şeytanın bir melek mi yoksa cin mi olduğuna dair,yapılan ihtilaflara karşılık olmak üzere,net bir cevap vermeyi planladımve bu araştırmamı sizlerle paylaşmak istiyorumbilindiği gibi İslam karşıtı düşünce bakara süresinin 34ayetiyle kehf süresinin 50ayetinde iblis’e verilen tanımlamanın melek mi yoksa cin mi olduğu konusunda,kuran-da çelişki olduğunu söylerlerancak bunun net bir cevabının kafir cinlerden olduguna dair kuran ayetini, bu yazımda göreceğiz inşallah
Meleklere,Adem’e secde edin demiştik de iblis müstesna hepsi secde etmişlerdi (ve iz kulna lilmelaiketi’scüdu liademe fesecüdu illa iblis) –Bakara süresi 34
Burada iblis(şeytan) ında melekler sınıfına dahil edildiğini ancak meleklerden müstesna olarak ademe secde edilmediği ayeti beyan edilmiştir yani melek olduğu yönde istisnalık belirtilmiştiryani Allah iblisi meleklerden istisna etmiştirİstisna ise,istisna olmasaydı hükme dahil olacak olan yada olması doğru olan şeyin dışarıda bırakılmasını ifade ederdolayısıyla ayette gecen illa iblis –iblis dışında cümlesi,meleklerle beraber anılan bir çoğul cümlenin,bunun dışında bırakılan istisna tek bir kavramı belirtmektedir
Biraz daha açıklık getirmek istenirse,Allah’ın seslendiği varlık meleklerdir dolayısıyla çoğunluğa sesleniş tarzı,cümlenin kurulumunda etmendirdolayısıyla içlerinde ki bir istisna olan iblise seslenmesi bu secde işinde melekleri saf dışı bırakacaktırbundan sebep,çoğul olan kavrama seslenilmesi ve istisnanın iblis olması ayetin manasında doğru bir kurulumu göstermektedirörneğin; müdür kapıdan içeri girince,tüm öğrenciler ayağa kalktı,yalnız öğretmen hariç Kelimesi bu manayı teyid etmektediryani istisna olan bir kavramın ayetteki meleklere anlışı,çoğul bir kavramla birlikte anılışından dolayıdır
Bir başka deyişle,iblis’in kafir cinlerden oluşuna yönelik,bakara süresinin 34 ayetinde bir sözden belirtilmese de,ayetin verdiği cümle tarzında istisna olarak belirtilmesi,çoğunluk bir zannın beraberiyle getirilmesine yöneliktirçünkü secde edenler çoğul olarak meleklerdir
Ayetin devamında ise; O,yüz çevirdi ( eba),kibirlendi (ve’stekbere) ve kafirlerden oldu (ve kane mine’l-kafirin)
Görüldüğü gibi,eylemin sonucunda verilen tepkinin,iblisin durum değiştirmesine vesile olduğuda buradan acık ve net olarak görülmektedir dolayısıyla,eylemden önce,iblisin melek sıfatında yada meleklerin davranışlarıyla aynı davranışı göstermesi zaten vardı…yani iblis’ ve kane mine’l –kafirin
Kafirlerden oldu-kelimesi,olmazdan önceki halinin,meleklerle beraber itaat ettiğini ve Allaha karşı gelmediği anlaşılmaktadır
“ Eba-ye-‘ba-ibaen” kökünden gelen “eba” tereddütsüz düşünüp taşınarak,irade ve ihtiyar ile imtina etmek,kaçınmak,yüz çevirmek,diretmek,dayatmak demektir
İba fiili,istikbar (büyüklük taslamak) fiilinden önce zikredilmiştir oysa İblis’in secdeden imtina etmesinin sebebi büyüklük taslaması olduğuna göre;onun daha önce zikredilmesi gerekirdiAncak bunun böyle olduğu apaçık ve ortada olduğu için buna işaret etmek gereği yoktur(sad-38) süresinin 74ayetinde yalnız “istikbar” (hicr 15) süresinin 31ayetinde ise yalnız “iba” kelimesinin zikri ile iktifa edilmiştir
Bir başka deyişle zaten iblis’in küfretmezden önce,meleklerle birlikte anılışı,o gurubun bir üyesi olduğu konusunda ayetin mana ihtivasıyla elimize bilgi olarak geçmiştir yani çoğul bir gurubun yani meleklerin içinde olması, yaratılış itibariyle farklı bir duruma sahip olsa da fark etmeyecektir,Allah’a melekler gibi itaat etmesi,kafir cinlerden olmamasının sebebidirta ki; adem’e secde emri kesin olarak verilmesine kadar
Bunun için Muhammed ibn ishak ,Hallad’dan ,Ata’dan,Davud’dan ve İbn Abbas’tan nakleder ki;o şöyle demiş:
-İblis günah işlemezden önce meleklerden bir melek idi,(davranış ve itaat olarak)ve ismi Azazil olup yeryüzünde yaşardıÇalışma bakımından meleklerin en ileri gidenlerindendi içlerinden en bilgini idi,Bu husu,onu kibre sevketti ve o Hınn adı verilen bir kabileden idi
( hadislerle kuran-ı Kerim tefsiri-İbn kesir-Çağrı yayınları-C2,syf288)
Buradan da anlasılacağı gibi,davranış ve itaat boyutunda meleklerle aynı anlamda çağrılan iblisin,yaratılış itibariyle meleklerden farklı olması onun cin sıfatında olmasını gerektiriyor ancak ayetin manasında bu böyle söylenmemektedirsöyleniş tarzında çoğunluk bir gurup meleklere,ve bunlarla aynı davranış içerisinde bulunan ve yaratılış itibariyle farklı olan iblise yöneliktirancak itaat etmemesinden sonra ayetin devamında,o zaten bir cin ve kafir cinlerden oldu ayetiyle birebir teyid edilerekanlamın iblisin meleklere ait yada cinlere mi ait olduğu ihtilafı ortadan kalkmış olmaktadır
Zira kehf süresinin 50ayeti buna delil getirmektedir
Yine o vakti hatırla ki biz, meleklere: "Âdem'e secde edin!" demiştik İblis hariç olmak üzere onlar hemen secde ettiler İblis cinlerdendi, Rabbinin emrinden dışarı çıktı
Bu Blogda Ara
31 Temmuz 2010 Cumartesi
29 Temmuz 2010 Perşembe
Berhetiyye Duası ve Sırları
"Alıntıdır, Havas Kitaplarından bir derlemedir"
Berhetiyye Duası ve Sırları
Sırları:
Alimler, Berhetiye duası hakkında, gizli sırlarla dolu hazine, kırmızı yakut, diye yad etmişlerdir. Nice alimler ve arifler de bu hazineden faydalanmışlardır. Bereket ve tesiri çok yüce olan bu mübarek isimlere şeytanlar,cinler, ifritler baş kaldıramazlar. Ruhani ilimlerin temeli bu mübarek isimlerdir.
Berhetiyye, Süleyman Aleyhisselam’ın tahtının dört bir yanında yazılı idi.En son kelimesi olan “Şemhahir” ism-i celili ise mührüne işlenmişti. Berhetiyye’nin manevi gücü ile Süleyman Aleyhisselam, kurtları, kuşları, cinleri hükmü altına almıştı.
Esmâü'l-Berhetiyh Adedleri ve Adâbına göre okunulduğu zaman ruhaniyetleri celbeder. Lâkin gereksiz ve boş yere özellikle gösteriş amaçlı, şişe devirme, eşyaları hareket ettirme, bir yerden bir yere tayy-i mekân yapma gibi amaçlarla kullanılırsa manevi cezâsı vardır. Bu tür Esmâlar ancak ihtiyaç halinde bir hastayı veya bir zorda olan kişiye sadece Allah rızası yardım amaçlı adedine, menzil ve saatlerine göre okunulmalıdır.
Esmâ-i Berhetiyh; 28 Esmâ'dan oluştuğu çoğu kimseler tarafından bilinmekte olup, 28 harf ve menzille sabitlik kazanır. Toplam adedi "18587" olup genelde Üçlü Vefk'i yapılarak kullanılmaktadır.
Uygulamaya geçmeden ve bu tür çalışmalara girmeden önce bir İslâm alimine veya profesörüne danışınız. Zirâ bu tür uygulamalar oldukça tehlikeli olmakla beraber anlamını bilmediğiniz bir çalışma ve uygulama üzerinize cin musallatı getirmekle beraber dinden çıkmanıza da sebep olabilir.
***
Duası:
Bismillahirrahmanirrahim.
Azimetün min Allahü ve'r-Resûlihi Süleyman İbni Davud Aleyhim'es-selâm.
İlâ mülikil cinni ve'ş-şeytani vel mürdeti vel afarite cünudi iblisi ecmain.
Aksemtü aleyküm eyyetühel ervahü'r-ruhaniyeti vel avanil ardiyyete en tecibu
daveti ve tahzuru makami ve teşimmu duhani ve takzu havaici ve hiye
(Amaç zikredilir)
Bi izzeti Berhetihîn Berhetihîn.
Kerîrin Kerîrin.
Tetlîhin Tetlîhin.
Turânin Turânin.
Mezcelin Mezcelin.
Bezcelin Bezcelin.
Terkâbin Terkâbin.
Berheşin Berheşin.
Galmeşin Galmeşin.
Hutûrin Hutûrin.
Kalnehûdin Kalnehûdin.
Berşânin Barşânin.
Kezhirin Kezhirin.
Nemuşelhîn Nemuşelhîn.
Berhayûlen Berhayûlen.
Beşkeylahin Beşkeylahîn.
Kâzmezîn Kâzmezîn.
Engalelitin Engalelitîn.
Kabâratin Kabâratin.
Gayâhen Gâyahen.
Keydehûlen Keydehûlen.
Şemhâhirin Şemhâhirin.
Şemhahirin Şemhahirin.
Şemhahîrin Şemhahîrin.
Bikehtahûnihin Bikehtahûnihin.
Beşârişin Beşârişin.
Tunîşin Tunîşin.
Şemhabarûhin Şemhabarûhin.
Allahümme bi hakkı kehkehicin yağtaşin bi lat sağşağavilin.
Emvilin celedin mehcemen helmecin vurudihin mehfeyacin bi izzetike illa ahazte semihim ve Ebsarihim.
Sübhane men leyse kemislihi şey'ün ve Hüve's-Semiû'l-Basîr. Ve Bi Hakkı (Adedi Kadar Tespit Edilmiş Esmaül Hüsnâ Okunulur.)
Ecibü eyyetühel müliki vel avan bi hakkı hazihil esmai aleyküm vetâatiha ledeyküm ve bi hakkı men kale li's-semavati vel ardi i'tiya tavanen kerhen kaleta eteyna tai ine lillâhi'r-rabbil alemîn.
Ecibu vesmeu ve atiu vela tekunü minellezine kalu seminâ ve atânâ ve hüm la yesmaune.
Ecib Yâ Cebrâil Aleyhisselam ve Yâ İsrâfil Aleyhisselam ve Yâ Mikâil Aleyhisselam ve Yâ Azrâil Aleyhisselam ve ente Yâ Emlakil müvekkiline Bi Hazel Vefk (Esmadan Çıkarılan Ulvi Hadimlerin İsimi)
Aksemtü Aleyküm bil melekil azim münzilel vahiy ale'r-Resuli min muradikatil azameti ilâ levhil Mahfuz.
İlla mâ ecebtüm azimeti hazihi vehzurtüm hâdimi hazel yevmül müvekkiline Bi Yevmil(Okuma Günü)
El Meliki (Günün Ulvi Hizmetlileri)
Ve hâdimihi meleki (Günün Sufli Hizmetlileri)
Ve hüddami hazel vefk (Sufli ve Şerri Hizmetlilerin İsimleri)
Bi hakkı (İstek)
Mâ fiha min sırri vel Esrari ve nur'ül Envâri
Heyyen Heyyen.
El-vâhen El-vâhen..
E'l-acele El-acele.
Es-sâate Es-sâate..
***
Adedleri:
Berhetihîn ->>>662
Kerîrin ->>>430
Tetlîhin ->>> 845
Turânin ->>> 266
Mezcelin ->>> 80
Bezcelin ->>>42
Terkâbin ->>>702
Berheşin ->>>507
Galmeşin ->>>1370
Hutûrin ->>>825
Kalnehûdin ->>>195
Berşânin ->>>553
Kezhirin ->>>935
Nemuşelhîn ->>>1026
Berhayûlen ->>>254
Beşkeylahin ->>>962
Kâzmezîn ->>>154
Engalelitin ->>>1130
Kabâratin ->>>703
Gayâhen ->>>1017
Keydehûlen ->>>76
Şemhâhirin ->>>1146
Şemhahirin ->>>1165
Şemhahîrin ->>>561
Bikehtahûnihin ->>>112
Beşârişin ->>>803
Tunîşin ->>>365
Şemhabarûhin ->>>1750
***
Havassı:
1.Berhetiyyin :
49 defa beyaz bir tabağa Yazılsa Suyu Doğumda zorluk çeken Kadına içirseler Tezcek Doğurur.
Bu isimi Rızık Darlığı çeken Kişi HEr gün 100 defa okusa 40 güne kalmaz rızık kapıları Açılır.
Bu isimi sağ avuca 7 defa yazıp Yalasa 7 gün boyunca , Hafızası kuvvetli olur.
2.Keririn :
Bu ismi Hergün 100 defa okumaya devam etse Bir müddet sonra Cinnileri Ayanen Görür Ve kendisine Bir Hüddam Verilir.
21 Defa yazılıp Bir malın üstüne konulsa O mal Çalınmaktan muhafaza olunur
Bu isim bir tabağa yazılsa Hiç dokunmadan 17 defa suyu ile Gözler Ovalansa 3 gün boyunca, Allah Gözlerine şifa verir
Berhetiyyin 2 defa, Keririn 2 defa, Yenilecek bir şey üzerine yazılsa Karısına veya kocasına yedirse Kalbindeki Muhabbet Daim olur ((HAram işte kullananlar çarpılır Ona göre)
3.Tetlihin :
Bu ismi Yeni ve temiz Ve güzel bir Levhaya 13 defa yazıp Bereket olmayan Sürekli dövüş kavga olan Bir eve assalar Artık bereket hasıl olur.
Her gün bu ismi 70 defa okuyan Zengin olmadan ölmez.
4.Turanin :
Bir kağıda 4 defa yazılsa Sonra Haşr suresinin Son 4 ayeti yazılsa sonra 3 tane (He) harfi 7 tanede (hemze) harfi YAzılsa Taşısa O kişiye Ne in nede cin nede zalim Bir zarar Veremez.
Bu ismi hergün 1000 defa okusa Her 100 de Sunu söylese 3 Güne kalmaz Bu ismin Hüddamı o kişinin Düşmanını Öldürür (Lakin Hak etmeyen bir kişiye yapılırsa Kendine Zarar verirsin Hüddam seni Öldürür) Dua Budur
(Tevekkeluu Yaa Hüddam Hazel İsmişşeriif En tentekimuu Min (1.Fülan ibni 2.fülane) Ve tuhfezuu Aklehuu Ve türessilü Aleyhi Cemii il emraz Bi hakkı Hazihil ismi aleyküm Ve taa atihi ledeyküm Barekellahü fiiküm ve aleyküm. 1 yazan yere düşmanın adı 2 yazanyerede Anasının adını söyle….Tekrar uyarayım Çok tehlikelidir HAk etmeyen kişiye yapılırsa Zararı sen görürüsün.
Bir kağıda 2 defa berhetiyyin, 2 defa Keririn ,2 defa Tetlihin, 2 defa Turanin yazılıp Taşınsa Sihiri bozulur Büyü bozulur, Ve sihir tesir etmez o kişiye..
Yine bu şekil ile Bir tabağa yazılsa Sonra Suyu ile Yüzünü yıkasan ve karşındakine hacetini söylesen HAcetini Giderir
Turanin Ve keririn isimlerini Halvette iken güzel bir buhurla zikredersen Bütün Süfli ve ulvi ruhlar İtaat ederler
5.Mezcelin :
Hergün 50 defa okumaya devam eden kişi Tevbe etmeden ölmez,Efendimizin Kabrine varmadan ölmez..
7 defa bir tabağa yazılsa Sonra Sonra esma i Tahatil Denilen isimlerde yazılsa Sonra hayızdan temizlenmiş kadın 7 gün boyunca 7 defa sabahları İçse 7 gün cima etseler kadın hamile kalır.
6.Bezcelin :
Kırmızı bir kağıda Perşembe günü Güneş doğmadan evvel Yazsalar Hiç kimse ile konuşmadan hacetini söyleyip Deryaya Bıraksalar Haceti Kabul olur,
7.Terkabin :
Cuma günü Bir kağıda Şu ayetle beraber yazsalar (Küllema Dahele Aleyha zekeriyyel mihrabe Vecede İndeha rızka~Sonuna kadar) Ve Rezzak isminin Rakam vefkini de yazıp Dükkana assalar Rızkı ve müşterisi Çok olur.
***
(DİKKAT)
Uygulamaya Geçmeden Önce:
Tesirli Bir Tahassun Duası:
Berhetiyye Duasının uygulamasına geçmeden önce meydana gelebilecek cin musallatlarından korunmak için iki kısımdan oluşan bu duayı okumalısınız. Bu tahassun duası cinlerden, kötülüklerden, kaza ve belalardan korunmak hatta ve hatta yapacağınız cin davetlerinden önce okumanız gereken çok tesirli, koruyucu bir duadır.
Birinci Kısım:
Bismillahirrahmanirrahim
Tahassantu bizil mülki vel melekut ve aksemtü zil izzeti vel ceberut ve tevekkeltü alel hayyil kayyumil halimillezi la yenamu ve la yemut. Dehaltu fi hifzillahi. Dehaltü fi emanillahi. Dehaltü fi hirzillahi. Bi hakkı kef he ye ayın sad küfiytü. Bi hakkı hamim ayın sin kaf hümiytü. Bi la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim. Allahumme salli ala seyyidina muhammedi zil hulukil azim.bi adedi ilmillahil azim ve sallallahu ala seyyidina muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim.
İkinci Kısım:
Bismillahirrahmanirrahim
Allahümme inni es-elüke yâ menihtecebe bi-şuâi nûrihîan nevâzıri halkıhî, yâ men teserbelebil celâli vel aameti, veştehere bittecebbüri, fî kudsihî yâ men teâlâ bil celâli vel kibriyâi fî teferrüdi mecdihî yâ memingâdet lehül ümûrü bi ezimmetihâ tav-an liemrihî yâ men kametissemavati vel erdûne mücibati li davetihi ya men zeyyenessemai binnücumittaliati ve cealeha hadiyeten li halkıhi ya men enarel kamerel münire fi sevadilleylil muzlimi bi lütfihi ya men enareşşemsel münirete ve cealeha meâşen li halgihi ve cealehâ müferrikaten beynelleyli vennehâri bi azametihi ya menistevcebeşşükre bi neşri sehâibe niamihi es-elüke bi meâkıdil ızzi min arşike ve müntehârrahmeti min kitâbike ve bi külli ismi hüve leke semi'tü enzeltehû fî kitâbik*
***
"Alıntıdır, Havas Kitaplarından bir derlemedir"
Berhetiyye Duası ve Sırları
Sırları:
Alimler, Berhetiye duası hakkında, gizli sırlarla dolu hazine, kırmızı yakut, diye yad etmişlerdir. Nice alimler ve arifler de bu hazineden faydalanmışlardır. Bereket ve tesiri çok yüce olan bu mübarek isimlere şeytanlar,cinler, ifritler baş kaldıramazlar. Ruhani ilimlerin temeli bu mübarek isimlerdir.
Berhetiyye, Süleyman Aleyhisselam’ın tahtının dört bir yanında yazılı idi.En son kelimesi olan “Şemhahir” ism-i celili ise mührüne işlenmişti. Berhetiyye’nin manevi gücü ile Süleyman Aleyhisselam, kurtları, kuşları, cinleri hükmü altına almıştı.
Esmâü'l-Berhetiyh Adedleri ve Adâbına göre okunulduğu zaman ruhaniyetleri celbeder. Lâkin gereksiz ve boş yere özellikle gösteriş amaçlı, şişe devirme, eşyaları hareket ettirme, bir yerden bir yere tayy-i mekân yapma gibi amaçlarla kullanılırsa manevi cezâsı vardır. Bu tür Esmâlar ancak ihtiyaç halinde bir hastayı veya bir zorda olan kişiye sadece Allah rızası yardım amaçlı adedine, menzil ve saatlerine göre okunulmalıdır.
Esmâ-i Berhetiyh; 28 Esmâ'dan oluştuğu çoğu kimseler tarafından bilinmekte olup, 28 harf ve menzille sabitlik kazanır. Toplam adedi "18587" olup genelde Üçlü Vefk'i yapılarak kullanılmaktadır.
Uygulamaya geçmeden ve bu tür çalışmalara girmeden önce bir İslâm alimine veya profesörüne danışınız. Zirâ bu tür uygulamalar oldukça tehlikeli olmakla beraber anlamını bilmediğiniz bir çalışma ve uygulama üzerinize cin musallatı getirmekle beraber dinden çıkmanıza da sebep olabilir.
***
Duası:
Bismillahirrahmanirrahim.
Azimetün min Allahü ve'r-Resûlihi Süleyman İbni Davud Aleyhim'es-selâm.
İlâ mülikil cinni ve'ş-şeytani vel mürdeti vel afarite cünudi iblisi ecmain.
Aksemtü aleyküm eyyetühel ervahü'r-ruhaniyeti vel avanil ardiyyete en tecibu
daveti ve tahzuru makami ve teşimmu duhani ve takzu havaici ve hiye
(Amaç zikredilir)
Bi izzeti Berhetihîn Berhetihîn.
Kerîrin Kerîrin.
Tetlîhin Tetlîhin.
Turânin Turânin.
Mezcelin Mezcelin.
Bezcelin Bezcelin.
Terkâbin Terkâbin.
Berheşin Berheşin.
Galmeşin Galmeşin.
Hutûrin Hutûrin.
Kalnehûdin Kalnehûdin.
Berşânin Barşânin.
Kezhirin Kezhirin.
Nemuşelhîn Nemuşelhîn.
Berhayûlen Berhayûlen.
Beşkeylahin Beşkeylahîn.
Kâzmezîn Kâzmezîn.
Engalelitin Engalelitîn.
Kabâratin Kabâratin.
Gayâhen Gâyahen.
Keydehûlen Keydehûlen.
Şemhâhirin Şemhâhirin.
Şemhahirin Şemhahirin.
Şemhahîrin Şemhahîrin.
Bikehtahûnihin Bikehtahûnihin.
Beşârişin Beşârişin.
Tunîşin Tunîşin.
Şemhabarûhin Şemhabarûhin.
Allahümme bi hakkı kehkehicin yağtaşin bi lat sağşağavilin.
Emvilin celedin mehcemen helmecin vurudihin mehfeyacin bi izzetike illa ahazte semihim ve Ebsarihim.
Sübhane men leyse kemislihi şey'ün ve Hüve's-Semiû'l-Basîr. Ve Bi Hakkı (Adedi Kadar Tespit Edilmiş Esmaül Hüsnâ Okunulur.)
Ecibü eyyetühel müliki vel avan bi hakkı hazihil esmai aleyküm vetâatiha ledeyküm ve bi hakkı men kale li's-semavati vel ardi i'tiya tavanen kerhen kaleta eteyna tai ine lillâhi'r-rabbil alemîn.
Ecibu vesmeu ve atiu vela tekunü minellezine kalu seminâ ve atânâ ve hüm la yesmaune.
Ecib Yâ Cebrâil Aleyhisselam ve Yâ İsrâfil Aleyhisselam ve Yâ Mikâil Aleyhisselam ve Yâ Azrâil Aleyhisselam ve ente Yâ Emlakil müvekkiline Bi Hazel Vefk (Esmadan Çıkarılan Ulvi Hadimlerin İsimi)
Aksemtü Aleyküm bil melekil azim münzilel vahiy ale'r-Resuli min muradikatil azameti ilâ levhil Mahfuz.
İlla mâ ecebtüm azimeti hazihi vehzurtüm hâdimi hazel yevmül müvekkiline Bi Yevmil(Okuma Günü)
El Meliki (Günün Ulvi Hizmetlileri)
Ve hâdimihi meleki (Günün Sufli Hizmetlileri)
Ve hüddami hazel vefk (Sufli ve Şerri Hizmetlilerin İsimleri)
Bi hakkı (İstek)
Mâ fiha min sırri vel Esrari ve nur'ül Envâri
Heyyen Heyyen.
El-vâhen El-vâhen..
E'l-acele El-acele.
Es-sâate Es-sâate..
***
Adedleri:
Berhetihîn ->>>662
Kerîrin ->>>430
Tetlîhin ->>> 845
Turânin ->>> 266
Mezcelin ->>> 80
Bezcelin ->>>42
Terkâbin ->>>702
Berheşin ->>>507
Galmeşin ->>>1370
Hutûrin ->>>825
Kalnehûdin ->>>195
Berşânin ->>>553
Kezhirin ->>>935
Nemuşelhîn ->>>1026
Berhayûlen ->>>254
Beşkeylahin ->>>962
Kâzmezîn ->>>154
Engalelitin ->>>1130
Kabâratin ->>>703
Gayâhen ->>>1017
Keydehûlen ->>>76
Şemhâhirin ->>>1146
Şemhahirin ->>>1165
Şemhahîrin ->>>561
Bikehtahûnihin ->>>112
Beşârişin ->>>803
Tunîşin ->>>365
Şemhabarûhin ->>>1750
***
Havassı:
1.Berhetiyyin :
49 defa beyaz bir tabağa Yazılsa Suyu Doğumda zorluk çeken Kadına içirseler Tezcek Doğurur.
Bu isimi Rızık Darlığı çeken Kişi HEr gün 100 defa okusa 40 güne kalmaz rızık kapıları Açılır.
Bu isimi sağ avuca 7 defa yazıp Yalasa 7 gün boyunca , Hafızası kuvvetli olur.
2.Keririn :
Bu ismi Hergün 100 defa okumaya devam etse Bir müddet sonra Cinnileri Ayanen Görür Ve kendisine Bir Hüddam Verilir.
21 Defa yazılıp Bir malın üstüne konulsa O mal Çalınmaktan muhafaza olunur
Bu isim bir tabağa yazılsa Hiç dokunmadan 17 defa suyu ile Gözler Ovalansa 3 gün boyunca, Allah Gözlerine şifa verir
Berhetiyyin 2 defa, Keririn 2 defa, Yenilecek bir şey üzerine yazılsa Karısına veya kocasına yedirse Kalbindeki Muhabbet Daim olur ((HAram işte kullananlar çarpılır Ona göre)
3.Tetlihin :
Bu ismi Yeni ve temiz Ve güzel bir Levhaya 13 defa yazıp Bereket olmayan Sürekli dövüş kavga olan Bir eve assalar Artık bereket hasıl olur.
Her gün bu ismi 70 defa okuyan Zengin olmadan ölmez.
4.Turanin :
Bir kağıda 4 defa yazılsa Sonra Haşr suresinin Son 4 ayeti yazılsa sonra 3 tane (He) harfi 7 tanede (hemze) harfi YAzılsa Taşısa O kişiye Ne in nede cin nede zalim Bir zarar Veremez.
Bu ismi hergün 1000 defa okusa Her 100 de Sunu söylese 3 Güne kalmaz Bu ismin Hüddamı o kişinin Düşmanını Öldürür (Lakin Hak etmeyen bir kişiye yapılırsa Kendine Zarar verirsin Hüddam seni Öldürür) Dua Budur
(Tevekkeluu Yaa Hüddam Hazel İsmişşeriif En tentekimuu Min (1.Fülan ibni 2.fülane) Ve tuhfezuu Aklehuu Ve türessilü Aleyhi Cemii il emraz Bi hakkı Hazihil ismi aleyküm Ve taa atihi ledeyküm Barekellahü fiiküm ve aleyküm. 1 yazan yere düşmanın adı 2 yazanyerede Anasının adını söyle….Tekrar uyarayım Çok tehlikelidir HAk etmeyen kişiye yapılırsa Zararı sen görürüsün.
Bir kağıda 2 defa berhetiyyin, 2 defa Keririn ,2 defa Tetlihin, 2 defa Turanin yazılıp Taşınsa Sihiri bozulur Büyü bozulur, Ve sihir tesir etmez o kişiye..
Yine bu şekil ile Bir tabağa yazılsa Sonra Suyu ile Yüzünü yıkasan ve karşındakine hacetini söylesen HAcetini Giderir
Turanin Ve keririn isimlerini Halvette iken güzel bir buhurla zikredersen Bütün Süfli ve ulvi ruhlar İtaat ederler
5.Mezcelin :
Hergün 50 defa okumaya devam eden kişi Tevbe etmeden ölmez,Efendimizin Kabrine varmadan ölmez..
7 defa bir tabağa yazılsa Sonra Sonra esma i Tahatil Denilen isimlerde yazılsa Sonra hayızdan temizlenmiş kadın 7 gün boyunca 7 defa sabahları İçse 7 gün cima etseler kadın hamile kalır.
6.Bezcelin :
Kırmızı bir kağıda Perşembe günü Güneş doğmadan evvel Yazsalar Hiç kimse ile konuşmadan hacetini söyleyip Deryaya Bıraksalar Haceti Kabul olur,
7.Terkabin :
Cuma günü Bir kağıda Şu ayetle beraber yazsalar (Küllema Dahele Aleyha zekeriyyel mihrabe Vecede İndeha rızka~Sonuna kadar) Ve Rezzak isminin Rakam vefkini de yazıp Dükkana assalar Rızkı ve müşterisi Çok olur.
***
(DİKKAT)
Uygulamaya Geçmeden Önce:
Tesirli Bir Tahassun Duası:
Berhetiyye Duasının uygulamasına geçmeden önce meydana gelebilecek cin musallatlarından korunmak için iki kısımdan oluşan bu duayı okumalısınız. Bu tahassun duası cinlerden, kötülüklerden, kaza ve belalardan korunmak hatta ve hatta yapacağınız cin davetlerinden önce okumanız gereken çok tesirli, koruyucu bir duadır.
Birinci Kısım:
Bismillahirrahmanirrahim
Tahassantu bizil mülki vel melekut ve aksemtü zil izzeti vel ceberut ve tevekkeltü alel hayyil kayyumil halimillezi la yenamu ve la yemut. Dehaltu fi hifzillahi. Dehaltü fi emanillahi. Dehaltü fi hirzillahi. Bi hakkı kef he ye ayın sad küfiytü. Bi hakkı hamim ayın sin kaf hümiytü. Bi la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim. Allahumme salli ala seyyidina muhammedi zil hulukil azim.bi adedi ilmillahil azim ve sallallahu ala seyyidina muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim.
İkinci Kısım:
Bismillahirrahmanirrahim
Allahümme inni es-elüke yâ menihtecebe bi-şuâi nûrihîan nevâzıri halkıhî, yâ men teserbelebil celâli vel aameti, veştehere bittecebbüri, fî kudsihî yâ men teâlâ bil celâli vel kibriyâi fî teferrüdi mecdihî yâ memingâdet lehül ümûrü bi ezimmetihâ tav-an liemrihî yâ men kametissemavati vel erdûne mücibati li davetihi ya men zeyyenessemai binnücumittaliati ve cealeha hadiyeten li halkıhi ya men enarel kamerel münire fi sevadilleylil muzlimi bi lütfihi ya men enareşşemsel münirete ve cealeha meâşen li halgihi ve cealehâ müferrikaten beynelleyli vennehâri bi azametihi ya menistevcebeşşükre bi neşri sehâibe niamihi es-elüke bi meâkıdil ızzi min arşike ve müntehârrahmeti min kitâbike ve bi külli ismi hüve leke semi'tü enzeltehû fî kitâbik*
***
"Alıntıdır, Havas Kitaplarından bir derlemedir"
28 Temmuz 2010 Çarşamba
Görünmez olmak..
Bilim ve teknoloji haberlerinden öğrendim ki, İngiliz bilim adamları ‘görünmez tank’ yapmışlar. Işığın kırılması prensibine dayanarak, Görüntüleri dağıtan ve o nesnenin, geçici olarak görünmemesini sağlayan bir teknoloji geliştirmişler. Askeri kaynaklar birkaç yıl içinde İngiliz ordusundaki tankları, bu teknolojiye göre modernize etmeyi düşünüyorlarmış.. Haberi okuyunca; Mekke müşriklerinin Resulullah’ı (s.a.v) katletmek için, evinin önünde kurdukları pusu aklıma geldi. Hani Hz. Muhammed (s.a.v), kendisini öldürmeye gelen kalabalığın arasından, Ya-sin suresinin ilk ayetlerini okuya okuya geçip gitmişti.
Oysa pek çok peygamber mucizesi, insanların çalışarak elde edebilecekleri gelişmelerdir. Dünya yaşlandıkça kuran gençleşmektedir. Daha keşfedilecek pek çok peygamber mucizesi vardır. [2] Fakat ancak çok çalışanlar onu elde edebilecektir. Bu konuda en iyi olanlar o pratiği kazanacaktır. Unutmayalım ki, okumadan âlim olmak sadece peygamberlere mahsustur.
Ve müşrikler O’nu (s.a.v) görememişlerdi. İşte orada bir peygamber mucizesi gerçekleşti. Muhammed-i Arabî geçici olarak görünmez olmuştu..[1] Bu olay birçok insan için uzun asırlar boyunca, gerçek olmayan bir menkıbe gibi sunulup durdu. Oysa geçici bir süre görünmez olmak işte mümkündü.. Peygamber mucizeleri, zamanla insanların da uygulayabildikleri, adiyattan işler haline gelebiliyordu. Tıpkı geçmişte İbrahim (a.s)’in yanmaması olayının, günümüzde itfaiyecilerin elbisesi haline dönüşmesi gibi..
Veya Süleyman (a.s)’ın havada uçması gibi.. Geçen yüzyılın başlarında insanoğlu uçmayı başarana kadar, O günün pek çok din düşmanı, Hz. Süleyman’ın uçması mucizesini, istihza ile birbirlerine anlatıp gülüşüyorlardı.. Oysa şimdi ne kadar da kolay bir iş durumundaydı, kuş gibi uçmak… Bir de insanın içini gerçekten burkan bir olay var ki; O da geçici süre görünmez olmayı, Müslümanlar Resulullah’tan bilmelerine rağmen, bunun mümkün olduğunu görmelerine rağmen, o teknolojik pratiği bir gayrı müslimin gerçekleştirmiş olmasıdır.
Aden'den Çıkan Ateş
İçinde yaşadığımız süreçte bir şekilde örtülü kalan,
Rivayetlerde “Aden’den çıkan ateş” olarak belirtilen,
Doğrudan bizim dönemimize baktığı halde,
Gayet olağan görülen,
Adiyattan kabul edildiği için de,
Hayatın keşmekeşi içinde fark edemediğimiz,
Ahirzaman hadiselerine dikkat çekmek istiyorum..
“On alâmet görmeden kıyamet kopmayacaktır:
Güneşin batıdan doğuşu, [1]
Ye’cüc ve Me’cüc, [2]
Dabbe, [3]
Biri meşrikte (doğuda),
Biri mağribde (batıda),
Ve biri de Arap yarımadasında olmak üzere
Üç yere batma hadisesi, [4]
Aden’in ücra köşesinden çıkacak bir ateş ki,
İnsanları katarlayacak veya toplayacak,
Nerede konaklarlarsa onlarla beraber konaklayacak
Ve nerede kaylule (öğle uykusu) yaparlarsa,
Onlarla beraber kaylule yapacaktır.
Deccal, [5]
Duhan (duman), [6]
Kızıl bir rüzgar, [7]
Meryem’in oğlu İsa’nın inişi, [8]
Mehdi’nin çıkışı.. [9]”
Günümüzde nerede insan varsa,
Orada onu takip eden bir ateş bulunmaktadır.
Bu gerek yakıt olarak kullanılan bir ateştir,
Gerekse uğrunda savaşılan bir meta olarak..
Tarihte petrol ilk kez,
Savaşlarda yakıcı madde olarak kullanılmıştır.
Heredot M.Ö. 450’de,
Tunus ve Yunan adalarında petrol sızıntılarından bahsetmektedir.
Petrol, 20. yüzyılda olduğu gibi,
21. yüzyılda da stratejik önemini sürdürecek,
Dünya politikasının belirlenmesinde ana etkenlerden biri olacaktır.. [10]
Dünya gaz ve petrolünün oluşturduğu,
Bilinen toplam rezerv 2.3 trilyon varildir.
Bunun 930 milyar varili bulan toplam gaz ve petrol miktarı,
Basra Körfezi’ndeki 5 formasyon / bölge içinde yer almaktadır.
Bu, dünya petrol stokunun yaklaşık yarısına karşılık gelmektedir.
Halen kullanılmamış dünya petrol rezervinin %82’si,
Aden’de bulunmaktadır.
Aden körfezi, dünyanın en stratejik bölgesidir.
Hürmüz boğazını kontrol altında tutma politikası,
21. yüzyılın olduğu gibi, 22. yüzyılın da projesidir.
Bu politika dünya barışını riske sokmaktadır.. [11]
İnsanoğlu nerede konaklarsa onunla birlikte varlığını sürdüren,
Mesela kontağı çevirince peşi sıra onu takip eden,
Ve nerede dinlenirse onunla beraber paydos eden bir ateş,
Ve’l ilmu indallah / en doğrusunu ancak Allah(c.c) bilir,
Petrol olsa gerektir..
Rivayetlerde “Aden’den çıkan ateş” olarak belirtilen,
Doğrudan bizim dönemimize baktığı halde,
Gayet olağan görülen,
Adiyattan kabul edildiği için de,
Hayatın keşmekeşi içinde fark edemediğimiz,
Ahirzaman hadiselerine dikkat çekmek istiyorum..
“On alâmet görmeden kıyamet kopmayacaktır:
Güneşin batıdan doğuşu, [1]
Ye’cüc ve Me’cüc, [2]
Dabbe, [3]
Biri meşrikte (doğuda),
Biri mağribde (batıda),
Ve biri de Arap yarımadasında olmak üzere
Üç yere batma hadisesi, [4]
Aden’in ücra köşesinden çıkacak bir ateş ki,
İnsanları katarlayacak veya toplayacak,
Nerede konaklarlarsa onlarla beraber konaklayacak
Ve nerede kaylule (öğle uykusu) yaparlarsa,
Onlarla beraber kaylule yapacaktır.
Deccal, [5]
Duhan (duman), [6]
Kızıl bir rüzgar, [7]
Meryem’in oğlu İsa’nın inişi, [8]
Mehdi’nin çıkışı.. [9]”
Günümüzde nerede insan varsa,
Orada onu takip eden bir ateş bulunmaktadır.
Bu gerek yakıt olarak kullanılan bir ateştir,
Gerekse uğrunda savaşılan bir meta olarak..
Tarihte petrol ilk kez,
Savaşlarda yakıcı madde olarak kullanılmıştır.
Heredot M.Ö. 450’de,
Tunus ve Yunan adalarında petrol sızıntılarından bahsetmektedir.
Petrol, 20. yüzyılda olduğu gibi,
21. yüzyılda da stratejik önemini sürdürecek,
Dünya politikasının belirlenmesinde ana etkenlerden biri olacaktır.. [10]
Dünya gaz ve petrolünün oluşturduğu,
Bilinen toplam rezerv 2.3 trilyon varildir.
Bunun 930 milyar varili bulan toplam gaz ve petrol miktarı,
Basra Körfezi’ndeki 5 formasyon / bölge içinde yer almaktadır.
Bu, dünya petrol stokunun yaklaşık yarısına karşılık gelmektedir.
Halen kullanılmamış dünya petrol rezervinin %82’si,
Aden’de bulunmaktadır.
Aden körfezi, dünyanın en stratejik bölgesidir.
Hürmüz boğazını kontrol altında tutma politikası,
21. yüzyılın olduğu gibi, 22. yüzyılın da projesidir.
Bu politika dünya barışını riske sokmaktadır.. [11]
İnsanoğlu nerede konaklarsa onunla birlikte varlığını sürdüren,
Mesela kontağı çevirince peşi sıra onu takip eden,
Ve nerede dinlenirse onunla beraber paydos eden bir ateş,
Ve’l ilmu indallah / en doğrusunu ancak Allah(c.c) bilir,
Petrol olsa gerektir..
24 Temmuz 2010 Cumartesi
Berzah Alemi Ve Kabir Azabı
İnsan, vefatından ve dar-i fenadan dar-i bekaya irtihalinden sonra yeni bir hayata, yeni bir aleme geçer ki buna “Berzah Alemi” denir. Berzah, dünya alemi ile ahiret aleminin arasındaki alemdir. Berzah; engel, perde, duvar manalarına gelir. Bu aleme berzah denmesi de iki hayatı, “dünya hayatı” ile “ahiret hayatı”nı birbirinden ayırması sebebiyledir. Şu ayet-i kerime buna işaret etmektedir: “Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında; ‘Rabbim, der, lütfen beni (dünyaya) geri gönder, ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım.’ Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.”(Mü’minûn, 99,100)
Yani önünde dünyaya dönüşünü engelleyen kıyamete kadar devam edecek bir perde, bir engel vardır. Bu engel de Haşir Günü’ne kadar kalacağı yer olan “kabir”dir.
Mücahid der ki: “Berzah, dünya ile ahiret arasında Kıyamet Günü’ne kadar devam edecek bir perdedir ki o da kabirdir.”
ÖLÜM TAMAMEN BİR YOK OLUŞ MUDUR?!
Bazı gafillerin tasavvur ettikleri gibi ölüm tamamen bir son buluş bir yok oluş değildir, bilakis bir hayattan başka bir hayata geçiştir. Tıpkı çocuğun hayatını devam ettirmekte olduğu ana karnından, onun üstünde bir alem olan dünya hayatına geçişi gibi –ki bu iki alemin her biri de diğerine nazaran çok büyük farklılıklar arz eder-. Çocuğun durumunu düşündüğümüz zaman; o, anasının karnında, o daracık kutuda yiyor, içiyor ve teneffüs ediyordu, iki hayatını karşılaştırdığımızda ikisi arasında çok büyük farklılıklar olduğunu görürüz. O, daracık bir yerde idi, oradan çok daha geniş ve büyük bir aleme intikal etti. Aynı şekilde Berzah alemi de dünya aleminden farklıdır.
Kitap ve sünnette insanın kabir hayatını isbat eden nasslar varid olmuştur ki bunlar kat’i olan haberlerdir. Bütün bu nasslar meyyitin kabirde karşılaşacağı mükafat veya azaba işaret etmektedir ki onlarla kabir denilen o çukurda karşılaşacaktır. Kabir (Ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukur olacaktır.) bunu Sâdiku’l-masdûk aleyhi efdalüssalatü ve’t-teslim efendimiz haber vermektedir.[1]
KABİR AZABINA DAİR KUR’ÂNÎ NASLAR
İki meleğin sual sormasına ilişkin Kur’ânî naslar arasında şunları zikredebiliriz:
Birinci olarak; Buhari’nin tahric ettiği bir hadis-i şerifte Berâ bin Âzib (R.A.) Rasulullah (S.A.V.) Efendimizin şöyle buyurduğunu naklediyor: “Müslüman kabirde suale çekildiği zaman Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in onun Resulü olduğuna şehadet eder. Bu Allah’ın şu kavl-i şerifinde ifade edilmektedir: “Allah, iman edenleri, dünya hayatında da, ahirette de sağlam bir söz üzerinde tutar.”(İbrahim,27)
Bu, ölen kişinin kabirde sorguya çekileceğine dair Kur’ân'dan sarih ve apaçık bir nastır. Ayet-i kerimede geçen sağlam bir söz ifadesinin açıklama ve izahını Hz. Peygamber kelime-i şehadeti kabirde söylemek olarak yapmıştır.
İkinci olarak; Cenab-ı Hakk’ın Firavun’un kavminden bahsettiği şu kavl-i şerifidir: “Allah o mümini, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun'un adamlarını ise, o kötü azab kuşattı. Onlar, sabah akşam ateşe arz olunurlar. Kıyamet kopacağı gün de: "Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!" (denilecektir).”(Gafir (Mümin)45,46) Yani onlar sabah ve akşam kabirlerinde azaba uğrarlar. Burada “nar”dan maksad kabir ateşidir, cehennem ateşi değil. İkinci ayette gelen şu ifade bunun delilidir: “Kıyamet kopacağı gün de: "Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!" (denilecektir)” buradan anlaşılıyor ki kıyamet henüz kopmamıştır. (Bu durumda) nasıl Cenab-ı Hakk onların ateşe atılmalarını ve onlara azab edildiğini haber verir? Hiç şüphesiz kesinlikle burada bahsedilen kabir azabıdır cehennem azabı değil, bu ateş ahretteki ateşten önceki bir ateştir.
Hafız İbn Kesir diyor ki: “Bu ayet-i Kerime ehl-i sünnetin kabirde berzah azabının olacağına dair delil olarak kabul ettiği en önemli dayanaklardan biridir.” Bu ayetteki ifadeden dünya var olduğu sürece sabah ve akşam bu azabın devam edeceği anlaşılmaktadır.[2]
Üçüncüsü; Cenab-ı Hakk’ın Nuh Aleyhisselamın kavminden bahsettiği şu ayet-i kerimedir: “Hatalarından dolayı boğuldular, ateşe sokuldular, kendilerine Allah'a karşı yardımcılar da bulamadılar.”(Nuh,25)
Burada ateşten kasıt kabir ateşi ve berzah azabıdır, cehennem ateşi değildir, çünkü, “fâ” ile atfedilmiştir. “Fâ” atıf harfi, Arap dilinde takiple beraber tertip ifade eder. Ayette yanmaları, boğulmalarından sonra zikredilmiştir. Yani azgınlıkları ve şeni cürümleri sebebiyle malum tufan ile gark edildiler(boğuldular), hemen ardından da büyük ve korkunç bir ateşe sokuldular ki o da kabir ateşidir.
Dördüncüsü; Cenab-ı Hakk’ın kafirler ve facirlerden bahsettiği şu ayet-i kerimedir: “(Ahirette ki) en büyük azaptan önce, onlara mutlaka (dünyada) en yakın azaptan tattıracağız; olur ki dönerler.”(Secde,21)
Burada yakın azaptan kasıt kabir azabıdır, çünkü; ahiret azabı henüz gelmemiştir ancak kıyamet günü gelecektir.
RUHUNUN ALINMASI ESNASINDA KAFİRİN AZAP ÇEKMESİ
Beşincisi; Ölüm anında sekerat-ı mevt haline işaret eden –ki bu da Kur’an’ın haber verdiği gaybi hakikatlerdendir- kafirlerin uğradığı şiddet, bela, darb ve musibettir ki bu, onların habis ruhlarının bedenlerinden çıkması için yüzlerine ve sırtlarına uygulanan bir azaptır. Şu ayet bunu ifade eder: “Melekler yüzlerine ve arkalarına vurarak ve ‘Tadın yakıcı cehennem azabını’ (diyerek) o kâfirlerin canlarını alırken onları bir görseydin! İşte bu, ellerinizle yaptığınız yüzündendir, yoksa Allah kullara zulmedici değildir.”(Enfal;50,51)
Yani “ey dinleyen kişi, o şaki ve mücrimlerin halini azap melekleri onların habis ruhlarını bedenlerinden çıkarırken ve demir değneklerle yüzlerine ve sırtlarına vururken keşke bir görseydin.” demektir.
Burada azabın şiddetini ve korkunçluğunu ifade etmek için “lev”in cevabı hazf edilmiştir. Yani çok büyük, korkunç, iğrenç bir şey görmüş olurdun, şiddeti ve korkunçluğu anlatılamayacak derecededir demektir. Her ne kadar azap meleklerini kafirlerin ruhlarını kabzederken veya onlara demir değneklerle vururken görmemiş olsak da, olduğundan şüphe duymuyoruz, çünkü bu konuda Allah’ın, en ufak bir şüphe kabul etmeyen kati bir haberi varittir. Allah-u Teala bu hususları, bize sınamak ve imtihan etmek için bize göstermemektedir ki müminlerin tasdiki ortaya çıksın. Zira müminler gayba inanan insanlardır, sadık müslümanın ilk vasfı gaybe iman etmesidir. Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor: “O kitap (Kur'an); O’nda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.
Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.”(Bakara; 2,3)
Altıncısı; Cenab-ı Hakk En’am Suresi’nde de kâfirlerin ruhlarının sökülüp alınması esnasında korku içerisinde olduklarını haber vermektedir. Şöyle ki, azap melekleri gelir, yakıcı değneklerle ona vururlar ve alay ve istihza ederek derler ki: “Gücün yetiyorsa kendini bu azaptan kurtar bakalım hadi! Bu gün, daha önce alay ettiğin ve yalanladığın azabı tadıyorsun!” Cenab-ı Hakk buyuruyor ki: “O zalimler, ölümün (boğucu) dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış, onlara: ‘Haydi canlarınızı kurtarın! Allah'a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve O'nun âyetlerine karşı kibirlilik taslamış olmanızdan ötürü, bugün alçaklık azabı ile cezalandırılacaksınız!’ derken onların halini bir görsen!”(En’am; 93)
Yedincisi; Allahü Teala azap meleklerine yemin etmektedir ki o melekler kâfir ve facirlerin ruhlarını şiddetle ve çok sertçe, adeta zorla söküp alarak kabzetmektedirler. Çokça dişleri olan demir taraklar, ıslanıp dolaşmış yüne sokulup ta çekilince nasıl yırtılıp parçalara ayrılırsa, kafirlerin ruhları da adeta bir iğnenin deliğinden çıkarılıyormuşçasına son derece şiddet ve sertlik içerisinde alınır.
Allah Teala rahmet meleklerine de yemin etmiştir ki onlar da müminin ruhunu gayet kibarca kabzetmektedirler. Müminin ruhunu adeta tereyağından kıl çeker gibi kolayca alıvermektedirler. Buna şu ayet-i kerime işaret etmektedir: “Söküp çıkaranlara andolsun; yavaşça çekenlere, yüzdükçe yüzenlere, yarıştıkça yarışanlara, derken iş düzenleyenlere .” (Nâziât;1,5)
Müfessirler diyorlar ki: “Bu, Cenab-ı Hakk’ın meleklere yaptığı bir kasemdir; hem azap meleklerine hem de rahmet meleklerine. Azap melekleri ki, kafirlerin ruhlarını çok sert ve kaba bir şekilde kabzederler; rahmet melekleri ki, müminlerin ruhlarını çok yumuşak ve kibar bir şekilde hafifçe alırlar.”
Bunlar gaybi hakikatlerdir, en ufak bir şüphe duymaksızın inanmak gerekir, zira Allah Teala’nın kat’i olarak haber verdiği hususlardır.
KABİR AZABI İLE ALAKALI SAHİH HADİSLER
Kabir azabı ve mükafatı hakkındaki hadislere gelince onlar sayılamayacak kadar çoktur, ancak biz burada bazı hadis-i şerifleri zikretmekle yetinenceğiz.
1. HADİS: Osman bin Affan (R.A.)dan şöyle dediği nakledilmiştir: “Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ölünün defin işlemini bitirdikten sonra başında kalır ve derdi ki: “Kardeşiniz için istiğfarda bulununuz ve ona tesbit için (dilinin kabirdeki meleklerin suali esnasında kavl-i sabit olan kelime-i şehadeti söyleyebilmesi için) dua edin, zira o, şu anda sorguya çekilmektedir.”[3]
2. HADİS: Ebu Said el-Hudri (R.A.)den şöyle dediği nakledilmiştir: Peygamber Efendimiz buyururdu ki: “Cenaze (tabuta) konup da omuzlara alındığı vakit, salih birisi ise der ki: ‘Çabuk çabuk, acele acele beni yerime götürünüz.’ Eğer Salih birisi değilse de ehl-ü ıyaline der ki: ‘Vah zavallı onu nereye götürüyorsunuz.’ Onun sesini insan hariç bütün mahlukat işitir. Şayet insan onun bu haykırışını duyacak olsa helak olur, ölür giderdi.”[4]
3. HADİS: Hz. Ali’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Bakîu’l-Garkad’de -yani Medine’deki Cennetü’l-Baki’ kabristanı- bir cenazedeydik, Rasulullah Efendimiz yanımıza geldi, O oturdu bizler de etrafına oturduk, elinde uzunca bir asa vardı. Asasıyla yere bir şeyler çizmeye başladı. Sonra: ‘Sizden kimse yok ki, şu anda cennet veya cehennemdeki yeri yazılmış olmasın!’ buyurdu. Cemaat: ‘Ey Allah'ın Resulü; öyleyse hakkımızdaki yazıya (Allah’ın takdirine) itimad edip (boyun eğip) ona dayanmayalım mı?’ diye sordu. Peygamberimiz: ‘Hayır; Çalışın, buyurdular. Herkes kendisi için yaratılmış olana erecektir. Cennetlik olanlar, saadet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır. Şekavet ehli olanlar da şekavet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır!’ dedi.”
Sonra şu ayeti tilavet buyurdular: "Kim bağışta bulunur, günahtan kaçınır ve dinin en güzelini tasdik ederse, biz de ona hayır ve kolaylık yolunu kolaylaştırırız." (Leyl 5-7)”[5]
4. HADİS: Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'nin anlattığına göre, bir Yahudi kadın, yanına girdi. Kabir azabından bahsederek: "Seni kabir azabından Allah korusun!" dedi. Hz. Aişe de Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanına girince Yahudi kadının söylediklerini anlattı ve kabir azabından sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: "Evet, kabir azabı haktır. Onlar kabirde azap çekerler, onların azabını hayvanlar işitir!" buyurdu. Hz. Aişe der ki: "Bundan sonra Aleyhissalâtu vesselâm'ın namaz kılıp da, namazında kabir azabından istiaze etmediğini hiç görmedim." [6]
5. HADİS: Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (Aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: "Kul kabre konulup, yakınları da ondan ayrılınca -ki o, geri dönenlerin ayak seslerini işitir- kendisine iki melek gelir. Onu oturtup: "Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) denen kimse hakkında ne diyordun?" diye sorarlar. Mü'min kimse bu soruya: "Şehadet ederim ki, O, Allah'ın kulu ve elçisidir!" diye cevap verir. Ona: "Cehennemdeki yerine bak! Allah orayı cennette bir mekâna tebdil etti" denilir. (Adam bakar) her ikisini de görür. Sonra ona, kabri geniş ve rahat hale getirilir. Eğer ölen münafık ve kafir ise: “Sizin içinizde gönderilmiş bu kişi (Muhammed Aleyhisselam) hakkında ne diyordun? denilir. "(Sorduğunuz zatı) bilmiyorum. Ben de herkesin söylediğini söylüyordum!" diye cevap verir. Kendisine: "(Allah Rasülü’nün getirdiklerini) Anlamadın ve (Allah’ın Kitabını) okumadın!" denilir. Sonra demirden sopalarla vurulur. (Sopanın acısıyla) öyle bir çığlık atar ki, onu (insan ve cinlerden ibaret olan) sekaleyn dışında ona yakın olan bütün (kulak sahibi) varlıklar işitir."[7]
Bu hadis kafirin kabirde azap çekeceğini, aynı zamanda demir sopalarla dövüleceğini ve bunun neticesinde insan ve cinler dışında bütün yer ve sema ehlinin duyacağı şekilde bağıracağını açıkça ifade etmektedir. Kafirin kabri öyle bir daraltılır ki adeta cehennem çukurlarından bir çukura dönüşür. Tabi ki müminin kabri de öyle geniş ve rahat bir hale getirilir ki adeta cennet bahçesine döner. Aynı zamanda hadis-i şerif, insanın kabirde işiteceğini, göreceğini ve hissedeceğini ifade etmektedir, ancak; onun bu hayatı normal insan hayatından farklıdır çünkü berzah hayatıdır. Allah her şeyi en iyi bilendir.
6. HADİS: Bera bin Âzib (R.A.)’ın anlattığına göre Rasulullah (S.A.V.) bir gün güneşin battığı sırada dışarı çıkmıştı ki bir ses işitti. “Bunlar Yahudiler! kabirlerinde azap çekiyorlar” buyurdu.[8]
Görüyoruz ki Rasulullah (S.A.V.) Yahudilerin kabirlerinde uğradıkları azap neticesinde çıkardıkları sesleri işitiyor ve bu seslerin kaynağını ashabına haber veriyor. Bu da kabir azabının varlığına Sadikul-Masduk Efendimiz’den varid olan apaçık, kati bir delildir.
7. HADİS: Bera bin Âzib (R.A.)’ın naklettiğine göre Rasulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Mümin kabrinde oturtulur, (melekler sorgu için) ona gelirler, sonra o Allah’tan başka ilah olmadığına Muhammed Aleyhisselam’ın O’nun Resulü olduğuna şahadet eder. Bu, Cenab-ı Hakk’ın şu kavl-i şerifi ile ifade edilmektedir: “Allah, iman edenleri, dünya hayatında da, ahirette de sağlam bir söz üzerinde tutar; zalimleri de saptırır ve Allah, dilediğini yapar.” (İbrahim,27) [9]
8. HADİS: Abdullah bin Ömer (R.Anhüma)’in naklettiğine göre Rasulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Sizden birisi öldüğü (ve kabre konulduğu zaman) sabah akşam kendisine gideceği yer gösterilir. Cennet ehlinden ise cennet ehli olarak yok eğer cehennem ehlinden ise cehennem ehli olarak. Yani cennet ehlinden olacaksa cenneti görür ve kabri cennet bahçelerinden bir bahçe haline gelir. Şayet cehennem ehlinden olacaksa ona da kabrinde iken cehennem gösterilir de bu şekilde kabri cehennem çukurlarından bir çukur haline gelir. Sonra kendisine denilir ki: Kıyamet gününde Allah seni diriltip haşr edinceye kadar kalacağın yer işte burasıdır.”[10]
9. HADİS: Abdullah bin Abbas (R.A.) anlatıyor: “Peygamber Aleyhisselam iki kabre uğramıştı, -azap çektiklerini bizzat kendisi işitti- ve dedi ki: ‘Bu ikisi kesinlikle azaba uğruyorlar, azaba uğramalarının sebebi de büyük günahlardan biri değil; bu kişilerden birincisi, nemime yapıyordu (yani insanlar arasında laf götürüp getirmek suretiyle aralarını bozmaya çalışıyordu). Diğeri ise idrarının üzerine sıçramasından sakınmıyordu.’ Daha sonra yaş bir dal aldı, ikiye böldü ve her bir dal parçasını bir kabrin üzerine toprağa soktu ve buyurdu ki: ‘Bu dallar yaş kaldığı müddetçe umulur ki onların azabı hafifletilir.”[11]
10. HADİS: Peygamberimiz (S.A.V.) buyurdu ki: “Sizler birbirinizi defnediyor olmasaydınız kabir azabını size işittirtmesi için Allah’a dua ederdim.”[12]
Kabir azabına dair zikrettiğimiz bu hadis-i şerifleri teyid eden en önemli hususlardan birisi de Peygamberimiz kabir azabından Allah’a sığınır, namazlarında da şu meşhur duasını yapardı: “Allahım, kabir azabından, cehennem azabından, hayatın ve ölümün fitnelerinden, Deccal fitnesinden sana sığınıyorum.”
İNSANA KABİRDE NASIL AZAB EDİLİR?
Allah Teala’nın kudretini idrak edememiş, hadiselere şaşı bir bakış açısıyla bakan, selim bir şekilde düşünemeyen bazı basit, gafil ve zavallı insanlar diyorlar ki; “insan kabirde nasıl sorguya çekilir? Melekler nasıl insanları karşısına oturtup hesaba çeker, soru sorup cevap alır? O, bu daracık yerde ve üzeri tamamen toprakla örtülü olduğu halde bu nasıl olabilir? Peki demir sopalarla nasıl dövülebilir, halbuki biz onun kabrini açıp da baksak onun üzerinde en ufak bir darp ve işkence izi göremeyiz?”
Buna şöylece cevap verebiliriz: Bu tür vesveseler insana Allah Celle ve Alâ’nın kudretinden gafil olması ve Berzah Alemi’ni Dünya alemine kıyas etmesi sebebiyle gelir. Böyle bir kıyas hatalı bir kıyastır ki bu hatanın kaynağında ahiretle ilgili hususları yeterince bilmeme ve ölümün mahiyetini doğru bir şekilde anlayamama vardır.
Ölüm külliyen bir yok oluş değildir, bilakis bir hayattan bir başka hayata geçiştir; tıpkı bir çocuğun anne karnından dünya hayatına geçişi gibi. Çocuk anne karnında iken gayet rahat ve ferah içerisinde yaşar, yer-içer, ama onun yeme-içmesi doğduktan sonra yiyip-içmesiyle aynı değildir, teneffüs de etmektedir ancak farklı bir yolla bunu yapmaktadır. Biz insanı dünya hayatından tekrar daha önce yaşadığı anne karnına, o daracık mekana geri çevirmek, o hayat şartlarında yaşatmak istesek ve ağız yoluyla yeme içmesini kessek, onun göbek bağı vasıtasıyla beslenmesini istesek muhakkak boğulup ölecektir. Bu kıyas apaçık ortada iken berzah (kabir) alemi dünya alemine nasıl kıyas edilebilir?
Yine önümüzde küçültülmüş bir örnek durmaktadır ki o da uykudur. Cenab-ı Hakk uykuyu şu ayet-i kerimesinde vefat ve ölüm olarak isimlendiriştir: “Allah, o canları öldükleri zaman, ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkor, diğerlerini de takdir edilmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır.”(Zümer, 42)
KÜÇÜK ÖLÜM İLE BÜYÜK ÖLÜMÜN BENZERLİĞİ
Cenab-ı Hakk Celle ve Alâ insanların ecelleri gelip de ömürleri sona erdiği zaman onların ruhlarını almak suretiyle vefat ettirdiğini haber vermektedir. İşte bu, hakiki, kamil manadaki ölümdür. Bir de gerçekte ölmemiş olan insanlara da uykularında vefat halini yaşatır ki, buna da küçük ölüm denir. Çünkü insan uykuda iken adeta ölü gibidir. Uyuyan kişi uyanıncaya kadar görememektedir, işitememektedir, etrafında olup bitenleri hissedememektedir; bu yönüyle uyku ölüme benzemektedir.
İşte Cenab-ı Hakk bu küçük ölümü, tekrar diriltilmeye (ba’s ve neşr) bir delil kılmıştır. İnsan uyuduktan sonra nasıl tekrar uyanıyor ve bilinci yerine geliyorsa aynı şekilde ölür, Allah ölümünden sonra hesaba çekilmek ve yaptıklarının karşılığını görmek üzere onu tekrar diriltir. Bu sebeple Hazreti Peygamber (S.A.V.) uykudan uyandıkları vakit şöyle derlerdi: “Ölümden sonra bize tekrar hayat bahşeden Allah’a hamd-ü senalar olsun, dönüş ancak onadır.”[13]
Cenab-ı Hakk’ın “Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar” kavl-i şerifinin manası ölenlerin ruhlarını katında alıkoyar bedenlerine geri dönmelerine müsaade etmez demektir. “Diğerlerini de takdir edilmiş bir süreye kadar salıverir” kavl-i şerifi ise uyku suretiyle ölüm halini tadanların ruhlarını uyandıklarında bedenlerine geri gönderir şeklinde anlaşılmalıdır. Bunda ibret ve mev’iza (nasihat) vardır.
UYKUDA GÖRÜLEN RÜYALARIN TEMSİLİ
Kabirde azab veya mükafat görme meselesini zihnimizde daha somut hale getirmek ve daha iyi anlaşılmasını sağlamak maksadıyla şöyle bir misal verelim: İki kişinin aynı odada uyumakta olduğunu düşünelim. Birincisi rüyasında şunu görüyor: Sıkıntı içerisindedir, fakirlerin yaşadığı bir semtte oturmaktadır, hayatı boyunca fakirliğinden yoksulluğundan dolayı rahat yüzü görmemiştir. Aradan seneler geçer ve Allah kendisine bolca nimetler verir, rızkını öyle genişletir ki hayal edilemeyecek bir noktaya ulaşır. Yüz binler ve milyonlarla ifade edilebilecek çok büyük bir mal varlığına sahip olur.
Kendisine çok büyük bir köşk yaptırır. Köşkün yemyeşil, geniş, bakımlı, ağaçlarla, çiçeklerle, meyvelerle dolu bahçeleri vardır, kendi hizmetinde çalışan, kendisine harikulade lezzetli yemekler, canının çekebileceği her şeyi sunan hizmetçiler vardır, sadece hükümdarların sofralarında bulunan yemekler sunulmaktadır, harika döşekler, minderler, şahane koltuklar, akıllara durgunluk verecek meclisler, köşkün bahçelerinde nehirler gibi akan su pınarları…… Fakirliği ve onun türlü sıkıntılarını tattıktan sonra azgın, şımarık, büyük zenginler gibi çok lüks bir hayat yaşar, çok güzel kadınlarla evlenir, oğulları ve kızları olur, hayatında çok büyük bir değişiklik olmuştur, adeta cahimden sonra naimi tatmıştır. Bütün bunları rüyasında, yatağında yatıyorken yaşamaktadır.
Aynı odada bu arkadaşıyla yan yana yatmakta olan ikinci kişiye gelince; o da uykuya dalıp gittiğinde rüyasında şunu görmektedir: Çok sertçe vurulan bir kapının arkasındadır, korkarak çıkıp kapıyı açtığında, karşısında emniyet güçlerinden ve polislerden oluşan bir grup buluyor. Tepeden tırnağa silahlandırılmış olan bu kişiler kapı açılır açılmaz içeri dalıp evin her tarafını kuşatıyorlar, bir kötülük yapacakları gözlerinden okunuyor zaten ve onu görür görmez hemen ellerini ve ayaklarını kelepçe ve zincirle bağlıyorlar, gözlerini de kapatıp beraberlerinde onu polis merkezine götürüyorlar. O ise haykırıyor; “ben ne yaptım? Suçum ne? Beni neden hapse atıyorsunuz?” Onlar alay ederek gülüyorlar ve diyorlar ki: “İşlediğin o çirkin cürmü bilmiyor musun? Sen katilsin, sen bir canisin, mücrimsin, filan kimsenin kanını akıttın, katlettin, sonra da suçunu gizleyebilmek için onun cesedini demir yoluna trenin önüne attın, ancak sen onu öldürürken birçok insan bunu gördü ve şahitlik ettiler ki katil senden başkası değil, sensin...”
Bu durum karşısında haykırmaya ve suçsuz olduğuna, bu hadiseden habersiz olduğuna, adam öldürmekle suçlandığı günde evinden dışarıya hiç çıkmadığına dair çok ağır yeminler etmeye başlıyor.
O gece hapse atılıyor, hem de daracık bir hücreye konuyor. Sabahleyin hapisten alınıp mahkemeye çıkarılıyor. Mahkeme huzurunda adam öldürdüğü suçlaması mahkeme heyetine arz ediliyor -tabi o inkar etmektedir-. Suçlamalar karşısında diyor ki: “Allah’a yemin ederim ki benim bu mesele hakkında bilgim yok, bu bana yöneltilen bir suçlamadan öte bir şey değil, ben suçsuzum, ben bu işten uzağım.” Uzun süren yargılama süreci neticesinde –ki her seferinde hapisten alınıp mahkemeye getiriliyor ve mahkeme sonrası tekrar zindana; o daracık hücreye atılıyor- üç hakimce de suçun sabit olduğuna hükmedildi. Zira duruşmalara katılan çok sayıda şahit, mahkeme reisinin ve üç hakimin huzurunda açıkça dediler ki: “Evet cinayeti işleyen kişi, katil, bu adamdan başkası değildir.”
Hakimlerin müzakereleri neticesinde hüküm kesinleşir; işlediği katl cürmü sebebiyle asılarak idam edilecektir. İdam cezasının infaz edileceği gün de belirlenir. O gün gelince hücreden çıkarılır idam edileceği yere getirilir, yağlı urgan boynuna geçirilir, kalabalık bir insan topluluğu önünde suçu ve cezası bir kez daha yüzüne okunur, artık hükmün uygulanmasına mani bir durum kalmamıştır sadece ipin çekilip de idam sehpasından aşağıya düşüvermesi kalmıştır.
Tam bu korkunç sona varacağı sırada uykusundan uyanıverir. O anda kendisi gördüklerinin korkusundan tir tir titremekte ve şunu demektedir: Elhamdülillah, ya rabbi sana şükürler olsun ki bu bir rüyaydı, gerçek bir şey değildi.
İşte bunlar her iki şahsında rüyalarında gördükleri olaylardır. Onların yüzlerinden örtüyü açsak da biz birinci şahsın fakirlikten sonra kavuştuğu zenginlik sebebiyle duyduğu neşe ve mutluluğu göremeyiz. Aynı şekilde ikinci şahsın o korkunç sona doğru gidiyor olmaktan dolayı duyduğu endişe, korku ve sıkıntıyı da göremeyiz.
Peki akıllı olan bir insan Allah’ın kudretini ve kabri sahibine göre; dilerse cennet, dilerse cehennem yapabilmesini nasıl imkansız görür? Nasıl idrak edemez ki? Uyku, kabirde insanın başına gelecekler için en basit bir örnektir.
----------------------------------------------------------
[1] Berzah aleminde ilginç ve acayip şeyler vardır; iki meleğin gelip sorguya çekmesi ve kişiye dinini, rabbini, peygamberini sormaları, kafirlerin kaburga kemiklerinin ayrılması, kabrin cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukur haline gelmesi gibi. Bütün bunlar, hakkında hiçbir şüphe bulunmayan gaybi hakikatlerdir ki kitap ve sünnette zikri geçen meselelerdir.
[2] İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’an’i’l-Azîm, III, 244.
[3] Ebu Davud, Cenaiz, 73.
[4] Buhari, Cenaiz, 49, 51, 89; Nesai, Cenaiz, 44.
[5] Buharî, Cenaiz 81, Edeb 120, Kader 3, Tevhid 54; Müslim, Kader 6, (2647); Ebu Davud, Sünnet 17, (4694); Tirmizî, Kader 3, (2137) Tefsir, Leyl, ( 3341).
[6] Buhârî, Cenaiz 89, Müslim, Mesacid 123; Nesâî, Cenaiz 115.
[7] Buhârî, Cenaiz 68, 87; Müslim, Cennet 70; Ebu Davud, Cenaiz 78; Nesâî, Cenaiz 110; Tirmizî, Cenaiz 70.
[8] Buhârî, Cenaiz 86; Müslim, Cennet, 17; Nesai, Cenaiz, 114.
[9] Buhari, Cenaiz, 85, Tefsir; Müslim, Cennet,17; Ebu Davud, Sünnet, 27; Tirmizi, Tefsir; İbrahim; Nesai, Cenaiz, 114.
[10] Muvatta, Cenaiz,16; Buhari, Cenaiz, 88, Bed’ül-halk, 8, Rikak,42; Müslim, Cennet,17; Tirmizi, Cenaiz,71; Nesai, Cenaiz, 116.
[11] Buhari, Vudu, 55; Cenaiz, 80, 87, Edep, 46; Müslim, Taharet, 34; Nesai, Cenaiz, 116; İbn Mace, Taharet, 26.
[12] Müslim, Cennet, 17; Nesai, Cenaiz, 114.
[13] Buhari, Deavat, 7, 8, 15; Tevhid,13; Müslim, Zikir ve Dua, 17; Ebu Davud, Edeb, 107; İbn Mace, Dua, 16.
Muhammed Ali ES-SABÛNÎ
Yani önünde dünyaya dönüşünü engelleyen kıyamete kadar devam edecek bir perde, bir engel vardır. Bu engel de Haşir Günü’ne kadar kalacağı yer olan “kabir”dir.
Mücahid der ki: “Berzah, dünya ile ahiret arasında Kıyamet Günü’ne kadar devam edecek bir perdedir ki o da kabirdir.”
ÖLÜM TAMAMEN BİR YOK OLUŞ MUDUR?!
Bazı gafillerin tasavvur ettikleri gibi ölüm tamamen bir son buluş bir yok oluş değildir, bilakis bir hayattan başka bir hayata geçiştir. Tıpkı çocuğun hayatını devam ettirmekte olduğu ana karnından, onun üstünde bir alem olan dünya hayatına geçişi gibi –ki bu iki alemin her biri de diğerine nazaran çok büyük farklılıklar arz eder-. Çocuğun durumunu düşündüğümüz zaman; o, anasının karnında, o daracık kutuda yiyor, içiyor ve teneffüs ediyordu, iki hayatını karşılaştırdığımızda ikisi arasında çok büyük farklılıklar olduğunu görürüz. O, daracık bir yerde idi, oradan çok daha geniş ve büyük bir aleme intikal etti. Aynı şekilde Berzah alemi de dünya aleminden farklıdır.
Kitap ve sünnette insanın kabir hayatını isbat eden nasslar varid olmuştur ki bunlar kat’i olan haberlerdir. Bütün bu nasslar meyyitin kabirde karşılaşacağı mükafat veya azaba işaret etmektedir ki onlarla kabir denilen o çukurda karşılaşacaktır. Kabir (Ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukur olacaktır.) bunu Sâdiku’l-masdûk aleyhi efdalüssalatü ve’t-teslim efendimiz haber vermektedir.[1]
KABİR AZABINA DAİR KUR’ÂNÎ NASLAR
İki meleğin sual sormasına ilişkin Kur’ânî naslar arasında şunları zikredebiliriz:
Birinci olarak; Buhari’nin tahric ettiği bir hadis-i şerifte Berâ bin Âzib (R.A.) Rasulullah (S.A.V.) Efendimizin şöyle buyurduğunu naklediyor: “Müslüman kabirde suale çekildiği zaman Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in onun Resulü olduğuna şehadet eder. Bu Allah’ın şu kavl-i şerifinde ifade edilmektedir: “Allah, iman edenleri, dünya hayatında da, ahirette de sağlam bir söz üzerinde tutar.”(İbrahim,27)
Bu, ölen kişinin kabirde sorguya çekileceğine dair Kur’ân'dan sarih ve apaçık bir nastır. Ayet-i kerimede geçen sağlam bir söz ifadesinin açıklama ve izahını Hz. Peygamber kelime-i şehadeti kabirde söylemek olarak yapmıştır.
İkinci olarak; Cenab-ı Hakk’ın Firavun’un kavminden bahsettiği şu kavl-i şerifidir: “Allah o mümini, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun'un adamlarını ise, o kötü azab kuşattı. Onlar, sabah akşam ateşe arz olunurlar. Kıyamet kopacağı gün de: "Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!" (denilecektir).”(Gafir (Mümin)45,46) Yani onlar sabah ve akşam kabirlerinde azaba uğrarlar. Burada “nar”dan maksad kabir ateşidir, cehennem ateşi değil. İkinci ayette gelen şu ifade bunun delilidir: “Kıyamet kopacağı gün de: "Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!" (denilecektir)” buradan anlaşılıyor ki kıyamet henüz kopmamıştır. (Bu durumda) nasıl Cenab-ı Hakk onların ateşe atılmalarını ve onlara azab edildiğini haber verir? Hiç şüphesiz kesinlikle burada bahsedilen kabir azabıdır cehennem azabı değil, bu ateş ahretteki ateşten önceki bir ateştir.
Hafız İbn Kesir diyor ki: “Bu ayet-i Kerime ehl-i sünnetin kabirde berzah azabının olacağına dair delil olarak kabul ettiği en önemli dayanaklardan biridir.” Bu ayetteki ifadeden dünya var olduğu sürece sabah ve akşam bu azabın devam edeceği anlaşılmaktadır.[2]
Üçüncüsü; Cenab-ı Hakk’ın Nuh Aleyhisselamın kavminden bahsettiği şu ayet-i kerimedir: “Hatalarından dolayı boğuldular, ateşe sokuldular, kendilerine Allah'a karşı yardımcılar da bulamadılar.”(Nuh,25)
Burada ateşten kasıt kabir ateşi ve berzah azabıdır, cehennem ateşi değildir, çünkü, “fâ” ile atfedilmiştir. “Fâ” atıf harfi, Arap dilinde takiple beraber tertip ifade eder. Ayette yanmaları, boğulmalarından sonra zikredilmiştir. Yani azgınlıkları ve şeni cürümleri sebebiyle malum tufan ile gark edildiler(boğuldular), hemen ardından da büyük ve korkunç bir ateşe sokuldular ki o da kabir ateşidir.
Dördüncüsü; Cenab-ı Hakk’ın kafirler ve facirlerden bahsettiği şu ayet-i kerimedir: “(Ahirette ki) en büyük azaptan önce, onlara mutlaka (dünyada) en yakın azaptan tattıracağız; olur ki dönerler.”(Secde,21)
Burada yakın azaptan kasıt kabir azabıdır, çünkü; ahiret azabı henüz gelmemiştir ancak kıyamet günü gelecektir.
RUHUNUN ALINMASI ESNASINDA KAFİRİN AZAP ÇEKMESİ
Beşincisi; Ölüm anında sekerat-ı mevt haline işaret eden –ki bu da Kur’an’ın haber verdiği gaybi hakikatlerdendir- kafirlerin uğradığı şiddet, bela, darb ve musibettir ki bu, onların habis ruhlarının bedenlerinden çıkması için yüzlerine ve sırtlarına uygulanan bir azaptır. Şu ayet bunu ifade eder: “Melekler yüzlerine ve arkalarına vurarak ve ‘Tadın yakıcı cehennem azabını’ (diyerek) o kâfirlerin canlarını alırken onları bir görseydin! İşte bu, ellerinizle yaptığınız yüzündendir, yoksa Allah kullara zulmedici değildir.”(Enfal;50,51)
Yani “ey dinleyen kişi, o şaki ve mücrimlerin halini azap melekleri onların habis ruhlarını bedenlerinden çıkarırken ve demir değneklerle yüzlerine ve sırtlarına vururken keşke bir görseydin.” demektir.
Burada azabın şiddetini ve korkunçluğunu ifade etmek için “lev”in cevabı hazf edilmiştir. Yani çok büyük, korkunç, iğrenç bir şey görmüş olurdun, şiddeti ve korkunçluğu anlatılamayacak derecededir demektir. Her ne kadar azap meleklerini kafirlerin ruhlarını kabzederken veya onlara demir değneklerle vururken görmemiş olsak da, olduğundan şüphe duymuyoruz, çünkü bu konuda Allah’ın, en ufak bir şüphe kabul etmeyen kati bir haberi varittir. Allah-u Teala bu hususları, bize sınamak ve imtihan etmek için bize göstermemektedir ki müminlerin tasdiki ortaya çıksın. Zira müminler gayba inanan insanlardır, sadık müslümanın ilk vasfı gaybe iman etmesidir. Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor: “O kitap (Kur'an); O’nda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.
Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.”(Bakara; 2,3)
Altıncısı; Cenab-ı Hakk En’am Suresi’nde de kâfirlerin ruhlarının sökülüp alınması esnasında korku içerisinde olduklarını haber vermektedir. Şöyle ki, azap melekleri gelir, yakıcı değneklerle ona vururlar ve alay ve istihza ederek derler ki: “Gücün yetiyorsa kendini bu azaptan kurtar bakalım hadi! Bu gün, daha önce alay ettiğin ve yalanladığın azabı tadıyorsun!” Cenab-ı Hakk buyuruyor ki: “O zalimler, ölümün (boğucu) dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış, onlara: ‘Haydi canlarınızı kurtarın! Allah'a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve O'nun âyetlerine karşı kibirlilik taslamış olmanızdan ötürü, bugün alçaklık azabı ile cezalandırılacaksınız!’ derken onların halini bir görsen!”(En’am; 93)
Yedincisi; Allahü Teala azap meleklerine yemin etmektedir ki o melekler kâfir ve facirlerin ruhlarını şiddetle ve çok sertçe, adeta zorla söküp alarak kabzetmektedirler. Çokça dişleri olan demir taraklar, ıslanıp dolaşmış yüne sokulup ta çekilince nasıl yırtılıp parçalara ayrılırsa, kafirlerin ruhları da adeta bir iğnenin deliğinden çıkarılıyormuşçasına son derece şiddet ve sertlik içerisinde alınır.
Allah Teala rahmet meleklerine de yemin etmiştir ki onlar da müminin ruhunu gayet kibarca kabzetmektedirler. Müminin ruhunu adeta tereyağından kıl çeker gibi kolayca alıvermektedirler. Buna şu ayet-i kerime işaret etmektedir: “Söküp çıkaranlara andolsun; yavaşça çekenlere, yüzdükçe yüzenlere, yarıştıkça yarışanlara, derken iş düzenleyenlere .” (Nâziât;1,5)
Müfessirler diyorlar ki: “Bu, Cenab-ı Hakk’ın meleklere yaptığı bir kasemdir; hem azap meleklerine hem de rahmet meleklerine. Azap melekleri ki, kafirlerin ruhlarını çok sert ve kaba bir şekilde kabzederler; rahmet melekleri ki, müminlerin ruhlarını çok yumuşak ve kibar bir şekilde hafifçe alırlar.”
Bunlar gaybi hakikatlerdir, en ufak bir şüphe duymaksızın inanmak gerekir, zira Allah Teala’nın kat’i olarak haber verdiği hususlardır.
KABİR AZABI İLE ALAKALI SAHİH HADİSLER
Kabir azabı ve mükafatı hakkındaki hadislere gelince onlar sayılamayacak kadar çoktur, ancak biz burada bazı hadis-i şerifleri zikretmekle yetinenceğiz.
1. HADİS: Osman bin Affan (R.A.)dan şöyle dediği nakledilmiştir: “Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ölünün defin işlemini bitirdikten sonra başında kalır ve derdi ki: “Kardeşiniz için istiğfarda bulununuz ve ona tesbit için (dilinin kabirdeki meleklerin suali esnasında kavl-i sabit olan kelime-i şehadeti söyleyebilmesi için) dua edin, zira o, şu anda sorguya çekilmektedir.”[3]
2. HADİS: Ebu Said el-Hudri (R.A.)den şöyle dediği nakledilmiştir: Peygamber Efendimiz buyururdu ki: “Cenaze (tabuta) konup da omuzlara alındığı vakit, salih birisi ise der ki: ‘Çabuk çabuk, acele acele beni yerime götürünüz.’ Eğer Salih birisi değilse de ehl-ü ıyaline der ki: ‘Vah zavallı onu nereye götürüyorsunuz.’ Onun sesini insan hariç bütün mahlukat işitir. Şayet insan onun bu haykırışını duyacak olsa helak olur, ölür giderdi.”[4]
3. HADİS: Hz. Ali’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Bakîu’l-Garkad’de -yani Medine’deki Cennetü’l-Baki’ kabristanı- bir cenazedeydik, Rasulullah Efendimiz yanımıza geldi, O oturdu bizler de etrafına oturduk, elinde uzunca bir asa vardı. Asasıyla yere bir şeyler çizmeye başladı. Sonra: ‘Sizden kimse yok ki, şu anda cennet veya cehennemdeki yeri yazılmış olmasın!’ buyurdu. Cemaat: ‘Ey Allah'ın Resulü; öyleyse hakkımızdaki yazıya (Allah’ın takdirine) itimad edip (boyun eğip) ona dayanmayalım mı?’ diye sordu. Peygamberimiz: ‘Hayır; Çalışın, buyurdular. Herkes kendisi için yaratılmış olana erecektir. Cennetlik olanlar, saadet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır. Şekavet ehli olanlar da şekavet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır!’ dedi.”
Sonra şu ayeti tilavet buyurdular: "Kim bağışta bulunur, günahtan kaçınır ve dinin en güzelini tasdik ederse, biz de ona hayır ve kolaylık yolunu kolaylaştırırız." (Leyl 5-7)”[5]
4. HADİS: Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'nin anlattığına göre, bir Yahudi kadın, yanına girdi. Kabir azabından bahsederek: "Seni kabir azabından Allah korusun!" dedi. Hz. Aişe de Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanına girince Yahudi kadının söylediklerini anlattı ve kabir azabından sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: "Evet, kabir azabı haktır. Onlar kabirde azap çekerler, onların azabını hayvanlar işitir!" buyurdu. Hz. Aişe der ki: "Bundan sonra Aleyhissalâtu vesselâm'ın namaz kılıp da, namazında kabir azabından istiaze etmediğini hiç görmedim." [6]
5. HADİS: Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (Aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: "Kul kabre konulup, yakınları da ondan ayrılınca -ki o, geri dönenlerin ayak seslerini işitir- kendisine iki melek gelir. Onu oturtup: "Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) denen kimse hakkında ne diyordun?" diye sorarlar. Mü'min kimse bu soruya: "Şehadet ederim ki, O, Allah'ın kulu ve elçisidir!" diye cevap verir. Ona: "Cehennemdeki yerine bak! Allah orayı cennette bir mekâna tebdil etti" denilir. (Adam bakar) her ikisini de görür. Sonra ona, kabri geniş ve rahat hale getirilir. Eğer ölen münafık ve kafir ise: “Sizin içinizde gönderilmiş bu kişi (Muhammed Aleyhisselam) hakkında ne diyordun? denilir. "(Sorduğunuz zatı) bilmiyorum. Ben de herkesin söylediğini söylüyordum!" diye cevap verir. Kendisine: "(Allah Rasülü’nün getirdiklerini) Anlamadın ve (Allah’ın Kitabını) okumadın!" denilir. Sonra demirden sopalarla vurulur. (Sopanın acısıyla) öyle bir çığlık atar ki, onu (insan ve cinlerden ibaret olan) sekaleyn dışında ona yakın olan bütün (kulak sahibi) varlıklar işitir."[7]
Bu hadis kafirin kabirde azap çekeceğini, aynı zamanda demir sopalarla dövüleceğini ve bunun neticesinde insan ve cinler dışında bütün yer ve sema ehlinin duyacağı şekilde bağıracağını açıkça ifade etmektedir. Kafirin kabri öyle bir daraltılır ki adeta cehennem çukurlarından bir çukura dönüşür. Tabi ki müminin kabri de öyle geniş ve rahat bir hale getirilir ki adeta cennet bahçesine döner. Aynı zamanda hadis-i şerif, insanın kabirde işiteceğini, göreceğini ve hissedeceğini ifade etmektedir, ancak; onun bu hayatı normal insan hayatından farklıdır çünkü berzah hayatıdır. Allah her şeyi en iyi bilendir.
6. HADİS: Bera bin Âzib (R.A.)’ın anlattığına göre Rasulullah (S.A.V.) bir gün güneşin battığı sırada dışarı çıkmıştı ki bir ses işitti. “Bunlar Yahudiler! kabirlerinde azap çekiyorlar” buyurdu.[8]
Görüyoruz ki Rasulullah (S.A.V.) Yahudilerin kabirlerinde uğradıkları azap neticesinde çıkardıkları sesleri işitiyor ve bu seslerin kaynağını ashabına haber veriyor. Bu da kabir azabının varlığına Sadikul-Masduk Efendimiz’den varid olan apaçık, kati bir delildir.
7. HADİS: Bera bin Âzib (R.A.)’ın naklettiğine göre Rasulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Mümin kabrinde oturtulur, (melekler sorgu için) ona gelirler, sonra o Allah’tan başka ilah olmadığına Muhammed Aleyhisselam’ın O’nun Resulü olduğuna şahadet eder. Bu, Cenab-ı Hakk’ın şu kavl-i şerifi ile ifade edilmektedir: “Allah, iman edenleri, dünya hayatında da, ahirette de sağlam bir söz üzerinde tutar; zalimleri de saptırır ve Allah, dilediğini yapar.” (İbrahim,27) [9]
8. HADİS: Abdullah bin Ömer (R.Anhüma)’in naklettiğine göre Rasulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Sizden birisi öldüğü (ve kabre konulduğu zaman) sabah akşam kendisine gideceği yer gösterilir. Cennet ehlinden ise cennet ehli olarak yok eğer cehennem ehlinden ise cehennem ehli olarak. Yani cennet ehlinden olacaksa cenneti görür ve kabri cennet bahçelerinden bir bahçe haline gelir. Şayet cehennem ehlinden olacaksa ona da kabrinde iken cehennem gösterilir de bu şekilde kabri cehennem çukurlarından bir çukur haline gelir. Sonra kendisine denilir ki: Kıyamet gününde Allah seni diriltip haşr edinceye kadar kalacağın yer işte burasıdır.”[10]
9. HADİS: Abdullah bin Abbas (R.A.) anlatıyor: “Peygamber Aleyhisselam iki kabre uğramıştı, -azap çektiklerini bizzat kendisi işitti- ve dedi ki: ‘Bu ikisi kesinlikle azaba uğruyorlar, azaba uğramalarının sebebi de büyük günahlardan biri değil; bu kişilerden birincisi, nemime yapıyordu (yani insanlar arasında laf götürüp getirmek suretiyle aralarını bozmaya çalışıyordu). Diğeri ise idrarının üzerine sıçramasından sakınmıyordu.’ Daha sonra yaş bir dal aldı, ikiye böldü ve her bir dal parçasını bir kabrin üzerine toprağa soktu ve buyurdu ki: ‘Bu dallar yaş kaldığı müddetçe umulur ki onların azabı hafifletilir.”[11]
10. HADİS: Peygamberimiz (S.A.V.) buyurdu ki: “Sizler birbirinizi defnediyor olmasaydınız kabir azabını size işittirtmesi için Allah’a dua ederdim.”[12]
Kabir azabına dair zikrettiğimiz bu hadis-i şerifleri teyid eden en önemli hususlardan birisi de Peygamberimiz kabir azabından Allah’a sığınır, namazlarında da şu meşhur duasını yapardı: “Allahım, kabir azabından, cehennem azabından, hayatın ve ölümün fitnelerinden, Deccal fitnesinden sana sığınıyorum.”
İNSANA KABİRDE NASIL AZAB EDİLİR?
Allah Teala’nın kudretini idrak edememiş, hadiselere şaşı bir bakış açısıyla bakan, selim bir şekilde düşünemeyen bazı basit, gafil ve zavallı insanlar diyorlar ki; “insan kabirde nasıl sorguya çekilir? Melekler nasıl insanları karşısına oturtup hesaba çeker, soru sorup cevap alır? O, bu daracık yerde ve üzeri tamamen toprakla örtülü olduğu halde bu nasıl olabilir? Peki demir sopalarla nasıl dövülebilir, halbuki biz onun kabrini açıp da baksak onun üzerinde en ufak bir darp ve işkence izi göremeyiz?”
Buna şöylece cevap verebiliriz: Bu tür vesveseler insana Allah Celle ve Alâ’nın kudretinden gafil olması ve Berzah Alemi’ni Dünya alemine kıyas etmesi sebebiyle gelir. Böyle bir kıyas hatalı bir kıyastır ki bu hatanın kaynağında ahiretle ilgili hususları yeterince bilmeme ve ölümün mahiyetini doğru bir şekilde anlayamama vardır.
Ölüm külliyen bir yok oluş değildir, bilakis bir hayattan bir başka hayata geçiştir; tıpkı bir çocuğun anne karnından dünya hayatına geçişi gibi. Çocuk anne karnında iken gayet rahat ve ferah içerisinde yaşar, yer-içer, ama onun yeme-içmesi doğduktan sonra yiyip-içmesiyle aynı değildir, teneffüs de etmektedir ancak farklı bir yolla bunu yapmaktadır. Biz insanı dünya hayatından tekrar daha önce yaşadığı anne karnına, o daracık mekana geri çevirmek, o hayat şartlarında yaşatmak istesek ve ağız yoluyla yeme içmesini kessek, onun göbek bağı vasıtasıyla beslenmesini istesek muhakkak boğulup ölecektir. Bu kıyas apaçık ortada iken berzah (kabir) alemi dünya alemine nasıl kıyas edilebilir?
Yine önümüzde küçültülmüş bir örnek durmaktadır ki o da uykudur. Cenab-ı Hakk uykuyu şu ayet-i kerimesinde vefat ve ölüm olarak isimlendiriştir: “Allah, o canları öldükleri zaman, ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkor, diğerlerini de takdir edilmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır.”(Zümer, 42)
KÜÇÜK ÖLÜM İLE BÜYÜK ÖLÜMÜN BENZERLİĞİ
Cenab-ı Hakk Celle ve Alâ insanların ecelleri gelip de ömürleri sona erdiği zaman onların ruhlarını almak suretiyle vefat ettirdiğini haber vermektedir. İşte bu, hakiki, kamil manadaki ölümdür. Bir de gerçekte ölmemiş olan insanlara da uykularında vefat halini yaşatır ki, buna da küçük ölüm denir. Çünkü insan uykuda iken adeta ölü gibidir. Uyuyan kişi uyanıncaya kadar görememektedir, işitememektedir, etrafında olup bitenleri hissedememektedir; bu yönüyle uyku ölüme benzemektedir.
İşte Cenab-ı Hakk bu küçük ölümü, tekrar diriltilmeye (ba’s ve neşr) bir delil kılmıştır. İnsan uyuduktan sonra nasıl tekrar uyanıyor ve bilinci yerine geliyorsa aynı şekilde ölür, Allah ölümünden sonra hesaba çekilmek ve yaptıklarının karşılığını görmek üzere onu tekrar diriltir. Bu sebeple Hazreti Peygamber (S.A.V.) uykudan uyandıkları vakit şöyle derlerdi: “Ölümden sonra bize tekrar hayat bahşeden Allah’a hamd-ü senalar olsun, dönüş ancak onadır.”[13]
Cenab-ı Hakk’ın “Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar” kavl-i şerifinin manası ölenlerin ruhlarını katında alıkoyar bedenlerine geri dönmelerine müsaade etmez demektir. “Diğerlerini de takdir edilmiş bir süreye kadar salıverir” kavl-i şerifi ise uyku suretiyle ölüm halini tadanların ruhlarını uyandıklarında bedenlerine geri gönderir şeklinde anlaşılmalıdır. Bunda ibret ve mev’iza (nasihat) vardır.
UYKUDA GÖRÜLEN RÜYALARIN TEMSİLİ
Kabirde azab veya mükafat görme meselesini zihnimizde daha somut hale getirmek ve daha iyi anlaşılmasını sağlamak maksadıyla şöyle bir misal verelim: İki kişinin aynı odada uyumakta olduğunu düşünelim. Birincisi rüyasında şunu görüyor: Sıkıntı içerisindedir, fakirlerin yaşadığı bir semtte oturmaktadır, hayatı boyunca fakirliğinden yoksulluğundan dolayı rahat yüzü görmemiştir. Aradan seneler geçer ve Allah kendisine bolca nimetler verir, rızkını öyle genişletir ki hayal edilemeyecek bir noktaya ulaşır. Yüz binler ve milyonlarla ifade edilebilecek çok büyük bir mal varlığına sahip olur.
Kendisine çok büyük bir köşk yaptırır. Köşkün yemyeşil, geniş, bakımlı, ağaçlarla, çiçeklerle, meyvelerle dolu bahçeleri vardır, kendi hizmetinde çalışan, kendisine harikulade lezzetli yemekler, canının çekebileceği her şeyi sunan hizmetçiler vardır, sadece hükümdarların sofralarında bulunan yemekler sunulmaktadır, harika döşekler, minderler, şahane koltuklar, akıllara durgunluk verecek meclisler, köşkün bahçelerinde nehirler gibi akan su pınarları…… Fakirliği ve onun türlü sıkıntılarını tattıktan sonra azgın, şımarık, büyük zenginler gibi çok lüks bir hayat yaşar, çok güzel kadınlarla evlenir, oğulları ve kızları olur, hayatında çok büyük bir değişiklik olmuştur, adeta cahimden sonra naimi tatmıştır. Bütün bunları rüyasında, yatağında yatıyorken yaşamaktadır.
Aynı odada bu arkadaşıyla yan yana yatmakta olan ikinci kişiye gelince; o da uykuya dalıp gittiğinde rüyasında şunu görmektedir: Çok sertçe vurulan bir kapının arkasındadır, korkarak çıkıp kapıyı açtığında, karşısında emniyet güçlerinden ve polislerden oluşan bir grup buluyor. Tepeden tırnağa silahlandırılmış olan bu kişiler kapı açılır açılmaz içeri dalıp evin her tarafını kuşatıyorlar, bir kötülük yapacakları gözlerinden okunuyor zaten ve onu görür görmez hemen ellerini ve ayaklarını kelepçe ve zincirle bağlıyorlar, gözlerini de kapatıp beraberlerinde onu polis merkezine götürüyorlar. O ise haykırıyor; “ben ne yaptım? Suçum ne? Beni neden hapse atıyorsunuz?” Onlar alay ederek gülüyorlar ve diyorlar ki: “İşlediğin o çirkin cürmü bilmiyor musun? Sen katilsin, sen bir canisin, mücrimsin, filan kimsenin kanını akıttın, katlettin, sonra da suçunu gizleyebilmek için onun cesedini demir yoluna trenin önüne attın, ancak sen onu öldürürken birçok insan bunu gördü ve şahitlik ettiler ki katil senden başkası değil, sensin...”
Bu durum karşısında haykırmaya ve suçsuz olduğuna, bu hadiseden habersiz olduğuna, adam öldürmekle suçlandığı günde evinden dışarıya hiç çıkmadığına dair çok ağır yeminler etmeye başlıyor.
O gece hapse atılıyor, hem de daracık bir hücreye konuyor. Sabahleyin hapisten alınıp mahkemeye çıkarılıyor. Mahkeme huzurunda adam öldürdüğü suçlaması mahkeme heyetine arz ediliyor -tabi o inkar etmektedir-. Suçlamalar karşısında diyor ki: “Allah’a yemin ederim ki benim bu mesele hakkında bilgim yok, bu bana yöneltilen bir suçlamadan öte bir şey değil, ben suçsuzum, ben bu işten uzağım.” Uzun süren yargılama süreci neticesinde –ki her seferinde hapisten alınıp mahkemeye getiriliyor ve mahkeme sonrası tekrar zindana; o daracık hücreye atılıyor- üç hakimce de suçun sabit olduğuna hükmedildi. Zira duruşmalara katılan çok sayıda şahit, mahkeme reisinin ve üç hakimin huzurunda açıkça dediler ki: “Evet cinayeti işleyen kişi, katil, bu adamdan başkası değildir.”
Hakimlerin müzakereleri neticesinde hüküm kesinleşir; işlediği katl cürmü sebebiyle asılarak idam edilecektir. İdam cezasının infaz edileceği gün de belirlenir. O gün gelince hücreden çıkarılır idam edileceği yere getirilir, yağlı urgan boynuna geçirilir, kalabalık bir insan topluluğu önünde suçu ve cezası bir kez daha yüzüne okunur, artık hükmün uygulanmasına mani bir durum kalmamıştır sadece ipin çekilip de idam sehpasından aşağıya düşüvermesi kalmıştır.
Tam bu korkunç sona varacağı sırada uykusundan uyanıverir. O anda kendisi gördüklerinin korkusundan tir tir titremekte ve şunu demektedir: Elhamdülillah, ya rabbi sana şükürler olsun ki bu bir rüyaydı, gerçek bir şey değildi.
İşte bunlar her iki şahsında rüyalarında gördükleri olaylardır. Onların yüzlerinden örtüyü açsak da biz birinci şahsın fakirlikten sonra kavuştuğu zenginlik sebebiyle duyduğu neşe ve mutluluğu göremeyiz. Aynı şekilde ikinci şahsın o korkunç sona doğru gidiyor olmaktan dolayı duyduğu endişe, korku ve sıkıntıyı da göremeyiz.
Peki akıllı olan bir insan Allah’ın kudretini ve kabri sahibine göre; dilerse cennet, dilerse cehennem yapabilmesini nasıl imkansız görür? Nasıl idrak edemez ki? Uyku, kabirde insanın başına gelecekler için en basit bir örnektir.
----------------------------------------------------------
[1] Berzah aleminde ilginç ve acayip şeyler vardır; iki meleğin gelip sorguya çekmesi ve kişiye dinini, rabbini, peygamberini sormaları, kafirlerin kaburga kemiklerinin ayrılması, kabrin cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukur haline gelmesi gibi. Bütün bunlar, hakkında hiçbir şüphe bulunmayan gaybi hakikatlerdir ki kitap ve sünnette zikri geçen meselelerdir.
[2] İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’an’i’l-Azîm, III, 244.
[3] Ebu Davud, Cenaiz, 73.
[4] Buhari, Cenaiz, 49, 51, 89; Nesai, Cenaiz, 44.
[5] Buharî, Cenaiz 81, Edeb 120, Kader 3, Tevhid 54; Müslim, Kader 6, (2647); Ebu Davud, Sünnet 17, (4694); Tirmizî, Kader 3, (2137) Tefsir, Leyl, ( 3341).
[6] Buhârî, Cenaiz 89, Müslim, Mesacid 123; Nesâî, Cenaiz 115.
[7] Buhârî, Cenaiz 68, 87; Müslim, Cennet 70; Ebu Davud, Cenaiz 78; Nesâî, Cenaiz 110; Tirmizî, Cenaiz 70.
[8] Buhârî, Cenaiz 86; Müslim, Cennet, 17; Nesai, Cenaiz, 114.
[9] Buhari, Cenaiz, 85, Tefsir; Müslim, Cennet,17; Ebu Davud, Sünnet, 27; Tirmizi, Tefsir; İbrahim; Nesai, Cenaiz, 114.
[10] Muvatta, Cenaiz,16; Buhari, Cenaiz, 88, Bed’ül-halk, 8, Rikak,42; Müslim, Cennet,17; Tirmizi, Cenaiz,71; Nesai, Cenaiz, 116.
[11] Buhari, Vudu, 55; Cenaiz, 80, 87, Edep, 46; Müslim, Taharet, 34; Nesai, Cenaiz, 116; İbn Mace, Taharet, 26.
[12] Müslim, Cennet, 17; Nesai, Cenaiz, 114.
[13] Buhari, Deavat, 7, 8, 15; Tevhid,13; Müslim, Zikir ve Dua, 17; Ebu Davud, Edeb, 107; İbn Mace, Dua, 16.
Muhammed Ali ES-SABÛNÎ
4 Temmuz 2010 Pazar
SAHİPSİZ TABUTLAR
Siyah noktalar yağıyor yerden. Şemsiyeler yere doğru. Rüzgâr uçuruyor benekleri. Uçuruyor şemsiyeleri rüzgâr. Yüzünü pürüzsüz sanıyor herkes.
Kremler mağlup. Herkesin yüzü çilli. Fakat işaret parmakları bozuk pusulalar. Başka yüzlerde duruyor titreyerek. Kendinde olanı başkasında görünce ürperiyor insan: Ne kadar çirkin! Aynı fotoğrafta yer almamak için kaçmalı. Kaçmalı ölüsünden bile. Basra'da dört zenci bir tabutu koşar adım kaçırıyorlar kalabalıktan. Hayır, kalabalık yok. Issız bir ölüm bu. Kalabalık bir şehirde in cin top oynuyor. Dört zenci tabutu uçarcasına götürüyor mezarlığa. Abbas b. Ayyaş görüyor onları. Tâbiîn'den Abbas b. Ayyaş. Koca bir şehirde cemaatsiz kaldırılan bu cenazeye hayret ediyor. Bu dört zencinin beşincisi oluyor birden. Mezarlığa kadar taşıyor onlarla tabutu.
-Kimindir taşıdığınız bu cenaze!
-Bilmiyoruz. Bu kadın bizi tuttu.
Uzakta bir kadın var defni izleyen. Son kürek toprak mezara atıldığında gülümsüyor.
-Neden gülümsüyorsun?
-Ölen oğlumdur benim. Hiçbir günah bırakmadı işlenmedik. Üç gündür hastaydı. Ölmeden önce vasiyette bulunmuştu.
-Ne dedi?
-"Öldüğümü komşulara söyleme! Ölümüme sevinir, cenazeme gelmezler. Yüzüğümün üstüne 'Lâ İlâhe İllallah Muhammedun Resûlullah' yazdır ve kefenimin içine koy. Ola ki acır Allah. Bir de öldüğümde ayağınla yüzümün üstüne bas, Allah'a isyan edenlerin cezası budur, diyerek. Beni defnettikten sonra ellerini kaldır ve Allah'a şöyle seslen: Ya Rabbi ben oğlumdan razıyım, sen de razı ol!"
-Peki neden gülümsedin?
-Duamı yaparken oğlumun sesini işittim.
-Ne diyordu?
-"Anacığım dargın olmayan Kerîm ve Rahîm Rabbimin huzurundayım."
Çil çil benekler yağıyor Boabab ağaçlarından. Birbirini izliyor ve büyüyorlar. Sokak lambalarının gözünü karartıyor, el fenerlerinin camlarına el koyuyorlar. Ellerini yüzüne kapayarak yürüyen insanlar parmaklarını hafif aralayarak seyrediyorlar suçluları. Pencereye bak parmaktan pervazları olan! Sadece dışarıyı gösteriyor. Pencereye bak içeri ışık sızdırmayan! İşte bir tabut daha! Müfsit bir adam daha ayrılıyor dünyadan. Uzaklaşmalı. Görünmemeli ortalıkta. Zâhitsen kadem bas sırra. Namazını kılma fâsıkın. Vedalaşma o günahkârla. İnsan dili uzadı. Attar'ın hikâyesi bu kuş diliyle anlatılan. Sofu, kaç hadi! Dua etmek zorunda kalma! Kesse de yolunu rüyalar. Rüya gecikmedi. Pencereye çakılan tahtaları söktü gacırtıyla. Zahidin cennet düşlerinden birini alıp günahkâra hediye etti. Fâsık tabutundan çıkıp tahta oturdu. Karanlık yüzünde fecir neşesi. Işıkları zâhidin gözünü alıyor. Hayır, o günahkâr olamaz bu! Ne zaman tövbe etti? Neden kimse görmedi onu mescitte!
-Bu makamı nasıl buldun ey adam! Yaşarken günahlara bulanıp durdun. Tepeden tırnağa battın çamura!
-Sen ölümü görünce bana acımadın ya; işte Allah senin bu merhametsizliğine karşı bana merhamet etti!
Karlar gibi uçuşuyor siyah noktalar. Günah mevsimi uğruyor her ruha. Fakat uzun sürse de kış, tövbe güneşi çıkıyor bulutların arasından. Ebu Hureyre kulaklarına inanamıyor! Kâinatın Efendisi'nden duydu: "Eğer siz günah işlemezseniz, Allah başka bir kavim getirir günah işleyen. Peşinden tövbe edip affolunurlar." Ey Settar'ın örttüğünü açanlar! Günaha değil örtmeye davet bu! Kibir canavarı bir kere çıktı mı mağarasından cehenneme kadar sürükler sizi. Bir insanı hakir görmekten büyük günah mı var! Onlar ki, bir gün "İlâhî benden sadır olanlar kendi alçaklığıma ve senden gelecekler senin keremine layık olan şeylerdir," diyerek yükselebilirler birden. Bir ömür imrenmişlerdir temiz ruhlara. Yanlarına sokulmaya utanmışlardır.
Hz. İsa dindarlığıyla tanınmış bir âbidle otururken günahlarıyla meşhur bir âsi geçiyor oradan. Günahkâr adam utancından yanına yaklaşamıyor peygamberle dostunun. İmrenerek seyrediyor onları uzaktan. Duası şu: "Ya Rabbi günahlarımı affet!" Âbid ise bu âsiyi görünce, "Ya Rabbi beni bu âsi adamla bir arada bulundurma!" diye dua ediyor hemen. Aynı resimde yer almaktan utanıyor. İşte o anda tecelli ediyor iradesi Hakk'ın. Âbidi reddedip âsiyi affediyor. Taatlerin de mâsiyetlerin de hakikatlerine bakıyor suretlerine değil.
-Fotoğrafta hepimiz yer alıyoruz demek!
-Fotoğraftan firar etmek mümkün değil!
-Bir dua öğret aydınlansın resim!
-Sen varken nasıl ümitsiz olabilirim!
Kremler mağlup. Herkesin yüzü çilli. Fakat işaret parmakları bozuk pusulalar. Başka yüzlerde duruyor titreyerek. Kendinde olanı başkasında görünce ürperiyor insan: Ne kadar çirkin! Aynı fotoğrafta yer almamak için kaçmalı. Kaçmalı ölüsünden bile. Basra'da dört zenci bir tabutu koşar adım kaçırıyorlar kalabalıktan. Hayır, kalabalık yok. Issız bir ölüm bu. Kalabalık bir şehirde in cin top oynuyor. Dört zenci tabutu uçarcasına götürüyor mezarlığa. Abbas b. Ayyaş görüyor onları. Tâbiîn'den Abbas b. Ayyaş. Koca bir şehirde cemaatsiz kaldırılan bu cenazeye hayret ediyor. Bu dört zencinin beşincisi oluyor birden. Mezarlığa kadar taşıyor onlarla tabutu.
-Kimindir taşıdığınız bu cenaze!
-Bilmiyoruz. Bu kadın bizi tuttu.
Uzakta bir kadın var defni izleyen. Son kürek toprak mezara atıldığında gülümsüyor.
-Neden gülümsüyorsun?
-Ölen oğlumdur benim. Hiçbir günah bırakmadı işlenmedik. Üç gündür hastaydı. Ölmeden önce vasiyette bulunmuştu.
-Ne dedi?
-"Öldüğümü komşulara söyleme! Ölümüme sevinir, cenazeme gelmezler. Yüzüğümün üstüne 'Lâ İlâhe İllallah Muhammedun Resûlullah' yazdır ve kefenimin içine koy. Ola ki acır Allah. Bir de öldüğümde ayağınla yüzümün üstüne bas, Allah'a isyan edenlerin cezası budur, diyerek. Beni defnettikten sonra ellerini kaldır ve Allah'a şöyle seslen: Ya Rabbi ben oğlumdan razıyım, sen de razı ol!"
-Peki neden gülümsedin?
-Duamı yaparken oğlumun sesini işittim.
-Ne diyordu?
-"Anacığım dargın olmayan Kerîm ve Rahîm Rabbimin huzurundayım."
Çil çil benekler yağıyor Boabab ağaçlarından. Birbirini izliyor ve büyüyorlar. Sokak lambalarının gözünü karartıyor, el fenerlerinin camlarına el koyuyorlar. Ellerini yüzüne kapayarak yürüyen insanlar parmaklarını hafif aralayarak seyrediyorlar suçluları. Pencereye bak parmaktan pervazları olan! Sadece dışarıyı gösteriyor. Pencereye bak içeri ışık sızdırmayan! İşte bir tabut daha! Müfsit bir adam daha ayrılıyor dünyadan. Uzaklaşmalı. Görünmemeli ortalıkta. Zâhitsen kadem bas sırra. Namazını kılma fâsıkın. Vedalaşma o günahkârla. İnsan dili uzadı. Attar'ın hikâyesi bu kuş diliyle anlatılan. Sofu, kaç hadi! Dua etmek zorunda kalma! Kesse de yolunu rüyalar. Rüya gecikmedi. Pencereye çakılan tahtaları söktü gacırtıyla. Zahidin cennet düşlerinden birini alıp günahkâra hediye etti. Fâsık tabutundan çıkıp tahta oturdu. Karanlık yüzünde fecir neşesi. Işıkları zâhidin gözünü alıyor. Hayır, o günahkâr olamaz bu! Ne zaman tövbe etti? Neden kimse görmedi onu mescitte!
-Bu makamı nasıl buldun ey adam! Yaşarken günahlara bulanıp durdun. Tepeden tırnağa battın çamura!
-Sen ölümü görünce bana acımadın ya; işte Allah senin bu merhametsizliğine karşı bana merhamet etti!
Karlar gibi uçuşuyor siyah noktalar. Günah mevsimi uğruyor her ruha. Fakat uzun sürse de kış, tövbe güneşi çıkıyor bulutların arasından. Ebu Hureyre kulaklarına inanamıyor! Kâinatın Efendisi'nden duydu: "Eğer siz günah işlemezseniz, Allah başka bir kavim getirir günah işleyen. Peşinden tövbe edip affolunurlar." Ey Settar'ın örttüğünü açanlar! Günaha değil örtmeye davet bu! Kibir canavarı bir kere çıktı mı mağarasından cehenneme kadar sürükler sizi. Bir insanı hakir görmekten büyük günah mı var! Onlar ki, bir gün "İlâhî benden sadır olanlar kendi alçaklığıma ve senden gelecekler senin keremine layık olan şeylerdir," diyerek yükselebilirler birden. Bir ömür imrenmişlerdir temiz ruhlara. Yanlarına sokulmaya utanmışlardır.
Hz. İsa dindarlığıyla tanınmış bir âbidle otururken günahlarıyla meşhur bir âsi geçiyor oradan. Günahkâr adam utancından yanına yaklaşamıyor peygamberle dostunun. İmrenerek seyrediyor onları uzaktan. Duası şu: "Ya Rabbi günahlarımı affet!" Âbid ise bu âsiyi görünce, "Ya Rabbi beni bu âsi adamla bir arada bulundurma!" diye dua ediyor hemen. Aynı resimde yer almaktan utanıyor. İşte o anda tecelli ediyor iradesi Hakk'ın. Âbidi reddedip âsiyi affediyor. Taatlerin de mâsiyetlerin de hakikatlerine bakıyor suretlerine değil.
-Fotoğrafta hepimiz yer alıyoruz demek!
-Fotoğraftan firar etmek mümkün değil!
-Bir dua öğret aydınlansın resim!
-Sen varken nasıl ümitsiz olabilirim!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)