Bu Blogda Ara

30 Kasım 2009 Pazartesi

B´ planı

B´ planı


''Ve kalu eiza künna ızamen ve rufaten einna lemeb'usune halkan cediyda;

Ve dediler ki: “Biz kemikler (yığını) ve ufantı olduğumuzda mı, gerçekten biz mi halk-ı cediyd/yepyeni bir yaradılış ile ba’solunacaklarız?''. (17:49)

Kimileri Allah'a (T), kimileri Evrime kimileri de Kadere inanmaktalar.

Yaratıcı El Fatır herşeyi Formüllere göre yaratmaktadır,
Sayılar ve Rakamlar.

İnsanı meydana getiren formülün içinde de isimler(ve görevleri) oluşturan harflerden ve matematik formülleri oluşturan sayılardan başka birşey yoktur. Bir çeşit yaratım tekniği ya da inşaa tekniği.

Klavye ve fare aracılığı ve yardımı ile 3 boyutlu bir animasyon filmi
oluşturabilir, Örneğin Nemo diye bir balık yaratabilir,
Bu balığı konuşturabilir ve yüzdürebilirsiniz.
Ya da bir ay yaratabilir bu ayı ortadan ikiye bölüp tekrardan birleştirebilirsiniz.
Bu filmi oluşturmak için kullandığınız malzeme klavyenin üzerindeki harf, rakam, şekil ve sembollerden başka birşey değildir.

''Ve ma kaderullahe hakka kadriHİ, vel Ardu cemiy’an kabdatüHU yevmel kıyameti vesSemavatü matviyyatün Bi yemiyniHİ''

O’nun kadrinin hakkınca Allah’ın hakkını vermediler (Allah’ı hakkıyla tanımadılar)... Kıyamet günü Arz bütünüyle O’nun (kudret) kabzasındadır, Semavat(Semalar) ta O’nun (Bi-) sağ eliyle dürülmüşlerdir... (39:67)

Acaba burada anlatılmak istenen bizim sağ elimizdeki gibi
bir fare olabilir mi?

Bilgisayarların özüne indiğimizde karşımıza 0 ve 1 rakamları çıkmaktadır.
0 Elektrik yok/yok/negatif
1 Elektrik var/var/positif


İnsanın özüne indiğimizde ise karşımıza D.N.A. / R.N.A. gibi
harfler çıkmaktadır.
El Fatır bu harflerle birçeşit "puzzle" yapmakta,
Alak'ı meydana getiren genetik formülleri ve bilgileri O yönlendirmekte..
Böylece Alak'ın görevini ve Yüz'ünü belirlemektedir.

Dünya insanı X ve Y harflerinden yaratılmaktadır.
Evrimin son aşamasındaki bir kadına: Huri / Dilber /.. denilir
Erkeğin son haline ise Civan / Sultan /.. denilir.
Bu şekildeki varlıkların özünde de yine harfler vardır.,
Ama Onları oluşturan harfler belki B.Q. / I.Q. gibi harfleridir.
D.N.A. yerine de G.O.D.?
Allahu Alem.

Kur'anda Evrim/Mutasyon var mıdır?

'Kul kûnu hıcareten ev hadiyda;

De ki: “Taşlar(yığını) ve demir(kütlesi) olun(isterse)!”.

Ev halkan mimma yekbüru fiy suduriküm* feseyekulune men yuiydüna* kulilleziy fetareküm evvele merretin, feseyünğıdune ileyke ruusehüm ve yekulune meta hu* kul asa en yekûne kariyba;

“Yahut sadırlarınızda/içinizde büyük olan bir yaratık(olun)”... Diyecekler ki: “Bizi kim iade edecek(yeniden yapacak) ?”... De ki: “Sizi ilk defa (bu fıtratla) yaratmış olan”... (Şaşkınlık ve alaydan) sana kafalarını sallayacaklar ve derler ki: “Ne zaman o?”... De ki: “Kariyb(yakın) olması umulur”.(17:50+51)

Bu Ayetlere göre vardır.

Ama bu 'Evrim' tesadüfler üstüne kurulmuş birşey değildir,
ve bir adı vardır:

"B" planı, yani;
Bi Kader

"İnna külle şey'in halaknahu Bi kader" (54:49)

Herşey bu Planının bir parçasıdır ve hareket eden herşey programı doğrultusunda bu plana göre hareket etmektedir.


Rabb-ül Alemin buradaki ve her harften Beridir.
Subhan ve Ekber'dir.

14 Kasım 2009 Cumartesi

KIYAMET GELMEZ DİYENLER

İnkarcılar "O saat bize gelmez" dediler. De ki: "Hayır, duyu organlarıyla algılanamayanları bilen Efendime andolsun ki, o mutlaka size gelecektir..."

34 Sebe Suresi 3

Eğer kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra tarafımızdan bir rahmet tattırsak der ki: "Bu benimdir! O saatin geleceğini de sanmıyorum. Efendime döndürülsem bile, muhakkak O'nun katında benim için daha güzel şeyler vardır." İnkarcılara biz elbette yapmış olduklarını haber vereceğiz ve elbette o çetin azabı onlara tattıracağız.

41 Fussilet Suresi 50

Kitabımızın ilk üç bölümünde Evren'in nasıl başladığını inceledik. Bu ve bundan sonraki bölümde ise Evren'in sonunu (kıyameti) Kuran'ın anlatımlarından inceleyeceğiz. İddia ediyoruz; bütün insanlık tarihinde, Kuran'ın Evren'in başı ve sonu hakkında verdiği bilgileri bu kadar ayrıntılı ve tam doğru olarak anlatan ikinci bir kitap, ikinci bir kaynak kesinlikle gösterilemez. Bu konudaki bilimsel bilgilerin bulunmasından önceki Dünya'nın tüm iddialı kaynaklarını tarayın. Kuran'ın bu konudaki benzersizliği ortaya çıkacaktır. Hatta Evren'in başlangıcı ve Evren'in sonunun ikisinin birden değil, herhangi birinin bile Kuran'dan daha iyi anlatıldığı ikinci bir kaynak yoktur. Kuran delillerini göstereceğini söylemişti. İşte Allah'ın kitabı, işte delilleri! Hem de Evren'in başlangıcı ve Evren'in sonu gibi iki çok çok önemli konuda. Samimi olarak delil arayanlar için bunlar yeterli delil değil mi?

İnsanlar kendi zaman dilimlerine hapsolmuş bir bakış açısıyla Evren'e baktıklarında; her şeyde sabit, değişmez, statik bir yapının olduğunu zannedebilirler. Peygamberimizin geldiği dönemde Dünya'nın ve Evren'in sonunun geleceğinin söylenmesi inanılmaz bir iddiaydı. Dünya'nın Evren'de uçan bir cisim olduğunu bilmeyen o devrin insanları, ayaklarının altında sapasağlam gözüken Dünya'nın, bir gün gelip de yok olacağının söylenmesine inanamadılar ve itiraz ettiler. Hele hele, tüm Evren'in de Dünya gibi yok olacağının söylenmesi Allah'ın kitabına inanmayanlara, Allah'ın gücünün bunları gerçekleştireceğine akıl erdiremeyenlere, imkansız gözüküyordu. Bu bölümün girişinde alıntıladığımız iki ayet, Peygamberimizin döneminde kıyamete, yani Dünya'nın ve Evren'in son bulacağının söylenmesine yapılan itirazları anlatmaktadır.

Günümüzde Evren ile ilgili bilgilerin artması sonucunda Kuran'ın, Evren'in ve Dünya'nın sonunun geleceğine dair iddiasının doğruluğu tartışılmaz bir şekilde kabul edilmiştir. Artık hiç kimse kalkıp da Dünya'nın sonunun gelmeyeceğini iddia edemez. Hiçbir şey olmasa bile Güneş'in enerjisini tüketmesi sonucunda Dünya'mızın sonunun geleceği kesindir. Evren'in sonunun da geleceği kesindir, fakat bunun nasıl gerçekleşeceği, hangi şekilde bu sonun oluşacağı ve ne zaman olacağı tartışmalıdır. (Bundan sonraki bölümde de Evren'in sonunun nasıl olacağını Kuran ayetlerine dayanarak tartışacağız.)

örneğin keşfedilen termodinamiğin kanunları Evren'in sonunun geleceğini (kıyametin geleceğini) göstermektedir. 1856 yılında Alman fizikçi Hermann Von Helmholtz, termodinamiğin ikinci yasasına dayanarak Evren'in bir gün öleceğini gösterdi. İkinci yasa en basit anlatımıyla ısının sıcaktan soğuğa doğru aktığını belirtir. Bir sobanın odayı ısıtması, elimizdeki çayı soğumaya bırakışımız, hep bu yasanın işleyişiyledir. Helmholtz, Rudolf Clausius ve Lord Kelvin'in çalışmaları termodinamikte tersine çevrilemez değişimi tanımlayan entropi adlı bir niceliğin kabul edilmesini sağladı. Sıcak bir kütlenin soğuk bir kütleyle temas ettiği basit örneğimizde entropi, ısı enerjisinin sıcaklık derecesine bölümü olarak tanımlanabilir. Evren'de toplam entropi hep artar. Dünya'mızı ısıtan Güneş'te bunun örneğini görebiliriz. Güneş'in ısısı Evren'in soğuğuna akar, ama bu süreç tersine döndürülemez.

DİN VE FELSEFE AçISINDAN TERMODİNAMİK KANUNLARI

Peki bu süreç sonsuza dek sürebilir mi? Cevap hayır olacaktır. Sıcaklık tek bir sıcaklık derecesine ulaşınca termodinamik denge olarak adlandırılan sabit bir hal oluşur. Güneş'te ve daha pek çok yıldızda, ısının akışı milyarlarca yıl sürebilir, ama bitmez tükenmez değildir. Bir zaman dilimi sonucunda termodinamiğin kanunları Evren'deki hareketin durmasını mecbur kılmaktadır. Bu yasalar bizi iki sonuca götürür:

1 Evren'in bir başlangıcı vardır.

2 Evren'in bir sonu olacaktır.

Kıyameti temsilen çizilmiş bir resim

Tarih boyunca tek Allah'a inanan tüm dinler bu iki iddianın savunucusu olmuşlardır. Kuran bu iki iddiayı savunurken hem Evren'in başlangıcı için, hem de sonu için mucizevi açıklamalar yapar. (Kitabın ilk 3 bölümünde Evren'in başlangıcı ile ilgili mucizevi açıklamaları okuduk) Tarih boyunca maddeyi ilahlaştıranlar ise maddenin sonsuzdan beri var olduğunu ve sonsuza dek var olacağını söylemişlerdir. Yani hem yaratılış fikrine götüren başlangıcı, hem de dinlerin tarifi olan kıyameti inkâr etmişlerdir (Alıntıladığımız iki ayette Peygamberimiz'in dönemindeki itirazlar görülüyor). Astrofiziğin ilerlemesiyle Evren'in başlangıcı ve sonu olduğu anlaşılınca fikirlerini buna uydurmak isteyen ateistler olmuştur, ama bilimsel bir gerçek olarak Evren'in başı olduğu ve sonu olacağı anlaşılmadan önce ateistlerin bunları red ettiği apaçıktır. Bilimsel bilgilerin günümüzde tüm ortaya koyduğu verilere rağmen, birçok ateist hâlâ Evren'in başı olduğunu ve sonunun geleceğini red etmeye çalışmaktadır.

Termodinamiğin yasaları, dinin iddiasını, felsefe tarihinde dinle paralel şekilde Yaratıcının Evren'i yarattığını, Evren'in başı ve sonu olduğunu söyleyenleri doğrulamış, karşıtlarını yalanlamıştır. Bu bulgular tek Allah'a inanan 3 büyük dinin bu önemli konudaki tezlerinin bilim tarafından doğrulanması demektir. Evren eğer sonsuzdan beri var olsaydı, termodinamiğin kanunlarına göre sonsuz zamanda, Evren'de tüm hareket durmuş olacaktı. Evren'de hareketin var olması, Evren'in sonsuzdan beri var olmadığını ve Evren'in bir başlangıcı olduğunu göstermektedir. Şu anda Evren'de hareket olduğuna ve Evren'de bir başlangıç olduğuna göre, kıyamet başka hiçbir şekilde kopmasa bile termodinamiğin kanunlarına göre kopmalıdır. Fakat görülen odur ki Evren'in kıyametinin kopması için termodinamiğin yasalarının gerçekleşmesine gerek kalmayacaktır. (69. bölümde bu konuya yine döneceğiz)

YILDIZLARIN VE GüNEŞİMİZİN öLüMü

Yıldızlar söndürüldüğü zaman

77 Mürselat Suresi 8

Kuran'ın indiği dönemde insanlar yaygın olarak yıldızların ışığının sonsuza dek sürecek bir özelliğe sahip olduğunu sanıyorlardı. Bu yüzden yıldızların iç yapısının ve yıldızların enerjilerinin tükeneceğinin bilinmediği bir dönemde, Kuran'ın, yıldızların varlıklarının son bulacağını söylemesi mucizevi niteliktedir. Yıldızlar ışığın kaynağı olduğu için, ayette yıldızların söndürülmesinden bahsedilmesi de önemlidir.

Gezegenler saçıldığı zaman

82 İnfitar Suresi 2

Ayetlerde yıldızların söndürülmesinden bahsedilirken, ışığın kaynağı olmayan gezegenlerin ise dağılıp saçılmasından bahsedilir. Kuran'da yıldız kelimesi Arapça "necm" olarak geçerken, gezegen kelimesi ise "kevkeb" olarak geçer. Gezegenler merkezi bir yıldıza tabi oldukları için, bu yıldızın hayatı son bulup ışıkları söndürülünce gezegenler de yörüngelerinden, rotalarından çıkarlar, yani dağılıp saçılırlar. (Bazı çevirmenler kevkeb ve necm kelimelerinin her ikisini de yıldız diye çevirip aradaki farka dikkat etmemişlerdir.) Gezegenler ışığın kaynağı olmayıp yansıtıcıdırlar, bu yüzden gezegenlerin söndürülmesi mümkün değildir. Kuran mucizevi özelliğini her ifadesinde göstermektedir.

Güneş dolandığı zaman

81 Tekvir Suresi 1

Ayette geçen tekvir fiili sarığın başa dolanmasında kullanıldığı gibi, yuvarlatmak, dürmek, katlamak, büzmek anlamlarına gelir. Ayet kıyametin anlatıldığı bir tablo içinde Güneş'in nasıl son bulmaya gittiğini anlatmaktadır. Tüm yıldızlar gibi Güneş'imiz de hidrojen atomunu yakıp enerjisini elde eder, böylece ısı ve ışık saçar. Hidrojeni helyuma dönüştürme süreci, hidrojen atomunun bitmesiyle durur ve yıldızlar da ölür. Güneş'imizin de eğer başka bir etken olmazsa bile sırf bu sebeple öleceği kesindir. Yıldızlar ölürken

Güneş'imizin, “Kırmızı Dev” olup ölmesi beklenmektedir. büyüklüklerine göre Kırmızı Dev, Resim bir yıldızın “Kırmızı Dev” aşamasını temsil ediyor. Beyaz Cüce veya Karadelik aşamalarına geçerler. Güneşimizin büyüklüğü sebebiyle önce Kırmızı Dev olup sonra ölmesi beklenmektedir. Güneş tarih boyunca insanların gözünde o kadar büyütüldü ki, Kuran'ın indiği dönemde Güneş'i tanrı sayanlar vardı. Kıyametin kopacağını anlamanın önemi burada da görülmektedir. Kıyametin kopacağını anlamayıp Güneş'i tanrı ilan edenler, Evren'i ve Dünya'yı sonsuza dek var olacak sanıp, buna göre reenkarnasyonla, sonsuza dek Dünya içinde ruh göçüne inanan çoktanrıcı, ortak koşucu dinler üretenler olmuştur. Kıyametin kopacağının anlaşılması, Güneş'i tanrılaştıran anlayışları veya reenkarnasyonla sonsuza dek hayatın devrinin Dünya içinde olacağını söyleyen anlayışları çürütmüştür. Kuran'ın anlattığı ahiret inancıyla kıyametin kopması bir sistemin aşamaları olarak birbiriyle ilintilidir. Kıyametin kopacağının gerçekliğinin anlaşılması, Kuran'ın anlattığı ahiret inancını da güçlendirmektedir.

O saatin yaklaşarak gelmekte olduğuna şüphe yoktur. Ve Allah mezarlardakileri diriltecektir.

22 Hac Suresi 7

Kuran'ın kıyametteki yokoluşta Güneş'in ve Dünya'nın sonundan bahsetmesi ve günümüzde de Güneş'in ve Dünya'nın bir gün yok olacağının anlaşılması, Kuran'ın mucizesini ortaya koyar. Kuran'ın indiği dönemdeki astronomi bilgisiyle bunların bilinmesine imkan yoktur.

Kuran'ın vahyedildiği dönemde yaşayan Müslümanlar tüm bu saydıklarımızın bilimsel olarak mümkün olduğunu anladıkları için değil, Evren'i yaratan Allah'a, tüm Evren'i yok etmenin ne kadar kolay olduğunu kavradıkları için inanmaktadırlar. Günümüzdeyse Kuran'ın; yıldızların, Güneş'in, Dünya'nın sonunun geleceğini söyleyen açıklamaların doğruluğu anlaşılmış bulunuyor. Bir gün yok olacak Güneş'e tapanlar artık yoklar, bakalım bir gün yok olacak maddeye tapanlar ne zaman yok olacaklar.

SULARIN KAYNADIĞI DEPREM

Yeryüzü sallanıp sarsıldığında

56 Vakıa Suresi 4

Kuran'daki kıyamet sürecini başlatan saatin gelmesiyle ilgili tüm açıklamalar, bu süreçte yeryüzünde büyük bir deprem olacağını göstermektedir. Kuran'da bu sallantının çok şiddetli olacağı açıkça söylenir. Dağları unufak edecek bu sallantının, insanlarda büyük bir paniğe yol açacağı Kuran ayetlerinde anlatılır. Ayrıca denizlerin durumu şöyle anlatılır:

Denizler kaynatıldığı zaman

81 Tekvir Suresi 6

Denizler fışkırtılıptaşırıldığı zaman

82 İnfitar Suresi 3

Gerçekten de dağları unufak edecek bir depremde, mağmadaki kızgın lavlar yeryüzünün birçok noktasından fışkıracaktır. Denizlerin olduğu yerlerden fışkıracak mağma, denizlerin suyunu kaynatır, fışkırtıp taşırır. Hayatında belki de hiç deprem görmemiş Hz. Muhammed'in –deprem görse bile şiddetli bir depremde mağma tabakasının fışkırıp denizleri kaynatabileceğini bilmesine olanak yoktur. O dönemin insanlarından mağma tabakasındaki potansiyeli ve bu potansiyelin denizleri çok rahat bir şekilde kaynatabileceğine dair bilgileri bilmesini bekleyemeyiz.

Yabani hayvanlar bir araya toplandığı zaman

81 Tekvir Suresi 5

Kuran kıyametin büyük depreminde yabani hayvanların bir araya toplanmasına dikkat çekmiştir. Günümüzde de deprem öncesi ve deprem sonrası hayvanların hareketleri bilim adamlarının dikkatini çekmektedir. örneğin bir depremde Seattle Woodland Hayvanat Bahçesinde fillerin deprem öncesi garip hareketleri, gorillerin kafeslerinde kendilerini yerden yere attıkları tespit edilmiştir. Depremler ve hayvanların depremlere karşı garip reaksiyonları araştırma konusu olmaya devam etmektedir. Kuran'ın bu konudaki ayetini okuduktan sonra, biz bu araştırmaların derinleştirilmesinin faydalı olacağını sanıyoruz.

3 Yer dümdüz edildiğinde

4 İçinde olanları dışa atıp boşaldığında

84 İnşikak Suresi 34

İnşikak suresinden alıntıladığımız ayetlerde de yeryüzünün iç kısmındakilerin dışarı çıkmasına işaret edilmektedir ki; bu da mağmanın kıyametin depreminde birçok yerden fışkıracağına dair açıklamamızı desteklemektedir.

Kuran, insanoğlunun zihnini yeryüzünün başına gelecek en ciddi olaya çevirmesini istemektedir. Bilimin ilerlemesi, Kuran'ın bahsettiği kıyametin kopacağını, Dünya'nın ve Evren'in sonunun geleceğini ortaya koymaktadır. Artık hiç kimse yıldızlar sonsuza dek var olacak, Güneş'in ışığı hep parlayacak, bu Evren, bu Dünya hiç yok olmayacak diyemez.

Hiçbir bilimsel bilginin olmadığı dönemde Kuran bunları söyledi ve yine haklı çıktı. Aynen Kuran'ın dediği gibi Evren'de kıyametin kopacağının belirtileri zaten mevcuttur.

O saatin kendilerine ansızın gelmesini mi bekliyorlar? Onun belirtileri zaten gelmiştir. O onlara gelip çattıktan sonra ibret almaları neye yarar?

47 Muhammed Suresi 18

ÇEKİRGELER GİBİ

Hepsi de alçalmış bakışlarla mezarlarından çıkarlar. Tıpkı yayılan çekirgeler gibi.

54 Kamer Suresi 7

Kitabımızın buraya kadar olan bölümlerinde Büyük Patlama ile Evren'in oluşumundan kıyametin gerçekleşip Dünya'nın ve Evren'in son bulmasına kadar olan süreci anlatan Kuran ayetlerinin mucizevi açıklamalarını ve bize düşündürdüklerini aktarmaya çalıştık. Kitabımızın ilk kısmının bu son bölümünde ise kıyametin gerçekleşmesinden sonra başlayacak ahiret sürecini anlatan alıntıladığımız ayetin mükemmel benzetmesini inceleyecek ve daha sonra ahiretin varlığı hakkında Kuran'ın bize düşündürdüklerine değinip kitabımızın ilk kısmını noktalayacağız.

Yukarıdaki ayette inkârcılara ahirette diriltilecekleri hatırlatılmakta, sonraki ayette ise bu günün inkârcılar için zor bir gün olacağı belirtilmektedir. Milyarlarca insanın topluca dirilişi ne kadar da müthiş bir sahnedir! Şaşkınlık... Pişmanlık... Korku... Herkes yalnız başına... Bir tek Allah'ın yardımının faydalı olabileceği bir gün... Dünya'da çok itibar edilen mevkilerin, ailelerin, paraların, mülklerin fayda etmediği bir gün... Geriye dönüşün olmadığı bir gün…

İşte o gün insanların mezarlarından çıkışı çekirgelere benzetilir. Peki neden çekirgelere? Allah neden bu örneği seçmiştir? Son yüzyılda haşereler üzerinde mikro kameralar ve sistemli gözlemle yapılan araştırmalar bize neden çekirgelerin örnek olarak gösterildiğini açıklamaktadır. Herşeyden önce çekirge sürüleri çok kalabalıktır. Milyarlarca çekirge bir araya gelerek kilometrelerce uzunluk ve genişlikteki kapkara bir yağmur bulutunu andırırlar. Bu sürülerin bazılarının 35 kilometre genişliğinde ve metrelerce derinlikte olduğu tespit edilmiştir.

Ayrıca çekirgeler yumurtalarını toprağın içine tohum gibi yerleştirirler ve çekirge larvaları uzun bir müddet toprağın altında kaldıktan sonra yeryüzüne çıkarlar. Nereden çıkarlar? Toprağın altından...

Şimdi örnek olarak Amerika'nın New England bölgesinde yaşayan çekirgeleri inceleyelim. Bu çekirgeler 17 yaşına bastıkları yılın Mayıs ayında, uzun yıllardan beri yaşadıkları yer altındaki karanlık yarıklardan toprak üzerine çıkarlar. Eğer insanlara "Sizi karanlık bir yere kapatacağız ve saatiniz olmadan, dış dünyayla bağlantınız olmadan 17 gün sonra hep beraber dışarı çıkacaksınız" deseniz, emin olun birçok insan 17 günlük süreyi bile doğru tahmin edemez. Dünya'dayken maddi bedeni mezara konmuş insanların, ahirette topluca yaratılmalarına bundan güzel örnek olur mu? Kısacası çekirgeler ve insanlar benzer şekilde

Toprağın altında uzun bir müddet kaldıktan sonra topluca çok kalabalık olarak yeryüzüne çıkarlar

Kuran'da öğüt almamız için örnekler verilir. Bu örnekler üzerine düşünmemiz, hem Allah'ın verdiği örneklerin güzelliğini, hem de bu örneklerle kastedilen anlamları anlamamızı sağlayacaktır.

İşte bunlar bizim insanlara verdiğimiz örneklerdir. Ancak bilgi sahiplerinden başkası bunlara akıl erdirmez.

29 Ankebut Suresi 43

Gerçekten de insanlara, bu Kuran'da her türlü örneği verdik ki öğüt alsınlar.

39 Zümer Suresi 27

KURAN MUCİZELERİ AHİRETİN VARLIĞINI İSPATLAR

Kuran'ın çok büyük bir bölümü ahiretin varlığının anlatımına ayrılmıştır. Diyebiliriz ki; Allah'ın varlığı ve buna bağlı anlatımlardan sonra Kuran'ın en önemli haberi, ahiretin var olduğu, Dünya'da yaptıklarımızın, ahiretteki hayatımızı nasıl yaşayacağımızda etkili olacağıdır.

Kuran 1400 yıl önceden, hiç kimsenin o dönemlerde bilmesine imkan olmayan bilgileri, fizikten embriyoljiye, jeolojiden zoolojiye kadar vermektedir. Tüm bu birbirinden farklı konulara giren Kuran, hiçbir konuda kendi döneminin yanlış inançlarını, yanlış bilgilerini içermeden, her konuda tam isabetli, tam mükemmel olarak doğruları ortaya koymuştur.

İşte bu Kuran'ın en büyük iddiası, en büyük haberi Allah'ın varlığı, Allah'ın varlığının her şeyden daha önemli olduğu ve Allah'a ortaklar koşmamamızdır. Kuran, Evren'deki tüm oluşların dayanağı olan Allah'ın varlığını anlatmakta ve Evren'deki tüm oluşumlar Allah'ın bilgisini, kudretini, sanatını göstererek Kuran'ı onaylamaktadır. İşte bu en önemli bilgi olan Allah'ın varlığını ortaya koyan Kuran'ın, yeryüzünde hiçbir alternatifi yoktur. Kuran, Allah'a inanç gibi en önemli konuyu ortaya koymuş ve insanların bu inancı kazanmasını sağlamıştır. Kuran, insanları inançsızlıktan, putperestlikten kurtarmış, aynı zamanda kendisinden önce gelen kitapları ve Peygamberleri de onaylamıştır. Kısacası Allah'ın varlığını ve Allah'ın varlığının önemini anlayanlar, bu konudaki inancı oluşturan Kuran'ın da önemini anlayacaklardır.

Hiçbir kitapta, hiçbir eserde, hiçbir yerde görülmeyen mucizeleri oluşturan Kuran, aynı zamanda en önemli görevi yerine getiren kitaptır. Kısacası Kuran;

1 Allah'ın varlığı gibi en önemli konuyu insanlara duyurur ve insanları Allah'a yöneltir.

2 Dünya'da eşi ve benzeri olmayan mucizeleri sergiler. Böylece hem kendisinin Allah'tan olduğunu, hem mesajlarının doğruluğunu ispatlar.

örneğin Evren'in yaratılışı ile ilgili ilk üç konuda anlattıklarımızı inceleyin. Kuran'ın bu konuda ortaya koyduğu bilgilerin (bilimsel olarak bu konu anlaşılmadan) daha önce hiçbir yerde olmadığını göreceksiniz. Kuran'ın anne rahmindeki embriyonun gelişimlerini ele alan açıklamalarını ele alın, durum yine aynıdır. Kuran'ın hayvanların dünyası hakkındaki açıklamalarını ele alın, denizlerin altına dair açıklamalarını ele alın, durum hep aynıdır.

Tüm bu mucizeler ve Kuran'ın üstlendiği görev, Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu ve Kuran'ın ne kadar güvenilir olduğunu ispatlar. İşte tüm bu mucizelere sahip Kuran'ın daha önce de dediğimiz gibi Allah'ın varlığından sonra en büyük iddiası ahiretin varlığıdır. Kuran'ın güvenilirliğini ortaya koyan her mucize böylece ahiretin varlığına da bir delil oluşturmaktadır.

AHİRETİ YARATMAK ALLAH İÇİN ÇOK KOLAYDIR

Ahiretin varlığının delilleri pek çoktur. İçimizde var olan daima var olma isteği, hiç yok olmama isteği de ahiretin varlığının delilidir. Allah susama hissi verince karşılığında su vermiş, acıkma hissini yaratınca karşılığında yiyeceğimiz rızıkları da yaratmıştır. İnsanın bu hayatla tatmin olmamasını, sürekli yaşama isteğini, yani ahirete olan muhtaçlığı da yaratan Allah'tır. Susama hissine karşı su imkanını, acıkma hissine karşı yeme imkanını yaratan Allah, elbette sürekli yaşama hissimize karşılık ahireti yaratacaktır. Allah eğer bunları vermek istemeseydi, bize istemeyi vermezdi. Madem ki Allah bize her şeyden daha şiddetli şekilde ahireti istetiyor, elbette verecektir.

Ahiretin varlığının en önemli ve tek başına yeterli olan delili Allah'ın bu konudaki vaadiKuran'ın mucizeleri ahiretin varlığı için de delildir. Kuran'ın en dir. Hiç mümkün müdür ki Allah, önemli mesajlarından birisi ahiretin varlığıdır.

Kendi vaadine inanan, ahireti yaratmanın Allah'a çok kolay olduğuna inanan, Allah'a yönelen ve Allah'tan ahireti isteyen kullarını yalancı çıkarsın, hüsrana uğratsın; buna karşılık Allah'ın vaadine inanmayanları, Allah'ın ahireti yaratmasını mümkün görmeyenleri, Allah'a aldırmayanları, Allah'ı inkâr edenleri ve Allah'a yönelenlerle alay edenleri haklı çıkarsın, onaylasın. Elbette ki mümkün değildir! Her görünen Allah'ın doğru sözlü olduğunu, Allah'ın vaadinden caymayacağını gösterir. Yalan eksiklikten, zayıflıktan doğar. Allah'la beraber ise ne bir eksiklik, ne bir zayıflık düşünülebilir.

Peygamberimizin döneminde ve sonraki dönemlerde de ahiretin varlığı ile ilgili kuşkuların temelini "Acaba Allah ahiret yaratabilir mi?" sorusu oluşturmuştur. Ahiretin varlığı ile ilgili düğümün düğümlendiği soru budur. Kuran çok kısa, çok net ve tamamen çözümleyici şekilde bu soruyu yanıtlar, cevabı harika bir şekilde verir.

77 İnsan kendisini çok az bir sıvıdan yarattığımızı görmez mi? Şimdi o apaçık bir düşman kesilmiştir.

78 Kendi yaratılışını unutarak bize bir de örnek veriyor. Dedi ki "çürüdükten sonra kemikleri, kim diriltecek?"

79 De ki: "Kim onları ilk başta yarattıysa, onları yine O diriltecek. O, her tür lü yaratmayı bilendir."

36 Yasin Suresi 7779

İlk defa yaratan! Allah'ın bizi yarattığını bilmek, ahiretin varlığını, Allah için ahireti yaratmanın ne kadar kolay olduğunu anlamaya yeterli delildir. Evren'i incelememiz; Allah'ın, Evren'i ne kadar mükemmel, ne kadar incelikle ve tüm ayrıntıları planlayarak yarattığını anlamamız, ahireti, Allah'ın ne kadar kolay yaratacağını kavramamız için yeterli olacaktır.

49 Dediler ki: "Biz kemikler haline geldikten, toprak haline gelip ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?"

50 De ki: "İsterseniz taş olun, isterseniz demir"

51 "Ya da gönlünüzde büyüyen herhangi bir yaratık olun." Diyecekler ki: "Bizi kim geri döndürecek?" De ki: "Sizi ilk kez yaratan kimse, O…"

17 İsra Suresi 4951

Ahireti yaratmak Allah'a çok kolaydır. Hem bu Allah'ın vaadidir, hem bu hepimizin en büyük ihtiyacıdır, hem Kuran'ın yüzlerce ayeti ısrarla ahireti müjdelemektedir. Yaratmanın Allah için ne kadar kolay olduğu belliyken inkâr, gerçekten de şaşırılacak bir davranıştır. Allah insanın yaratıcısıdır ve toprağın insan bedenini nasıl bozduğunu bilir. Allah, toprağın insan bedenini bozmasından ötürü, insanın ilk yaratılışını unutmaz.

3 "Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı? Bu uzak bir dönüş."

4 Doğrusu biz yerin onlardan neyi eksilttiğini biliriz. Katımızda her şeyin korunduğu bir kitap vardır.

50 Kaf Suresi 34

Allah tek bir DNA molekülü içinde bile insan bedenine ait tüm bilgiyi saklamaktadır. Kuran yaratılışımıza bakıp ahiretin varlığını anlayabileceğimizi söylerken, birçok ayetinde de Allah'ın nasıl yarattığına gözlerimizi çevirmektedir. Kuran'ın mucizelerini incelediğimiz bölümlerde, bu mucizelerin çoğu Allah'ın Evren'deki yaratışının mükemmelliklerine de değinmektedir. Vücudumuzun hücreleri her an ölmekte, yeni hücreler her an yaratılmaktadır. Hiçbirimizin doğduğu günkü vücudundaki hücreleriyle, bugünkü bir hücresi bile aynı değildir. Yediğimiz yiyecekler sürekli vücudumuzdan bir parçaya dönüşür ve eski ölen parçalarımızın yerini alır. Vücudumuzun temel taşı olan karbon, hidrojen, azot, oksijen, fosfor, kükürt gibi atomlar biz yaşadıkça sürekli vücudumuza girer ve çıkarlar, sonunda ise toprağa karışırlar. Fakat "nefs, ruh" dediğimiz maddi olmayan esas özümüz, bütün bu değişimlerde sürekli aynı kalan özümüzdür. Allah daha biz yaşarken bile maddi vücudumuzu sürekli yenileyerek yaratmaktadır. Toprağın vücudumuzu nasıl tahrip ettiğini, vücudumuzun aslının nasıl olduğunu bilen Allah, bizi yeniden yaratmayı vaad etmiştir. Madem ki bu vaad çok kolaydır ve Allah'ın vaadidir, elbette gerçekleşecektir. Evren'in ve yeryüzünün yaratılışına birçok Kuran ayeti gözlerimizi çevirir ve bunların yaratılışı ahiretin yaratılışı, ölülerin diriltilişi için delil olarak gösterilir.

Görmüyorlar mı ki, gökleri ve yeryüzünü yaratan ve bunları yaratmakla yorulmayan Allah'ın ölüleri de diriltmeye gücü yetmektedir. Evet, O her şeye gücü yetendir.

46 Ahkaf Suresi 33

Evren'deki çok uzun mesafeli yaratılışlar, canlıların adedindeki, türlerindeki çok büyük sayılar, Allah için bir adedin de, çok büyük sayılardaki yaratışların da eşit olduğunu, Allah için hiçbir zorluk olmadığını ortaya koyar.

Sizin yaratılmanız da diriltilmeniz de bir tek kişininki gibidir. Allah işitendir, görendir.

31 Lokman suresi 28

HAZIRLANALIM GİDİYORUZ

Kuran'da birçok konu apaçık anlatılırken, özellikle bizim duyu organlarıyla algılayamadıklarımız benzetmeli anlatım metoduyla (müteşabih olarak) anlatılır. (Bakınız 3Ali İmran Suresi 7. ayet) Ahirette cennet ve cehennemin anlatılışında da bu benzetmeli anlatım metodu kullanılır. (Bakınız 2Bakara Suresi 25. Buradan ahiretteki nimetlerin müteşabih, yani benzetimli anlatımla anlatıldığı anlaşılmaktadır.) Yani ahiretteki anlatımların tam anlamıyla nasıl olduğunun anlaşılması ancak ahirete gidilmesiyle mümkün olacaktır. Dünya'daki anlatımlar ahiret hakkında bir bilgi kaynağı olmakla beraber, bu anlatımlar benzetmeli (müteşabih) oldukları için, bunların %100 ahiretin resmi olarak düşünülmesi hatalı olur. Cennetteki mutluluk, cehennemin pişmanlığı apaçık olmakla beraber, Kuran'ın anlatımlarının tam anlamıyla neyin karşılığı olduğu ahirette anlaşılacaktır.

Ayrıca ahiretle ilgili anlatılanların cennetin ve cehennemin bütününün bilgisini kapsamadığı unutulmamalıdır. Türkiye'deki Antalya yöresini anlatmaya kalksak bile Kuran'dan kalın bir kitap olurdu. Kuran, cennet ve cehennem ile ilgili tüm ayrıntıları verseydi herhalde birçok cilt kitap olurdu. Kuran'da cennet ve cehennem ile ilgili belli kesitler verilir, bu insanlar için belli ipuçları niteliğindedir. Cennette birkaç meyvenin isminin sayılması, cennette bir tek o meyvelerin olduğunu göstermez. Cennette insan nefsinin arzuladığı her şeyin olduğunun söylenmesi bu dediğimizin bir delilidir. (Bakınız 42 Şuara Suresi 22, 43 Zuhruf Suresi 71, 21 Enbiya Suresi 102, 50 Kaf Suresi 35) Kuran insanların ve indiği ilk dönemin genel arzu ve korkularına göre ahiretten kesitler vermiştir. Elbette bu kesitler doğrudur. Fakat bu kesitler cennet ve cehennemin bütününü ifade etmez, sadece belli tabloları benzetmeli anlatımla anlatır.

Şu kısacık hayatta Allah'a yönelmekten, ahiret için çabalamaktan daha akıllıca, daha vicdanlıca bir hareket olamaz. Dünya hayatı çok kısadır. üstelik bu kısa hayatın üçte biri uykuda, birkaç yılı tuvalette, uzunca bir zamanı yolda... geçer. Birkaç yıllık fazladan zevk uğruna her türlü nimeti veren Allah'a yönelmemek büyük bir nankörlük, Dünya'daki kısacık ömre karşı sonsuz olan ahiret için uğraşmamak büyük bir akılsızlıktır. Allah her yarattığı hakkında mutlak bilgiye sahiptir. (36 Yasin Suresi 79), Allah her şeye gücü yetendir (24 Nur Suresi 45), Allah ölüleri diriltecektir (36 Yasin Suresi 12) ve bu Allah için çok kolaydır (64 Tegabun Suresi 7).

Her benlik ölümü tadacaktır. Kıyamet günü (Diriliş günü) hak ettiğiniz karşılıklar size eksiksiz olarak ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o kesinlikle kurtulmuştur. Dünya hayatı aldatıcı bir yararlanmadan başka bir şey değildir.

3 Ali İmran Suresi 185

YERYÜZÜNDEKİ FAY HATLARI

Ve çatlaklarla dolu yer.

86 Tarık Suresi 12

Bu ayetten bir önceki ayette (86 Tarık Suresi 11), gökyüzünün geri döndürücü özelliğine dikkat çekilerek 1400 yıl önce yaşayan insanların bilemediği oluşumlara işaret edilmiştir

(20. bölümde bu konuyu işledik). Bu ayette de Kuran'ın indiği dönemdeki insanların bilemediği gerçeklere işaret vardır. Ayetin indiği dönemden sonraki yıllarda yeryüzünün çatlakları olan fay hatları keşfedilmemiş olduğu için bu ayetin sadece toprağın çatlayıp, bitkilerin içinden çıkması gibi anlamları ifade ettiği zannedilmiştir.

2. Dünya Savaşından sonra bilim adamları değerli madenlere, minarellere ulaşmak içindeniz altı araştırmalarına hız verdiler. Denizaltında yapılan bu araştırmalarda hiç umulmadık bir şekilde yeryüzünün çatlaklarla dolu olduğu anlaşıldı. Bu çatlaklara fay veya kırık denmektedir. Gökyüzünün geri döndürücü özelliğiyle suyu yeryüzüne, zararlı ışınları uzaya geri döndürmesi (11. ayetin işareti) Dünya'mızla ilgili nasıl önemli bir bilgiyse, yeryüzündeki fay hatlarının varlığı ve bu fay hatlarının fonksiyonları da (12. ayetin işareti) çok önemli bir bilgidir. 2. Dünya savaşından günümüze kadar geçen süreyi, Kuran'ın inişinden günümüze kadar geçen süreyle kıyaslarsak, Kuran'ın 1400 yıl önce bu bilgilere işaret etmesinin değerini daha iyi anlarız.

HERŞEY BİRBİRİNE BAĞLANMIŞ

Kuran gözümüzü bir gökyüzüne, bir yeryüzüne çevirerek tüm bu alanlardaki mükemmel oluşumlara dikkatlerimizi çekmekte, bu alanların sırlarını, bilgilerini öğrenmeye bizi teşvik etmektedir.

Herşey, Uzak ya da yakın

Birbirine bağlanmış

Gizlice, ölümsüz bir el tarafından

Tek bir çiçek bile yapamazsın

Bir yıldızı yerinden oynatmadan

Francis Thompson

Gökyüzü gibi yeryüzünün derinlikleri de keşfedilmesi gerekli sırlarla doludur. Ayetin işaret ettiği fay hatları yeraltındaki magmanın dış yüzey ile irtibatının sağlanması açısından son derece önemlidir. Okyanusların altındaki şekillerin oluşumunda da bu çatlaklar önemli ve belirleyici bir role sahiptir.

Yeryüzünün çatlakları (kırıkları) hakkındaki bilgi depremlerin saptanması, tarif edilmesi açısından da önemlidir. Büyük depremler yerkabuğundaki kırıkların oluşturduğu kırık kuşakları (fay hatları) boyunca görülür. Büyük kütleler halindeki yerkabuğu katmanlarının farklı hareketleri kırık kuşağı boyunca büyük bir gerilim oluşturur, kırık kuşaklarının her iki yanındaki kayaçlar bir yay gibi gerilir. Sonra birden bire kayaçların direnci kırılır ve büyük kütleler halindeki yerkabuğu harekete geçer, gergin kayalar serbest bırakılmış bir yay gibi titreşirler. Aslında yerkabuğunun kırık kuşağı boyunca hareketi en şiddetli depremlerde bile yalnızca birkaç metredir. Depremlerin hangi bölgede daha çok hasara yol açabileceği, depreme dayanaklı evlerin yapımına nerelerde daha çok ihtiyaç olduğu, hep yerküredeki kırıkların (fay hatlarının) incelenmesi sonucu anlaşılmaya çalışılmaktadır.

Yeryüzündeki en büyük çatlak Atlas Okyanusu'nun kuzeyindeki Grönland açıklarından başlayarak, Antartika'ya kadar kuzeyden güneye uzanır. İkinci büyük çatlak Kuzey ve Güney Amerika'nın batı yakasını Büyük Okyanus boyunca izler. üçüncü önemli çatlak ise büyük kısmı ile kıtaların altından geçen, Güney Asya boyunca genişleyip Himalayalar'ın altından geçerek ülkemizi de içine alarak uzayan çatlaktır. Bunların dışında daha kısa çatlaklar da bulunmaktadır.

Kuran gözlerimizi, bilgimizi, dikkatimizi; öğrenmemiz, incelememiz, kavramamız gereken yerlere yöneltmektedir. Eğer Kuran'ı sadece ölülerin arkasından okunan bir kitap olarak görmeyi bırakır ve hayatımızda rehber edinirsek doğruya ulaşmamız mümkün olabilecektir.

Biz bu kitabı sana her şeyin ayrıntılı açıklayıcısı, bir doğruya iletici, bir rahmet, Müslümanlara bir müjde olarak indirdik.

16 Nahl Suresi 89

DOĞRUSAL, İLERLEMECİ TARİH ANLAYIŞININ YANLIŞLIĞI

Kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görmek için yeryüzünü dolaşmıyorlar mı? öncekiler bunlardan daha çoktu, daha güçlüydüler ve yeryüzündeki eserler bakımından daha üstündüler. Ama kazandıkları şeyler kendilerine hiçbir şey sağlamadı.

40 Mümin Suresi 82

Kuran'ın bazı ayetleri, geçmişte yaşayan bazı toplumların, Peygamber'in içinde yaşadığı toplumdan daha üstün bir medeniyete sahip olduklarını ortaya koymaktadır. örneğin incelediğimiz ayette, geçmiş toplulukların daha üstün eserler ortaya koyduğu geçmektedir.

Özellikle 19. yy'ın ilk yıllarında "tarihsel bakış açısı" düşünce dünyasında önemli bir yer kazanmıştır. Bu bakış açısı özellikle Hegel ile birlikte anılmaktadır. Hegel, gerçekliğin tarihsel bir süreç olduğunu, gerçekliğin tarihsel açıklamanın kategorilerine göre anlaşılabileceğini söylemiştir. Tarihi anlamlandırma, tarihi anlama ve değerlendirme açısından Hegel'in yaptığı takdire değer. Fakat Hegel, tarihi, doğrusal bir şekilde, evrimsel bir süreç izleyen, bu evrimin sürekli gelişmeyi içerdiği, sürekli ilerlemeci bir yaklaşımla açıklamıştır. Tarihi anlamlandırma ve yorumlama takdir edilebilir, fakat tarihin her aşamasını bir önceki aşamadan üstün gören tarih anlayışı kabul edilemez.

Hiçbir konuda hataya düşmeyen Kuran, bu konuda da hataya düşmemiştir. Kuran, geçmiş toplumların daha üstün eserleri olduğunu, daha güçlü olduklarını ortaya koyarak doğrusal ilerlemeci tarih anlayışına katılmamaktadır. Tarihin belli bir döneminde doğrusal bir ilerlemenin varlığı mümkündür. Nitekim 16. yy'da başlayan bilimsel ilerlemenin, 20. yy'a kadar doğrusal bir ilerleme kaydettiği doğrudur. Fakat bu ilerlemeyi, bütün tarihe ve her konuya genellemek büyük hatadır. Hegel, 19. yy'ın başında yaşarken, 16. yy'dan kendi dönemine kadar olan ilerlemenin büyüsüne kapılmışa benziyor!

Bu tarih anlayışının yol açtığı felaketler, bu konuyu iyi incelemeyenlerin tahmin edemeyeceği kadar çoktur. Bu konudaki en net örnek komünizmdir. Bu yanlış tarih anlayışını Hegel'den alan Marks, milyonlarca kişinin ölümüne, dünyanın soğuk ve sıcak savaşlar dönemine girmesine sebep oldu. Marks'ın fikirlerinde Hegelci bu tarih anlayışının rolü çok büyüktür. Hegel tarihi metafizik bir açıdan değerlendirmesine karşın, Marks tarihe tamamen maddeci bir açıdan bakmış, kendi görüşlerine tarihsel maddecilik (materyalizm) ismini vermiştir.

KOMÜNİZMDEKİ TARİHE BAKIŞ

Marks tarihin bilimsel kurallarını çözdüğünü iddia ediyordu. Marksistlerin sık sık dile getirdikleri bir ifade de "tarih bizim yanımızdadır" şeklindeydi. Bu tarihe bakış açısı yine ilerlemeci doğrusal bir bakıştır. (Marks'ın üretim araçlarına, ekonomiye yaptığı vurgu bakış açısında önemli bir yere sahiptir.) Bu bakışa göre toplum sırasıyla feodalizm, kapitalizm, sosyalizm ve komünizm aşamalarını geçirecektir. Bu tarih görüşüne göre bir sonraki aşamaların her biri öncekinden daha ileri, daha değerlidir. Böylece komünist olanlar, modern olanlardan bile daha modern idiler. çünkü onlar tarihin en üstün, en son aşaması olan komünizmi baştan yaşıyorlardı. Hem de bu bilimsel (!) tarih görüşüydü. Yani komünizme karşı çıkanlar bilimdışı oluyordu. Komünizmin çöküşü, Marksistlerin bilimsel tarih anlayışının iflası oldu. çünkü onlara göre tarihin hep ileri gitmesi, yani sonunda komünistleşmek kaçınılmazdı. İlerlemeci, gelişmeci tarih anlayışı komünizm açısından iflas etti, ama günümüzdeki ders kitaplarının çoğu hâlâ temel mantığı doğrusal ilerleme olan tarih anlayışının etkisi altındadır.

Ders kitaplarının bir kısmında gözüken insanların ilk önce ilkel, kıllı mağara adamları olarak yaşadığını iddia eden fikirleri doğru çıkartacak hiçbir bilimsel bulgu mevcut değildir. Marks'la beraber komünizmin kurucularından kabul edilen Engels de kitaplarında bu durumu itiraf etmekte; fakat insanların tesadüfen var oldukları kabul edilince, bu tarihsel aşamaların zorunlu olarak kabul edilmesi gerektiğini söylemektedir. Yani ilk insanları dil bilmez, ateşi keşfetmemiş gibi gösteren anlatımlar, bol kıllı, maymunvari insanlara dair çizimler sahtedir, hayal ürünüdür, hiçbir bilimsel veriye dayanmamaktadır. İnsanların önce avcıtoplayıcı oldukları sonra tarımı öğrendiklerine dair de bilimsel bir bulgu mevcut değildir. Fakat tarih doğrusalilerlemeci bir yapıdadır fikri bir dogma olarak kabul edilince, beslenmenin en basit şekli olan avcılık ve toplayıcılık kaçınılmaz olarak insanlığın ilk aşaması olarak ilan edilmiştir. Falanca taş devri, filanca taş devri şeklinde insanlığın tarihini belli yıllara göre ayıran açıklamalar da bilimsel dayanaktan yoksundur. Ne zaman insanlık için böyle çağlar sıralaması yapılsa, bu sıralamayı altüst edecek şekilde gelişmiş aletler, materyaller olmamaları gereken yıllarda bulunmaktadır, fakat ders kitaplarını düzeltmeye tenezzül etmeyenler, hâlâ bu yanlış tarihsel sıralamaları çocuklara öğretmektedir.

PİRAMİTLER, UZAYLILAR VE AKAPUNKTUR

İlerlemeci, doğrusal tarih anlayışına göre insanlık tarihinin her aşaması bir önceki aşamaya göre üstündür. İnsanlığın önemli bir bölümünün zihnine bu yanlış görüş o kadar sinmiştir ki; piramitlerin mimarisindeki üstün özellikler keşfedilince bunun nasıl olduğu, bu yanlış tarih anlayışını kabul edenlerce anlaşılamamıştır. Bu yüzden "Piramitleri uzaylılar mı yaptı?" sorusunu herhalde hepiniz duymuşsunuzdur. örnek olarak,hacmi 2,515,000 m3'e ulaşan büyük Keops piramidinin 147 metre yüksekliği, 230 metre taban uzunluğu ve çok özel bir tasarımı vardır. Bu yapının tamamlanması için altı milyon taşın çıkartılması, taşınması, yığılması ve asırlara meydan okuyacak şekilde örülmesi inanılmaz bir güç ve beceri işidir. Yanlış tarih anlayışıyla şekillenen zihinler "Demek ki, Mısırlılar mimaride çok ileri gitmişler." şeklindeki basit çıkarımı bile yapamamaktadırlar. Oysa Kuran'ın indiği dönemden önceki dönemlerde, daha sonraki birçok dönemden daha üstün eserler oluşturulduğunu, mimaride daha çok yapılar inşa edildiğini söyleyen Kuran ayetlerini okuyanlar için bu çıkarımı yapmak çok kolaydır. Buna işaret eden diğer bir ayet şöyledir:

... Onlar kendilerinden daha güçlü idiler, yeryüzünü altüst etmişler ve kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi...

30 Rum Suresi 9

Çin'de geliştirilen akapunktur da insanların, tarihin bir döneminde, Dünya'nın bir yerinde bizim zannettiğimizden daha detaylı bir şekilde anatomik bilgiye sahip olduklarını göstermektedir. Akapunktur ancak vücuttaki sinir sisteminin ve vücuttaki elektriğin yayılımının bilinmesiyle icat edilebilir. Bunun için organların bilinen konumunun ötesinde vücuttaki sinir sistemi hakkında da detaylı bilgi gereklidir. Tarihin her alanda doğrusal, evrimci, gelişmeci yapısına inanan biri "çinlilerin anatomi bilgisi bizden fazlaymış..." çıkarımını yapamaz. Bunun sonucunda Eric Von Daniken gibiler insanlığın bu keşfini de uzaylılara yamamaktan geri kalmayacaklardır.

Daha önce dediğimiz gibi tarihi anlamaya çalışmak, tarihi anlamlandırmak saygıdeğer bir uğraştır. Fakat doğrusal, ilerlemeci bir anlayışla tarihin bütün dönemlerini ve tüm bölgelerini yorumlamaya kalkmak, büyük ve yaygın bir yanılgıdır. Bu tarih anlayışı insanların kişiliklerini yok sayan görüşlere kaynaklık etmiştir. Devleti yücelten bu görüşlerin sağcı bölümlerinin faşizme, solcu bölümlerinin ise komünizme yol açtığı bilinmektedir. İnsan kişiliğini devlete ezdiren, devleti insanın hizmetinde, insanın ürettiği bir yapı olarak görmeyen, insanı devletin hizmetçisi ve devletin içinde kaybolmuş bir unsur olarak gören bu bakış açısı, insanlığın çektiği birçok acının sebebi olmuştur. Tarih felsefesinin gelişimini izlemeyenlere bu sözlerimiz abartılı gelebilir. Fakat Hegel'le başlayan bu süreci incelersek bu görüşün, sağ kanatta Hitler'in ortaya çıkmasına, sol kanatta ise Marks'ın ortaya çıkmasına sebep olduğunu görürüz. Bu görüşte tarih bir hedefe kaçınılmaz olarak gitmektedir. Bu anlayıştaki insanların ürettikleri iyi veya kötü fiillerin, tarihin gelişimci bir çizgiye veya geri bir çizgiye gitmesinde etkisi yoktur. Tarihteki rolü üstlenen devlettir ve tarihin gittiği son kaçınılmazdır. İnsan unsuru bu anlatımda kayıptır.

Oysa Kuran, insanların ürettikleri fiillerin toplumların akıbetinde rol oynadığını, birçok toplumun, üyelerinin kötü fiilleri sebebiyle yok olduklarını, üstün eserlerinin ortadan kalktığını söyler. Bu bakış, insanı tarih kasırgasında bir yaprak olmaktan kurtaran bir bakış açısıdır.

Tarihin belli dönemlerinde insanlığın sürekli ileri gittiği, doğrusal, ilerlemeci bir çizgi izlediği doğrudur. Fakat bu fikri tüm tarihe yaymak yanlıştır. Daha önce dediğimiz gibi 16.20. yy araları için bu yargı doğru olabilir, fakat tarihin 23 bin yıllık dilimine bu mantığı uygularsak çok büyük hata etmiş oluruz. Ayrıca Dünya'nın her bölgesini aynı gelişme süreçlerini takip ediyormuş gibi göstermek de hatadır. "Milattan önce falanca yüzyıl bilmem ne taşı devriydi..." diye tüm insanlığa genellemek bir yanılgıdır. Aynı çağdaki toplumlararası büyük farklar, iletişimin eksikliği, siyasal ve kültürel sebeplerle bir toplumun gelişiminin Dünya'nın her yerinde kabul edilmemesi gibi sebepler, Dünya'nın her bölgesinin, aynı zaman diliminde, aynı gelişmişlikte olmasını engellemiştir. İçinde bulunduğumuz yüzyılın üzerinden bin yıl geçtiğini ve sırf arkeolojik kazıyla bizim zamanımız hakkında yargılarda bulunulduğunu varsayalım: Amerika'nın New York şehrinde bulgulara rastlayan birinin ve Afrika'nın bir kabilesinde bulgulara rastlayan birinin bu bulguları genellediğini düşünelim. Birisi insanlık falanca taş döneminden de geri gitmiş derken, birisi insanlığın çok ileri bir teknolojik düzeye geldiğini söylerdi. Ayrıca bir yanılgı da insanların iletişim, sanat, tıp, mühendislik, mimarlık, ahlâk, tarım alanında değişik ürünlerinin aynı kefeye konmasıdır. Belli bir alandaki ilerilik fikri, diğer tüm alanları da kapsamamalıdır. Bu yüzden tarih ileri giderken, insanlık bazı konularda ileri, bazı konularda geri de gidebilir.

Çözüm analitik bir yaklaşımla insanlığın her ürününü ayrı ayrı ele alıp, ayrı ayrı değerlendirmek; doğrusal, ilerlemeci, gelişmeci tarihsel teorilerin kolaycılığından ve genellemeciliğinden kurtulmaktır.

POZİTİVİZM VE DİNLER

Doğrusal, ilerlemeci tarih anlayışının en çok düzeltilmeye muhtaç açıklamalar getirdiği alan dindir. Auguste Comte bu alanda en önemli örnektir. Comte, pozitivizmin kurucusudur ve 17981857 yılları arasında yaşamıştır. (Comte'un felsefi sistemi olan pozitivizmin, pozitif düşünme diye tabir edilen olumlu düşünmeyle alakası yoktur. Bu ismi tamamen Comte'un felsefi sistemi için kullanıyoruz.)

Comte, tarihi ayrı aşamalara ayırmıştır ve insanların tüm bu aşamalardan geçerek en sonunda kendisinin felsefi sistem olarak anlattığı pozitivizme geleceğini söylemiştir. Bu aşamalar sırasıyla 1 Teolojik aşama, 2 Metafizik aşama, 3 Pozitif aşamadır. Comte, teolojik aşamanın başta fetişizm ile başladığını, sonra çok tanrıcılıkla devam ettiğini, nihayet tek tanrı fikrine varıldığını söyler. Comte'un en son evre diye bahsettiği pozitivizmde ise bilim, dinin yerine geçirilmeye çalışılır. Comte bu açıklamaları kendi pozitif sisteminden önceki tüm dini, felsefi sistemleri mahkum etmek için kullanır. Böylece diğer sistemler "İlkel tarihsel aşamaların sistemleri" kendi sistemi ise "En mükemmel, en son aşama" olarak suleri hiçbir bilimsel temele dayanmamaktadır, fakat bu fikirler kasıtlı olarak ders nulur. Hızını alamayan Comte, pozitivist bir din kurmaya kalkar. Hıristiyanlık taklidi bu din; geniş bir kilise örgütüne sahip, pozitivist tapınakları, pozitivist papazları, Comte'un sevgilisi Clotilde De Veux'un heykelleriyle süslenmesi, yeni takvimi ile insanlık için en ideal din olarak sunulur. Eğer Comte'un günümüze dek süregelen ateizmde önemli rolü olmasaydı, bu sayılmaya bile değmeyecek detaylara hiç yer vermezdik!

Comte'un tarihin aşamalarıyla ilgili fikir kitaplarındaki yerini hala korumaktadır.

Comte'un tek Allah'a inanan dinleri, tarihin belli bir aşamasından ibaret gösterme çabasını destekleyen hiçbir bilimsel bulgu ve belge mevcut değildir. Tam tersine Ebla tabletleri gibi bilinen en eski yazılı belgelerde tek Allah inancının izleri vardır. Oysa Comte'un hiçbir dayanağı olmayan bu görüşleri hâlâ birçok ders kitabında bilimsel bir doğru gibi anlatılmaktadır. Tarihin her aşamasında tek Allah inancı vardır. Fakat tek Allah inancının karşısında kimi zamanAy'a, kimi zaman Güneş'e tapanlar, kimi zaman komünistler, kimi zaman pozitivistler olmuştur. Diğer tüm fikirler tarihin bir yaprağına dönüşmekte, tarihin bir döneminde ortaya çıkmakta, fakat tek Allah inancı tarihin her döneminde bulunmaktadır.

Arkeolojik bulgularla dinlerin tarihsel sıralamasını yapamayanlar, bu sıralamayı yapabilmek için şöyle bir metod önermişlerdir: "Dünyadaki en ilkel kabileyi bulalım, en ilkel kabile hangisi ise onun dini en eski dindir. Bu kabile soyutlanmış bir şekilde kendini korumuştur." Bilimsel bir gerçekliğe dayanmayan bu metoda uyanların bir kısmı tabiat olaylarına tapan bir kavmi en ilkel kavim, bu kavmin dinini de ilk din olarak belirlemişlerdir. Tek Tanrı'ya inanan Pigmeleri en ilkel kabile olarak kabul edenler ise ilk dinin tek Tanrı inancı olduğunu savunmuşlardır. (Bu metodun uygulanmasıyla varılan sonuçlar da görüldüğü gibi farklıdır.)

Comte'un yüzeysel spekülasyonlarına karşı çok daha ciddi araştırmalara ve geniş açıklamalara dayanan İskoçyalı Andrew Lang'ın ve Alman P. W. Schmidt'in dinler hakkındaki teorileri incelemeye değerdir. Başlangıç Monotizması adı verilen bu teoriye göre dünya dinlerinin çoğu tek Allah inancının bozulmuş, dejenere olmuş şekilleridir. Schmidt'e göre başta tabiat güçlerinin tanrılaştırılması anlamsızdır, çünkü insanların tabiat güçlerini tanrılaştırması için daha önceden "tanrı" kavramına sahip olması gerekir. Schmidt'e göre tek Allah'a inanan dinlerin bozulmasının ve çoktanrılı yapıların ortaya çıkmasının sebebi, insanların yaptığı benzetmeleri zamanla özdeşleştirmeye dönüştürmeleridir. örneğin "Tanrı yaratıcıdır, anama benzer", "Tanrı her şeyin kaynağıdır, toprağa benzer" gibi benzetmeleri zamanla bazı insanlar anatanrı, topraktanrı gibi tabiat güçlerinin tanrılaştırılmasına dönüştürmüşlerdir. Schmidt, çok tanrılı dinlerin tek tanrılı dinlerin dejenere olmuş, bozulmuş şekli olduğuna bir delilin de tüm çok tanrılı dinlerde ilk ve en üstün tanrı kavramının korunması olduğunu söylemiştir. Sümer tabletlerinden, Mısır mitolojilerinden, Allah'a inanan dinlere kadar ayrı sistemlerdeki ortak özellikler, ortak bir kaynağı ve bu kaynaktan gelenlerin çeşitli sebeplerle dejenerasyon sürecine uğradıklarını desteklemektedir.

Schmidt'in mantıksal kurgusunun, Comte'tan daha üstün olduğu görülmektedir. Comte'ta kendi pozitivist evresini son evre göstermek iddiasının yanında ciddi bir mantıksal kurgunun varlığından bahsedilemez. Her durumda sırf yazılı bulgulardan ilk dinin hangisi olduğunu anlamak mümkün değildir. Fakat daha önce de dediğimiz gibi gerek Ebla tabletleri gibi en eski yazılı kaynaklar, gerek tarihin bilinen dönemi, tek Allah inancının kesintisiz olarak her zaman var olduğunu göstermektedir. 1975 yılında bulunan milattan önce üç bininci yıldan kalma Ebla tabletlerinde tek Allah inancının belirtileri bulundu. Hem de Kuran'ın, Tevrat'ın ve İncil'in bahsettiği Adem, Havva, Nuh, İbrahim İsmail, Mikail, Davut isimlerinin geçtiği bu tabletler, tek Allah'a inanan dinlerin bahsettiği şahsiyetlerin tarihsel doğruluğunu ve tek Allah'a inanan dinlerin tarihin her döneminde görüldüğü gerçeğini destekleyen belgeler oldu. Bu da Kuran'ın sürekli elçiler yollandığını söyleyen ayetleriyle uyumlu bir tablo ortaya koymaktadır.

Her toplumun bir elçisi vardır.

10 Yunus Suresi 47

Ebla tabletlerinde Kuran'ın, Tevrat'ın, İncil'in bahsettiği Adem, Havva, Nuh, İbrahim, İsmail, Mikail, Davud hakkında izahlara rastlanır.

BÜYÜK PATLAMA'DAN BÜYÜK ÇÖKÜŞ'E

BÜYÜK PATLAMA'DAN BÜYÜK ÇÖKÜŞ'E

O gün Evren'i kitabın sayfalarını katlar gibi düreriz. Ve onu yaratılışa ilk başladığımız duruma iade ederiz. Bu, üzerimizdeki bir vaattir. Elbette, gerçekleştireceğiz.

21 Enbiya Suresi 104

Ayetin öncelikle bir noktasına dikkatlerinizi çevirelim. Ayette, Allah'ın Even'i yarattığı duruma, geri çevireceği söylenmektedir. O zaman Evren'in sonunu anlamak için Evren'in başlangıcını anlatan (ilk 3 bölümde incelediğimiz) ayetleri hatırlayalım (Evren'in en başını anlatan ayetle [21 Enbiya Suresi 30], Evren'in en sonunu anlatan ayetin [21 Enbiya Suresi 104] aynı surede olmaları da çok anlamlıdır).

İnkar edenler gökler ve yer birbirleriyle bitişik iken onları ayırdığımızı görmüyorlar mı?

21 Enbiya Suresi 30

Ve göğü kuvvetimizle kurduk, muhakkak ki onu genişletmekteyiz.

51 Zariyat Suresi 47

Bu iki Kuran ayetinden Evren'in başlangıcından bu yana iki aşamayı anlıyoruz:

1 Evren tek bir bütünlükten parçalanıp ayrıldı.

2 Bu ayrılma sonucu oluşan Evren genişlemektedir.

Kuran'ın bu ayetlerinde yapılan açıklamaların oluşturduğu olağanüstü mucizeyi ilk 3 bölümde inceledik. Kitabımızın bu bölümünde alıntıladığımız ayete dönersek, eğer Evren ilk yaratılış haline geri dönecekse, sırasıyla:

1 Genişleyen Evren'in büzüşmesi,

2 Büzüşen Evren'in baştaki tekillikte son bulması gerekmektedir.

Genişleyen Evren şişen bir balona benzemektedir. “Büyük çöküş” süreci ise bu sürecin tam tersine çevrilmişidir. Yukarıda bunu anlatan bir illüstrasyon görülüyor.

Astrofizikten anlayan kişiler incelediğimiz ayetteki muhteşemliği hemen farkedeceklerdir. Evren'in sürekli genişlediğini biliyoruz. Yine biliyoruz ki bu genişleme Büyük Patlama'nın verdiği ivmeyle olmaktadır. Sonunda iki şık karşımıza çıkmaktadır. Birinci şıkka göre genişleyen Evren çok çok geniş bir alana yayılacak, tüm yıldızlar enerjisini tüketecek, ısı düşecek ve Evren'in sonu (kıyameti) böylece gelecektir. Yıldızların enerjisini tüketmesi, hareketin tamamen durmasıyla, tüm gök cisimlerinin birbirinin çekim alanından çıkmasıyla Evren'in sonu (kıyamet) gelecektir. İkinci şıkka göre, genişleyen Evren, maddenin birbirini çekmesi sonucu durup, kapanmaya başlayacak ve sonunda kapanan Evren baştaki gibi bir tekilliğe dönüşecektir.

MUCİZE ÜSTÜNE MUCİZE

Kuran bahsettiğimiz iki şıktan ikincisinin olacağını ortaya koymaktadır. Dünya'nın öküz ile balığın üzerinde zannedildiği bir ortamda, Kuran'ın bu açıklamayı yapması ne kadar olağanüstü bir mucizedir! Kuran'ın yaptığı bu açıklamaları uydurmaya, tesadüfe veya o dönemde olmayan bilimsel bilgilere bağlamanın olanağı yoktur. Bu bilginin kaynağı bilimsel gözlem değil, Allah'ın vahyidir. İncelediğimiz ayet, insanlığın arasında kaldığı iki şıktan hangisinin doğru olduğu sorununu da çözmektedir. Evren'in bir tekillikten yaratıldığını, Evren'in genişlediğini ve aynı şekilde Evren'in ilk haline döndürüleceğini söyleyen, bunları değerlendiren ve bu bilgileri hiçbir bilimsel bulgunun olmadığı çağda, tamamen ilkel bir ortamda yapan Kuran'ın mucizesinin büyüklüğü; bilimin ilerlemesi, Evren'in sırlarının keşfedilmesiyle çok daha iyi anlaşılmaktadır.

Evren'in bu şekilde kapanması astronomide Kapalı Evren Modeli olarak bilinir. Bu kapanmayı gerçekleştirecek olan kuvvet yerçekimidir. Bilindiği gibi tüm madde birbirini çekmekte ve bu çekiş kuvveti Evren'in genişlemesini de frenlemektedir. Nasıl ki havaya bir maddeyi fırlattığımızda bir süre hareket eden bu cisim, sonunda yerçekiminin kuvvetine dayanamaz ve geri döner, aynı şekilde ilk patlamanın fırlatışıyla her tarafa doğru saçılan ve genişleyen madde de sonunda dayanamayıp geri dönecek ve her şey birbirinin üstüne katlanarak kapanacaktır. Kuran'ın bu olaya işaret ettiği dönemde yerçekimi diye bir kavramın bilinmediği, Kuran'ın inişinden bin yıl kadar sonra ilk olarak Newton'un yerçekimini tarif ettiği unutulmamalıdır.

Evren'in genişlediği anlaşıldıktan sonra Evren'in durmadan genişleyerek mi, sonunda içine kapanarak mı son bulacağını keşfetmek için bilim adamları da çalışmalar yaptılar. Bu sorunu çözmek için Evren'deki maddenin kritik yoğunluğunu bulmaya çalıştılar ve omega diye isimlendirilen oranlar tespit ettiler. Bu tespitlerde Evren'deki yoğunluğun belli bir düzeye çıkması halinde, yerçekiminin madde yoğunluğunun artışıyla artacağından; Evren'in sonsuzluğa dağılmasına izin vermeden, kapanma sürecini başlatacak demektir. İlk zamanlarda çok ilginç bir şekilde Evren'deki kritik yoğunluk dengede bulundu. Yani ilk bilimsel tespitler, Evren'in kapanma ve sonsuza dağılması şıklarının her birine yaklaşık %50'şer ihtimal verdi.

Fakat Evren'deki yoğunluk değerinin sanılandan yüksek olduğunu gösteren ve başta hesaba katılmayan 3 nokta Evren'in içine kapanacağının daha kuvvetli bir olasılık olduğunu desteklemektedir. Bu 3 nokta şöyledir:

1 Evren'in yoğunluk değeri için kara delikler de hesaba katılmalıdır. çok yoğun madde içeren, çok küçük hacimli karadelikler ışık yaymadıkları için yayılan ışıkla yapılan tespitlerde hesaba katılmamışlardır.

2 Sonradan yaydığı ışığın şiddeti ile orantılı olmayan büyük kütleli aşırı yoğun yıldızlar bulundu. örneğin Güneşimiz gibi 1000 Güneş'in yanyana gelmesiyle oluşan bir yıldız, sadece Güneş'imiz kadar ışık yaydığı için, başta bin kez az yoğunlukta hesaplanmıştır.

3 Yine son dönemde ismine karanlık madde (dark matter) denilen, tüm galaksileri dolduran, gözle görülmeyen, ama Evren'deki yoğunluk değerine ilave edilmesi gereken bir başka madde tipi ortaya çıkarıldı.

İnsanlar doğar, yaşar, ölür ve sonunda kendi ham maddeleri olan toprağa dönerler. Hayvanlar ve bitkiler için de aynı süreç geçerlidir. Demek ki Allah tüm canlılar için işlettiği kanununu Evren için de işletmektedir. Alıntıladığımız ayette Allah'ın bu kanunu "iade" kelimesiyle anlatılır. (Türkçe'ye de bu kelime aynı şekilde girmiştir) Kuran'da başka ayetlerde de varlığın iadesine dikkat çekilmiştir.

Yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan O'dur. Bu O'nun için çok kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce örnek O'na aittir. O üstündür, bilgedir.

30 Rum Suresi 27

De ki "Sizin ortak koştuklarınızdan ilk kez yaratacak, sonra onu iade edecek olan var mı?" De ki "Allah yaratmayı başlatır, sonra onu iade eder. öyleyse nasıl çevriliyorsunuz?"

10 Yunus Suresi 34

PARÇALANAN GÖK VE KIRMIZI GÜL

Gök yarılıp da yağ gibi erimiş kırmızı bir gül haline geldiği zaman

55 Rahman Suresi 37

Dünya'mızın, Güneş sisteminin, Evren'in son bulacağı zaman gökyüzünde renk değişiklikleri gözleneceği Kuran'da söylenir (70 Mearic Suresi 8. ayetine de bakabilirsiniz).

Göklerin yarılmasına gelince; Kuran'da göklerin yarılması, zaafa uğramasıyla ilgili başka ayetler de vardır.

Gök yarıldığı zaman

77 Mürselat Suresi 9

Gök soyulup çıkarıldığı zaman

81 Tekvir Suresi 11

Gök yarılıp, çatlamıştır. Artık o gün zaafa uğramıştır.

69 Hakka Suresi 16

Bu ayetlerin iki türlü anlaşılabileceği kanaatindeyiz. Birincisi gök kelimesini Evren olarak alırsak, sürekli genişleyen göğün en dış kısımlarından kaynaklanan bir bozulma (Evren'in vakum yapısının bozulması kastediliyor da olabilir. Bu uzun konuya burda girmeyeceğiz.) anlatılıyor olabilir. İkinci olarak gök kelimesini Dünya'mızın Atmosfer kısmı olarak alırsak, gerçekten de oluşan bu kadar büyük çaplı depremler, yeryüzündeki faaliyet, muhakkak Atmosfer'i de etkileyecek, Atmosfer hem zaafa uğrayacaktır, hem yarılacaktır, hem de Atmosfer'in koruyucu tabakası Dünya'nın üstünden soyulacaktır. Zaten Atmosfer, Dünya'nın çekim gücünün ve Atmosfer moleküllerinin hareketinin hassas dengesinde durmaktadır. Dünya'da bahsedilen çapta büyük denge bozukluklarına Atmosfer de dayanamaz. Ayetlerin birinci dereceden kastı öngördüğümüz bu iki anlamdan biri olabilir. Biz, ayetlerin her iki duruma birden işaret ettiğini düşünüyoruz.

SUR'A ÜFLENDİ VE...

O gökleri ve yeri gerçek olarak yaratandır. "Ol" dediği gün hemen oluverir. Sözü gerçektir O'nun. Sur'a üfürüldüğü gün egemenlik O'nundur. Duyu organlarıyla algılanamayanı da, görüneni de bilen O'dur. O bilgedir, O haberdar olandır.

6 Enam Suresi 73

Kuran'da Sur'a üflenmesinden on ayette bahsedilir. Bunlardan beşi kıyamet vaktini belirtir, beşi ise onun karşıtı olarak yeniden yaratılışı ifade eder. (Kitabın ikinci kısmında Kuran'da geçen kelimelerin matematiksel uyumunu ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğiz)

Sur bir boruyu ifade eder. Sur'a üflenmesi ise buradan çıkan sesi ifade eder. Şimdi Evren'in oluşumu ile ilgili yeni bulgulardan birini inceleyeceğiz. Bu bulgunun suraya üflenmeyi ifade eden ayetle ilgili olduğunu iddia etmiyoruz. Fakat bu bulgu bize ilginç olarak Sur'a üflenmesini çağrıştırdı. çok iddialı olmadan, sizle bunu paylaşıyoruz, şöyle ki:

Kendilerine Boomerang adını veren 35 bilim adamı (İngiliz, Amerikalı, Kanadalı ve İtalyan bilim adamları) Evren'in oluşumuyla ilgili ilginç bir sonuca vardılar. Evren'in milyonlarca yıl önce bir insan yumruğu kadar bir gaz bulutu olduğunu ve zil sesini andıran bir ses dalgasıyla Büyük Patlama'nın başladığını ifade ettiler. Ekibin başındaki John Ruhr'un yaptığı açıklamaya göre, ses dalgaları, Dünya'nın oluşmasına yol açan Büyük Patlama'ya (Big Bang) sebep oldu. Ruhr bu ses dalgalarını araştırma balonlarına yerleştirilen teleskop ve mikrodalga dedektörler sayesinde tespit ettiklerini dile getirdi. Bilimadamları ses dalgalarının meydana getirdiği parlamaya "kozmik mikrodalga arka plan radyasyon" adını verdiler.

Ruhr, bu ses dalgasının saniyenin milyarda birinden bile kısa bir zaman içerisinde gerçekleştiğini söylemektedir. Sur'un üfürülmesiyle kastedilen de temelde bir ses dalgasının çıkışıdır. Ruhr ve ekibinin "Zil çaldı, Evren oluştu" diye ifade ettiği gerçek "Sur'un çalınmasını" andırmaktadır. Gerçi Sur'un çalınışına, Evren'in sonunda ve yeniden yaratılışta dikkat çekilmektedir. Fakat Enam Suresinde görüldüğü gibi bu deyim, Evren'in yaratılış anını ifade eden ayette de geçmektedir. Ayrıca kıyametin Evren'in yaratılışının bir geriye doğru "iadesi" olduğunu bu bölümde inceledik. Bu yüzden Evren'in yaratılış anında tespit edilen bu ses dalgasının önemli fonksiyonunun Evren'in sonu için de benzer bir şekilde gerçekleşmesini akla yakın buluyoruz. Bu ses dalgası Coleman ve De Luccia'nın öngördüğü vakum bozulmasının kıvılcımını oluşturan bir ilk adım olabilir mi? Veya Evren'in genişleme sürecinin son bulup kapanmaya geçişine yol açan veya o süreçte ortaya çıkan bir ses dalgası olabilir mi? Doğrusunu Allah bilir.

KIYAMET SüRECİ ANSIZIN BAŞLAYACAKTIR

Sana o saatin ne zaman geleceğini soruyorlar. De ki: "Onun bilgisi Efendimin katındadır. Onu, vak ti gelince açığa çıkaracak olan O'dur. O göklere ve yere ağır gelmiştir. O size ansızın gelecektir, başka türlü değildir." Sanki ondan haberdar imişsin gibi sana soruyorlar. De ki "Onun bilgisi Allah'ın ka tındadır. Fakat insanların çoğu bilmezler."

7 Araf Suresi 187

Kuran, Dünya'mızın ve Evren'in son bulma sürecinin aniden geleceğini, Peygamberin bile bundan haberdar olmadığını söylemektedir. İzafiyet teorisine göre Evren'in içinde en hızlı hareket ışık hızıdır. (En hızlı hareketin ışık hızı olduğu tartışılabilir ama, ışığın çok hızlı hareketi tartışılmazdır). Işık saçan cisimlerden ve ışığın yansımalarından bize gelen bilgiler, bizim Evren'deki olayları anlamamızın sınırını oluşturur. Bu yüzden eğer Evren'in sonunun (kıyametin) veya Dünya'mızın sonunun geldiğine dair elde edebileceğimiz bir bilgi ışık olarak ilerliyorsa, şu anda o olay gerçekleşmiş olsa bile ondan haberimiz olmayabilir. örneğin Güneş şu anda patlasa ve Dünya'mızın sonunun başlangıcı böylece gerçekleşse bile bunu ancak sekiz buçuk dakika sonra anlarız.

Tüm Evren'i mahvedecek çapta olaylar için de bu böyledir. Evren'in bir köşesinde kıyametin kopuş süreci başlamış, fakat ışık aracılığıyla bize bilgi ulaşmadığı için bundan habersiz olabiliriz. Evren'in vakum düzeninin bozulmasından daha birçok kıyamet senaryosuna kadar çeşitli kıyamet senaryoları aniden oluşacak ve Dünyada yaşayan insanları aniden yakalayacak niteliktedir.

1 O beklenen müthiş olay olduğunda

2 Onun gerçekleşmesini yalanlayacak yoktur

3 O alçaltıcıdır, yücelticidir

4 Yeryüzü bir sarsıntıyla sallandığı...

56 Vakıa Suresi 14

Evren'in ve Dünya'nın sonu, Evren'in oluşumundan sonra olacak en müthiş olaydır. O olay olduğunda artık insanlar Dünya defterini kapatmıştır. Dünya'daki servetler, şöhretler, mevkiler, aileler, aşiretler, güzellikler, çirkinlikler, sevinçler, üzüntüler artık yok olmuş, tüm Evren ufacık bir tekilliğe dönüşmüştür. Artık üstünlük mal, mülk, mevki sahibi olmakta değildir. Artık üstünlük ve yücelme Allah'ın istediği gibi bir hayat yaşamış olmakta, alçalma da bunun aksine bir hayat yaşamış olmaktadır. Kuran'ın anlattığı kıyamet manzaralarından hayata yön vermek adına çıkarılacak dersler vardır. Bu anlatımlar, geleceğin bilgisinin, sadece bilinmiş olması için yapılmazlar. Bu anlatımlarda anlatılan bilginin, insanları harekete geçirmesi ve insanların Allah'a yönelerek, kıyametle son bulacak Dünya menfaatleri için, dine boşvermemeleri de hedeflenir. Kıyamet sürecini anlatan Vakıa Suresi'nin 3. ayetini sürekli aklımızda tutmamızın çok faydalı olacağı kanaatindeyiz.

O alçaltıcıdır, yücelticidir.

56 Vakıa Suresi 3

AMPUL, ELEKTRİK, HIZLI MADDE NAKLİ VE YENİ ULAŞIM ARAÇLARI

AMPUL, ELEKTRİK, HIZLI MADDE NAKLİ VE YENİ ULAŞIM ARAÇLARI

Allah göklerin ve yerin aydınlığıdır. Onun aydınlığının örneği: İçinde lamba bulunan bir oyuğa benzer. Lamba bir camın içerisindedir. O cam ise incimsi bir gezegen gibidir. Yakıtı, doğuya da, batıya da ait olmayan, bereketli bir zeytin ağacındandır. Bu ağacın yağı, neredeyse ateş dokunmasa bile aydınlık verir. Aydınlık üzerine aydınlıktır. Allah, dilediğini kendi aydınlığına yöneltip iletir. Allah insanlara örnekler verir. Allah her şeyi bilmektedir.

24 Nur Suresi 35

Kuran'da gelecekte icad edilecek ve insanlar için önemli olacak bazı icadlara işaretler olduğu kanaatindeyiz. Bu icadların keşfedilmediği dönemde insanların bunları anlamasına olanak yoktur. Bu yüzden bunların belli işaretlerle anlatılması gerekmektedir. Ampulün ve elektriğin olmadığı bir ortamda bir insana ampulü ve elektriği nasıl anlatabileceğinizi ve bu anlatımın o insanların zihinlerinde ne tip sorular doğuracağını bir düşünün.

Yukarıda alıntıladığımız ayette ampule ve elektriğe işaret olduğu kanaatindeyiz. Fakat bu, “Ayetin anlamı bir tek budur” anlamını taşımamaktadır. Muhakkak ki ayetin temel anlamı ampul ve elektriğe işaretten çok daha geniştir. Fakat ayet temel bir anlama işaret ederken ve bu açıklamalarında aydınlığı kullanırken, insanların ileride aydınlanmasına yarayacak ampul ve elektriğe de işaret etmektedir.

Ayetteki benzetmede ışık (Arapçası nur), cam bir kabın içinde tarif edilir. Cam kabın içindeki bu ışığın yakıtı doğuya ve batıya ait değildir. Eskiden lambalar zeytinyağıyla tutuşturulduğundan, bu ifadeyle, bilinenden yani zeytinyağından başka bir enerji akla getiriliyor. Doğu ve batı ifadesi Dünya'nın hepsini kapsamaktadır. Doğuya ve batıya ait olmayan bir enerji, o dönem için bilinmeyen bir enerji demektir. Neredeyse ateş dokunmasa bile ışık vereceğini söyleyen ifade ile birleşince, iyice elektrik ve ampul akla gelmektedir. Ateş dokunmadan yanıp ışık verilmesi, alevsiz ışık veren bir enerjiyi akla getirmektedir.

Bu ayetin elbette ki başka işaretleri de olabilir. Fakat ayetin işaretlerinden birinin ampul ve elektrik olduğu anlaşılmaktadır. Ayetin sonunda Allah'ın insanlara örnekler verip, anlatımlarda bulunduğu söylenmektedir. Bir konunun açıkça anlatılmasının muhatap tarafından anlaşılamayacağı noktada, muhataba örnekler vererek anlamasını sağlama Kuran'ın kullandığı bir metottur.

Bu ayetin bizim zihnimizde oluşturduğu hayali tablo şöyledir: Kapkaranlık bir odada hiçbir yeri görmüyorken bir lambaya basıp, alevsiz bir ateşle yaktığımız ampul; o kapkaranlık ortamın bizim için aydınlık olmasını ve bilinir olmasını sağlar. Benzer şekilde, Allah'ın varlığını bilmeden, dine inanmadan Evren'e baktığımızda her şey kapkaranlık, her şey anlamsız, her şey yokluğa gitmekte, her şey ümitsizdir. Oysa Allah'ın varlığını, dini tanıyınca karanlık odada yanan ampulun odayı aydınlatması gibi, tüm dünyamız aydınlık üzerine aydınlık olur. Amaçsız zannedilen hayata amaç, ümitsizliğin yerine ümit, yokoluş hissinin yerine var oluş geçer. Yani karanlıklar apaydınlık olur.

HIZLI MADDE NAKLİ

Kendisinde Kitap'tan bir bilgi olan birisi dedi ki "Ben sana onu getirebilirim." Onu yanında duruyor görünce: "Bu Efendimin bir lütfudur. O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemektedir. Her kim şükrederse, kendisi için şükretmiştir. Kim nankörlük ederse, gerçekten benim Efendim zengindir, şereflidir." dedi.

27Neml Suresi 40

Hz. Süleyman, Sebe melikesinin tahtını en hızlı şekilde getirmek istemektedir. Ve birisi, Hz. Süleyman'a yerinden kalkmadan onu getireceğini söyler. O'ndan sonra kendisine kitaptan bilgi verilen kişi, onu daha da hızlı bir şekilde getireceğini söyler ve Hz. Süleyman bir anda tahtı yanında bulur.

Burada dikkat çekmek istediğimiz nokta bu olayı gerçekleştiren kişinin sahip olduğu bilgiye dikkat çekilmesidir. Bunu yapan kişinin Peygamber olup mucize gerçekleştirdiği, cin olup özel becerileriyle bunu gerçekleştirdiği söylenmez. Ayette bu kişinin bilgisine dikkat çekilmesi "Eğer doğru bilgiler elde edilirse çok hızlı (ışık hızı gibi bir hızda) maddenin nakledilebileceğine" işaret olduğunu bize çağrıştırmaktadır.

çağımızın bilim ve teknolojisiyle, Dünya'nın herhangi bir yerindeki maddenin sesi ve görüntüsü ayette söylenene yakın bir hızda nakledilmektedir. Fakat bu maddenin nakli demek değildir. Dünya'nın sonu gelmeden acaba insanoğlu bunu becerebilir mi? Becerse de biz görebilir miyiz? Bunları bilmiyoruz. Fakat ayetin "bir bilgiyle bu olayın gerçekleştirildiğini" söyleyen ifadesine dayanarak bilimin bunu gerçekleştirmesine ümitle bakıyoruz.

İnsanoğlu anında sesi ve görüntüyü nakletmeyi başardı. Acaba maddenin anında nakledilmesi de mümkün olacak mı?

Nitekim bilim adamları 1993 yılında bu konuda büyük bir ilerleme kaydettiler. Avusturya'nın Innsbruck üniversitesi araştırmacıları foton adı verilen ışık parçacıklarını bir yerden bir yere ışınlamayı başardılar. Anton Zeilinger başkanlığındaki araştırma ekibinin yaptığı deney sırasında A noktasındaki ışık parçacağı tamamen yok olurken, foton aynı anda hiçbir fiziki bağlantısının olmadığı B noktasında belirdi. Yakında atom ve moleküllerin de aynı yöntemle taşınması denenecek. Avusturyalı fizikçilerin bu deneyi sonunda, gelecekte insanın bir mekandan başka bir mekana ışınlanabilmesi konuşulmaya başlandı.

Tüm bu buluşları yapan bilim adamlarına alıntıladığımız ayetteki Hz. Süleyman'ın tavrı örnek olmalıdır. Hz. Süleyman gördükleri üzerine, bunun nankör mü, şükredici mi olacağının bir denemesi olduğunu anlamış ve Allah'a yönelip şükretmiştir. Bilim adamları her buluşu, Allah'ın yarattığı Evren'de, Allah'ın yarattığı kanunlarla, Allah'ın yarattığı maddede, Allah'ın kendilerine nasip ettiği beyinle, gözlerle, ellerle yaptıklarını unutmamalı ve hep şükretmelidirler…

YENİ ULAŞIM ARAçLARI

Binmeniz ve süs olarak atları, katırları ve eşekleri yarattı. Ve daha bilmediğiniz birçok şeyi de yaratır.

16 Nahl Suresi 8

Allah geçmişte yarattığı ulaşım araçlarını sayarken, o dönemin insanlarının bilmediği ulaşım araçlarının da yaratılacağını söylemektedir. Modern dünyada uçak, tren, araba gibi ulaşım vasıtalarının önemini bilen bizler, Kuran'ın bilinmeyen ulaşım araçlarının yaratılmasına niye dikkat çektiğini rahatlıkla anlayabiliriz.

Evren'in ilk yaratılış anında bütün bilimsel buluşlar potansiyel olarak vardır. Arabayı oluştururken kullanılan tüm ham maddeler, bu hammaddelerin alabileceği tüm muhtemel şekiller, arabanın yakıtı olacak petrol, tüm bu maddelerin bir araya gelip, çalışacağı Evren'in kuralları hep baştan vardır. Yani tüm buluşlar da örnek olarak ele aldığımız araba da aslında Evren'de potansiyel olarak mevcuttur. Evren'i yaratan Allah, tüm bu icatların var olabileceği şekilde Evren'i düzenlemiştir. Bize düşen Allah'ın yarattığı zihnimiz ve bedenimizle, icat ettiğimiz ve kullandığımız tüm bu nimetler için şükretmek, nankörlük etmemektir.

Gerçekten insan Efendisine karşı çok nankördür.

100 Adiyat Suresi 6