Bu Blogda Ara

5 Haziran 2008 Perşembe

NEFS-İ EMMARE-2

NEFS-İ EMMÂRE-2





NEFS-İ EMMÂRE-2
İşte âcizâne toplum içindeki MUHAMMEDî oluş nişânı, işareti ve tevhidi:

"
ÜZME!ÜZÜLME!SEV! - SEVİL!.." dir.
İnsanın nefsî yapısı egoist olduğundan üzmeye ve üzülmeye daha yakın, sevmeye ve sevilmeye daha uzaktır...
Bu kural; kurda-kuşa, ayığa-sarhoşa, âşığa-ahmağa geçerlidir.
Her gün taş attığınız (üzmek için) ve sizi görünce, canla başla kaçan ve sokaklar dar gelen mahallenin köpeklerine, ekmek atmaya (sevilmek için) başlarsanız önce temkinli yaklaşırsa da sonra sarmaş dolaş arkadaşınız olurlar....
Yollarda sizi bekler dururlar "Adamımız nerde kaldı?" diye...
Köpek deyip geçme sakın...
Bir zamanlar; bu kaygan hayat sahnesinde (yerler yağlı) ayağım kaydı da bir insan için:
"Köpek!" dedim.
Biraz sonra mânevî bir mahkeme kuruldu:
Antalya Yat limânı çıkışta sağ tarafa kayaların üzerine...
Mübâşir ve hâkim var ama, cismi yok (belki melek) ... kürsü var...
Mübâşir davayı okudu:
Dava: "Tâhir'den olma, Emine'den doğma Abdullâtif; filândan olma, filândan doğma filâna; "Köpek!.." demiştir..."
Davacı : Köpekleri temsilen 7 cins köpek (adamcağızın kendisi bile yok)
Dava sebebi: "Köpekler: Biz köpek olarak halkedildik ve bu işi de hakkınca yaptık ve yapıyoruz... Ne koyunluğa ne de kurtluğa kalkışmadık. Biz hayvandan doğma hayvanız. Ancak bu şahsiyet (beni gösterip) bâtıl ve şerli saydığı bir insanla bizi kıyaslayıp benzetti.
Oysa insanoğlu;
وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيراً مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَـئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَـئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ

"Andolsun biz cinleri ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalblleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da sapıktırlar (şaşkın) . İşte asıl gafiller onlardır." (A'râf 7/179)
Âyetine muhatab ve bizden aşağıya (esfeline) düşebilir.
Bu zât bize hakaret etmiştir. davacıyız!..."
Deyince, karar bir saniye sürmedi ve sadece : "Suçludur!..." dendi...
Ben ise bir kişi değil de, yan yana 7 kişiyim.
(7 Hâ-Mîm ile) tek tek divana dizildik.
Birinci ben idim. O zamanki hâlimde kar gibi ak saçlı, omuzu çökük çilekeş bir derviş...
Hemen sağımda ise 18 yaşındaki hâlim tıpa tıp (sanki oğlum Emre gibi) adetâ civân... Akışkan, konuşkan, kabına sığmaz, sevecen ve arsız, anladım ki nefsim...
Yanındaki sanki camdan bedenli gibi hârika kalb.Yanındaki ışık hüzmesi gibi bedeni var ama cisim de değil, Ruh v.s. v.s...
Hepimiz (6 letâif) birden sağımdaki gence (nefs) yüklenip:
"Yazıklar olsun dinimizi dünyamızı âhiretimizi yıktın edebsiz şey!... v.s." diyoruz.
Herkes bir başka söylüyor...
Öyle üzgünüz ki çâresizlik son sınırında; işte o zaman bir ses gürledi:
"Köpekler, Abdullâtifi, sahibine (Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem)'e bağışladılar!..."
Öylesine sevindik ki şu anda dahi ruhumda duyuyorum
Resûlullah'ımız (sallallahu aleyhi ve sellem) in şefâatini...
İşte sana bir köpek masalı!...
İstersen bir de köpek hikayesi anlatayım da sonra sen Bolu'ya git Yıldırım Beyazid Câmisi müezzini İsmail Efendi'den dinle ve kahramanını da sana göstersin.
(Ben Bolu'da iken İsmail Efendi Karamanlı Câmisinde görevli idi. Zirâ, büyük câmi depremden sonra tâmir oluyordu.)
Efendim, kader Kaderullah yol düştü Bolu'ya...
Ne de olsa gurbet... kimseyi tanımıyorum.
"Yaz, çiz" derken sıkıldım.
Sokağa çıktım...
Gurbet zordur...
Gurbeti ve gariblerini, hep omuzlarından tanırım...
Mutlaka bir omuzu çökük olur...
Bendeniz, bir ömür terazileyemedim...
Şikâyet sanma şükrümüzü sakın...
ALLAH (celle celâluhu): Âşıkların iki yakasını bir araya getirmez ancak, kimselere de yırttırmaz...
Çilesiz âşık, artık yaşamıyordur...
Köroğlu heykeline doğru ana caddede giderken iki üç yüz metre ilerden biri geliyor amma yandan çarklı Şirket-i Hayriyye vapuru gibi...
"Bu kişi hırlı değil!" dedim...
Yanıma yaklaşınca sümük bir yana salya bir yana ...
Ancak; gözler âdeta kaynak makinesi gibi ışık saçıyor, rengi meçhul...
Bir şey demedim ve geçti gitti...
İçimden bir ses:
"Be cimri adam, şu mübârek zâta birazcık para bile vermedin... sen gerçekten ahmaksın lâf âşığısın!.. v.s." deyince geri döndüm, koşup yakaladım.
Para cebimdeki elimde, daha çıkarmadan:
"Bu gün olamaz!..." dedi ve döndüm.
İkindiyi Karamanlı Mahallemizdeki câmide kıldık.
Bolu'nun insanı misâfirperverdir.
Kim câmiye yeni gelse genellikle hoş beş eder hâl hatır sorarlar...
Müezzin İsmail Efendiyle konuşuyoruz.
"Efendim insan olmak lâzım, insan!..." deyince ben de:
"Ben bugün gördüm birisini caddede insanın şahıydı ismi belki de Hasandır!.."dedim.
İsmail Efendi :
"Bildim; o zât hârika birisidir.
Ben 17 yıl Yıldırım Beyazit Câmisinde müezzinlik yaptım.
Bu süre içerisinde bahsedilen zât (Ömer de deniliyor Hasan da) sadece sabah namazına 7 köpekle geliyor ve köpekler onu dış kapıda namaz bitinceye dek bekliyorlardı.
Sonra câmiden çıkınca birlikte bir yerlere çekip gidiyorlardı.
Ancak, bir sabah namazında ben imâmdım, namazı kıldırıp selâm verince bir vaveylâ koptu, dönüp bakınca köpeklerin câmi içine girip birkaç saf geride yanyana dizilip yattıklarını gören halk bağırıp çağırırken, Köpekçi Hasan Baba:
"Ulan ben size buraya girmeyin demedim mi? Ne işiniz var mescidlerinde v.s..." diyerek köpeklerini alıp çıktı, gitti...
Bir daha köpekler dış kapıda değil de ilerki köşede beklediler.
Bir köpek gittiyse, başka birisi geldi ki yıllarca sürdü...
Şu anda nerede kılıyor sabah namazını bilemeyeceğim!..." dedi...
Bolu, gül ve bülbülün yurdudur.
Bizim evimizi ALLAH (celle celâluhu) denkleştirdi bahçe içinde idi.
Dut mevsimine kadar gece boyunca bülbül sesinden uyuyamaz idik...
Dut yeyince susdular...
Mübârek insan Cemâl Candan'ı tanıdım bir cuma...
Komşu sayılırdık.
Sonraki cumalarda beni de alıp câmileri gezdirirdi...
Aslahaddin Efendi ve Câmisi huzurluydu.
Bir cuma Hamdi Baba'ya azmettik.
"Efendim bugün cuma duanın kabul günü de, nasıl olacak?" dedi.
Bende irticâlen :
"Mübârek bir yerde, mübârek bir zamanda, mübârek bir hâlde, mübârek bir dostun senin için dua ederse Biiznillah kabul!..." dedim.
Câmi ıraktı vardık.
Cumamızı kıldık.
Hamdi Baba'ya Yâsîn okuduk, dua edip çıktık.
Cemâl abi: "Hamdi Baba Erenlerdenmiş, mübârek yer burası, birbirimize Allah rızası için dua da ettik, mübârek hâl ne idi? derken köşeden Köpekçi Hasan Baba çıktı ve iki elinin parmakları ile bana para işareti yapıyor...
"İşte mübârek hâl bu!..." dedim...
Cemâl Candan'ın parasını ise zorla aldı...
Ama birkaç hafta sonrası ise, yolda yakalayıp sırtından ceketini soydu da Ahmed Karayel'den emânet aldığı kazakla gitti eve...
İşte köpek ve köpekçiler!...
Bir hadisten bahsediliyor:
"Köpekteki 10 vasıftan birisi gerçekten kendisinde olan kişi velîdir..." diye ama, aslına henüz eremedim.
.
Oturup gönül yordum kendimce al gözüm seyreyle:
Köpekteki 12 haslet; güzellik ve özellik:
1-Sadakâtkârdır : sahibine dâimâ sadıktır.
2-İtâatkârdır : sahibine dâimâ itâat eder.
3-Hamiyetkârdır : sahibini dâimâ korur.
4-Sebâtkârdır : bağlılığına güvenilir.
5-Kanâatkârdır : sahibi ne verirse kanâat eder.
6-Vefâkârdır : asla nankörlük etmez,başkasının peşine düşmez.
7-Fedâkârdır : sahibi için canını bile fedâ eder.
8-Tevâzu'kârdır : sahibine dâima başın eğer, yaltaklanır.
9-Muhabbetkârdır : sahibini çok sever, ayrılırsa o özler ve yolunu gözler.
10-Cefâkârdır : sahibinin sıkıntılarına katlanır ve terkedip gitmez.
11-Hizmetkârdır : emeğini esirgemez, üşenip usanmaz.
12- Hürmetkârdır : sahibine ve ev halkına saygılıdır. Evden bir çocuk başına vursa çeniler de saldırmaz... diyorum...

Diyorum demesine de...
Bir de: "Ey sefil İhvânî; tevhid tasmalı ve tescilli "kûn!..." Kervanının kıtmiriyim" der durursun, sahibin (ALLAH celle celâluhu ve Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem) ile hâlin, durumun ve vaziyetin ne hâlde?" diyorum...
Cevâb, doyurucu değil... Estek kerestek!...
ZEVK 2082

"Belhum e dallun"u unutma, Köpek! deyip geçme sakın
Var mı sende hasletleri? İnsaf et , edebin takın
Âlemde noksan arama, mükemmeli seyret ÂŞIK
Müftî-müfettiş değilsin, rahat bırak "HAK"kın halkın...
Nerde kalmıştık Azîz kardeşim,
Ne şımartıp başımıza belâ edeceğiz, ne de nefret ettireceğiz...
Ne nefsimizi ne de başkasını...
İmâm-ı Alî (keremullahi veche): "Belimi kıran iki kişidir. Birisi nefret ettirici âlim, biri de ham sofu olan câhil!..." buyurmuştur.
Nefs-i Emmâre Kur'ân-ı Kerîm'de:
وَمَا أُبَرِّئُ نَفْسِي إِنَّ النَّفْسَ لأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ إِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّيَ إِنَّ رَبِّي غَفُورٌ رَّحِيمٌ

"(Yûsuf; bununla beraber nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefs aşırı şekilde kötülüğü emreder. RABB'im acıyıp korumuş başka. Şüphesiz ki RABB'im çok bağışlayan, pek esirgeyendir." (Yûsuf 12/53)
Tebrie etmek: ..... dan uzak olduğunu söylemek, beri olmak.
Tezkiye etmek: temize çıkarmak.
Elbette ki insan nefsi, imtihanın gereği olarak şehvete ve yasağa meyilli, arzulu, istekli, hırslı ve tamahkâr yaratılmıştır.
Buna rağmen canını dişine takıp, sabırla metanetle ve razı olarak, "kulluk" da yapacak kıvamdadır.
Sırf nefse dayanılırsa çökülür.
Seçilmiş Peygamber olmasına rağmen Yûsuf (aleyhi's-selâm) : "Ben sırf nefsimden yana değilim, zirâ nefs şiddetle kötülüğü emredici, velev ki RABB'im rahmetiyle koruya!... Şüphesiz RABB'im Gafar'ur Rahîmdir!..." buyurarak Nefs-i Emmâreliğinin azalsa da, kaybolmayacağını, bilmiştir...
وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ
"Andolsun Biz, sizin üstünüzde 7 yol yarattık. Biz yaratmaktan habersiz değiliz." (Mü'minun 23/17)

Âyeti celilede gecen 7 yol elbette insanoğlunun yürüyeceği 7 yoldur.
7 aşama, 7 kademe, 7 makam, 7 hâl olabilir.
Bunlar ise nefsin 7 değişim mertebelerini bağlayan tekemmül ve kemâlât yoludur diye gönlümüzden geçiyor...
7 tabaka gök diyen tefsircilerimizde vardır ama 7 tabaka başka, 7 teraik (yollar) başka...
Aslında ruh; Emrullahı, kalb berzahı ile nefse ulaştırıp hakkı ve hayrı tavsiye eder, kendisine doğru, takvâya çağırır durur...
Şeytân ise; nefsi sürekli kendisine doğru; bâtıla, şerre ve masivâ (ALLAH celle celâluhu'dan gayrisi) ya çağırır durur...
Nefs, takvâya da fücüra da meyyâldır. (Şems 91/8 bkz.) ...
Nefsi bir âlet gibi düşünürsek iş yapmasını akıl (elektrik) sağlar.
Akıl, nefsin gerçeği bilme aracıdır.
Akıl, derûnda aşka dönüşür.
Göz için güneş ışığı neyse ki göz ışıkla görür, nefs için akıl da öyledir ve nefs akılla bilebilir...
Ne var ki akıl da nefs gibi tekemmül eder.
Aslında birlikte ederler...
İlmî akıl-irâdî akıl-idrakî akıl-iştirâkî akıl...
Akıl, bir nûrdur.
Ancak yararlanma isti'dâd ve kabiliyetimiz tekemmül eder.
İmâm-ı Alî (keremullahi veche): "Akıl metbû' ve mesmû'dur." buyurmuştur.
Metbû': doğuştan sahib olunan vehbî akıl. (kabiliyet-isti'dâd)
Mesmû': sonradan elde edilen, duyulan, gelişen kesbî akıl (yaşama-tecrübe)
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَن تُؤْمِنَ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يَعْقِلُونَ
"Hiçbir nefs ALLAH'ın izni olmadan imân etmiş olamaz. Akıllarını güzelce kullanmayanları (akletmeyenleri) ALLAH pislik içinde bırakır!..." (Yûnus 10/100)
Rics: dinin yasak ettiği şey, günâh, pislik, murdarlık...
Kur'ânda sadece fiil olarak 49 yerde geçen aklı, akletmeyen ahmaklar, aklı ve nefsi düşman sayacağına; akıl ve nefsinin bizzâtîhi kendisi (kişiliği) olduğunu anlasın da derdinin çâresine baksın...
İkisini de adam gibi yetiştirip kendi de doğru düzgün bir adam olsun...
Söz nefsime...
Taş değil!...
İyi hoş da nefse bu yük fazla değil mi?
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL kullarına hâşâ zulmetmez.
Hakkını ve hayrını ister.
Her nefsi, takatı kadar, kapasitesi kadar yükten sorumlu ve mükellef kılar.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e mi'râc gecesi vasıtasız olarak vahyolunan (Amene'r Resûlü) ilâhî armağanlarından birisi olup:
لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَ تُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا أَنتَ مَوْلاَنَا فَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
"ALLAH hiçbir nefse (kimseye) gücünün ötesinde bir teklifte bulunmaz. Her nefsin kazandığı (hayr) kendi lehine, yapacağı (şer) de aleyhinedir. RABB'imiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma (yakalayıverme) . Ey RABB'imiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme. Ey RABB'imiz! Bize gücümüzün (takatimizin) yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et." (Bakara 2/286)
(Mi'râcda (sallallahu aleyhi ve sellem)'in bu duasına melekler "âmin!" demiştir)
Vus': gücün yettiği ve zorlanmadığı şey, ağır gelmeyen rahatlıkla yapılabilen .
Kisb': kişinin hem kendisi hem de başkaları için bir şey kazanması (ALLAH rızasi için hayr olduğundan)
İktisab: sadece kendisi için bir şey kazanması (sadece nefsi için olduğunda şer)
Kellefe: (zorluk ve külfeti) teklif etmek. Teklif vus' dahilindedir. Takat ve güç sarfı: Vüs': optimum, Cühd': maksimum.
وَلاَ تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَبِعَهْدِ اللّهِ أَوْفُوا ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
".....Biz hiçbir nefse gücünün yettiğinden başkasını teklif etmeyiz....." (En'âm 6/152)
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا أُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
"Îmân edip sâlih amel yapan kimseler ise;-Biz hiçbir nefse (kişiye) gücünün üstünde bir şey yüklemeyiz-Cennetin sâkinleridirler ve orada ebedîyyen kalacaklardır." (A'râf 7/42)
وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ مِّلَّةَ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمينَ مِن قَبْلُ وَفِي هَذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ فَنِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ
"ALLAH uğrunda hakkını vererek cihâd edin, O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi...." (Hac 22/78)
Harec: zorluk, sıkışma, daralma...
يُرِيدُ اللّهُ أَن يُخَفِّفَ عَنكُمْ وَخُلِقَ الإِنسَانُ ضَعِيفًا
"ALLAH sizden (yükünüzü) hafifletmek ister; çünkü insan zayıf yaratılmıştır" (Nisâ 4/28)
Açıkça, herkesin anlayacağı bir dille dinî teklif ve vazifeler birer yük olmayıp tam tersine maddî, mânevî açmazlardan koruyan, can kurtaran simidi gibi kurtarıcılardır...
Ne çâre ki piyasada iş böyle değil...
Görüntüsü yerli-yerinde bir genç, tarikatını övmek için yaşlı kâmil bir âşık dervişe:
"Efendim ben 55.000 Lâfzullah çekiyorum, bir günde 120.000 çekenimiz de var!..." deyince kendisine:
"Kasnak mı çeviriyorsun be birader!... Biz doğru dürüst 10 kere "ALLAH" diyemiyoruz!..." dedi...
Yine Antalya'da olan emin insanlardan, ismini duyduğum ama görmediğim bir şahıs, iki elindeki iki tesbihle aynı anda ders çekip çift sayıyormuş...
Bize ne?
Evet öyle de; şu ümmet-i Muhammed'e akılsızca, şuûrsuzca ve mesnedsizce yüklenen yüke bak...
"İşi, eşi, aşı ve zavallı başı (nefsi) ne olacak?" diyen yok...
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَن كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
"....ALLAH sizin için kolaylık diler zorluk dilemez..." (Bakara 2/185)

Hiç yorum yok: