ve manevi her derde deva, her hastalığa şifa ve her sıkıntıya ilaçtır.
Abdülmelik bin Umeyr'in rivayet ettiği bir hadiste Peygamberimiz (a.s.m.) bu hakikati şu sözleriyle dile getirmiştir.
"Fatiha Suresi her derde devadır."
"Fatiha bütün dertlere karşı şifadır."
"Fatiha Suresi, zehirden kurtulmak için bir şifadır."
Fatiha nazara, göz değmesine karşı da bir şifa kaynağıdır.
İmran bin Husayn'ın rivayetine göre Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:
"Fatiha'yı ve Ayete'l-Kürsi'yi bir kul okursa, o gün ona insan ve cin nazarı değmez." |
Bu Blogda Ara
31 Ekim 2009 Cumartesi
Fatiha Suresi'ndeki İnce Sırlar
22 Ekim 2009 Perşembe
CİFİR – CHIFRéE
ĞAYBÂTIN | (Gayb+Bâtın) | LEDÜN İLMİ |
İLMİSALÂLEM | (İlmi+Misal+Âlem) | KRYPTOLOGY |
INTRO: Cifir sadece Levh-i Mahfuz’dan, Kur’an’a indirilmiş bir Ledünnî Bilim’dir. Ledünnî demek “Yukarı Kattan” isteyenin aldığı, Rabb’in de “Rahmet” olarak verdiği bir sistematiktir.
RETRO: Cifir tersinebilir: Yani Kur’an’dan, Levh-i Mahfuz / Ana Kitap’a âlimler ulaşabilir. Allah’ın bildirmedikleri Ğayb Âlemi’nde; kısmen bildirdikleri (Hızır örneği), yarı Ğayb, yarı Bâtın Âlemi’ndedir.
Cifir (Fransızca: Chifrée - Şifre), Ğaybatın’dan, “Misal Âlemi İlmine” indirgenmiştir. Kur’an’daki misallerden âlimlerce alınır. Dolayısıyla, “Gizli Bilimler Öğretisi”dir (Kryptology). Ancak Numeroloji ve EBCED ile aynı değildir. Bu üç terim HAVAS ilmidir. Cifir ise, Kur’an üstü Levh-i Mahfuz ilmidir. Cifir ile HAVAS’ı birleştiren arayüz “LEDÜN” ilmidir (Kehf Suresi, Hızır konusu).
Ledünnî İlminin Etimolojisi:
LEDÜN, LE+DÜNY sintaksıdır. LE=LEVH-İ MAHFUZ, DÜNY=DÜNYA anlamındadır. LEDÜNNİ (iki “N“ile yazıldığında) N=NUN yani noktadır (Arapça: Nukta). Bu da KÜLLİ ŞEY’İN (her bir noktanın) onda kayıtlı olduğu LE=0 / SIFIR ile yasakladığı, ama DÜN=DÜNYA’ya bir kısmının (örneğin Ha-Mim / Harut-Marut / Hennan-Mennan) indirildiği bildirilmiştir. Bu bilim “Babil”den Dünya’ya yayılmıştır. Geldanî (Kalde) Astrolojisi; Mısır Hiyeratik’i (Tarotu) ve İbrani Torat’ı=Kabbala, ayrıca Daniel peygamberin “Remil”i gibi türevleri verilmiştir. Dünya’nın başka uygarlıklarına da, Antik Hermes (Hermetik Sembolizm Bilimleri) olarak iz bırakmış, kimi de “Cinci Dinler” ile birleştirilmişir.
Cifirin kökeni, Tevhid’in digit (bineer / binary) sistemidir. Ayette çift sayı üzerine indirildiği yazılıdır ama, çevirmenler bunu erkek-dişi olarak tevil eder. Erkek-dişi=Yin ve Yang, aynı zamanda Hunnes ve Künnes / Chaos-Cosmos ile ikisi arası Osmos köprüsüdür. Arapça Osmos, Khurt’tur. Hortum kelimesi de buradan gelmiştir ve tünel demektir. Kuantlar düzeyinde ise, kılcal damar (Habl), ana damar (Aort=Hablil Verid) olarak anlatılır. Bunun dışında da “ip” anlamında “Hablillahi” denir. Habil=İpin İçi, Kâbil=Dışı, genişleyenidir. Khurt’un hiyerarşisi vardır: Bunlar, “Yıldız Yerleri”den (Vâkıa-76, Worm Hole) başlayarak, “Corn Hole” (Sidretül Münteha) ve bunun üstündeki “Son Durak “=”Horn Hole”, yani “Nefhi Sur”=”Sur Borusu” olarak biter....
Tüm tüneller, Ödeme-Dengeleme Geçitleri=EPR / SERP’ler, Aşağı Misal Âlemi’nin “Dinamik Geon Topolojisi Matematiği” ile anlatılır. Yukarı Misal Âlemi / Hyper Space ise “Dinamik” ve “İndetermine” değil, “Determinist”tir. Bu ayrı bir matematik dalıdır.
Aşağı Misal Âlemi için “Super Space” ve Geometro-Dinamik Yasalar, Nokta İlmi=Nonome, Tek Boyut=Monom, Çift Boyut için Binom: Stereo anlamında Antinom (zıttıyla çift yaratılış) ve Polinom (çok boyutlu)...
Stereo=Binary:
Binary: İkili sistem matematiği olur (Rakim / Vefk / Matris)
Stereo: Bunun açılımı geometrisidir (Kehf / Gamatria / Matrix)
Bineer sistemde Rakim / Rakam ve Matrisler ile türevleri vardır: Örneğin Tılsım (İng. Talisman) denen Vefk / Matrisleri salt matemetikseldir. Geometri (yani hologram) içermezler ama hologramın “Enfusu” (subjesidir). Dolayısıyla talismanlar, kare matris oldukları halde “Matrix Kalıbı”nı (Geometri=Kehf Hologramlarını) harekete geçirirler. Örneğin “Cinni Pastoforları” (Tılsım Bekçilerini), Büyü / Maji olarak kurgulayabilirler:
1. Hollowgram: Kâbus / Karabasan (Nightmare & Entitity) uğraması. Bu enerjinin (cinin) maddeye (insan ve eşyaya), E=mc2 uyarınca etkilemesidir. Poltergeist Haunting (Tekinsiz Evler), vb.
2. Halu(sinasyon)gram: Zihnin yarattığı hologramlar. Uyanık uyku rüyaları, hülya (halu) yaratmalar, hayalin hologramları.
Matematiksel / Geometrik olarak da hologram, halugram, vb. Misal Âlemi / Süper Uzay Hologramları ise Hole-gram (Hole=Delik), daha üstte Holygram ve Hollygram’lar (Cebrail’in ufku kaplaması gibi), ilahi katlar üstünde tüm Yukarı Misal Âlemi’nin stabil biçimleri ise Külli Şey’in kaynaklı olduğundan Wholegram Geometri=Kehf’leridir.
Özetle,
-
Rakim = Matematik Matris’idir, Bineer / Digital’dır, Vefk’dir.
-
Kehf = Geometrik Matris’dir. Holografiktir, Vefk değil, Kehf’tir.
-
Rakim = Bilinen tüm matematik dallarıdır, topolojiktir.
-
Kehf = Hologram, apayrı bir geometridir, geodeziktir.
(Topoloji biçimsizliğin biçimi olan Kaotizma’dır. Geodezi ise biçimin biçimsizliği olan Kozm’dur.)
-
Rakim / Matematik, İSTİLA’dır.
-
Kehf / Geometri, İSTİVA’dır.
Örneğin: “Allah Arş’ı İSTİVA etti” derken,
Vektörlerini alırsın:
-
(-1, 0, +1 köşegeni 1 aralıklı)
-
(-3, 0, +3 köşegeni 3 aralıklı)
-
(-2, 0, +2 satırı 2 aralıklı)
-
(+4, 0, -4 kolonu 4 aralıklı)
Bu Matris’in Matrix’i (Kehf / Hologram Geometrisi) aşağıdaki gibidir. Böylece, Rakim / Vefk’ten, Kehf / Geometrik Kalıp elde edilir:
Şimdi bunu hologramlayalım:
Sayısız format (biçim) ile hologramlayabilirisin (Matrix’i holografladın). Bu 3x3 Vefk içindi. İki tane 3x3 Vefk ise, yuvarlak olur (saat gibi, 12 dilimli, ya da 30ox12=360o):
BURÇ | YILDIZI | GÜNÜ | MADENİ |
1. Koç – Suvaga | Mars | Salı | Demir (Fe) |
2. Boğa | Venüs | Cuma | Bakır (Cu) |
3. İkizler | Merkür | Çarşamba | Civa (Hg) |
4. Yengeç | Ay | Pazartesi | Gümüş (Ag) |
5. Aslan – Yağus | Güneş | Pazar | Altın (Au) |
6. Başak | Merkür | Çarşamba | Civa (Hg) |
7. Terazi | Venüs | Cuma | Bakır (Cu) |
8. Akrep – Nisra | Pluton / Mars | Salı | Demir (Fe) |
9. Yay | Jüpiter | Perşembe | Kalay (Sn) |
10. Oğlak | Satürn | Cumartesi | Kurşun (Pb) |
11. Kova – Vedd | Uranüs | Cumartesi | Kurşun (Pb), Uranyum (U) |
12. Balık | Neptün | Perşembe | Kalay (Sn), Neptünyum (Np),... |
(Tablodaki veriler Harut-Marut Öğretisi’dir, Göksel’dir, Sema’dan indirilmiştir.)
DAİRENİN PİRAMİTE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ (12’LİK KABİLE DÜZEN = DOSEN’İ):
-
Boğa – Aslan – Akrep – Kova, sabit burçlardır.
-
Koç – Yengeç – Terazi – Oğlak, öncü burçlardır.
-
İkizler – Başak – Yay – Balık, değişken burçlardır.
4 UNSUR: (Kaynak: Harut – Marut / Ha – Mim)
-
ATEŞ: Koç, Aslan, Yay
-
TOPRAK: Boğa, Başak, Oğlak
-
HAVA: İkizler, Terazi, Kova
-
SU: Yengeç, Akrep, Balık
4 Unsur arasında 120o fark vardır.
Ateş – Hava dost.
Ateş – Su düşman (havayla yanar, suyla söner).
Toprak – Su dost.
Toprak'la düşman (su toprağın berektidir).
4 UNSUR KRİSTALOJİSİ (ARIYA VAHYEDİLEN PETEK):
ATEŞ – HAVA İÇİN:
SU – TOPRAK İÇİN:
BİRLEŞİK KOVAN BİÇİMİ:
Hologramı her noktadan, her noktaya çizeblirsin. Bu sade şekildir (kristal).
Çok Kısa Örnek Yorumlar:
Kutuptaki Hg ve Sn eriyiktir.
- Fe: Demir meteor çekirdeğinde olduğu gibi son duraktır.
- Pb: Son duraktır. Bundan sonraki Uranyum radyoaktiftir. Fe (Koç, Akrep), bunun için Pb (U) ile virüslüdür. Pb (Oğlak) ve U (Kova) peşpeşe gelir. Pb (Oğlak) hantaldır, klasiktir ama U (Kova) elektrikseldir, yenilikçidir, vs.
- Altın ve Bakır alaşım olur.
- Fe pas tutar. Au, Ag soymetaldir, bu yüzden Fe (Koç, Akrep) ile Altın (Aslan) ve Gümüş (Yengeç), virüs gereği düşmandır.
Özet: 3x3 bir Matris'in, Matrix (hologramını) yaptık. Sonra bu matrisi 2 ile çarptık.
a) Önce ÇEMBER çıktı (yuvarlak evren).
b) Sonra PETEK x2 = KRİSTAL KOVAN çıktı.
c) Sıra dörtgen prizması elde etmekte:
Bunun için veriler:
1. Allah Arş’ı istiva etti.
2. Allah asl (tek ve asal demek) sayıları sever.
3. Allah’ın hakkı üçtür.
1. İSTİVA:
2. TEK SAYILAR:
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9
1, 2, 5 bir kereye mahsus asaldır. Katları daima çifttir.
4. ARŞ DÖRT DİREKLİDİR:
Yandaki tabloda: İstiva 1, 2, 5 hariç ikinci ve sonuncu satırda 4 tane asal var. Dikkat edilirse: 12, 14, 15, 16, 18 asal değil. Asal sayılardan oluşan dört direk (sütun) ortaya çıkıyor (Nokta ile gösterilenler, 21, 27, 33, 39, 49, 51, 57, 63, 69, 77, 81, 87, 91, 93, 99 direkte yer almıyor ama asal değil asalımsı. Asal sayılar soy element gibi birleşmeyi reddeder. Asalımsılar ise “Doğurgan=Dişi” olup birleşebilirer.
(Mod 5’e göre) Nötron neden (0), Proton neden (+), Elektron neden (–):
5. ARŞ YEDİ TABAKADIR:
6. ARŞ DÖRT DİREKTİR; ÜÇ YATAY KATTIR:
Üst kat sabit Arş’tır. Arş taşıyıcı melekler: Kerrubi, Mukarrebun, Sfenks Melekleri. Her meleğin dört yüzü vardır:
-
Suvaga: Boğa
-
Yağus: Aslan
-
Nesr: Kartal (Akrep)
-
Vedd: İnsan
Arş’ın dört direği ve üç yatay katmanının hologramı... Dört direk bir kutu yapıyor. Cu, Pb, Fe, Au, Ag direkleri dik ama en altta Zigzag Arş’ında, Hg ve Sn direkleri dikey değil yatay ve kare prizmadan kopuk görünüyor. Sanki bir sandık ve aşağıda kapağı var.
Bu şeklin adı:
1. Tabutüssekine (Ahit Sandığı = Fusion)
2. Tennur ( Hz. Nuh’un Tandır’ı, geminin Fission Reaktörü)
7. VİRÜS’ÜN PARABİYOLOJİSİ:
a) Virüs Cansız: Çünkü “Levo” (sol elli) değil. 3 katı asal sayılar oluşturmuş. (23-29-31-37), (53-59-61-67), (83-89-97). Bir virüs bu durumda asırlarca bekleyebilir ve bu haliyle cansızdır. Ancak 91 (13x7) onu bir gün canlandırır. Yani virüs sağdaki şekle girer.
(19 ters dönünce 91 olur. 19 canlılık, 91 cansızlık kapısı.)
PARABİYOLOJİ EBCEDİ:
1, 3, 7, 9 DİREKLERİ C, H, N, O elementleridir. 101, 103, 107, 109 ise A, G, C, T (Adenin, Guanin, Sitosin, Timin) nükleik asit klonlarıdır. Yataylar ise fosfat gruplarıdır.
Satırlar (yatay), fosfatlar.
İkisi fizyolojik (ırksal kalıtım) görünen, ikisi psikolojik (ruhsal kalıtım) görünmeyen.
Dikeyler: Görünen (zahir, şuhud) merdiveni / meridyeni, görünmeyen (batın, ğayb) merdiveni / meridyeni.
Yataylar: 11-13-17-19 // 101-103-107-109 çerçeve (enlemler), aradakiler 8 yatay fosfatlar.
Ancak DNA merdiveni böyle dik değildir, sarmaldır. Yani dönerek merdiven yapar. Peki ama neden?
Çünkü: “ALLAH’IN HAKKI ÜÇTÜR”???
1-3-7-9 direklerinin asalımsı sayılarını üçe bölelim.
1 Direği’nde: 21, 51, 81, 91 yer alıyor.
3 Direği’nde: 33/3=11, 63/3=21, 93/3=31... yani 3 direği de 1 direği oluyor.
7 Direği’nde: 27/3=9, 57/3=19, 87/3=29, yani 7 direği 9 direğine dönüyor.
9 Direği’nde: 39/3=13, 69/3=23, 99/3=33, yani 9 direği 3 direğine dönüyor.
1 è 7’ye bükülüyor,
3 è 1’e bükülüyor,
7 è 9’a bükülüyor,
9 è 3’e bükülüyor, èèè SARMAL MECBURİYETİ DOĞUYOR
Gerçekte Fizik ve Rusal sarmallar yandaki grafik ile 4'lüdür.
Renkli çizgiler fosfatlar (yatay), sarmallar iki direk (dikey). Dönme ekseni (11-22-33-...99), 11 boyut ekseni.
RUH VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Ruh Allah (cc) nin sırlarından bir sırdır mahiyetini Allah (cc) den başka bilen yoktur. Bu konuda bize çok az bilgi verilmiştir.Bu durum kuran’da da ifade edilmektedir.
İsrâ 85
“ Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.”
Bununla beraber ruh hakkında birtakım tesbitlerde bulunabiliriz.
Allah (cc) zümer suresi 42. ayette bakın ne buyuruyor.
”Allah, (ölen) insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye (ömürlerinin sonuna) kadar bırakır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”
Görüldüğü gibi Allah (cc) ölüm anında ruhları alıyor tutuyor geri bırakmıyor ölmeyenlerinkini de uykusunda alıyor. uyandıgında uyanan kişinin ruhunu geri bırakıyor.yani ruh uyurken bedenden alınır, uyanınca tekrar iade edilir. ve her ruh kendisi için tanımlanmış bedene girer. Ruh kendi bedenine giriyor. yani dünya üzerindeki 6-7 milyar insan uyuduğunda Allah (cc) ruhunu alıyor. uyandıgında geri bırakıyor ve her ruh kendisi için tanımlanmış bedene giriyor başka bedene girmiyor zira Allah (cc) ölen kişinin ruhunu tutarım diyor bırakmıyor..
yani Reankarnasyon yoktur. Kaldı ki onlarca cinayet işlemiş katil bir ruh tertemiz masum bir yetişkinin bedenine girse, girebilse o bedene neler yaptırmaz ne cinayetler işletmez ki..
Ayetten de anlıyoruz ki ruh ile canlılık farklı iki şeydir zira kişi uykusunda iken canlıdır. uykusunda hareket eder sağa sola dönebilir. ama o anda kişide şuur yoktur, mukayese ölçme tartma karar verme yetisi yoktur. Hakeza uyurgezer bir insan yatağından kalkar gezer,yürür canlıdır.. şuur ve bilinç olmadıgı için yani ruhu o anda olmadıgı için dikkat edilmezse bilmeden merdivenlerden düşebilir, kendisini uçurumdan aşağı atabilir. bilmeden bir yangına dalabilir..vs yani ruh o kişiye şuur veren benlik veren , kıyas etme muhakeme etme kabiliyeti veren bir yapıdır...
Bu mana itibarı ile Ruh bir arabanın direksiyonundaki şöför gibidir. arabanın mekanik aksamı hazır, aynı zamanda marşa basılmış ve calışıyor depoda benzini de var yani enerjisi..şöför de koltuğa oturunca istenen dogru yerlere gidiyor sağa sola çarpmadan istenilen işleri dogru şekilde yapıyor.
Eğer siz arabayı çalıştırırsanız ve şoförsüz olarak frenini de çekmeden bırakırsanız araba yoldan çıkıp uçurumdan aşağı uçacaktır tıpkı uyurgezer gibi..
Hattizatında Ruh beden ilişkisi Bilgisayar-program ilişkisine veya Endüstriyel PLC-program ilişkisine şaşılacak derecede benzemektedir..
Bir bilgisayarın enerjisini verseniz yani prize taksanız bilgisayarda Windows yada linux gibi bir işletim sistemi yok ise bilgisayar hiç bir işlem yapmayacaktır enerji verildiği halde.. bilgisayara anlam katan ona yüklenmiş olan işletim sistemi ve programlardır.. program yüklenmemiş bir bilgisayar hiç işlem yapmayacak ,
bir işe yaramayacaktır..
Aynı şekilde Ruh u olmayan bir beden de böyledir . Ruh o bedene anlam katar değer katar..Ruh o bedene kişllik kazandırır benlik kazandırır, şuur kazandırır, düşünme kıyas etme karar verme, özelliği kazandırır.. Ruh olmadan Beden bu eylemleri yapamaz.. Ruhsuz bir beden canlı olsa bile şuurlu bir şekilde bilinçli olarak herhangibir eylem yapamaz..ancak Ruh bedene girdiğinde o bedene bir anlam katar.. bu manada beden Ruh için bir elbise gibidir..
Bu mekanik dünya Ruh için yaşamaya elverişli değildir. Ruh bir beden olmadan bir şeyi yerinden kaldırıp bir başka yere götüremez bunun için bir cesede, bedene ihtiyaç duyar o bedeni kullanarak bu mekanik dünyada eylem yapabilir taşı yerinden kaldırır vucudu ileri veya geri götürür iş yaptırır..yani vucudu kullanır böylece birşeyler yapabilir..
Nasıl ki Windows (işletim sistemi) bilgisayarın CPU suna (merkezi işlemci birimi) komut setini gönderip komutları yaptırıp gerekli çıktıları alıyorsa Ruh ta aynı şekilde İnsan beynine ilgili komutları gönderip beyin yolu ile hareket yaptırmaktadır.. bilgisayarda akıllı olan asıl işlemleri düşünen yazılım yani program oldugu gibi, insanda da aklın zekanın düşüncenin taa kendisi RUH tur.
Ruh bedenini değişik uzuvlarından (ses, dokunma, görme, hissetme...vs) sinyalleri alıp değerlendirerek düşünerek kıyas ederek karar vererek beyine ilgili komutları gönderir düşündüğü işleri beyin yolu ile vucuda yaptırır.
Bu durum PLC sistemlerinde de farksızdır PLC ye elektrik verseniz dahi hafızasına programı yuklemesseniz koca fabrika durur öylece..hiç bir işlem yapmaz elektriğinin olması yetmez plc için yani canlı olması kafi değil..
PLC program yazarsanız ve şu .. şu girişlerden sıcaklık , basınç değerlerini oku kıyas et..şu..şu değerlerden yüksekse şu numaralı çıkışa sinyal gonder valfi açsın veya sıcaklık düşükse şu no lu çıkışa bilgi gonder sinyal gonderip enerji vererek ısıtıcıyı çalıştır veya sıcaklık yada basınç yuksekse şu çıkışa sinyal gonder oradaki çıkışa bağlı olan klape açılsın ve ortamı sogutsun..vs gibi komutları gondererek buyuk bir sistemi otomatik çalıştırabilirsiniz....
burada hep yazdıgınız ve hafızaya yuklediğiniz yazılım PLC nin mikoişlemcisine (cpu) ya komut gondererek ilgili emri veya eylemi yaptırmaktadır.. Akıllı olan programın kendisidir. onun yükelndiği donanım değil tıpkı Ruh-beden ikilisinde oldugu gibi Ruhta aynı şekilde bir PC veya PLC ye yuklenen yazılım gibi Bedeni yönlendirir karar verir bedenin değişik uzuvlarından (dokunma, görme, işitme..vs) beyne gelen elektiksel sinyalleri mukayese ederek karar vererek nasıl davranacağını belirler ve yine beyne komut göndererek karar verdiği yönde işlem yaptırır tıpkı bir yazılım gibi bir program gibi..
gerçekte Ruh bir yazılım ve programdan çok öte duyguları düşünceleri, sevinçleri, zekası aklı olan bir yapıdır...ama burada kabaca bir yazılıma benzeteceğiz..ve aynı şekilde bir yazılımın bilgisayara yüklenmesi gibi beden uyandıgında ruhta bedene yüklenir, uyuyunca bedenden alınır...
Ruh kendine ait olan cesede hayat verir farklı bir cesede değil kendisi için tanımlı cesede girer, dolayısıyla reankarnasyon yoktur.
Önceden de ifade ettğimiz gibi cani bir ruh masum bir bedene girebilseydi neler olurdu.. Bu tıpkı bisküvi fabrikası için yazılmış bir programın tekstil fabrikası için dizayn edilmiş PLC sistemlerinde çalışmaması gibidir..
Ruh tekamül eder gelişir tecrübe kazanır. kendisine ait verilen beden nasıl ki küçükten itibaren buyudukce geliştikce daha büyük parçaları kütleleri yerinden kaldırabiliyorsa ruh da olgunlaşma manasında gelişir büyür, tekamül eder zamanla tecrübe kazadıkça karşılaştığı olaylar karşısında daha dogru kararlar verir.
Sürekli bir ilerleme öğrenme içindedir ruh...işte anahtar kelime öğrenme. bunun sonucunda öğrendiği şeylerle kendi değerine değer katabiliyor bir önceki bilgilerine bilgi katabiliyor geliştirebiliyor.. aklı ve zekası ile de bu öğrendiklerini değerlendirip değişik zamanlarda değişik durumlar karşısında dogru ve isabetli kararlar verebilir.. işte Kuran’da da belirtilen ve meleklerin Hz Ademi test ederek gördükleri hayran kaldıkları kendilerinde olmayan yön buydu.. test sonucunda
Hz Adem’in öğrenme yeteneğine, aklına zekasına hayran kalmışlardı..
Bakara 31
“Allah Adem'e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi.”
Bakara 32.
Melekler: Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alim ve hakim olan ancak sensin, dediler.
Bakara 33
(Bunun üzerine: ) Ey Âdem ! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Adem onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semavat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim? dedi.”
Meleklerde Allah (cc) nin kullarıdır. Ama öğrenme yetenekleri yoktur. Onlar Allah (cc) nin memurlardır. Allah (cc) nin emrettği şeyleri yaparlar. Bir başka deyişle onların var olan programları, ruh yazılımları bu yöndedir. nasıl bir program dahilinde yaratıldılar ise o konuda bilgilidirler ve öğrenme kabiliyetleri yoktur . bu dogrultuda emredildikleri işi yaparlar.. bir konuda yaratılışları ve programlanışları itibarı ile çok bilgili olabilirler ama bir diğer konuda bilgili değillerdir ve konuyu öğrenemezlerde...
Hızır (as) de bir melekti. Meleklerde Allah (cc) nin kullarıdır zira..her devirde görünebilen insan olamaz. zira insan bu kadar uzun yaşayamaz. zaman zaman uzun yıllar sonra ortaya çıkacak kadar.. Allah (cc) nin ilim verdiği bir meleği..kulu idi Hızır(as)..
Bu meyanda melekler sabit bir program ve yazılım dahilinde oldukları için şeytanın vesvesesine açık değillerdir, etkilenmezler lakin insan öğrenmeye açık ve yetkin oldugundan pozitif ve negatif manada da öğrenebilirler yani iyiliği de öğrenirler kötülüğüde ve bu meyanda şeytanın vesvesesine de açıktırlar. zaten imtihanın püf noktası da buradadır.. iyiyi de kötüyüde öğrenebilir Allah (cc) nin emrettği şeyleri de öğrenir bunun sonucunda kıyas yaparak aklını kulanarak kararlar verir yaşantısını idame eder ve sonunda da dogru veya yanlış hareketlerinden hesaba çekilir ceza veya mükafat almak için..
Yukarıda da belirttğimiz gibi insan Ruhu; zekanın aklın ta kendisidir..öğrenme yeteneği vardır. gelişir tekamül eder. yani kendi yazılımının satırları arasına yeni yazılım satırları ilave eder. bir işte çıkan sonuca göre bir sonrakinde önceki durumun benzer şekillerinde yeni davranış veya karar verme şekli geliştirir.Ruh yazılımına artı komut satırları ilave eder.ekler duruma göre yeni çıkarımlarda bulunur, yeni şeyler icat eder, yapar geliştirir.. bu yönüyle Allah (cc) nin yaratma yönünün küçük bir numunesirdir. zira biz Allah (cc) söyle buyuruyor
Hicr 29
Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın."
Secde 9
Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir. Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
Sâd 72
Onu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın!
Enbiyâ 91
Irzını korumuş olan kadını da (Meryem’i de) hatırla. Ona ruhumuzdan üflemiştik. Kendisini de, oğlunu da âlemlere (kudretimizi gösteren) birer delil yapmıştık.
Biz ondanız Alah (cc) bize ruhundan üflemiştir onun numunesini taşıyoruz ama rab değiliz..bu şuna benzer hepimiz topraktan yaratıldık ama et ve kemikteniz sonunda yine toprak oluruz
Ruhun, çeşitleri vardır.. hayvanlarda bir ruh taşır bir alt katagoridedirler daha sonra da bitkiler...
Allah (cc) şöyle buyuruyor
Nahl
68. Rabbin, bal arısına şöyle ilham(vahyetti) etti: “Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan (kovanlardan) kendine evler edin.”
69. “Sonra meyvelerin hepsinden ye de Rabbinin sana kolaylaştırdığı (yaylım) yollarına gir.” Onların karınlarından çeşitli renklerde bal çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz bunda düşünen bir (toplum) için bir ibret vardır.
Yani biz arıya öyle bir program koyduk ki o bu program çerçevesinde çiçekleri dolaşır bal özlerini toplar ve bal yapar o bal yapmakla mükellef olan bir varlıktır.yani bizim iç güdü olarak isimlendirdiğimiz ve Allah (cc) nin Arının içine koydugu yazılım, program.. Değilmi ki bu program somon balıklarına akıntıya karşı canları pahasına onca uzunluktaki yolu çeşitli güçlüklere rağmen aşmayı emrediyor ve orada yumurtlayıp ölmelerine yol açıyor.. işte bu da bir yazılımdır ve hayvanlarda bu programlandıkları yazılım çerçevesinde hareket ederler.
Hayvanlarda kısıtlı bir çerçevede bazı şeyleri öğrenebilirler. çevremizde buna ilişkin olaylar olmaktadır.evcil hayvanlar ve maymunlar buna guzel bir ornek teskil eder Üçüncü olarakta bitkilerde kendilerine ait yazılımı icra eden memurlardır..
Canlı bitkiler bu yazılım çerçevesinde topraktan aldıkları mineralleri ve suyu aldıkları hava ile birleştiren muazzam bir kimya Labaratuarı gibi davranarak oluşturdukları, meyveleri insanın yemesi için sunarlar.bir program çerçevesinde yaparlar bunu... belli minerelleri belli miktar su ve hava ile karıştırarak belli oranlarda.. canlılık gidince de yakacağımız odun olurlar, toprak olurlar.
Peygamberler de insandır, beşerdir onlarında ruhu vardır..ama bizlerinkinden farklı olarak daha kuvvetlidir. sağlamlaştırılmış yapıdadır, bu yüzden özel ve seçilmiş insanlardır, çalışma ile elde edilmeyen bir
özelliktir bu, yani Allah (cc) onların ruh yazılımını, programlarını daha sağlam yazmıştır. bu tıpkı bilgisayar yazılımlarına tam virus koruması ilave edilmesi gibi bir şey viruslere, solucanlara, truva atlarına ..vs karşı yazılan antivirüs koruması gibi.. bu durum kuran-ı kerim’de şöyle ifade edilir..
Bakara 87
Andolsun, Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik. Ondan sonra ard arda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya mucizeler verdik. Onu Ruhu’l-Kudüs ile destekledik. Size herhangi bir peygamber, hoşunuza gitmeyen bir şey getirdikçe, kibirlenip (onların) bir kısmını yalanlayıp bir kısmını da öldürmediniz mi?
İsrâ 74
Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık, nerdeyse sen onlara birazcık meyledecektin.
Nahl 102
Ey Muhammed! De ki: “Ruhu’l-Kudüs , inananların inançlarını sağlamlaştırmak, müslümanlara doğru yolu göstermek ve onlara bir müjde olmak üzere Kur’an’ı Rabbinden hak olarak indirdi.”
Şûrâ 52
İşte sana da, emrimizle, bir ruh (kalpleri dirilten bir kitap) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, kendisiyle doğru yola eriştireceğimiz bir nur yaptık. Şüphesiz ki sen doğru bir yola iletiyorsun; göklerdeki ve yerdeki her şeyin sahibi olan Allah’ın yoluna. İyi bilin ki, bütün işler sonunda Allah’a döner.
Yani Allah (cc) Peygamberlerin ruhlarını sağlam bir yazılımla kutsal bir ruhla desteklediğini saglastırdıgını bildiriyor. Yani bilgisayarlarda viruslere, truva atlarına solucanlara ve diğer zararlı şeylere karşı ek olarak yazılan ve tam koruma sağlayan yazılım gibi....
Elbette Allah (cc) müminleri de kutsal ruh ile desteklediğini bildiriyor (nahl 102) ama elbetteki bunun dereceleri var ve bizlere yapılan bu koruma peygamberlerin ki kadar tam bir koruma değil.. onlar seçkin insanlar bu yön ile de bizlerden farklılar ve seytanın vesveselerine bizim kadar meyletmezler.
Peygamberlerdeki koruma her an her zamandır. yani bu desteklenmiş yazılımla her dakika kendileri kontrol ediyorlar yani Ruhul kudus le desteklenmesi ruhlarına yapılan program takviyesini ve korumanın ilave edilmiş olması demektir.
Ruhta bir yazılm, vahiyde bir yazılım meleklerde bir yazılım şeklinde düşünülebilir. ruh öğrenebilen kişiliği olan komplex bir yazılımdır. Meleklerde öğrenme özelliği olmayan bir ruh (program) taşırlar.
Arıya vahyetme de arının içerisine belli bir program koyma onun o özellikte işler yapmasını içine (içgüdüsüne)yazdık diyor.
Şeytanlar peygamberlerle de uğraşırlar ve onlara vesvese vermeye çalışırlar. onlara gönderilen vahiyde Allah (cc) şeytanın bu vesvesesini giderir ayetlerini pekiştirir ama insanlara olan ilham'a şeytan vesvesesi karışmış olabilir ve Allah (cc) bu ilham 'ı temizlerim şeytanın pisliklerini gideririm demiyor yalnızca Rasullere Peygamberlere olan vahyi temizlerim diyor. dolayısı ile musluman kişilerdeki ilhamda şeytan vesvesesi bulunabilir.
Kuran’da bu durum şöyle belirtilir.
Hac 52
(Medenî 103)
Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul ve nebi yoktur ki, birşeyi arzuladığı zaman, şeytan onun arzusuna vesvese karıştırmamış olsun. Fakat Allah, şeytanın attığını derhal iptal eder, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah (cc) peygamberleri ve müminleri bir ruh (program) ile destekler. yazılımlarını sağlamlaştırmıştır.
Mücâdele 22
(Medenî 105)
selam ve dua ile…..
20 Ekim 2009 Salı
BİR KU'RAN MUCİZESİ' ÖLÜ TOPRAK'
Peki, ama bunca mikroplu hastalıktan ölen ve cesetleri toprağa gömülen insanlar, neden bir mikrop yuvası haline gelip bütün insanlığın ve tabii ki ilk önce mezarcının başına belâ olmuyordu?
Değerli bir araştırmacı olan Waksmann bu sorunun peşine düştü ve gördü ki, toprağa giren her ceset, daha 20 saate varmadan bütün hastalık mikroplarından temizleniyordu. Ve toprakta, bu işle vazifelendirilmiş yüzlerce tür bakteri yaratılmıştı.
Waksman’ın, cesetlerde bulunması mümkün olan bir sürü hastalıktan sadece veremin hangi bakteriler tarafından temizlendiğini araştırdı ve bunların, stroptomyces adı verilen bakteriler olduğunu keşfetti.
Toprağın bu müthiş sırrı, insanoğlunu (diğer hastalıklar dan olduğu gibi) verem belasından da kurtarıyor ve çalışmalarından dolayı Waksmann'a Nobel mükafatı kazandırıyordu.
Bu araştırmadan sonra ilim adamlarının gözleri, ayaklarımız altındaki dünyaya çevrilmiş ve bu dünyanın göz kamaştırıcı Özellikleri, birer birer ortaya çıkmaya başlamıştır. Modern araştırmaların bugün varmış oldukları son nokta, toprağın her zerresinde yüce yaratıcının "hayat verici" manasındaki isminin tecelli ettiği şeklindedir.
Bu buluşun, henüz çok yeni olduğunu ifade ederek, 14 asır öncesinden beri yankılanan bir sese kulak verelim.
".. ölü toprağı canlandırmamız, onlar için bir delildir. Onu dirilttik ve ondan yenen taneler çıkarttık."
Yukarıda mealen verilen 36. sürenin 33. ayetini yorumlarken, bu ayetin ilme ışık tutan noktalarını göstermiş olacak ve bu arada bazı ilmî gerçekleri belirtmeye çalışacağız.
1- Ayetteki ölü toprak tabakası, "ölü arz" olarak geçmektedir. Yani umumiyetle, arzın (yerkabuğunun) bütün toprağı kastedilmiştir.
2- Ayette geçen "Bu bir ayettir" tabirinin mânâlarından biri de, "İlahî bir ibret" demektir. Ve basında bu ifadenin yer aldığı ayetlerde, çok önemli ve ilmî açıklamalar yapılacağına işarettir.
3- Ayette geçen "O'nu dirilttik" ifadesi, yerkabuğunun ilk ve tabii halinin ölü olduğunu, jeolojik bir gerçek olarak dile getirmektedir.
4- Ayette, dış yüzüyle ölü sanılan toprağın, gerçekte canlı olduğunun bildirilmesi, başlı başına bir mucizedir. Çünkü toprağın en az % 80'i, canlı organizmalar topluluğundan ibarettir. Dikkat edilecek olursa, ayette "toprağın içinde canlılar vardır" mealinde bir ifade geçmemekte, aksine "O'nu dirilttik" denerek, toprağın bütünüyle canlı olduğuna dikkat çekilmektedir.
Evet, bu ayet, gerçekten mucizedir. Çünkü toprakta bazı canlıların yaşadığı 100 yıldır bilinmesine rağmen, onun tamamiyle canlı olduğu, ancak 40 yıl önce keşfedilmiştir.
Toprak, ayette belirtildiği gibi, o kadar canlıdır ki, onun kesme şeker büyüklüğündeki her parçasında (l cm3) en az l milyar faydalı canlı yaşar.
Avucumuzu dolduran bir avuç toprak yüz milyar civarındaki canlının cansız gibi görünen muhteşem dünyasıdır.
5- Ayet, hayatın toprak kanalıyla bitkilere ve oradan da hayatımıza yansıdığım beyan eder ki, bu da biyokimya açısından fevkalade Önemlidir. Evet, yukarıda görüldüğü gibi toprak, kirli bir toz yığınından ibaret değildir. Ve onu "canlı" haline getiren mikroorganizmaların da, bazı inkârcıların dediği gibi "ilkel canlılar" ifadesiyle uzaktan yakından alakası yoktur. Şimdi biz bu bakterileri ele almaya çalışacağız.. Neticede, onlara "ilkel canlılar" diyen inkarcıların, ne kadar "ilkel" olduğunu göreceksiniz.
Topraktaki en önemli vazifeyi, azot bakterileri yapar, Bu bakteriler, azot moleküllerini artı ve eksi değerler arasında işlemek kabiliyetine sahiptir. Yani azot bakterileri, kimyevî tabiri ile mükemmel sentez laboratuarları'dır. Havadan azotu alarak ondan eksi değerli bileşikler hazırlayan bu bakteriler, azotu hala çözemediğimiz bir metodla, indirger ve hidrojenle birleşebilecek bir niteliğe getirir. Bu yüzden yağmur suyuna ihtiyaç duyulur. Ölü gibi duran toprağın, yağmurla birlikte canlanmasının sebebi budur.
Toprakta ikinci tür bir bakteri grubu da, aldığı İlahî program gereği olarak "analiz grubu" şeklinde vazife görür. Bu bakteriler, toprağa düşen, herşeyi parçalama ayırarak sentezci mikroplara hazırlar. Her biri birer usta kimyager gibi çalışan bu bakterilerin "parçalama" işlemine, onlara "ilkel" diyen inkarcıların Öldükten sonra toprağa gömülen cesetleri de dahildir. Radyobiyoloji konusunda uzman ilim adamlarını dahi büyük bir hayrette bırakan yukarıdaki işlemlerin, bugün en gelişmiş laboratuarlarda dahi yapılması mümkün değildir. Ve toprak bu mükemmel özelliğiyle, adeta uçsuz bucaksız bir kimya şehrine benzer.
Bakterilerin marifetleri, bunlardan ibaret sanılmamalıdır. Bu bakterilere, azot 15 adı verilen ve radyoaktif elementlerden kurulu olan bir aminoasit besin olarak verildiğinde, bakterilerin radyoaktif maddeyi 2 kuşak sonra bünyelerinden attığı, hayretle müşahede edilmiştir.
Bilindiği gibi, bitkilerin protein ihtiyaçları do, bakteriler tarafından hazırlanır. Böylece yerkabuğu üzerinde hayatın temel halkası, bu noktadan başlar. Ayrıca bakteriler bileşikleri (****llere kadar) işleyerek, bitkilerin ihtiyacı olan elementleri hazırlar.
Bunlardan çok daha ihtişamlı bir hadise de, bakterilerin bitkilere hormon yapmasıdır. Çünkü bitkiler, şiddetle ihtiyaç duydukları hormonları kendileri karşılayamaz. İşin daha hayret verici yanı, bakterilerin bu faaliyet aracılığıyla, bitkilerin büyümesini kontrol altında tutmalarıdır.
Bir bölgeye, 20 yıl boyunca yağmur düşmediğin i düşünün. O bölgede hayat izleri kaybolacaktır. Acaba bu bir son mudur? Kur'an'da "O ölü toprağa can vermemiz ve ölü bir şehir gibi diriltmemiz, mucizedir" buyuruluyor.
Kuraklık sebebiyle biyolojik yönden ölmüş olan bir toprağa yağmur yağınca, yukarıda belirttiğimiz hayat ışıkları yanıvermektedir. Tıpkı elektriği kesilen bir şehrin yeniden elektriğe kavuşması ve canlanması gibi.
Acaba toprak nasıl dirilmektedir?
Topraktaki su kaybolunca, bütün iyon enerjileri tükenmekte ve hayat durmaktadır. Ne var ki, İlahî mucize, topraktaki bakterilerin genetik şifrelerini dondurmakta ve böylelikle şifreleri bozulmayan bakteriler, mezarlarında mahşeri, yani yeniden dirilişi bekleyen cesetler gibi beklemektedir. Evet, o durumdaki bakteriler, İlahî kudretin yağmurla birlikte gelecek olan "dirilin" emrini niyaz etmektedir.
Neticede yağmur gelir ve Kur'an'ın "Biz her canlıyı sudan çıkarttık" mealindeki sırrı teceili eder. Yağmurla birlikte topraktan yükselen güzel kokuyla, adeta onun şükrettiği hissedilir. Semada elektrikle güçlenen su iyonları, bin bir bakteri tohumunun imdadına yetişir ve genetik şifrelerin dondurulmuş olan kapıları, hidrojen iyonunun kılıncıyla birer birer açılır.
Milyarlarca bakteri, bir ibadet vecdi içinde tekrar sahneye çıkar ve ilahî kompüterin kendilerine vermiş olduğu emirleri, kusursuz olarak yerine getirirler.
Cenab-ı Hak, Kur'an'da bu esrarlı hadiseyi açıklarken, haşrin de buna benzediğini ifade etmektedir.
Şu halde "canlılık" olayında, yüce kitabımızda, birkaç yönlü mesaj verilmektedir. Buna göre topraktaki canlılığın temel unsuru, ondaki "konserve canlılar: DNA'lar" ile, bakterilerin muhteşem faaliyetlerinden kaynaklanır. Toprak umumiyetle oksijen, azot ve karbondioksit akımım tanzim ederek, sinesinde mikroorganizmalardan başka böcek ve kurt gibi milyarlarca canlıya da hayat imkânı sağlamaktadır.
Toprağın, manadaki sırrını, bu noktalardan ele alırsanız:
1- Toprak, içinde bulunan sonsuz sayıdaki canlının, ibadet vecdi içinde niyaz ettiği muhteşem bir mâbeddir.
2- O, sanki sonsuz bir ahlakın filozofudur. Her türlü ezaya, cefâya, soğuğa, sıcağa ve susuzluğa karşı, müthiş bir tevekkülle katlanır.
3- Ve toprak, bazı şeyleri öğretir insana. Onun üzerine en kirli şeyleri dahi dökseniz, o size gergefinin olağanüstü sanatından bir gül veya bir karanfil hediye edecektir.
4- Nihayet o, sinesine en nazlı canları alır, yüceleri sarar boylu boyunca.
Ve ruhları yıldızlarda gezerken, onların mübarek vücutlarını kıyamete kadar bağrında saklar.