Namaz, hadîs-i şerîfte; "dinin direği" olarak vasfedilen bir ibâdettir. İbadet ise, yine Kur'ân-ı Kerîm'de belirtildiği üzere, "yaratılışımızın sebebi" dir.
Namaz, Allâh'ı zikretme sırrının farklı derecelerdeki tecellî mekânı ve mü'minin mi'racıdır. Rûhî bakımdan binbir mânevî tecellî ve ziyâfetin makâmı olan bu ibâdete devam sayesinde, vücudumuzun da sayısız istifade ve nasibi vardır.
Göz merceklerinin kasılmadan görebildiği ve böylelikle rahatlayıp dinlendiği mesafe 1,5 metre civarındadır. Bu mesafe ise, namaz kılan kişinin secde yaptığı yere olan uzaklığıdır. Bilindiği gibi namazda secde yapılan yere bakılır ve böylelikle farkında olmadan göz mercekleri dinlendirilir. Günde 40 rekat hesabı ile bu dinlenme takrîben bir saat tutar ki, bu nimet, göz için bulunmaz bir sağlık reçetesidir.
Vücudun en zahmet çeken yerleri, eklemlerdir. Ve bütün eklemler, namaz içinde yıpranmışlıkları gidererek sağlıklarına kavuşurlar. Şunu da açıkça belirtmek gerekir ki, namaz dışında hiçbir hareket tarzı, vücuda bu ölçüde fayda sağlamaz. Ayrıca namazın bir ibâdet disiplini içinde devamlılığı, eklemlerdeki bu huzuru ömrün sonuna kadar götürür.
Kalbin çalışmasında ve hissî sistemlerle olan alâkasında, elektromanyetik eksenler, en ideal çizgilere gelir. Özellikle sağlıklı kişilerin günlük elektromanyetik tesirlerle, göğüs bölgelerinde hissettikleri huzursuzluklara, namaz kılanlarda hemen hemen hiç rastlanmamaktadır.
Namazın, psikolojimiz içinde pek çok faydası vardır:
Günde bir saat kadar da olsa, dünya telâşesinden kurtulur ve namazın penceresiyle nefes alırız. Namazlarımızı devam ettirmekle, her türlü aşırılık ve günahtan uzak kalır, ihtiras ve buna bağlı streslerden büyük ölçüde kurtuluruz.
Namaz kılanlarda tevekkül duygusu, kendiliğinden gelişir. Böylece rûh hastalıklarında önemli bir rolü olan vesveseler (evhamlar) de giderilmiş olur.
Namaz, ahlâkî hayatımızı da tanzîm eder. Şöyle ki;
Namaz kılan insanlar, Cenâb-ı Hakk'ın huzûrunda her gün onlarca defa okuduğu, "Yalnız Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz." andını, şuur altında yavaş yavaş geliştirerek ahlâkî yapılarını tahlil ederler.
Namazın rûhâniyetinden mahrum bir şekilde, şeklen de olsa onu edâ etmeye çalışanlar, secdeye kapandıkları için gururlarını kırarlar. Bu ise çok hayâtî bir meseledir. Zira ahlâk açısından en tehlikeli hastalık "gurur"dur. Bütün kavgaların, nefretlerin temelinde, nefsin bu zâlim hastalığı yatar. Namazı bir ibâdet ciddiyeti içinde devam ettirenlerin gururları, secdeye her vardıklarında mânevî bir hikmetle törpülenir. Sırf bu açıdan bile namaz, ahlâka temel olan bir ibadettir.
Namaz, insanı kontrol eden titiz bir bekçidir. Îmânda ortaya çıkabilecek aşınmalar ve zaaf, namaz kılanlarda görülmez. Bu yüzden îmânın hastalıkları ve İslâmiyet'in temel yasakları olan riyâ ve yalan, karakter çizgimizde, yerini ihlas ve sadâkate bırakır. Böylelikle Efendimiz'in ifadesinde yerini alan, "Müslüman yalan söylemez." hükmü tecellî etmiş olur.
Namazın; insanın maddî veya rûhî yapısında ortaya çıkardığı tesirler, bu birkaç satırda sayamayacağımız kadar çoktur.
Fakat kesinlikle unutmamalıyız ki, buraya kadar saymış olduğumuz, maddî, bedenî ve rûhî faydalar; bizim ibadet yapış amacımız olamaz, olmamalıdır. İbâdetler, Allâh emrettiği için ve O'nun istediği şekilde yapılmalıdır. Yoksa, perhiz yapmak için oruç tutmak, vücudu dinlendirmek için abdest almak ve benzeri maksatlarla ibadetleri îfâ etmeye çalışmak, Allâh korusun, insanın âhireti açısından faydadan çok zarar meydana getirebilir.
Biz, Allâh emrettiği için abdest alırız, onun emri sebebiyle namaz kılar ve diğer ibadetlerimizi yerine getiririz. Sonsuz merhamet sahibi olan Allâh, ibadetlerine devam eden kullarına ne gibi faydalar lütfetmişse, bu emirlerini yerine getirdikçe zaten üzerimizde tecellî edecektir.
O halde bizleri sayısız rızıklarla perverde kılan Allâh Teâlâ'ya her an hamd ve şükr hâlinde olmalıyız.
O'nun bizlere sunduğu bu nimetlerin kıymetinin idraki içerisinde, kulluk vazifemizi en güzel şekilde ifâ edebilmeyi Yüce Mevlâmız hepimize nasip etsin. Âmin!
Bu Blogda Ara
26 Haziran 2010 Cumartesi
14 Haziran 2010 Pazartesi
SUR BORUSU VE KIYAMET
Rahman :55(89.) :33. Ya ma’şerelcinni vel’insi inisteta’tum en tenfusu min aktarissemavati vel’ardı fenfuzu la tenfizune illa bisultanin.
Rahman :55(89.) :33. Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çerçevesinden çıkıp gitmeye gücünüz yetiyorsa geçin. Ancak büyük bir güçle çıkıp gidebilirsiniz.
Bunu izleyen ayette ise SEKALEYN=İki Sekal kelimesi var ki, çok ilginç bir misaldir.
Sekaleyn=Birbirine dönüşebilen, biri YÜK, diğeri BEDELİ olan BİR ÇİFT demektir. Yani “CİN” ve “İnsan” bir SEKALEYN’dir.
Bu ne demek acaba? Biraz daha ayeti açalım:
“EY CİN(enerji) ve İNSAN (madde) TOPLULUKLARI,GÜCÜNÜZ YETERSE ÇIKIN BAKALIM AKTARISSEMAVAT(=Göklerin çapları)TAN DIŞARI!… VELEV Kİ BİR S U L T A N KUVVET DAHA OLMAZSA ÇIKAMAZSINIZ.”
Şimdi şu bir çift bilim verisine dikkat ediniz:
1. Enerji ÇOK SEYREK bir MADDE’dir; Madde de ÇOK YOĞUN bir ENERJİ’dir.
2. Işık hızında giden maddeye ENERJİ; yavaşlatılmış enerjiye de MADDE denmektedir.
Yani E=mc2 ya da Sekaleyn (eyn çift demektir.)
Yük=Kütle, maddi ağırlık ve BEDEL=Enerji eşdeğeri.
Daha önce bir doğru orantı kurmuştum: Cansız karbon ve canlı karbon(Canlı kimyası) Cansız enerji ve CANLI ENERJİ??????????????
İşte bunun yanıtı CİNLER’dir. Madde ve enerji denen sekaleyn (CİNSAN)UZAY-ZAMAN’a bağımlıdır. Bu da evrenin yüzeyidir. Dolayısıyla evren yüzeyini BİR AYNA” gibi iki boyutlu düşünürüz ve Sekaleyn ya da görüntüler bu iki boyutlu aynada sahte derinlikler gösterirler. Ama aynadan dışarı asla çıkamazlar. Çıkmaları için ÜÇÜNCÜ BOYUT gereklidir. Bir önbilgi olarak onun adı Sultan kuvvettir. Yani “BİR ÜST KUVVET=FORCE’dur.
Göklerin çapından dışarısı yani 4 boyutlu evren ise Göklerin çapından içerisi ise 7 boyutlu kuvvettir.
Demek ki sultan KUVVET, 7 TEK YANLI kuvvet biçiminde birbirinden ayrılmıştır.
1. Çekim tek yönlü olarak HEP ÇEKER
2. Evren tek yönlü olarak hep GENİŞLER
3. Zaman tek yönlü olarak hep ileri akar.
4. Termodinamik tek yönlü olarak hep sıcak uçtan soğuk uca akar.
5. Elektrik alan ve magnetik alan birer karşıt kutuptur. Elk. alanını buna dik olarak MAGNETİK alan tekyönlü olarak kuşatır. Mıknatısın S kutbu hep emisyon ederken, diğeri olan N hep yutar, absorbe eder. S’nin bu tek taraflı vericiliği bir tekil durumdur.(Allah Samed=S’dir hep verir, hiç almaz, bu evrensel bir TEKYÖNLÜLÜKTÜR.)
6. İzotropik spinler birbirinin tersidir (I-3)
7. Madde parçacığı “Antinötrino bırakarak; antimadde parçacığı da nötrino salarak TEK YÖNLÜ hareket ederler.
İlahi Kozmolojiye göre, İlahi süper simetri ilkesi gereği, 7 kat gök ve bunun da mislinden yer yaratıldı denmektedir. Yani göğün (Uzay zamanın) tersine zıt OK YÖNÜNDE YEDİ KUVVET DAHA VARDIR.
Bu yedi gökten bir de yedi misli ARZ yaratıldığı söylendiğinden, Burada da karşımıza Süper simetri çıkmaktadır. Bunlar:
1. Işıktan hızlı evrende(TAKYONLARDA) ÇEKİM yerine ANTİ ÇEKİM vardır. (Levitation, antigravitation, elmanın yere değil göğe düşmesi, meleklerin ğöğe düşmesi, Cennet’te ağaçların ters durması, nehirlerin baş yukarı akması vb. Cehennemde ise Güneş’inkinden beter bir Çekim vardır, bildiğimiz çekim, ama bizi kağıt kadar inceltip yere yapıştıran cehennemi bir çekim.)
2. NEGATİF İVME: Yani evrenin KARİA’sı, evrenin kendi üzerine büzüşmesi BİG CRUNCH, evrenin genişleyeceğine büzüşmesi süreci. Bunu Karia suresinde , Tekvir suresi=Göğün dürülmesi, eğriltilerek kıvrılması, bir kağıt külah gibi ÇAPLAR halinde kıvrılması, ve göğün yarılması=inşikak gibi surelerde gözlemleyebilirsin.)
3. BİLİM için zaman hem ileri hem geri akar. Örneğin ışık hızını aştın mı, yani “GERÇEK EVRENE” girdin mi, ya da eğer sen ANTİ-EVRENDE isen zaman oku tersine çalışacaktır. Yarın yerine karşına dün gelecektir.
4. Işık hızına kadar olan bölgeye ENERJİ bölgesi denir. Doğa sistemleri sıcaktan soğuğa tek yönlü hereket eder. Bu enerji türüne EN-NAR deniyor. Bunun tersine ışıktan hızlı enerjiye ise Kur’an’da EN- NUR deniyor. Nar durumunda, bir pil giderek azalır ve biterken, Nur durumunda bir pil artacak iki pil olacaktır, sonra 4-8-16…pil olacaktır. (Bunun için melekler bizim gibi TEK bir nefis değil, SAF, SIRA tutan yani sürekli kopyalanan bir yapıya, ordu düzenine sahiptir, bu konudaki ayetlere bakabilirsin.)
Termodinamiğin de böyle garip bir tersi vardır. Evren tam soğuyunca, mutlak soğuk dereceye ulaşınca, bu kez yıldızlardan buz tutmuş evrene ters yönde patlamalar olacaktır, mevcut %73 karadeliklerin tersinerek, yuttuklmarını kusmaları yani Karadelik buharlaşması gerekmektedir. Oysa karadelikler hep yutardı, TEK YÖNLÜ olarak yutacaklarına bu kez patlayıp açılacaklardır. Yani sistem tersine dönecektir.
5. Elektromagnetizma ve diğer üç kuvvet bileşenlerine ayrılacaktır. Elektrik alan bu iki boyutlu evrendeyken Magnetik alan SULTAN KUVVET denen Tünelin tam sınırında, ağzında durur. Bunun anlamı şudur: Aslında MAGNETİK ALAN TEKİL KUVVETTİR. Bunun gibi Güçlü nükleer kuvvet de aslında Zayıf nükleer kuvvet ile BİRLEŞİKTİR. Zayıf nükleer kuvvet, güçlü kuvvetin, çekirdek dengesi gereği, içinden saldığı bir kuvvettir, bir nova kuvvettir. Öyleyse o da elektromagnetizma gibi birleşiktir. Yani RENK dinamiği (Kuarkların) ile gluonların glue ball=Süper top haline gelmesi olayı ayrışacaktır.
6.İzotropik spinlerin üçüncü bileşenlerinin tersinmesi: Karadelikler hep yutar, akdelikler hep yayınlar. Yani kusarlar. Ama evrenin mutlak soğuğuna ulaşıldığında Karadelikler içlerindeki malzemeyi tam tersine kusacak, içini boşaltırken, bu kez Akdelikler “Yutacaklardır” Çünkü Nar denen bildiğimiz enerji tersinince Nur denen soyut enerji de tersinecektir.
Bu karışıklığı niçin yazıyorum: Şu aşağıdaki yedinci maddeye önbilgi olsun diye. Çünkü 7.madde doğrudan bir KIYAMET senaryosudur.
7. Evren yaratıldığında “BİR ÇİFT EŞİT MALZEME VARDI” Çok az soğuyunca ortak malzemeden “Madde” ve “Antimadde”den oluşan bir çift evren takımı yaratıldı. Biz Madde evreninde yer alıyoruz. Zamanımız ileriye akıyor. Ama bunun tersine aynı anda yaratıldığımız “Antimadde evreni” ise zamanda tersine akıyor. O yüzden “Aynı mekanda” olmamıza rağmen “Ayrı zamanda” yer aldığımızdan, antimadde evrenini gözleyemiyoruz, evrenin bildiğimiz maddeden yaratıldığını sanıyoruz. Antimaddeyi gözlemleyemiyoruz,
ancak laboratuarlarda geçici bir süre elde ediyoruz. Hemen eşleniklerini bulup birbirlerini yok ediyorlar.
Ama simetri ilkelerine göre “ANTİMADDE DE AYNI ANDA YARATILMALIYDI”
Daha önce de yazdım, küçük bir tekrar:
Pazar günü evren yaratıldı. Bir çift evren ortaya çıktı:
1. Madde evreni zamanda ileri genişledi.Günlerden pazartesi oldu.
2. Aynı mahalde, aynı yerde “Antimadde evreni de genişledi.” Ne var ki, zaman oku tersineydi. Yani pazar günü yaratılmıştı ve genişlemişti ama onun yarını da CUMARTESİ günü idi.. Dolayısıyla şu anda “Cumartesi ve pazartesi” randevuları “Yarın” ortakpaydası altında gerçekleşemiyor.
Birbirimize rastlamıyoruz çünkü. Nereye kadar? Ta ki bir HAFTA DOLANA KADAR! Ayetlerden anımsa: Allah 6 günde yarattı ve 7. günü bekliyor gibi….
Madde evreni Pazar-pazartesi-salı-çarşamba-perşembe-cuma-cumartesi ve yeniden PAZAR dedi…
Antimadde evreni ise ters yönde: bugün pazar-yarın cumartesi, öbür gün Cuma, izleyen günler ise Perşembe-çarşamba-salı, pazartesi ve sonunda PAZAR dedi.
Yani iki evren bir çember çizerek birbirlerine rastladılar ve BUUUM! (Çember zorunludur. Örneğin iki fotonu çarpıştırırsın, bir çift çıkar: Elektron ve antielektron=Pozitron, bunlar zıt yönde iki çember çizip, turu tamamlayınca birbirlerine rastlarlar ve “Pozitronium” denen bileşme sürecinde birbirlerini yok ederek, yeniden bir çift fotona dönüşürler. Bu çemberlere RÜCU deniyor, yani “ALLAH’A RUCU=Geri çevrilme’den hatırlayabilirsin. Yine bu konuda “Gök bir erimiş bakır gibi tutuştuğu zaman” türünden ayetleri incelemelisin. Bir çift fotondan bir çift antimadde-madde üretilmesine Pair Production ve ikisinin birbirini bir tur atıp yok eederek asılları olan bir çift fotona dönmelerine de Annihilation deniyor. Yokolma…)
Gelelim finale…
Önce soruyu anımsayalım:
”Fakat siz bilimsel verilere ve Kuran ayetlerine bakarak big crunch’ı savunmuştunuz eserlerinizde.Sizin de bu fikriniz değişti mi? Yoksa hala evrenin sonunun büyük çökmeyle olacağına hala inanıyor musunuz?
Bilimsel verilerle dinsel veriler zaten birbirini tamamlıyordan öte, “UFUKLAR” açıyor ve Resmi bilimin “CILIZLIĞINI” örtüyor.
Bilimsel verilere göre yaratılış iki aşamadan geçti.
1. Bigbang: Cansız nicelik (OLUŞ)
2. ANİ ŞİŞME: Canlı nitelik, ruh üflenmesi.
Bunun tersine
1. DoomDay:Kıyamet günü (ÖLÜŞ)
2. Big Crunch:Büyük çökme…
Şimdiye kadar yazdıklarımı unut ve şimdi asıl istediğin yanıt geliyor, ona kitlen!
Evrenin kıyameti için verilmiş süre din ve bilim açısından tek bir değerdir. Zemheririye yani Mutlak soğuk derece (Sıfır Kelvin ve/veya -273,16 C derece) Evrende bundan daha soğuk yoktur. Çünkü Termodinamik 4. yasa ışık hızı gibi bunu da SABİTLEYİP (Fix ve consonant) kısıtlamıştır.
Bunun bir diğer adı, KARARLI olan PROTONUN YARI ÖMRÜ’NÜNBİTMESİ… Biliyorsun proton “evrende tek kararlı” atomaltı yapıtaşıdır. Nötron çekirdekten dışarı alınınca 13 dakika sonra ömrü biter (Yarı ömrü gereği, bir elektron bırakarak Protona döner. Pdoton ise evrenin ömrü kadar yarı ömür sürecine sahiptir. Yarı ömür diyorum çünkü, Büyük Birleştirme teoremleri “Hiçbir şeyin kalıcı olmadığını, quantum tünel sürecinde her birimin YARI ÖMRÜ olduğunu” söyler.
Dolayısıyla protonun da yarı ömrü vardır ve birgün radyoaktif maddeler gibi birden bozunacaktır. Bizlerin tamamen bir proton yumağı olduğunu biliyorsun, Eyvah, bize ne olacak? (Dermişim)
Evrenin sıcaklığı şu anda örneğin 20 km. yukarıda -270 derecede… Uyduların yüzey ısısı (Güneş görmezlerse) işte böyle bir soğukluk…
İşe bak yüztrilyonlarca ısı derecesindeki evren, genişleye genişleye soğumuş, kararmış ve buz tutmuş…
Nereye kadar? Üç derece daha soğuyana kadar. Şimdi onu da merak edersin, üç derece ne kadar zamanı kapsıyor?
Kur’an’da “Kıyametin ne zaman kopacağını, yağmurun ne zaman yağacağını, dişinin neye gebe olduğunu….” ayetlerinin çözümü bize minimaks olarak 700 yıl ile 1500 yıl veriyor… Yani evrenin ömrü Hubble sabitesine göre 12-16 milyar yıl ise, süpernovaların soğuma hesaplarından çıkan sonuçlarla birleştirildiğinde C14 yöntemlemeliri ne katarak parametreleri azaltıp, “Anti evren” verileriyle birlikte anomali denen sanal sayıları da soyutladığımızda geriye kalan süre: Milattan sonra 2700 ila 3500 yılları arasını kapsıyor.
O gün ne olacak?
Isının mutlak soğuk dereceye ulaşmasıyla “0,511 eV olan elektronun kütlesi kritik limite gelecek.
1. Elektron dönemeyecek ve protona düşecek.
2. Evrende ne kadar proton varsa elektron düştüğü için Nötrona dönecek.
(Artık elektromagnetik kuvvet yok olmuştur.Geriye kaldı üç kuvvet)
3. Nötronlar protonnlar gibi birbirlerini İTMEDİĞİNDEN, yani hepsi nötrona dönüştüğünden, tüm nötronlar birbirine değecek. Zayıf nükleer kuvvet de nötrinolar halinde tutunamayıp yokolacak.(Kaldı iki kuvvet)
4. Nötronların yeniden proton olması için 13 dakika geçmesi gerekmektedir. Ama, evren bütün ağırlığıyla içiçe basıldığından nötronların yapısı bozulacaktır. Yani nötronların içinde udd üçlüsü olan kombinezon tutunamayacağı için, tüm u ve d kuarkları bir GLUE BALL halinde topaklanarak trilyarlarca (üç değil) bir çekirdek oluşturacaklar. Bu çekirdekten onları üçlü ikili kombinezon haline getiren güçlü nükleer kuvvet de sahneyi terk edecek.
5. Geriye en zayıf kuvvet olan ÇEKİM EN GÜÇLÜ KUVVET halinde ve TEKBAŞINA EĞEMEN olacak.
6. Bunun anlamı tek ve şöyle: Evren Nötron yıldız halinde kalamayıp KARADELİK halinde bir tek merkezde toplanacak. Evren artık karadelikten ibaretttir.
7. Karadelik, saniyenin 400 milyonda-biri zamanda, arkasındaki tünelden AKDELİĞE (White) nakledecektir tüm evreni…
8. Ötede bir başka YERE (Elsewhere) evren tüm niceliğiyle NAKLOLUNACAK.
9. Orada bir “Bigbang” yani Sur üflenecek. Ama herşey henüz CANSIZDIR..
10. İKİNCİ SUR üflenecek, Allah yeniden Ruhundan üfleyecek ve YENİDEN
HERŞEY YARATILACAK.
Ama şöyle bir kayıt da var: Her patlama yeni doğa yasaları getirir. Yani malzeme ve biz canlılar değişmeyeceğiz ama, DOĞA YASALARI değişecek, çünkü orası bizim EVREN değil, yeni bir yer…
Ve gelelim: Şu SUR mevzuuna…
1. Evren çökmeye başladığı andaki durumu BİG CRUNCH’tır. Yani gözlemciler, evrenin genişlerken durduğunu ve sonra büzüştüğünü görecekler. (O çocukları aksaçlı ihtiyarlara çevirdiğimiz günün dehşetinden… misali ayetler ZAMANIN TERSİNE DE DÖNDÜĞÜNÜ ve termodinamik okun tersindiğini de anlatıyor) Big Crunch=BİRİNCİ SUR’dur. Big Crunch=Ani şişmenin zıt karşılığıdır.
2. Çökme ışık hızıyla evrenin çapının geriye doğru kısaltılmasıdır. Dolayısıyla evren ışık hızıyla geri gelecektir ve bizim kapımıza dayanacaktır. O zaman göğün halini gözler görecektir. KARİA=Kapıyı çalan o görülmemiş şey gözlenecektir. (Karia suresinin hemen başı ve yıldızların bulanıp düşmesi vb. tanımları) Kapıyı çalınca da herşey yok olacaktır. Denizler birbirine karışacak ve alev halinde dünya içini boşaltırken, güneş söldürülecektir.
Bu da ikinci surdur. Öteki adıyla DOOMDAY
Ve o an Allah soracaktır: “Bugün mülk kimindir?” Kimse olmadığı için yanıtı da yoktur. Allah kendini yanıtlayacaktır: “Bugün mülk, Vahid ve Kahhar olan Allah’ındır.”
Yani tek kalıcı ve tek yokedici olan… Bu süre içinde evren karadelikten akdeliğe naklolunmuştur. Orada yeni doğa yasalarıyla yeniden içerik ve tutar olarak var edilmiştir..
Bu kez İkinci sur’a üflenecektir. Yani Allah yeniden “Ruhundan üfleyecek” ve herşey dirilecektir.
İşte böylece soruların yanıtı 4 aşamalı olarak geldi.
Rahman :55(89.) :33. Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çerçevesinden çıkıp gitmeye gücünüz yetiyorsa geçin. Ancak büyük bir güçle çıkıp gidebilirsiniz.
Bunu izleyen ayette ise SEKALEYN=İki Sekal kelimesi var ki, çok ilginç bir misaldir.
Sekaleyn=Birbirine dönüşebilen, biri YÜK, diğeri BEDELİ olan BİR ÇİFT demektir. Yani “CİN” ve “İnsan” bir SEKALEYN’dir.
Bu ne demek acaba? Biraz daha ayeti açalım:
“EY CİN(enerji) ve İNSAN (madde) TOPLULUKLARI,GÜCÜNÜZ YETERSE ÇIKIN BAKALIM AKTARISSEMAVAT(=Göklerin çapları)TAN DIŞARI!… VELEV Kİ BİR S U L T A N KUVVET DAHA OLMAZSA ÇIKAMAZSINIZ.”
Şimdi şu bir çift bilim verisine dikkat ediniz:
1. Enerji ÇOK SEYREK bir MADDE’dir; Madde de ÇOK YOĞUN bir ENERJİ’dir.
2. Işık hızında giden maddeye ENERJİ; yavaşlatılmış enerjiye de MADDE denmektedir.
Yani E=mc2 ya da Sekaleyn (eyn çift demektir.)
Yük=Kütle, maddi ağırlık ve BEDEL=Enerji eşdeğeri.
Daha önce bir doğru orantı kurmuştum: Cansız karbon ve canlı karbon(Canlı kimyası) Cansız enerji ve CANLI ENERJİ??????????????
İşte bunun yanıtı CİNLER’dir. Madde ve enerji denen sekaleyn (CİNSAN)UZAY-ZAMAN’a bağımlıdır. Bu da evrenin yüzeyidir. Dolayısıyla evren yüzeyini BİR AYNA” gibi iki boyutlu düşünürüz ve Sekaleyn ya da görüntüler bu iki boyutlu aynada sahte derinlikler gösterirler. Ama aynadan dışarı asla çıkamazlar. Çıkmaları için ÜÇÜNCÜ BOYUT gereklidir. Bir önbilgi olarak onun adı Sultan kuvvettir. Yani “BİR ÜST KUVVET=FORCE’dur.
Göklerin çapından dışarısı yani 4 boyutlu evren ise Göklerin çapından içerisi ise 7 boyutlu kuvvettir.
Demek ki sultan KUVVET, 7 TEK YANLI kuvvet biçiminde birbirinden ayrılmıştır.
1. Çekim tek yönlü olarak HEP ÇEKER
2. Evren tek yönlü olarak hep GENİŞLER
3. Zaman tek yönlü olarak hep ileri akar.
4. Termodinamik tek yönlü olarak hep sıcak uçtan soğuk uca akar.
5. Elektrik alan ve magnetik alan birer karşıt kutuptur. Elk. alanını buna dik olarak MAGNETİK alan tekyönlü olarak kuşatır. Mıknatısın S kutbu hep emisyon ederken, diğeri olan N hep yutar, absorbe eder. S’nin bu tek taraflı vericiliği bir tekil durumdur.(Allah Samed=S’dir hep verir, hiç almaz, bu evrensel bir TEKYÖNLÜLÜKTÜR.)
6. İzotropik spinler birbirinin tersidir (I-3)
7. Madde parçacığı “Antinötrino bırakarak; antimadde parçacığı da nötrino salarak TEK YÖNLÜ hareket ederler.
İlahi Kozmolojiye göre, İlahi süper simetri ilkesi gereği, 7 kat gök ve bunun da mislinden yer yaratıldı denmektedir. Yani göğün (Uzay zamanın) tersine zıt OK YÖNÜNDE YEDİ KUVVET DAHA VARDIR.
Bu yedi gökten bir de yedi misli ARZ yaratıldığı söylendiğinden, Burada da karşımıza Süper simetri çıkmaktadır. Bunlar:
1. Işıktan hızlı evrende(TAKYONLARDA) ÇEKİM yerine ANTİ ÇEKİM vardır. (Levitation, antigravitation, elmanın yere değil göğe düşmesi, meleklerin ğöğe düşmesi, Cennet’te ağaçların ters durması, nehirlerin baş yukarı akması vb. Cehennemde ise Güneş’inkinden beter bir Çekim vardır, bildiğimiz çekim, ama bizi kağıt kadar inceltip yere yapıştıran cehennemi bir çekim.)
2. NEGATİF İVME: Yani evrenin KARİA’sı, evrenin kendi üzerine büzüşmesi BİG CRUNCH, evrenin genişleyeceğine büzüşmesi süreci. Bunu Karia suresinde , Tekvir suresi=Göğün dürülmesi, eğriltilerek kıvrılması, bir kağıt külah gibi ÇAPLAR halinde kıvrılması, ve göğün yarılması=inşikak gibi surelerde gözlemleyebilirsin.)
3. BİLİM için zaman hem ileri hem geri akar. Örneğin ışık hızını aştın mı, yani “GERÇEK EVRENE” girdin mi, ya da eğer sen ANTİ-EVRENDE isen zaman oku tersine çalışacaktır. Yarın yerine karşına dün gelecektir.
4. Işık hızına kadar olan bölgeye ENERJİ bölgesi denir. Doğa sistemleri sıcaktan soğuğa tek yönlü hereket eder. Bu enerji türüne EN-NAR deniyor. Bunun tersine ışıktan hızlı enerjiye ise Kur’an’da EN- NUR deniyor. Nar durumunda, bir pil giderek azalır ve biterken, Nur durumunda bir pil artacak iki pil olacaktır, sonra 4-8-16…pil olacaktır. (Bunun için melekler bizim gibi TEK bir nefis değil, SAF, SIRA tutan yani sürekli kopyalanan bir yapıya, ordu düzenine sahiptir, bu konudaki ayetlere bakabilirsin.)
Termodinamiğin de böyle garip bir tersi vardır. Evren tam soğuyunca, mutlak soğuk dereceye ulaşınca, bu kez yıldızlardan buz tutmuş evrene ters yönde patlamalar olacaktır, mevcut %73 karadeliklerin tersinerek, yuttuklmarını kusmaları yani Karadelik buharlaşması gerekmektedir. Oysa karadelikler hep yutardı, TEK YÖNLÜ olarak yutacaklarına bu kez patlayıp açılacaklardır. Yani sistem tersine dönecektir.
5. Elektromagnetizma ve diğer üç kuvvet bileşenlerine ayrılacaktır. Elektrik alan bu iki boyutlu evrendeyken Magnetik alan SULTAN KUVVET denen Tünelin tam sınırında, ağzında durur. Bunun anlamı şudur: Aslında MAGNETİK ALAN TEKİL KUVVETTİR. Bunun gibi Güçlü nükleer kuvvet de aslında Zayıf nükleer kuvvet ile BİRLEŞİKTİR. Zayıf nükleer kuvvet, güçlü kuvvetin, çekirdek dengesi gereği, içinden saldığı bir kuvvettir, bir nova kuvvettir. Öyleyse o da elektromagnetizma gibi birleşiktir. Yani RENK dinamiği (Kuarkların) ile gluonların glue ball=Süper top haline gelmesi olayı ayrışacaktır.
6.İzotropik spinlerin üçüncü bileşenlerinin tersinmesi: Karadelikler hep yutar, akdelikler hep yayınlar. Yani kusarlar. Ama evrenin mutlak soğuğuna ulaşıldığında Karadelikler içlerindeki malzemeyi tam tersine kusacak, içini boşaltırken, bu kez Akdelikler “Yutacaklardır” Çünkü Nar denen bildiğimiz enerji tersinince Nur denen soyut enerji de tersinecektir.
Bu karışıklığı niçin yazıyorum: Şu aşağıdaki yedinci maddeye önbilgi olsun diye. Çünkü 7.madde doğrudan bir KIYAMET senaryosudur.
7. Evren yaratıldığında “BİR ÇİFT EŞİT MALZEME VARDI” Çok az soğuyunca ortak malzemeden “Madde” ve “Antimadde”den oluşan bir çift evren takımı yaratıldı. Biz Madde evreninde yer alıyoruz. Zamanımız ileriye akıyor. Ama bunun tersine aynı anda yaratıldığımız “Antimadde evreni” ise zamanda tersine akıyor. O yüzden “Aynı mekanda” olmamıza rağmen “Ayrı zamanda” yer aldığımızdan, antimadde evrenini gözleyemiyoruz, evrenin bildiğimiz maddeden yaratıldığını sanıyoruz. Antimaddeyi gözlemleyemiyoruz,
ancak laboratuarlarda geçici bir süre elde ediyoruz. Hemen eşleniklerini bulup birbirlerini yok ediyorlar.
Ama simetri ilkelerine göre “ANTİMADDE DE AYNI ANDA YARATILMALIYDI”
Daha önce de yazdım, küçük bir tekrar:
Pazar günü evren yaratıldı. Bir çift evren ortaya çıktı:
1. Madde evreni zamanda ileri genişledi.Günlerden pazartesi oldu.
2. Aynı mahalde, aynı yerde “Antimadde evreni de genişledi.” Ne var ki, zaman oku tersineydi. Yani pazar günü yaratılmıştı ve genişlemişti ama onun yarını da CUMARTESİ günü idi.. Dolayısıyla şu anda “Cumartesi ve pazartesi” randevuları “Yarın” ortakpaydası altında gerçekleşemiyor.
Birbirimize rastlamıyoruz çünkü. Nereye kadar? Ta ki bir HAFTA DOLANA KADAR! Ayetlerden anımsa: Allah 6 günde yarattı ve 7. günü bekliyor gibi….
Madde evreni Pazar-pazartesi-salı-çarşamba-perşembe-cuma-cumartesi ve yeniden PAZAR dedi…
Antimadde evreni ise ters yönde: bugün pazar-yarın cumartesi, öbür gün Cuma, izleyen günler ise Perşembe-çarşamba-salı, pazartesi ve sonunda PAZAR dedi.
Yani iki evren bir çember çizerek birbirlerine rastladılar ve BUUUM! (Çember zorunludur. Örneğin iki fotonu çarpıştırırsın, bir çift çıkar: Elektron ve antielektron=Pozitron, bunlar zıt yönde iki çember çizip, turu tamamlayınca birbirlerine rastlarlar ve “Pozitronium” denen bileşme sürecinde birbirlerini yok ederek, yeniden bir çift fotona dönüşürler. Bu çemberlere RÜCU deniyor, yani “ALLAH’A RUCU=Geri çevrilme’den hatırlayabilirsin. Yine bu konuda “Gök bir erimiş bakır gibi tutuştuğu zaman” türünden ayetleri incelemelisin. Bir çift fotondan bir çift antimadde-madde üretilmesine Pair Production ve ikisinin birbirini bir tur atıp yok eederek asılları olan bir çift fotona dönmelerine de Annihilation deniyor. Yokolma…)
Gelelim finale…
Önce soruyu anımsayalım:
”Fakat siz bilimsel verilere ve Kuran ayetlerine bakarak big crunch’ı savunmuştunuz eserlerinizde.Sizin de bu fikriniz değişti mi? Yoksa hala evrenin sonunun büyük çökmeyle olacağına hala inanıyor musunuz?
Bilimsel verilerle dinsel veriler zaten birbirini tamamlıyordan öte, “UFUKLAR” açıyor ve Resmi bilimin “CILIZLIĞINI” örtüyor.
Bilimsel verilere göre yaratılış iki aşamadan geçti.
1. Bigbang: Cansız nicelik (OLUŞ)
2. ANİ ŞİŞME: Canlı nitelik, ruh üflenmesi.
Bunun tersine
1. DoomDay:Kıyamet günü (ÖLÜŞ)
2. Big Crunch:Büyük çökme…
Şimdiye kadar yazdıklarımı unut ve şimdi asıl istediğin yanıt geliyor, ona kitlen!
Evrenin kıyameti için verilmiş süre din ve bilim açısından tek bir değerdir. Zemheririye yani Mutlak soğuk derece (Sıfır Kelvin ve/veya -273,16 C derece) Evrende bundan daha soğuk yoktur. Çünkü Termodinamik 4. yasa ışık hızı gibi bunu da SABİTLEYİP (Fix ve consonant) kısıtlamıştır.
Bunun bir diğer adı, KARARLI olan PROTONUN YARI ÖMRÜ’NÜNBİTMESİ… Biliyorsun proton “evrende tek kararlı” atomaltı yapıtaşıdır. Nötron çekirdekten dışarı alınınca 13 dakika sonra ömrü biter (Yarı ömrü gereği, bir elektron bırakarak Protona döner. Pdoton ise evrenin ömrü kadar yarı ömür sürecine sahiptir. Yarı ömür diyorum çünkü, Büyük Birleştirme teoremleri “Hiçbir şeyin kalıcı olmadığını, quantum tünel sürecinde her birimin YARI ÖMRÜ olduğunu” söyler.
Dolayısıyla protonun da yarı ömrü vardır ve birgün radyoaktif maddeler gibi birden bozunacaktır. Bizlerin tamamen bir proton yumağı olduğunu biliyorsun, Eyvah, bize ne olacak? (Dermişim)
Evrenin sıcaklığı şu anda örneğin 20 km. yukarıda -270 derecede… Uyduların yüzey ısısı (Güneş görmezlerse) işte böyle bir soğukluk…
İşe bak yüztrilyonlarca ısı derecesindeki evren, genişleye genişleye soğumuş, kararmış ve buz tutmuş…
Nereye kadar? Üç derece daha soğuyana kadar. Şimdi onu da merak edersin, üç derece ne kadar zamanı kapsıyor?
Kur’an’da “Kıyametin ne zaman kopacağını, yağmurun ne zaman yağacağını, dişinin neye gebe olduğunu….” ayetlerinin çözümü bize minimaks olarak 700 yıl ile 1500 yıl veriyor… Yani evrenin ömrü Hubble sabitesine göre 12-16 milyar yıl ise, süpernovaların soğuma hesaplarından çıkan sonuçlarla birleştirildiğinde C14 yöntemlemeliri ne katarak parametreleri azaltıp, “Anti evren” verileriyle birlikte anomali denen sanal sayıları da soyutladığımızda geriye kalan süre: Milattan sonra 2700 ila 3500 yılları arasını kapsıyor.
O gün ne olacak?
Isının mutlak soğuk dereceye ulaşmasıyla “0,511 eV olan elektronun kütlesi kritik limite gelecek.
1. Elektron dönemeyecek ve protona düşecek.
2. Evrende ne kadar proton varsa elektron düştüğü için Nötrona dönecek.
(Artık elektromagnetik kuvvet yok olmuştur.Geriye kaldı üç kuvvet)
3. Nötronlar protonnlar gibi birbirlerini İTMEDİĞİNDEN, yani hepsi nötrona dönüştüğünden, tüm nötronlar birbirine değecek. Zayıf nükleer kuvvet de nötrinolar halinde tutunamayıp yokolacak.(Kaldı iki kuvvet)
4. Nötronların yeniden proton olması için 13 dakika geçmesi gerekmektedir. Ama, evren bütün ağırlığıyla içiçe basıldığından nötronların yapısı bozulacaktır. Yani nötronların içinde udd üçlüsü olan kombinezon tutunamayacağı için, tüm u ve d kuarkları bir GLUE BALL halinde topaklanarak trilyarlarca (üç değil) bir çekirdek oluşturacaklar. Bu çekirdekten onları üçlü ikili kombinezon haline getiren güçlü nükleer kuvvet de sahneyi terk edecek.
5. Geriye en zayıf kuvvet olan ÇEKİM EN GÜÇLÜ KUVVET halinde ve TEKBAŞINA EĞEMEN olacak.
6. Bunun anlamı tek ve şöyle: Evren Nötron yıldız halinde kalamayıp KARADELİK halinde bir tek merkezde toplanacak. Evren artık karadelikten ibaretttir.
7. Karadelik, saniyenin 400 milyonda-biri zamanda, arkasındaki tünelden AKDELİĞE (White) nakledecektir tüm evreni…
8. Ötede bir başka YERE (Elsewhere) evren tüm niceliğiyle NAKLOLUNACAK.
9. Orada bir “Bigbang” yani Sur üflenecek. Ama herşey henüz CANSIZDIR..
10. İKİNCİ SUR üflenecek, Allah yeniden Ruhundan üfleyecek ve YENİDEN
HERŞEY YARATILACAK.
Ama şöyle bir kayıt da var: Her patlama yeni doğa yasaları getirir. Yani malzeme ve biz canlılar değişmeyeceğiz ama, DOĞA YASALARI değişecek, çünkü orası bizim EVREN değil, yeni bir yer…
Ve gelelim: Şu SUR mevzuuna…
1. Evren çökmeye başladığı andaki durumu BİG CRUNCH’tır. Yani gözlemciler, evrenin genişlerken durduğunu ve sonra büzüştüğünü görecekler. (O çocukları aksaçlı ihtiyarlara çevirdiğimiz günün dehşetinden… misali ayetler ZAMANIN TERSİNE DE DÖNDÜĞÜNÜ ve termodinamik okun tersindiğini de anlatıyor) Big Crunch=BİRİNCİ SUR’dur. Big Crunch=Ani şişmenin zıt karşılığıdır.
2. Çökme ışık hızıyla evrenin çapının geriye doğru kısaltılmasıdır. Dolayısıyla evren ışık hızıyla geri gelecektir ve bizim kapımıza dayanacaktır. O zaman göğün halini gözler görecektir. KARİA=Kapıyı çalan o görülmemiş şey gözlenecektir. (Karia suresinin hemen başı ve yıldızların bulanıp düşmesi vb. tanımları) Kapıyı çalınca da herşey yok olacaktır. Denizler birbirine karışacak ve alev halinde dünya içini boşaltırken, güneş söldürülecektir.
Bu da ikinci surdur. Öteki adıyla DOOMDAY
Ve o an Allah soracaktır: “Bugün mülk kimindir?” Kimse olmadığı için yanıtı da yoktur. Allah kendini yanıtlayacaktır: “Bugün mülk, Vahid ve Kahhar olan Allah’ındır.”
Yani tek kalıcı ve tek yokedici olan… Bu süre içinde evren karadelikten akdeliğe naklolunmuştur. Orada yeni doğa yasalarıyla yeniden içerik ve tutar olarak var edilmiştir..
Bu kez İkinci sur’a üflenecektir. Yani Allah yeniden “Ruhundan üfleyecek” ve herşey dirilecektir.
İşte böylece soruların yanıtı 4 aşamalı olarak geldi.
12 Haziran 2010 Cumartesi
Namaz abdesti, Boy abdesti (gusül) ve Teyemmümün önemi
Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın.Başlarınızı da meshedip , her iki topuğa kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüpseniz, tamamen yıkanın. Eğer hasta veya yolculukta bulunursanız veya biriniz defi hâcet yerinden gelir ya da kadınlara dokunur ya da suya ulaşmaya gücünüz yetmezse, o zaman temiz bir toprağa teyemmüm edin. Niyet edip, o topraktan yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah’ın dilediği sizi sıkıntıya koşmak değil; ama O, sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak istiyor ki, belki şükredersiniz. ( Mâide suresi.Ayet 6.) 85
Namaz kılma emrini yerine getirmek için ilk önce abdest almak mecburdur. Abdestsiz kesinlikle namaz kılınmaz. Abdest almaya tek yönlü bakamayız, bedeni ve manevi olarak çok önemli faydaları vardır. Her namazdan önce abdest almak Allah(c.c.)’ı düşünmek, dünyevi hiçbir şey düşünmemek için aklınız ve bedenimizle hazırlık yapmaktır. Abdest o anı tespitlemektir, bu yüzden hiçbir şey düşünmemek gerekir. Abdest almak için niyet ettiğiniz andan itibaren abdesti alıp, daha sonra yönümüzü Kâbe’ye çevirerek namaz kılmaya niyet ettikten sonra ve namaz kılma ibadetinin sonuna kadar Allah(c.c.)’ı düşünmek gerekir. Abdest yanlızca su ile yıkamak değil, düşüncelerimizi de, aklımızı da Allah(c.c.)’a yöneltmektir.
Hz. Muhammed (s.a.s.) Peygamber’imiz buyuruyor ki:
” Abdest alırken Allah’ın adını anan kimsenin Allah bütün vücudunu temizler. Fakat Allah’ın adını zikretmeden abdest alan kimsenin sadece su dokunan âzaları temizlenir.
Hz. Muhammed (s.a.s.) Peygamber’imiz buyuruyor ki:
” Abdest üzerine abdest almak, nûr üzerine nûrdur”.
Bu hadisler bize müminlerin abdest almaya başladığından Allah(c.c.)’ı düşünmeye başlaması gerektiğini ve her namaz vaktinde abdest almanın faziletlerini bildirmektedir.
Namaz abdestini farz ve sünnetlere uyarak yapmak en doğru olanıdır. Farz olan kısımlar, yüzü yıkamak, elleri ve kolları(dirseklerle birlikte)yıkamak, ayakları topukla beraber yıkamak, yerle olan bağlantımızı sağladığı için yıkanır, başın dörte birini meshetmek ise Kabe’yi secde anında gördüğü içindir. aslında nötürlenir bir bakıma, bilimsel manada topraklama gibi, kötü enerji atmamızı sağlar. Vücuttaki enerjiler dengelenir. Konumuz vücudumuzun enerji dengeleri olduğu için abdestin farzlarını ele aldık.
Abdest sanıldığı gibi sadece bedensel temizlik değildir; öyle olsa idi toprakla teyemmüm manasız hale gelirdi. Demek ki abdest veya teyemmüm hem bedeni, hem manevi olarak nötürlenmek, dünyevi hiçbirşey düşünmemek Allah(c.c.)’ın huzuruna çıkmak için hazırlık yapmaktır.
Teyemmüm:
Suyun temiz olmaması, yeterli su olmaması ya da hiç su olmaması gibi durumlarda teyemmüm yapılır.Ayrıca su başkasının mülkü içinde ise, mülk sahibinin izni olmadıkça su yok hükmündedir, Mülk sahibi izin vermez ise teyemmüm geçerlidir, izin verirse teyemmüm bozulur, abdest alınır. Abdestsiz veya cünup olan kişi su bulamadığı zaman temiz toprak veya toprak cinsinden tuğla, kiremit gibi bir şeyle teyemmüm yapar.
Abdest ve teyemmüm diğer ibadetler gibi çok yönlüdür. Allah(c.c.)’ın emirleri ve yasakları, maddi, manevidir. Abdest de, teyemmüm de aynı şartlara bağlıdır. Burada esas konu vücudumuzdaki enerjiyi dengelemektir. Su veya toprak vücudumuzdaki enerjiyi, yani artı ( + ) ve eksi ( - )yi denge durumuna getirir, niyet etmekle beynimizi nötürleştirir, Allah(c.c.) ile birleniriz. Kelime-i şahadet getirdiğimizde Allah(c.c.)’ın tek olduğunu, Allah(c.c.)’tan başka ilah olmadığını özümsemiş oluruz. Şu anlama gelir: Allah(c.c.)’ın huzurunda art ı- eksi, sıcak - soğuk, varlık - yokluk, açlık - tokluk, gibi çift yönlü kavramlar yoktur. Bu kavramlar sadece bizim yaşadığımız dünya için geçerlidir. Allah(c.c.) huzurunda her şey tektir. Abdest alırken, namaz kılarken ibadetlerimizi yaparken bir şey düşünmediğimiz taktirde, bize izin verdiği ölçüde Allah(c.c.) ile birlenmiş (nötr), Allah(c.c.)’a daha yaklaşmış oluruz.
Su ile vücudumuzu yıkamak veya teyemmüm etmek dış temizlik, artı ( + ) ve eksi (- ) enerjiyi dengelemek, niyet etmek, beynimizi artı (+ ) ve eksi ( - ) dengeleyerek Allah(c.c.) düşünerek nötürleşmektir. Dünyevi hiçbir şey düşünmemek, abdestin başlangıcından namaz kılmanın sonuna kadar Allah(c.c.)’ın huzurunda olduğumuzu unutmamak gerekir. Namaz kılma ibadete hazırlık yapmaktır.
Boy abdesti hakkında biraz bilgi verecek olursak: Vücudumuzu yıkamakla abdesti ayırmamız gerekir, yıkanmak farklı, abdest almak farklıdır. Yıkanırken her şey düşünebilir, vücudumuzun herhengi bir yerini yıkayabilir, temizleyici maddeler kullanabilirsiniz. Fakat boy abdesti (gusül) alırken niyet etmek, nötürleşmek ve sırayla bütün vücudumuzun namaz abdestindeki gibi artı ( + ) ve eksi ( - ) enerjiyi tümden dengelemek gerekir. Boy abdesti (gusül) için yıkamak ile, vücudumuzun maddi temizliği için yıkanmak çok farklıdır. Bedenimizin % 70′ı sudur. Üzerinde bulunduğumuz dünyamızın % 70′i de su olduğunu hatırlatmakta fayda vardır.
ALTIN ORAN ve KABE, BEYT-İ MA’MUR - Tin, Tur sureleri, manyetik kutuplar
VAR OLAN GERÇEK VAR OLUŞ GERÇEĞİ Kitabımda yer alan, Kâ’be ve Beyt-i Ma’mur, dünya ve evren sisteminin çalışması için çok önemli unsurlardır. Kâ’be’de Hac farzının yerine getirilmesi, bu sistemi ayakta tutmak için bizlerin yaptığı ve Allah(c.c.)’ın emri olan önemli bir ibadettir. Allah(c.c.)’ın imtihan için bizlere emanet ettiği dünya ve kâinat sistemini ayakta tutmak için Hac farzını yerine getirmek, Allah(c.c.)’a olan kulluk görevimizdir. Şunu hiç unutmayalım ki Allah(c.c.)’ın herşeye gücü yeter. Evreni yaratmış ve bu evrenin çalışma sistemini, gönderdiği bütün peygamberleri vasıtası ile hiç bir değişikliğe uğratmadan bizlere tebliğ etmiştir. Oruç, hac, namaz ibadetleri bu evren sisteminin döngülerinin bizler tarafından devamını sağlayan emirlerdir. Allah(c.c.)’ın bizlere tebiğ ettiği emirler, yasaklar ve ibadetler bilimseldir. Sizlere, Kâ’be’nin, Beyt-i Ma’mur’un ve Hac ibadetinin, dünyamız ve evrenimiz için neden çok önemli bir konuma sahip olduğunu, kitaptan bir alıntı olarak, aşağıda açıklayacağım.
Kâ’be, lügatçıların beyanına göre Ka’b kökünden gelen özel bir isimdir. Ka’b ise, yüksek olmak, 4 köşe şeklinde olmak, tomurcuklanmak manasına gelir.
Kâ’be, 7 kat göğün üstünde ve Arş’ın altında bulunan ve meleklerin devamlı tavaf ettikleri bir yer olan Beyt-i Ma’mur’un yeryüzündeki bir eşidir. Beyt-i Ma’mur ile Beytullah da denilen Kâ’be, biri semada, biri yeryüzünde olarak aynı hizada bulunmaktadırlar. Beyt’ül Ma’mur sema ehli melekler için tavaf yeridir. Oraya her gün 70.000 melek gelip tavaf eder ve kıyamete kadar da bir tavaf edene, bir daha sıra gelmez. Beytullah ise; birinci derecede yeryüzü halkı için, insanlar için tavaf yeridir. (107)
Kâ’be, Beyt-i Ma’mur’u devamlı görmektedir. Beyt-i Ma’mur, Kürsi’nin üstünde, Kâ’be dünyanın üzerindedir. Dünya kendi ekseni etrafında 360 derece döndüğüne göre, Kürsi evren ile beraber dönmekte, Kâbe ve Beyt-i Ma’mur devamlı birbirlerinin hizasında kalmaktadır, hiçbir zaman irtibatları kopmamaktadır.
Kâ’be’nin karşılığı olarak ay feleğinde Kâbe’nin hey’eti vardır. Tâ Arş’a varıncaya dek bu şekildedir. Birbirinin üstünde Kâ’be suretleri vardır. (108)
( Kâ’be’den, ay yörüngesinden doğru, evrenimizin son sınırı olan kürsiye kadar, 7 kat (boyut)’ta her katta aynı hizada birbiri üzerinde Kâ’be’nin aynısı olmak üzere kürsinin üzerinde, Arş’ın altında bulunan Beyt-i Ma’mur’a kadar Kâ’be’nin benzerleri vardır).
Arzın yüzü Kâbe’nin altından yayılmıştır.
Yeryüzündeki ilk toprak Kâbe olduğu ve Kâbe de dünyanın en sağlam bölgesi olduğu için, Kur’an-ı Kerim’de ” emin belde ” olarak adlandırılmaktadır.
Tin suresinin Kur’an’dan ilk 5 ayetinin anlamını aktaralım.
1- And olsun incire, zeytine,
2- Tûr-i Sina’ya,
3- Ve şu güvenli kent ki,
4- Biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.
5- Sonra da onu düşüklerin en düşüğüne/ aşağıların en aşağısına çevirip attık. ( Tin suresi.1,2,3,4) 111 Tin suresinin ilk 5 ayetinin bizlere anlaşılır bir şekilde anlatılmıştır. 1- ” İNCİR’e ( tin = Nakıs = Eksi = Güney kutbu) ve ZEYTİN’e (Zeytûn = Zait = Artı = Kuzey kutbu).” 2- ” TUR’İ ( HZ. Musa’nın vahye çıktığı dağ) SİNA’ya ( Gizza, Cizze piramitleri) ANDOLSUN.” 3- ” EMİN ( Güvenceli, nötr) BELDE’ye ANDOLSUN.” 4- BİZ İNSANI EN GÜZEL BİÇİMDE YARATTIK. ( Arş’ta plânlanıp. Cennet’te yaratılması) 5- SONRA ONU ( insan soyunu) AŞAĞILARIN EN AŞAĞISINA REDDETTİK. Arz’a indirmesi. Yukarıdaki ayetlerde 4-5 Cennet- dünya arasında dik bir dev mıknatıs düşünürsek, o mıknatısın Arş ucu emisyon edici; Arz ucu, bitim, dip (Esfeli sâfilin)kutbu dünya gezegenini adreslemektedir. (112) Yukarıdaki Tin suresinin ilk 5 ayetinde Kâbe ve Beyt-i Ma’mur’un birbirinin hizasında olduğu anlatılmaktadır. 1. Ayette Kuzey Kutbu, Güney Kutbu terimleri kullanılsaydı coğrafik kutupları anlardık ve kutupların coğrafik olan durumunu göz önünde bulundururduk. Özellikle MANYETİK KUTUPLARI anlamak için İncir, eksi ( - ) ve Zeytin, artı ( + ) olarak belirtilmiştir. 2 ve 3. ayette Tur dağı, sina çölü ve Makke‘den bahsetmektedir. Allah(c.c.) tarafından seçilmiş peygamberlerin tümü, dünyadaki ümmetlere bu bölgeden çıkmıştır. Dünyada başka bölgeden çıkmadığı teyit edilmiştir. Bu bölge Allah(c.c.)’ın peygamberlere vahiy kanalıdır. Arş‘ın altında Kürsi‘nin üzerinde Beyt-i Ma’mur ile dünyada Kâ’be ile irtibatlı olan tek bölge olarak yaratılmıştır. 4. Ayette İnsanoğlunun Arş’ta yaratıldığı, Arş’ta bulunan Cennet‘te yaratılmış olması nedeniyle Arş’ın artı ( +) özellikte olduğu belirtilmektedir. 5. Ayette insanın Arz’ da bulunan dünyaya indirilmesi ve bu sebeple Arz’ın eksi ( - ) özellikte olduğu bildirilmektedir. TÛR suresinin ilk üç ayetinde Beyt-i Ma’mur’u teyit etmekte, yükseltilmiş tavan ise Kürsi’yi anlatmaktadır. Andolsun o Tûr’a Beyt-i Ma’mur’a Yükseltilmiş tavana ( TÛR suresi. Ayet, 1,4,5)115 Dünya tam küre şeklinde değildir, kutuplardan basıktır. 23,5 derece yörüngesine eğiktir. Bu eğiklik sebiyle gece ve gündüz uzar veya kısalır, dört mevsim oluşur. Dünyanın coğrafik kutupları olduğu gibi manyetik kutupları da vardır. Coğrafik kutuplar manyetik değildir. Dünya sağdaki şekil gibi küre değil, soldaki şekil gibi geoit’tir. Kutuplardan basıktır.Manyetik kutuplara göre yeniden bir ekvator (enlem) çizersek, Mekke şehrinden geçtiğini görürüz. Manyetik kutuplara göre yeniden oluşturduğumuz Oğlak ve Yengeç dönenceleri de Mekke bölgesinden geçmektedir.Yine manyetik kutuplardan geçecek bir boylam çizdiğimizde ise manyetik kutba göre oluşan ekvator ve dönenceleri tam Mekke şehrinde keser. Bir mıknatıs çubuğunun bir ucu Artı ( + ) diğer ucu Eksi ( - ) tam ortası Nötr ( 0) yüksüz bölgedir. Elinize bir pusula aldığınızı düşünelim, bir ucu Kuzey ( + ) bir ucu Güney ( -) gösterirken tam ortasında ibrenin 360 derece dönmesini sağlayan, ibreyi oynatması için hassas bir sabitleme noktası, bir çivi vardır. İşte Kâbe dünyanın merkezinde, manyetik alanların tam ortasında, dünyanın çekirdeğine kadar uzanan, dünyanın manyetik kutupların kendi yörüngesinde kalmasını ve olduğu bölgede haraketini sağlayan, çividir. Manyetik kutupları oluşturan, dünyada birinci derecede önemli ve evrenin genişleme enerjisi, zaman enerjisi, evrene ve dünyaya rahmet, rızık, nimetlerin dağıldığı, günahların af olduğu, Arş’tan Arz’a inen, bir ucu Arş’ta Kürsi’nin üzerinde Beyt-i Ma’mur’a bir ucu dünyada Arz’da Kâbe‘de olan nötr bir hortum şeklinde bizim evrenimizden Arş’a tek açık olan bölge Kâbe’dir. Hac’da, Ka’be sola alınıp tavafın başlangıcı Hacer-i Esved’in bulunduğu köşesinden başlanılarak Ka’be’nin kapısına doğru sağa gidilmek sureti ile Ka’be’nin etrafında 7 kere tavaf etmek (dönmek), ilahi (nötür) hortumun Ka’be’den Beyt-i Ma’Mur’a doğru kendi ekseni etrafında devamlı dönmesini, haraket halinde olmasını sağlamak içindir. Şöyle diyebiliriz, ilahi hortum, yukarıdan(Arş’tan) aşağıya (Arz’a), doğrudur. Bizlerin ve meleklerin tavaf etme farzı ile ilahi hortum açık kalır. İlahi (nötür) hortum Ka’be’nin çapı kadardır. Hac farzı senenin belirli zamanında yapılır. Senenin belirli zamanında yapılmasının da bir sebebi vardır. Allah(c.c.), ilahi hortumun açık kalması görevini bizlere vermiştir. İşte Allah(c.c.)ın emirlerine uymak ve ibadetler, Allah(c.c.)’a olan kulluk vazifemizdir. Bedenimiz, ruhumuz, dünyamız ve evren bizlere emannettir. Allah(c.c.)ın emirleri, yasakları ve emrettiği ibadetleri, ilk peygamber’den son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)’e kadar aynıdır. Allah(c.c.)ın emrettiği ibadetler, bizlerin imtihanıdır. Hac farzı ile namaz kılma farzını birbirinden ayıramayız. - Hac’da tavaf etme farzı, Kabe ile Beyt-i Ma’mur’u birbirne bağlayan ilahi (nötr)hortumun açık kalması. - Hac farzı ile namaz farzı, Dünyanın, aynı düzende kendi ekseni etrafında, güneşin çevresinde dönmesine. O odur ki, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yarattı. Herbiri bir yörüngede yüzmekredir.(Enbiya suresi. Ayet33) Her canlı, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.(Enbiya suresi. Ayet 35) - Namaz farzı ile de dünyanın manyetik kutuplarının sabit kalması. ( Kuzey manyetik kutup, bulunduğu yerden 200 km kaymış durumda, yılda 40 km hızla doğuya kaymaktadır. Kuzey manyetik kutup tam doğuya geldiği takdirde, güney manyetik kutpu batıya geldiğinde dünya fren yaparak takla atma durumuna gelir. Manyetik kutuplar dünyanın üzerindeki bütün doğal sistemlerin ana unusurudur. Manyetik kutupların kayması dünya üzerindeki doğal dengeleri etkilediği gibi güneş sistemindeki gezegenlerin manyetik alanlarınında farklılaşmasınada yol açar.) Doğrusu şu ki, o onlara ansızın gekecek de onlar şaşkınlıktan donduracak. Artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ne de yüzlerine bakılacak. (Enbiya suresi. Ayet 40) -Namaz farzı, dünyanın coğrafik kutuplardaki buzulların erimemesine. ( buzulların erimesi manyetik kutuplardan etkilenmektedir) Bizim, o yerküreye gelip onu uçlarından biraz eksilttiğimizi görmediler mi? Allah hükmeder; O’nun hükmünü denetliyecek de yoktur. Hesabı çok çabuk görür O. ( Ra’d suresi. Ayet 41) - Hac’da tavaf , Kabe ile Beyt-i Ma’mur’a uzanan ilahi (nötür) hortumun Van Allen kuşağın tam ortasından geçerek dengeyi sağlamasına. -Hac farzı, Namaz farzı ile, Manyetik kutuplarından çıkan, dünyanın heryerini saran dünyayı ve bizleri güneşin zararlı ışınlarından, güneş patlamalarından koruyan manyetik koruyucu kalkanın,Van Allen radyasyon kuşağının sabit kalmasına. Göğü, korunmuş bir tavan yaptık. Ama onlar göğün ayetlerinden hâla yüz çeviriyorlar. (Enbiya suresi. Ayet 32) -Dünyanın manyetik alanları, insan vücudundaki koruyucu bağışıklık sistemine benzer, manyetik alanlar kayarsa dünyanın bağışıklık sistemi zayıflar veya çöker. Günümüzde, manyetik kalkanın giderek zayıfladığını bilimsel veriler ortaya koymaktadır. Manyetik kalkandaki bu zayıflama, Yerküre’nin çekirdeğinin enerjisinin artmasına ve dolayısıyla mağma dediğimiz tabakanın da ısınmasına neden olmaktadır. Bu etki neticesinde; yerkabuğunun titreşimi daha da artacak, maden ocaklarındaki gaz birikimlerinin fazlalaşması ile birlikte patlamalar çoğalacak, yerin manyetik alanının düzensizliğinden obrukların (yer çukuru)nun oluşması , dünya çekirdeğinin dönüşü yavaşlıyacak , mevsimlerde kaymalar ve dengesizleşmeler, kasırgalar daha şiddetlenmesi.Yanardağ faaliyetlerindeki artışlar ise süpriz olmayacaktır. 6- Andolsun o alevlerle kaynatılıp köpürtülmüş denize,7- Ki hiç kuşkusuz, senin Rabbinin azabı meydana gelecektir. 8- Ona engel olacak hiçbir şey yokyur. 9- O gün gök bir çalkalanışla çalkalanır. 10- Ve dağlar bir yürüyüşle yürür. 11- Vay hallerine o gün, yalanlayanların, 12-Ki onlar bir batağa dalmış oynamaktadırlar. 13-O gün cehenneme bir kakılışla kakılırlar. 14-”İşte budur yalanlayıp durduğunuz ateş!” 15-”Bu da mı büyü?!” (Tûr Suresi) - Namaz farzı, dünyanın Kalp atışı (rezonansı)’nın sabit kalmasına.( Dünyamızın manyetik alan titreşimi, zaman içinde gittikçe yükselmektedir. Daha önceki ölçümlerde 7,8 hertz olan dünyanın titreşimi, günümüzde 12 hertz’e yükseldiği tespit edilmiştir. Titreşimi kalp atışlarına benzetebilirsiniz. 13 hertz titreşim seviyesine ulaşılması, manyetik kutupların kayarak kendi çevresinde 1667 km/sa hızla dönen dünyanın fren yaparak durmasına ve takla atarak dünyanın dönüşünü ters yöne çevrilmesine sebep olabilecektir. Evrende güneş sisteminin çökmesi bütün evrenin başlangıcına doğru geriye gitmenin ilk adımı anlamına gelir. Dünyanın manyetik alanlarının kayması neden olmaktadır.)
1- O tozutup savuranlara/o kırıp un-ufak edenlere. 2- O ağırlık taşıyanlara, 3- O kolayca akıp gidenlere/o rahatça yüzenlere, 4- O iş ve oluşu bölüştürenlere andolsun ki, 5- Hiç kuşkusuz, o size vaat olunan kesinlikle doğrudur. 6- Ve din, şaşmaz bir olgudur. 7- Anolsun o ahenkli yollar taşıyan göğe, 8- Ki siz gerçekten tartışmalarla dolu bir söz içindesiniz. 9- Yüzgeri çevrilen onun yüzünden çevrilir. 10- Kahrolsun o düzenbaz yalancılar, 11- Ki onlar bir sersemlik içinde ne yaptıklarından habersizdirler. 12- Sorarlar: ” Ne zaman o din günü?” 13- O gün onlar ateş üzerinde deneme ve elemeye tâbi tutulacaklardır. 14- Tadın imtihan ve ıstırabınızı. İşte budur o çarçabuk gelmesini istediğiniz! (Zâriyât Suresi.) - Namaz kılanlar sayesine yerin manyetik alanlarının düzenlenmesi. - Namaz kılan kişinin, bedeninin manyetik alanının düzenlenmesine. - Namaz kılan kişnin, ruhunun nurla dolup genişlemesine. - Dünyaya ve evrene rahmet, rızık, nimetlerin insanlığın kıldığı namaz nispetinde, Allah(c.c.)’a kulluk vazifelerimizi yerine getirerek, Allah(c.c)’ın takdirine göre, Arş’tan Arz’a, Allah(c.c.)’tan bizlere verilmesidir. İnkâr edenler, “Bize o kıyamet gelmez ” dediler. De ki:”Hayır, gayıbı bilen Rabbime yemin olsun ki, o size mutlaka gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı kadar bir şey O’ndan kaçmaz. Ondan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi muhakkak apaçık kitaptadır.” ( Sebe suresi. Ayet 3 ) Allah’ın göklerde ve yerde bulunanları sizin emrinize verdiğini, üzerinize gizli ve açık nimetlerini yağdırdığını görmediniz mi? Bununla beraber insanların içinde, kimisi de var ki, ne bir ilme, ne bir rehbere, ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında tartışıp duruyor.( Lokman suresi. Ayet 20) Gerçekten biz onlara öyle bir kitap gönderdik ki, iman edecek herhengi bir topluma bir hidayet düsturu ve rahmet olması için, tam bir ilimle onu bölüm bölüm ayırdık. ( A’raf suresi. Ayet 52 ) Ey insanlar, Allah’ın , üzerindeki nimetini anın! Allah’tan başka yaratıcı mı var? Sizi gökten ve yerden rızıklandırır. O’ndan başka ilah yoktur. Hal böyle iken nasıl oluyor da yüz geri çevrliyorsunuz? ( Fatır suresi. Ayet. 3 ) “HİÇ KUŞKULANMA Kİ BEN ALLAH’IM. İLAH YOKTUR BENDEN BAŞKA. O HALDE BANA KULLUK/ İBADET ET VE NAMAZINI, BENİ HATIRLAYIP ANMAK İÇİN YERİNE GETİR.” ( Taha suresi. Ayet. 14)
11 Haziran 2010 Cuma
KABE'NİN ÖRTÜSÜ
Uçsuz bucaksız ve aklın erişemediği kâinatta, aydınlık, karanlıktan çok azdır. ziya, hava tabakasında görünür.
Dünyanın etrafında bulunan 80 km. hava tabakasının dışında bir öğle zamanı güneş varken çıkıldıkça yani “Stratosfer”de ziyâ yoktur, karanlıktır, hattâ aya giden astronotlar dünyadan ayrılıp hava tabakasını geçtikten sonra aya karanlıkta gitmişlerdir.
Bu en basit olarak sonsuz kâinatta karanlığın galip olduğunu ifade eder.
Kıyamet sûresinde:
“Göz kamaştığı, güneş tutulduğu, güneşin aya girdiği” âyetinde, güneş aydınlığın âlemi ve aydan milyonlarca defa büyük olduğu hâlde aya girmesi ki, ay karanlığının âlemidir.
Bu da karanlığın galip olduğunu ifade etmekle beraber bir gün Dünyanın sonu geleceğini de icazen bildirmektedir.
Şimdi şöyle bir sual sorsak; Geceleyin yıldızlar görünür, gündüz görünmezler.
Acaba yıldızlar kendilerini karanlıkta mı gösteriyorlar, yoksa biz onları karanlıkta mı görüyoruz?
Bu suale cevap vermek güç ve aynı zamanda kolaydır.
Yukarıda bahsettiğimiz üzere, gündüzün hava tabakasının dışına çıktığımızda karanlık olduğunu söyledik.
O zaman yıldızlan yine görürüz.
Yukarıda bahsettiğimiz ve akla uygun gelip kavradığımız bu sözler ilmî ve fennîdir.
Şimdi mânevî bakımdan ALLAH’ın “ES SETTÂR” Esması vardır.
Yine bir hadis-i kudsîde :
“Gece vakti benden “El DEYYÂN” olan esmanın tecellîsinden isteyin vereyim!” buyurur.
İnd-i ilahide “ALLAH nezdinde” karanlığın büyük kıymet ve yaratılış sevgi ve hakkı vardır.
İslâmda “Es-SETTÂR” Esmasına hürmeten karanlığa önem verilmiştir.
Resûlü Ekrem’e gece namazı farzdır.
Kur’ân-ı Kerim gece inzal olmaya başlamıştır ki, kadir gecesidir.
Bundan dolayı Cenab-ı ALLAH’ın huzuruna Kâbe’ye dönerek girdiğimiz için, karanlığın kıymetine hürmeten, Kâbe örtüsü de siyah olarak sonradan şekillendirilmiş ve bu sûretle SETTÂR’ın kıymeti ifade edilmiştir,
Cebrail,Hira dağında gece vakti Resûl’ü Ekrem’e görünmüş ve ilk âyeti tebliğ etmiştir.
Resûl’ü Ekrem zamanında Kâbe’de siyah bir örtü olduğuna dair hiç bir rivâyet yoktur.
Sonradan, taştan yapılmış olan Kâbe’yi siyah ile örtüp, tası görmeden sonsuz karanlığı insan ruhu seyahat etsin diye, siyah örtülmüştür.
Mi’rac gece vâki’ olmuştur.
Gündüz değildir.
Gece mânevî âleme dalmak ve İlâhî pırıltıları görüp ruha “hoşluk” verdiği için, Kâbe’de buna sembol olarak siyah örtü ile örtülmüştür.
Bu örtünün ilk defa Resûlullah ceseden dünyadan ayrıldıktan ne kadar sonra, örtünün yapıldığını bilemiyoruz.
ALLAHu Âlem bunu yaptıran veya tertipleten, kendi akıl ve düşüncesiyle yapmamıştır.
Herhangi bir İlham-i Rabbanî ile bunu yaptırmıştır.
O hâlde Kâbe’nin Örtüsünün niye siyah olduğu sualine; bir kimseye, senin gözün niye siyah, yahut kahverengi gibi sual sormaya benzer.
Alınacak cevap sualin cevabı olmasa da insanı düşünce ile başını öne eğdirmeye kâfi geldiğinden, biz de Kâbe örtüsünün siyah olduğunu söyleyebiliriz.
Bana kalırsa bu İslama sorulacak sual değildir.
19.12.1981
فَإِذَا بَرِقَ الْبَصَرُ
وَخَسَفَ الْقَمَرُ
وَجُمِعَ الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ
“Feiza berikalbesaru. Ve hasefelkameru. Ve cumi'aşşemsu velkameru. : İşte, göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneşle ay biraraya getirildiği zaman!” (kıyâmet 75/7-9)
Rabbanî : (Rabbaniye) Rabbe âit. Cenab-ı Hakk'a dair ve müteallik. İlâhî. * Ârif-i Billâh olan, ilmi ile amel eden âlim.
Dünyanın etrafında bulunan 80 km. hava tabakasının dışında bir öğle zamanı güneş varken çıkıldıkça yani “Stratosfer”de ziyâ yoktur, karanlıktır, hattâ aya giden astronotlar dünyadan ayrılıp hava tabakasını geçtikten sonra aya karanlıkta gitmişlerdir.
Bu en basit olarak sonsuz kâinatta karanlığın galip olduğunu ifade eder.
Kıyamet sûresinde:
“Göz kamaştığı, güneş tutulduğu, güneşin aya girdiği” âyetinde, güneş aydınlığın âlemi ve aydan milyonlarca defa büyük olduğu hâlde aya girmesi ki, ay karanlığının âlemidir.
Bu da karanlığın galip olduğunu ifade etmekle beraber bir gün Dünyanın sonu geleceğini de icazen bildirmektedir.
Şimdi şöyle bir sual sorsak; Geceleyin yıldızlar görünür, gündüz görünmezler.
Acaba yıldızlar kendilerini karanlıkta mı gösteriyorlar, yoksa biz onları karanlıkta mı görüyoruz?
Bu suale cevap vermek güç ve aynı zamanda kolaydır.
Yukarıda bahsettiğimiz üzere, gündüzün hava tabakasının dışına çıktığımızda karanlık olduğunu söyledik.
O zaman yıldızlan yine görürüz.
Yukarıda bahsettiğimiz ve akla uygun gelip kavradığımız bu sözler ilmî ve fennîdir.
Şimdi mânevî bakımdan ALLAH’ın “ES SETTÂR” Esması vardır.
Yine bir hadis-i kudsîde :
“Gece vakti benden “El DEYYÂN” olan esmanın tecellîsinden isteyin vereyim!” buyurur.
İnd-i ilahide “ALLAH nezdinde” karanlığın büyük kıymet ve yaratılış sevgi ve hakkı vardır.
İslâmda “Es-SETTÂR” Esmasına hürmeten karanlığa önem verilmiştir.
Resûlü Ekrem’e gece namazı farzdır.
Kur’ân-ı Kerim gece inzal olmaya başlamıştır ki, kadir gecesidir.
Bundan dolayı Cenab-ı ALLAH’ın huzuruna Kâbe’ye dönerek girdiğimiz için, karanlığın kıymetine hürmeten, Kâbe örtüsü de siyah olarak sonradan şekillendirilmiş ve bu sûretle SETTÂR’ın kıymeti ifade edilmiştir,
Cebrail,Hira dağında gece vakti Resûl’ü Ekrem’e görünmüş ve ilk âyeti tebliğ etmiştir.
Resûl’ü Ekrem zamanında Kâbe’de siyah bir örtü olduğuna dair hiç bir rivâyet yoktur.
Sonradan, taştan yapılmış olan Kâbe’yi siyah ile örtüp, tası görmeden sonsuz karanlığı insan ruhu seyahat etsin diye, siyah örtülmüştür.
Mi’rac gece vâki’ olmuştur.
Gündüz değildir.
Gece mânevî âleme dalmak ve İlâhî pırıltıları görüp ruha “hoşluk” verdiği için, Kâbe’de buna sembol olarak siyah örtü ile örtülmüştür.
Bu örtünün ilk defa Resûlullah ceseden dünyadan ayrıldıktan ne kadar sonra, örtünün yapıldığını bilemiyoruz.
ALLAHu Âlem bunu yaptıran veya tertipleten, kendi akıl ve düşüncesiyle yapmamıştır.
Herhangi bir İlham-i Rabbanî ile bunu yaptırmıştır.
O hâlde Kâbe’nin Örtüsünün niye siyah olduğu sualine; bir kimseye, senin gözün niye siyah, yahut kahverengi gibi sual sormaya benzer.
Alınacak cevap sualin cevabı olmasa da insanı düşünce ile başını öne eğdirmeye kâfi geldiğinden, biz de Kâbe örtüsünün siyah olduğunu söyleyebiliriz.
Bana kalırsa bu İslama sorulacak sual değildir.
19.12.1981
فَإِذَا بَرِقَ الْبَصَرُ
وَخَسَفَ الْقَمَرُ
وَجُمِعَ الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ
“Feiza berikalbesaru. Ve hasefelkameru. Ve cumi'aşşemsu velkameru. : İşte, göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneşle ay biraraya getirildiği zaman!” (kıyâmet 75/7-9)
Rabbanî : (Rabbaniye) Rabbe âit. Cenab-ı Hakk'a dair ve müteallik. İlâhî. * Ârif-i Billâh olan, ilmi ile amel eden âlim.
8 Haziran 2010 Salı
HURUF
Kur’an'in Mucizesi
Bu bölüm, diğerlerinden farklı ve özel olarak, baskısında Müslüman Türk dilini anlayanlar için hazırlanmıştır. Dinî terminler bu bölümde İslam inancına göre değerlendirilmiş ve yapılan ilmî çalışmalar ışığında ibadetlere yeni bir "kozmik gözle" izahlar ve yorumlar getirilmiştir.
Bu bölümde sizlere 1993 yılından beri araştırmalarda bulunduğumuz stratejik araştırma merkezlerinin değişik bölümlerinde Yaratıcı tarafından gönderilen ilahi kitapların üzerinde yapılan araştırmalardan sonuçlar sunacağız. Özellikle "Kur’ân ve O'nun Resul'ünün" insanlığa bildirdiği ve araştırmasını yapabildiğimiz. Pek çok hükümle ilgili test ve kozmik bilimce yapılan ölçümlerin sonuçlarından günümüz için tartışmalı ve ilginç olanlarından bazılarının Yaratıcı'nın gücüne ve O'nun büyüklüğüne delil olsun diye örnek olarak vermek istiyoruz.
Yapılan bütün araştırmalar ve teknik ölçümler sonucu varılan sonuçta ilahi kitaplardan Kur’ân'ın her harfi, her kelimesi, her ayeti yani cümlesi, her suresi, her cüzü yani Kur’ân'ın tümü mucizelerle doludur diyebiliriz.
Mesela, Kur’ân'ın her harfinde 6 enerji boyutu -hüddam- yani görevli bir enerji boyutu görüntülenmiş; ayrıca her kelimenin hem harfleri hem de kelime olarak ses dalgalarının uyumuyla ayrı enerji özellikleri tespit edilmiş, ayet ve sure olarak ele aldığımızda da birbiriyle kıyaslanmayacak ölçü ve boyutlarda yine çok daha başka enerji boyutları ortaya çıkmıştır. Bütün bu boyutların alan ve canlılarda olağanüstü etkileri ve boyutları da yine ayrı ayrıdır.
Kur’ân'da açıklamasının yapılması halinde dünya insanlığının bir anda iman etmesine sebep olacak çarpıcı ayetlerin ses uyumu, etkileri ve canlılara olağanüstü tesirleri ve boyutları vardır.
"İman ayetleri" diğer ayetlerden ayrı ele alınıp incelendiğinde çok değişik etki alanları bulunduğu; ayetin yaydığı enerjiler ölçülerek tespit edilmiştir. Burada bir örnek vermekle yetinelim. Mesela, "Çekirgeler gibi kabirlerden çıkacaksınız" hükmünü incelediğimizde aslında bu ayette insan enerjisi ile boyutlarının uyumluluğunu görürüz. Yani bize bir benzetme yapılmıştır. Çekirgeler, yumurtaları tabut şeklinde olup yerin altında gömülü haldedirler. Doğumları yumurtlama günlerinin ayrı olmasına bakmayarak yumurtadan çıkışları yani dirilişleri aynı gündedir - mahşerdeki diriliş- ve yumurtadan çıkan çekirgenin içinden de aynı özellikli yeni bir çekirge çıkarak -yeniden diriliş- olgunlaşır ve yeni hayata başlar. İlâahir…
Bu ayetin beynin düşüncesiyle anlaşılmaya çalışıp "tefekkürü" size, yani bedeninize "kozmik boyut" kazandırır ve enerji kalkanınızı sağlamlaştırır.
Harflerin ve kelimelerin ayrı bir ilmi ve anlamı vardır. 3, 7, 19 gibi rakamlar önemlidir. Bazı ipuçları verir. Bu konular anlatılırken belli bir fikri ve ideolojiyi ortaya koymadan ve abartmadan sadece ilmî olanları dikkate verilmelidir.
Allah'ın bilinen "1001" bilinmeyen pek çok ismi var. Bu isimleri tekrar ederek farklı boyutlar yakalayıp, enerji kalkanınızı güçlendirebilirseniz. Bilim adamları "1001" ismin ayrı ayrı frekanslarını ölçmüşler ve hepsini kodlamışlar. İşte bu kodlarla o isimlerin anlamları noktasında uygulama yapmanın mümkünlüğünü de ortaya koymuş olmaktadırlar.
Araştırma merkezlerinde çalışmaları yapılmış müspet dinamik elde edilen bazı kelimelerin bedendeki hangi organların hücrelerine tesir edip değişiklik yaptığına birkaç örnek vererek bu âlemde de yeni bir boyut açalım. Kabul edip etmemek size ait, ancak yan etkisi olmadan uygulanabilecek bir metot…
Bu çalışmalar; bedenimizdeki hücrelerin rezonans etki ile uyarılıp kinetik enerjilerinin değiştiğinin ve dünyada tesadüflere yer olmadığının bir delilidir. "O; ol derse olur" hükmünü bize hatırlatır ve bize O en büyüktür, her şeyin sahibi O'dur dedirttirir.
Bu tespitlerin etki alanlarının boyutlarının ilmî olarak izah edilebilmesi için araştırmalarımız devam etmektedir. Bu araştırmalar sonuçlandığında metafizikte yeni bir devir açılacaktır. Batılı bilim adamları bu konuda çok ciddi merhaleler kat etmiş ve neticeye yaklaşmışlardır. Konunun mütehassısı Türk bilim adamlarına ithaf olunur.
İnsanlar; gözümüzle görüp, kulaklarımızla dinlediğimiz bilgiler doğrultusunda diyebiliriz ki dünyanın güçlü devletleri güçlerinin kaynağını bu noktadan almakta ve bu alanda araştırmalarını devam ettirerek dünya hakimiyetlerini sürdürmektedirler. "Müslüman ülkelere ithaf olunur…"
İşte size özel, anlaşılır, her kapıyı açabilecek denenmiş özel bir kodlama; Kur’an’daki bazı surelerin başındaki kaf, ha, ya, ayn, sad, veya ha, mim, ayn, sin, kaf; ha, mim; yasin, kaf, nun, sad, elif, lam, ra gibi harfleri X defa tekrarlayarak onların yaydığı dalga boyları ile nelerin olabileceğini ve tesir sahalarını görünüz. Sonuçta ne mi olacak? Kodlayın, tekrarlayın, görün… Her tekrarınız sizi yeni ve farklı boyutlara taşıyacaktır. Karşılaştığınız boyutlardan razı iseniz yılmadan usanmadan devam edin denilmektedir.
Deneyip görmek lazım... Bunun gibi ses getirecek yüzlerce örnek vermek ve bu örneklerle çok ciddi sonuçlar almak mümkündür. Ama bu konu, ayrı bir ilim ve ihtisas sahibi olmayı gerektirmektedir. Bu konuyu uzmanlarına havale ediyoruz.
Dua
Duayı Resul, "mü’minin silahı, kul olmanın esası" diye insanlığa duyururken; Yaratıcı da "Ben sizleri kulluk etsin diye yarattım" derken kulluğun esası "duadır" demek mi istiyor acaba?..
Çünkü bizim programımızı en iyi bilen O, bize "Dua edin, kabul edeyim" derken insandaki güce dikkati çekerek diğer yaratıklardan farklı olarak insanın beyin-düşünce sahibi olduğuna vurgu yapıyor.
O diyor: "Ey insan, beyin gücünle kainatı emrine al ve istediğin gibi yönlendir."
Bugün beynin bu yönlendirmeleriyle dünyamızın geldiği nokta ortada...
Beyin gücümüzü "hayırlı" noktada kullanırsak neler yapabileceğimizi de düşünün…
Kozmik bilinçle dünyaya bakarsak "insan beyninin" dalgaları, dünyayı idare eden en üstün bilgisayar donanımından daha da üstündür. Çünkü onu icat eden, insan beynidir.
Yaratıcı, dua ile beyin gücünün nasıl kullanılabileceği hakkında bize kapı açmaktadır.
Ey dünya insanlığı, bu kapıyı aç, gir ve neler yapabileceğini gör!.. Yaratıcının mesajını iyi anla...
Tokalaşma
Kozmik bilime göre parmakların ellerin kadın veya erkek olduğu şekliyle enerjisinin N veya S olduğu ölçülebiliyor. Farklı enerjili insanlar, tokalaştıkları zaman birbirlerini çektiği için iki arada bir enerji dönüşümü oluşuyor. Veya tam tersi itici oluyor. Yayılan enerjiler farklılaşıyor.
11 sayfalık bir rapora göre, beyinden geçen düşüncelere, el birleşmesi, göz birleşmesi ve daha sonraki birleşmelere göre de enerji değişimleri, ilahi emirlerin doğruluğunu tasdik edercesine olmaktadır.
Kadın kadına veya erkek erkeğe tokalaşıp öpüşmek itici etki yaparken muhataplar farklılaştığında çekici etki yaptığı ilmen tespit edilmiştir. N, N’yi iter. N, S’yi çeker.
Gereklilik halinde konuşulursa, tokalaşılırsa, hürmetle -müspet yaklaşılırsa beyin dalgalarında menfi bir sonuç oluşmuyor. Bunun dışında beyinde menfi fikirler oluşursa, enerji değişmesi oluşuyor.
Menfi bakılırsa, menfi enerji boşaltımı olur. Menfi enerji gönderilmesi, müspeti alma olayı oluyor. Menfilerle ve düşüncesini bilmediklerimizle tokalaşmamak gerekli…
Günümüzde mikrobik aktarımlar, ve daha neler neler tokalaşma yoluyla olabilmektedir.
Yardim Etmek
Kozmik bilime göre bir insan, beyniyle, kendi iradesiyle ilahi emirler ve yasaklar doğrultusunda ve güzel düşünceyle "Sadaka veriyorum, yardım yapıyorum" dediği ve verdiği zaman, yapılan enerji ölçümlerinde, bütün organlarında yüzde oranı yüksek olmak kaydıyla bir anda hücrelerinde faaliyet ve müspet düzelme gözleniyor. “Yaşam enerji”lerini arttığı tespit edilebildiği gibi insan kendisi de bu durumu farkedebiliyor. Mutluluğu yüzünden bile okunabiliyor.
Damarların çalışması, şeker ve tansiyon rahatsızlıkları, prostat ve bedenin genel durumunda, kısacası hücre düzeyinde müspet değişiklikler olabilmektedir. Bu farklılıklar ancak müspet enerjili ve yaratıcıyla bağlantısı iyi olanlarda gözlenebilmektedir. Yaratıcının emrine uymayıp “paylaşmayanlar” vermeyenler, atan ve itenlerin kötü düşüncelilerin durumuda “tersi” olsa gerek... Verenlerden almak dileğiyle... Sağlıklı yaşamak için neyiniz varsa verenlerden olun. İlim, mal, kuvvet vs....
İbadet
İlahi gücün yüzden çok tekrarla emrettiği "namaz" Yaratıcı'ya lazım olmayıp yaratılana lazım olduğunu yine kozmik bilim de ölçerek, bu emrin ilahiliğini teyit etmiştir. Namaza durulduğunda anten hükmünde alıcı vazifesi gören bedenimizle çevremizdeki "müspet enerjiler" çekilir, toplanır ve beden ısınır. Bedendeki menfileri atmak için de rüku ve secde denilen hareketler yapılarak enerji yönlendirilir; alın, burun, el, diz, ayakların sivri uçlarından defalarca yere temas edilen secde haliyle bedendeki "menfi enerjiler" topraklanarak atılabilir.
Yapılan ölçümlerde namazlı ve namazsız görüntüler çok büyük farklar ortaya koymaktadır. Namaz sonunda selam verildiğinde yani devre kapandığında insan enerji alanının parladığı, hem ölçülerek hem de ekstrasenslerce görülerek doğrulanmıştır. “Sizin yaratıcıya en yakın ânınız secde anıdır” derken acaba enerjinin menbaından dolayı mı bunu diyor? Bundan da, secde halinde alın ve ayaklar toprakla devreyi tamamlarlar. İnsan yaratıldığı toprakla böylelikle uyum sağlar. Ancak secde anında başa lazım olan temiz kan gönderilir ve beynin beslenmesi sağlanır. Yani beden, gerekli olan alışverişini yapar. (Resim 45, bkz. sf. 343)
Tabi "Kitabi Müslüman" olarak aşağıdaki kuralı rehber edinmemiz gerekir. Namaz emredildiği için kılınır. Esas olan "Yaratıcı"yı tanımaktır. O'na kul olmaktır. Kozmik bilimin, ilim fen noktasındaki bu açıklaması ise akılları gözlerine veya midelerine inenler içindir.
Namazın bütün bu boyutları “avam” için olup, bir de namazın miracî mertebeleri vardır. Melekut alemindeki O’na kılınan namazlar gibi...
Oruç
Orucun ağız, burun, göz, kulak ve cinsel organlarla tutulmasının sebebi; kozmik bilime göre, ancak buralardan enerji alanının açılış ve bedene giriş çıkış yapıldığı ağız ve cinsel uzuvlara dikkat edilmesinin de mutlaka farz olduğu ve diğerlerine de zarar verebileceği yerler olduğu içindir.
Avamın bu orucu yanında bir de “yüksek enerji” veren kalp ve ruh bütünlüğü ile tutulan 5 duyudan azad oruçtur.
Oruç; kozmik boyutta incelendiğinde mide, bağırsak liflerinin hücrelerinde kendini temizleyen bir sistemi devreye soktuğu “temel kamera” ile görüntülenmiştir.
Gusül, Abdest
Kozmik bilime göre cinsî münasebetin deşarj ânında enerji boyutumuz 36 Hz-sc’a çıkar. Bu, insan enerji bedeninin son sınırıdır. Fizik ve atom profesörü âlimlerin Müslüman olmasına sebep olan şey de, gusulün bedendeki bu enerjiyi suyla temizlemesiyle sıfırlanmasıdır.
Gusüllü ve gusülsüz insanın enerji boyutları artıyla eksi gibidir. Diğer inançlarda gusül olmadığından insanlık sıkıntı ve stres içinde; Müslümanların ve suyla temizlenenlerin ise enerji dengeleri terazide, ona göre de rahatsızlıkları azdır...
Gusülsüz ve abdestsiz basılan toprak, kesilen sebze ve hayvansal gıdalardaki enerji boyutları ile gusül ve abdestli kesilenler arasında da “büyük enerji farklılıkları” gözlenmiştir. Son yapılan kirlian ve termal kamera görüntülemesinde gusülsüz bedenin enerji boyutları görüntü vermeyecek kadar zayıf olduğu enerji alanlarının azlığı gözlenmiştir.
Örtme - Bağlama
"Modern bilim" ve "kozmik bilime" göre örtünme, insanı dış menfi etkilerden korur.
Bu konu hassas olduğundan kısa bir açıklama yapalım; kozmik bilimce yapılan araştırmalar sonucunda da, "başın ve bedenin örtü ile kapatılması" bedendeki müspet enerjilerin dışarı çıkışını engellediği gibi dışarıdan planlı ve menfi bakışlarla gelen enerjilerin bedene girmesine de izin vermediği, ölçülerek enerji boyutları tespit edilmiştir.
Enerji sivri uçlardan girer, çıkar. Bu kural gereği en yoğun ve sivri uçları örtülüyor. Yoksa enerji dengesi için mi?.. Ayrıca başı kapatmak bugün dayattırıldığı gibi sadece saçı örtmek midir? Mahremiyet cihetiyle yüz, dudak, göz daha mahremdir ve çekicidir niçin örtülmez, düşünün...
Dünyada değişik alanlarda araştırma, ameliyat gibi "operasyon yapan şahıslar" ağızlarını, başlarını, yüzlerini ve bedenlerini özel steril örtülerle örterler. Acaba bu korunma, karşı taraf yani hasta için mi, yoksa kendileri için midir? İşte size örtünmeyle ilgili yeni bir boyut daha…
Dolayısıyla insanın yaratılış anatomisi gereği baştan gelen müspet enerjinin bedende muhafaza edilmesi, menfilerin alınmaması sadece kadınlara özgü bir konu değildir.
"Kozmik bilim" yönü ile kadınların enerjileri ing-in yani zayıf enerji olduğundan onların korunmaları çok daha lüzumludur. Örtünün rengi önemli olup siyah dışındaki renklerin, bilhassa beyazın müspet enerjiyi kabul edici ve kullanım yerine göre menfileri itici özelliği olduğundan teknolojide vazgeçilmez bir işyeri kuralıdır. Bu kurallara uyan insanların enerji alanlarının çok daha parlak olduğu gözlenmiştir.
Selam
Kozmik bilime göre Yaratıcı'nın adıyla ilahi selam verilince çıkan dalga boyunun gücü ile menfi bloğu kırılır, karşılıklı müspet enerji oluşur. Araya menfi enerjiler giremez. "Selamı yayınız" hükmü kozmik bilime göre ölçülmüş ve teyit edilmiştir.
Ezan
Kozmik bilime göre ezanda muazzam sırlar tespit edilmiştir. Mesela, sadece "Hayyalel salah" lafzında çok büyük enerji boyutu “Hayyalel felah”ta ise insanlığa yollanan yoğun bir enerji tespit edilmiştir. Ezanı tekrar etmenin bedendeki enerji boyutu çok büyük olmaktadır. Yeni doğan çocuklara kulağına -kulak ana rahmindeki çocuk şeklidir- ezan okumanın faziletini buradan idrak edebiliriz…
Besmele
Kozmik bilime göre her şeyin başı besmeledir. O’nun adıyla veya O’nsuz yapılan her işte menfi güçler, enerjiler de bulunmakta; o kelime anıldığında anahtar açılarak her şey aydınlanmakta; enerjinin ışığıyla yollar emniyetli yani menfi boyutlardan ancak ve ancak bu “ritm”le dalga boyuyla destur alınarak arındırılmakta ve yol gösterilmekte; kapılar ardına kadar açılabilmektedir. “O”nun adı anılmadan kesilen bitki ve hayvanî gıdalar çok çabuk virüs ve bakteri üretmekte çabuk bozulmakta, bitkiler çürüyüp etler kararmaktadır. Kainatta her yaratılanın O'nu besmele ile tanıdığı da kozmik bilimce yapılan materyal ölçümleriyle teyit edilmiştir.
İsımler
Kozmik bilime göre her adın, kelimenin, harfin bir değeri, bir enerji boyutu, kodu, frekansı ve gücü vardır.
Hiçbir isim tesadüfen verilmemelidir, verilemez de, çünkü tesadüf yoktur. Her ismin ebced, cifir -harf- hesabına göre değeri vardır.
Doğan insanların anne ve kendi adları bilinmesiyle yapılamayacak hiçbir şey yoktur. Kuralları ve ilmini bilen için tabii.
İsim vermenin kaide ve kuralları vardır. Çünkü ilahi boyutta isimler Ahiret günü müspet enerji boyutlu ise şefaate sebep olabilecek. Çünkü her ismin lafzını size bize taşıyan farklı boyutlu enerjileri ve hizmetçileri vardır. Bilen için tabii... İbadet göstergeleri gibi…
Eller
Kozmik bilime göre "Sağ elle yiyiniz, şeytan solla yer ve içer." ilahi hükmü incelendiğinde sağ elin müspet enerji verdiği, yani ele alınan maddeleri olumsuzluklardan arındırdığı; sol elin ise menfi boyutunun yüksek ancak bu boyutun olumsuzlukları yok ettiği olumlu elma, armut gibi gıdalardaki müspet enerjiyi bloke ettiği tespit edilmiştir… Bir şey yerken veya içerken posa yemek istemeyenlere ve ilim adamlarının araştırmasına ithaf olunur…
Öfke - Şeytan
"Öfke şeytandandır" hükmünün boyutu kozmik bilime göre öfkenin "menfi enerji" boyutu olmasındandır. Bir örnekle açıklayalım: Kozmik bilimde normal insan enerjisi 6(Hz) ise, öfkelendiğinde 15(Hz), öfke şiddetlendiğinde 20(Hz), vuruş seviyesinde 30(Hz)'lara kadar çıkabiliyor. Kızgınlık derecesine göre menfi enerji seviyesi de yükseliyor. Hüküm "Kızgınken abdest alınız", yani kendini suyla nötürletiniz, tesirattan kurtulunuz; ya da "Yatın" yani uzanıp bedeninizi toprakla birleştirin, nötürleyin, enerji 18(Hz), "Mümkünse uyuyun" yani enerjinizi alfa seviyesine, minimuma 6(Hz)'ya düşürün, ibadet gibi diyelim... O öfke sizi enfarktüs veya beyin kanaması denen hastalıklara hatta ölüme yol açabilir. Buna şeytanın gücü mü diyelim yoksa bir tabir diyerek ilmî zaviyeden bir bakalım mı ne diye...
Güneş ve Ay
Kozmik bilime göre güneş enerji ve hayatın kaynağıdır. Ay da onun gibi… Bunların olmaması hayatın nâkıslığıdır. Bunların doğması, batması ve tutulmasında kozmosta -arzda, arşta- olağanüstü enerji değişiklikleri gözlenmekte, ilahi kitaplar da bunu teyit etmektedir… (Resim-46, bkz. sf. 343)
Güneş geçmişte enerjisini, bitki, hayvan ve taş gibi maddelere vermiş, bugün hem kendinden hem de bize bıraktığı enerji kaynağı petrol, kömür, gaz ve madenlerden gelecekte de bu enerji biriktirilerek kollektör ve panellerle enerjiye dönüşebilir. İşte güneş, işte enerji boyutu.
Tavsiye edilmeyen hükme göre; güneş doğarken ve batarken 45-50 dakika uyumak bedende olumsuz etki yapar. Tavsiye edilen ise; öğlen uyumaktır. Bu uykunun bedende müspet enerji yüklemesi yaptığı yine ölçümlerle kanıtlanmıştır.
Güneş ve ay gökyüzünde iki “eş”dir, “Ritm”dir. ”Enerji” kaynağıdır. Isı ve ışık hüzmeleri ile mevsimleri oluşturan “güneş”, suları alçaltıp (med-cezir) ve hayatın beslendiği ”ay”dır.
Ayın dönüş korelasyonları “insanın” doğumuna tam etki yapmaktadır. İnsanın doğumunda “ay”ın ve güneşin etkileri yani “astroloji”leri çok önemli olduğu ilahi kitaplarda “ay” ve “güneş” beraber ve çokca ‘zikri’ ile işaret edilmiştir.
Bakiş
Kozmik bilime göre nazar yani menfi bakıştan korunmamız lazım. Bakış bir enerji olup müspet olursa müspet, menfi bakılırsa ineğin ölmesi, baktığımız insanların kayıp düşebilmesi, kırılmalar gibi hadiseler her an bizi mağdur edebilir.
Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır, mutlu olur. Mutlu olmak ve mutsuz etmemek için güzel bakmayı şiar edinmeliyiz.
Kötü düşünmekte ve bakmakta ısrar edenlere sözümüz; şayet karşı taraf o sözü bakışı haketmedi ise o söz bir enerji yani keskin bir kılıç olur, döner sizi veya bir yakınınızı biçer, ilahi hükümde öyle demiyor mu?..
Sevgı Hayattir
İlahi hükümler ve bütün kudsi kitaplar insanlara "sevmeyi" emretmektedir.
Kozmik bilime göre enerji mutlaka "terazilenmeli" yani dengeli olmalıdır. Hükümdeki "ne az ne çok, ne sıcak ne soğuk; itidalli olunuz, orta yoldan gidiniz", işte sevgi de herkese karşı itidalli olmalıdır.
Sevgi yüksek titreşimli enerjidir. Sevgiyle bakan insanın gözleri ışık saçar. İşte bu yüksek titreşimli enerjiler, enerji kalkanımızı güçlendirir, yani pozitifleştirir. Bu pozitiflik insan hücrelerinin enerjilerini arttırarak huzurlu bir hayata sevk eder. (Resim 22-A, bkz. sf. 329)
Negatiflikte ise sevgisizliğe yönlendirilen insanların bedenleri toksin salgılar. Bu da hücrelerin kendilerini yenilemesini önleyerek hücre yaşlanmalarına, hatta ölümlerine kadar vararak "erken yaşlanma" hastalığına sebep olurlar.
İlaç ve kozmetiklerle ışıklanmak -iyileşmek- yerine, hayatı ve yaşamı "kozmik bilinçle" kucaklamak daha az masraflı, risksiz ve başarı oranı yüksek değil mi?..
Çocuğunuzu "yavrum" diye severseniz, onun enerjisini absorplarsınız. Çocuk hastalanır. Ancak araya izinle "Maşallah, Barekallah, vesaire" diyerek koruyucu kelimeler, yani şifreler koyarak sevilebilir.
Baba da, anne de, sevgili de aynıdır. Şayet siz korunmaz ilahi boyutlardan uzaklaşırsanız sizle başka boyutlular alakalanabilir. Bugün pek çok örneğini yaşayanlar gibi...
Ferhat ile Şirin'in birbirini uzaktan sevmeleri, çok istemeleri, yani birbirinin enerjilerini absorplayarak bitirmeleri ölüm getirmiştir.
Beynımız
"Düşünen insanlar için ibret vardır." hükmü kozmik bilime göre araştırıldığında beynin olağanüstü fonksiyonları ortaya çıkmaktadır.
Kozmik bilimde bozulma ve hastalık; vücuttaki menfi enerji artınca başlar. Dolayısıyla, hasta insan, menfisi yüksek insandır. Nesilden, dedelerden, ninelerden gelen bazı olumlu veya olumsuz enerjiler de torunlara sirayet edebilir. Bunlar da hastalıklara sirayet eder. (Resim-45, bkz. sf. 343)
Burun uzunluğu, kulak yapısı, göğüsteki kıllar, el çizgileri, parmaklar ve ayakların uzunluğu, kısalığı, gözün rengi, bedendeki benler… Hepsinin bir sebebi, bir ilmi, izahı ve yaşantımıza tesiri vardır. Tüm bunlar, Yaratıcı'nın mührüdür.
İnsanın yaradılışında çevresinden aldığı olumlu, olumsuz etkiler vardır. Cinsel ilişki ânında beyindeki düşüncelerin ve hayallerin, çocuğun fizyolojisinde, ruhunda etki yaptığı, ölçülebilen ve bilinen tespitler arasındadır.
Dünyayı koruyan ozon gibi, insanı da koruyan bir tabaka var. Bu tabakaya "Enerji Kalkanı", "Enerji Alanı" denir. Amerika, Çin, Rusya, Japonya, Güney Kore ve Fransa'da inkişaf etmiş olan kozmik bilime göre insanın etrafında MR, ultrason ve termal aletlerle ölçülebilen bir enerji boyutu var. Bugün bu, teknolojik olarak da görüntülenebilmektedir.
Bununla uğraşan uzmanlara "ekstrasens" denir. Dünyada "ekstrasensler ittifakı" olup bu kitabın yazarları da bu ittifakın diplomalı uzuvlarıdırlar. Bu uzmanlar enerji alanını görme yeteneğine ve istidadına sahip olabilirler. İnsan müspet enerjisini ve saflığını arttırabilirse enerji alanını görebilir.
Normal bir beynin çalışmayan 8/9’luk kısmında bu sırlar gizlidir. Üst ile alt beyinden önemli olan, alt beyni çalıştırmaktır. Şu an beynimizi 1/9 oranında çalıştırabiliyoruz. Alt beyne, diskete saklar gibi bilgileri saklamak, kaydetmek gerek. Gerektiği zaman müspetler aracılığı ile oradan bilgiler alınır ve kullanılır.
Binlerce yıl önce bugünkü gerekliliği tartışılan bilgilerle yüklenmeyen insanlar, daha bilgili, sağlıklı yaşamışlar ve teknolojideki üstünlükleriyle İnka, Aztek, Sümer gibi medeniyetleri yaşamışlar. O zaman niye sormuyoruz? Bize öğretilen bu bilgiler yoksa maksatlı mı öğretiliyor?..
Belagat ilmi bununla bağlantılıdır denilebilir.
İnsan Hücresının Özellığı
Kozmik bilime göre her insan, bitki ve hayvan hücresinin yaydığı dalga boyu ve enerji; yaş, ilahi rabıta gibi etkenlere göre değişme gösterir. Tepla Vizir -termoskopi, ısı ölçme aleti- denilen termal aletlerle bunun ölçümü yapılabilir. Hücre içinde de elektron, nötron, proton var. Hücre sıkılıp, kasılıp, gevşemeyle çalışır. Kinetik enerji ortaya çıkar ve iğne ucu kadar yerdeki milyonlarca hücreye rezonans etkisi yaparak onu etkiler ve uyarır. Dolayısıyla bu hareketle hücre, hareketini devam ettirmeye başlar ve böylece görmeye, konuşmaya, ağlamaya, hareket etmeye, gülmeye başlarız.
Eğer kinetik enerjimiz yukarıda uzun uzun anlatılan sebeplerden dolayı azalır, etkilenir, bloke edilir, etki altına alınır veya biterse, hücre çalışamaz, dolayısıyla ceset fiziken ölür. Bunun, sadece bitki, hayvanlar değil, sanayi ciheti de vardır.
Bu dalga boylarına ait frekanslar bir cep telefonuna, bir bilgisayara veya bu fonksiyonları taşıyan herhangi bir elektronik alete yüklenebilmekte ve karşı tarafa gönderilebilerek insanların hücreleri etkilenebilmektedir.
Kozmik araştırmalar merkezinde "know-how" teknolojileri ile üretilmiş bu aletler ve çipler mevcut olup halen işçilerce, bizlerce ve uygun görülen kişilerde "korunmak" amacıyla kullanılmasına müsaade edilmektedir.
Bu teknoloji bugün, Rusya, ve ABD'de ilmî araştırmalarda kullanılmaktadır. Türkiye'de bu hücre hareketlenmelerinin ve fonksiyonlarının bozulmalarını ölçebilecek aletler çeşitli birim ve hastanelerde mevcuttur.
Burada okuyucularımıza şunu da hatırlatmak isteriz: Bıçağın ve her şeyin iki yüzü olduğu gibi bu teknoloji de müspet ellerde müspet sahada kullanılabileceği gibi, tersini de söylemek mümkündür…
Ruh ile beden arasındaki ilişki bir bakıma ses ile mana arasındaki ilişkiye benzer. Ses mananın bedeni olup fanidir; mana sesin ruhudur, bakidir…
Şu an hem insanları, hem hayvanları, hem de bitkileri ve diğer canlı ve cansızları da etkileyebilecek diğer dalga boyları da bu merkezin tıp ve sanayi alanındaki uzmanlarından Elmas Maranki ve Ahmet Maranki’deki aletlerde yüklü olup dünya insanlığının hizmetine sunulmak üzere Türkiye'ye getirilmiş ve Kozmik Araştırma Merkezinin Türkiye şubesinin açma çalışmaları yürütülmektedir.
Kozmık Korunma-terapı
Bu gibi hadiselerde ilahi kitaplarda belirtildiği veçhile diğer yaratılanlarca yapılan nazarlardan yani bakış ve planlı tesirlerden korunmak için elimizle etrafımızı çevirip şekillerle, kelimelerle, manalarla, kokularla, taşlarla, renklerle korunmaya almamızın, resullerin de bir metodu olduğu biliyoruz.
Asrımızın teknolojisinin kirliliği ve karşısındaki korunmayı “beyin gücü”müzle ve “düşünce”lerimizle de başarabiliriz.
Piramit ve kristallerle ve bunların enerji boyutlarını harekete geçirerek de korunabiliriz.
Bedendeki izafi noktalarla hayatımıza yön verebilir, ömrümüze ömür katabiliriz.
Teknik olarak da hazırlanabilen birtakım kozmik bio prepatlarla, ibadetle, zikirle, sporla, yoğunlaşmayla, planlı duruş ve hareketlerle birtakım maddî ve manevî olumsuzluklardan bedenimizi koruyup enerji alanımızı yani enerji kalkanımızı güçlendirebilir, muhafaza altına alabiliriz.
Bitkilerden hazırlanan suları yağları kök, dal, yaprak ve tohumlarından uzmanlarca hazırlanan bitkisel drop ve doğal vitaminlerle de enerji kalkanımızı güçlendirip korunabiliriz.
Kitapta bahsedilen "Elmar" hareketi bedenin gücünün arttırılmasında ve enerji merkezlerinin açılmasında en basit, fakat yapılan ölçümler sonunda kesin çözüm üreten bir yöntemdir.
Bilim adamlarınca reşit olmayan -sabi- çocukların idrarları müspet olup yoğun menfi boyuttaki "çözümsüz hastalıkların" tedavisinde kullanıldığı görülmüştür…
Uzakdoğu’da "sülüklerle" bazı tedavilerin yapıldığı tespit edilmiştir.
Kozmik bilime göre vücuttaki hastalıklar menfi enerjilerin birikmesinden, bedendeki müspet menfi dengesinin bozulmasındandır.
Bacak bacak üstüne atmak, kolları bağlamak, elleri bağlamak enerji kilitlenmesine ve dar dönüşüme sebep olduğundan uzuvlarda rahatsızlık oluşturulabilir. Bunun gibi hareketlerin yer ve zamanına göre çok veya az olarak kullanma oranına göre bedene fayda ve zararları olabilmektedir.
Ayak ve el parmaklarını, kafayı, boyunu, çeneyi kısaca oynak ve eklem yerlerini âni olarak çıtlatmak, halk tabiriyle kütürdetmek menfi enerji birikmesinin tesiri ile olduğundan âni enerji farklılıklarına sebep olarak tehlikeli sonuçlara sebep verebilmektedir. Müdahale edilmemelidir.
Bunların dışında yazarak anlatılması mümkün olmayan pek çok metotlar mevcuttur.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)