Kurân "Bismillâh" ile başlar ve hemen ikinci ayette "Rabb-ül âlemin" zikredilir.
Bu bakımdan, Rabb-ül âlemin'e imanın önemi üzerinde duralım, kalemin elverdiğince.
Önce, Bismillâh'tan evvel okuduğumuz Eûzu'nun anlamını hatırlayalım:
Bunun farkında olarak, bizler de bu tür saptırıcı yönlendirmelere kapılmayıp, “Sünnetullah” adı altında açığa çıkan ALLAH isimlerinin özelliklerini fark edip, düzenini ve sistemini anlamak isteğiyle, euzû “OKU”mak suretiyle işe başlarız...
“Euzü B–illahi min eş şeytânir racîm”: Sığınırım, varlığımı oluşturan, ismi ALLAH olanın, varlığımdaki zati, sıfat ve esmasının kuvvelerine ve kudretine, kendi hakikatinden uzaklaştırılmış olan, kandırıcı ve saptırıcıdan!
Bu sığınma, temelde kendi özüne ve özündeki, ismi “ALLAH” olana yönlenmeyi oluşturur. Ve işte ancak bundan sonradır ki, Rahman ve Rahim isimleriyle işaret edilen mânânın bilincinde olarak kişi, Bismillâh'ı okuyabilir, varlığının aslının ALLAH'a ait olduğu bilinciyle içsel kuvvelerini harekete geçirebilmek üzere...
"Euzû", bu sürecin hazırlık basamağıydı. Bilincin, "öte", "başkası" kavramını atması şeklinde ifade edebileceğimiz. Bismillâh ("Besmeleh" demiyorum) ile geldik asıl idrake ve girişe.
“B” sırrının işareti, ismi ALLAH olanın vasıflarının kişinin nefsinden zuhur etmesidir.
B-illahi: "ALLAH adıyla" değil, "ALLAH ADINA" demektir. O'na izâfeten, O'na hilâfeten, O'nu temsilen, O'nun bir aleti OLARAK demektir.
“ALLAH” ismine ait olarak bildirilen sıfat ve esmâ ve bunların açığa çıkışındaki mertebeler–boyutlar hükmünde olan kuvveler (melekler) dahi, insanın özünden, bilincine doğru açığa çıkmakta ve suretinde dile gelmektedir.
Bununla birlikte, algılayabildiğimiz tüm âlemlerde her ne varsa, bunların hepsi, onların da özlerinden gelen bir biçimde, yani rububiyetlerinden, yani özlerindeki esma bileşiminden gelen bir biçimde, Rahmaniyet ve Rahimiyetin özellikleriyle varlıklarını devam ettirmektedirler.
“Senuriyhim âyâtina fiyl âfaki ve fiy enfusihim...” (41:53) Biz onlara âfakta ve enfüslerinde âyetlerimizi göstereceğiz, âyeti bu inceliğe işaret eder.
Bu sebeple, Euzû'yu okuyup, özünden gelen bir yolla Bismillâh'ı dillendiren bilincin, gerek bâtını ve gerekse zâhiri yönünden Rahmaniyet ve Rahîmiyyet nimetlerine erişebilmesi, buradan sonra aynı idrakle “seyri afâki”yi tamamlamasına bağlıdır. “Seyri âfâki”nin gereği de“Rabb-ül âlemîn”e imandır!
Burada fark edilmesi gereken incelik şudur:
“B” sırrını anlamış olarak, varlığının Hakk’a ait olduğunu hisseden bilincin Rabb-ül âlemîn’e imanı, basîretle dönüp âlemlerin Rabbi’nin tasarrufuna veya kullarda Rabbin tasarrufunu seyre yönelmesidir.
Bismillâh ile “nefsini bilme” sırrına işaret vardır, Rabb-ül âlemin ile ise “eşyânın hakikatini” bilme sırrına işaret vardır.
Âlemler ismi ve resmi ardında da, insan ismi ve resmi ardında da, “Rahmaniyeti” ile her an yeni bir yaratışını ve oluşumu sürdüren, dilediğini var kılan “Rabb-ül âlemiyn” vardır!
Âlemlerde açığa çıkan her oluşum, aynıyla insanda mevcuttur; ki bu yüzden insan, kendini tanıyabildiği ölçüde, âlemleri tanıyabilir ve âlemlerde Rabb-ül âlemiyn'i müşahede edebildiği düzeyde özündeki hakikati hakkıyla bilip, müşahede edebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder