RUHLARIN CESETTEKİ YERLERİ
VE DONANIMLARI...
Ruh mevzusunda en kapsamlı çalışma Tasavvuf âleminin kendisine bağlanmaktan şeref duyduğu Peygamber Efendimiz’in (sav) güzide emanetlerinden Abdülkadir Geylani’ye lütfedilen, tasarruf ettirilen keşiflerdir. Şahsen bu konuda yaptığım çalışmalarda az sonra bahsedeceğim eser, şahsen içimde sakladığım gerçeği ortaya çıkarıp iç dünyama ait taşları yerli yerine oturtmamı sağladı.
Geylani, Asıl ismi “Sırrül Esrar Fima Tehtacü İleyhil Ebrar” bugünkü manada “Dostlar Zümresinin İhtiyaç Hissettiği Sırların Sırrı” olan kısaca “SIRRUL ESRAR” isimli eserde bilinenin dışında insanın başka ruhlar taşıdığından da bahsetmektedir.
Bu eser yukarıda da belirttiği gibi ebrar zümresine
yönelik kılavuz bilgiler kitabı olup makamı ve sırları henüz
olgunlaşmamış talebeye sunulmaz. Zira bu bilgiyi anlayacak ve de
hazmedecek bir deneyimden geçmediği için zaten kendisi de okuduklarından
pek bir şey anlamayacaktır.
Biz
şimdi kitabımızın konularından olan Ruhi degajman yoluyla istihbarat
mevzusuna girmeden önce bu önemli eserden Ruhla ilgili başka eserlerde
rastlayamayacağımız bilgiler alalım. Ayrıca Değerli okuyucumuza konu
iyice anlaşılsın diye parantez içi cümlelerin bana ait olduğunu
hatırlatmak isterim.
“Yüce Allah cemal nurundan ilk defa Hazreti Muhammed’in (sav) Nurunu yarattı. Bu durum şu kutsi hadiste şöyle anlatılır:
“Muhammed’in ruhunu cemalimin nurundan yarattım”
Bu durumu Allah’ın Elçisi ise şöyle açıklamıştır:
“ Allah önce ruhumu yarattı, Allah önce nurumu yarattı. Allah önce kalemi yarattı. Allah önce ‘aklı’ yarattı.”
Haliyle ortada “Ruh-Nur-Kalem/ilim-akıl” şeklinde sıralanan birbirini bütünleyen tek bir yaradılış zinciri var/H.Y.ÇEBİ)
Hz.Muhammed’in (sav) Ruhu yaratılanların mayası, kâinatın evveli ve aslıdır. Allah’ın Resulü bu durumun akabinde ki gelişmeyi:
“Ben Allah’tan müminler de benden...” cümleleriyle anlatır
(...)
Geylani Hazretleri daha sonra
Ruh’un
özünün “Nur” (yani ilahi kudrete has enerji) olduğunu söylüyor. Daha
sonra bu Ruh’un çeşitli işlemlerden geçerek “ceset alemi”ne girme
aşamasına kadar geldiğini ise şu ayetle açıklıyor:
“Sonra onu aşağıların en aşağısına/esfeli safiline gönderdik.”
RUH’UNUN SEYRİ (MODİFİKASYONU)
Geylani
Hazretleri bu defa Ruh’un öyle ham halde bırakılmadığını çeşitli
işlemlerden geçtiğiyle ilgili o günkü benzetmelerle bilgiler veriyor:
“Yani
o nur, ilk önce Lâhut âleminden ceberut (büyüklük, azamet) âlemine
gönderdi. O nurdan olan ruhlara iki harem arasında ceberut nurundan
kisveler gidirdi. Buna SULTANİ RUH denilir.
Sonra
bu kisveler ile “Melekût Âlemi”ne saldı. Buna da Orada da melekût
nurundan kisveler giydirildi (yeni sistemler yüklenildi). Buna da (Bu
işlemden geçen Ruha’da) RUHANİ/NURANİ RUH denilir.
Sonra (yeni bir işlem için) ;
(Bu defa) MÜLK ALEMİ’ne gönderildi. Burada MÜLK kisvesine büründü. Buna da CİSMANİ RUH (Halk arasındaki ismi “Can” olup; insanoğlunun bildiği sadece bu ruhtur) dendi.
Sonra;
Sonra
da Allah (çeşitli sistemler yüklenen) o ruhlara (bu ceset denen) cisme
girmeleri için emir verdi. Onlar da Allah’ın emriyle girdiler. Bu durumu
şu ayet haber vermektedir:
“Ona Ruhumdan üfledim” (Sad, 72)
Zaman
oldu o Ruhlar; bu cesetle olan ilgisini (cesede ait arzulara takılı
kalıp) artırdılar. Bu yüzden de ahdi (İnsanların ve cinlerin Ruhlar
halindeyken Allah’la yaptıkları sözleşme) yi unuttular. Hâlbuki Allah
onları yarattı ve:
_ Sizin Rabbiniz değil miyim? Buyurdu
Onlar da (hep birlikte):
- EVET...
Cevabını verdiler...
İşte bu sözlerini unuttular. Asli vatanı (Ruhlar âleminde sözleşmenin yapıldığı anı ve yemini) unuttular.
Fakat...
Rahman onlara acıdı. Bu sebeple elçiler ve ilahi kitaplar gönderdi.
Bununla (geldikleri ve dönecekleri) asli/asıl vatanı hatırlatmak istedi.
Bu durum şu ayetlerle haber verilir:
“Onlara Allah’ın günlerini hatırlat” (İbrahim, 5)
Yani, Allah’la sözleştikleri o günleri hatırlat...
Terbiye edicilerin Terbiyadarı olarak anılan Abdülkadir Geylani Hazretleri yine kısaca “SIRRÜL ESRAR” isimli eserde Ruhlar’ın cesedlerin (bedenlerin) hangi bölgesine yerleştirildiğini de açıklıyor:
CİSMANİ RUH:
Bedendeki
yeri sinedir. Bedeni-fiziki duygularla beraberdir. Sorumluluğu Allah’ın
sosyal hayattaki kurallarına uymaktır. Eğer ibadetleri gösteriş
yapmayacak şekilde has yaparsa keramet tabir edilen ruhbanlara ait
işlere kavuşabilir, şöyle ki: “suda yürümek, havada uçmak, az
zamanda çok yer katetmek, uzaktan söyleneni duymak ve iç âlemdeki gizli
şeyleri haber vermek gibi”
REVANİ /NURANİ RUH:
Revani Ruh’un yeri kalptir. Kazancı manevi sahaya ait ilimdir. Bu ruhun kendini geliştirme
kuvveti ve çabası Allah’ın zatına ait isimlerin ilk dördü iledir. Diğer
on iki isimde olduğu gibi bu dört isimde de harfle dahi olsa sesli
yakarışlar, davetler olmaz.
“Güzel isimler O’nundur, onunla çağırınız.” (Araf, 180)
ON İKİ İLAHİ İSİM ise “LA İLAHE İLLALLAH” cümlesinin esasına dayanır. Çünkü bu cümlenin harfleri “on iki”dir.
Revani/Nurani Ruh
melekler âlemine şahitlik eder. Gördüğü şeylerin bir kısmı cennetler ve
içinde bulunan nimetlerle meleklerdir. Konuşması iç âleme dair olur.
İlahi isimlerin derin anlamını düşünür. Ötelerden haber verir.
Ahiretteki yeri ise Naim cennetidir.
SULTANİ RUH:
Bu Ruhun kendini geliştirdiği yer kalp’te “Fuad/Yücelik”
denilen yerdir. Bu Ruhun marifeti varlıkların, “yaratılanların ve
olayların içinde saklı olan gerçek nedenleri, hakikatleri bilmesidir.”
Bu ruhun gücünü aldığı kendini geliştirdiği işe gelince “kalb dili” ile yalvarılan ilahi isimlerin hepsidir. Öbür âlemdeki mekânı FİRDEVS cennetidir.
Ve “KUDSİ RUH”
Bu ruh’u hali şu kutsi hadisle anlatılır:
“İnsan benim sırrım ben de insanın sırrıyım.”Bu
Ruh’un gücünü aldığı kaynak “hakikat ilmidir”. Bu ilim aynı zamanda
Allah’ın tekliği ile ilgili sırlara ulaşmakla ilgili ilimdir. Kendini
geliştirdiği işe gelince Allah’n Birliğini ve tekliğini anlatan isimlere
devamdır. Burada gizli yakarışlar esastır. Bu ruhun ötelere bakışı “sır
gözü” iledir. Allah’ın “cemal” ve “celal” sıfatlarını görür.
Durak yerine gelince o da “SIR”dır.
Değerli
okuyucularımızın bu konuya kitabımızın dışında ilgi göstermeleri
halinde bu Ruh’un Kuran’ı Kerim’de pek az kişiye verildiği ilgili
ayetlere dikkat etmelerini ve birçok tefsircinin bu Ruhla kastedilenin
dört büyük melekten Cebrail olduğunu söylemelerine rağmen nacizhane Hz.
İsa ile ilgili ayette de O’na “Ruh’ül Kudüs” verdik ifadesine dikkat etmelerini ona göre düşünmelerini öneririz.
Ayrıca
değerli okurlarımıza şu düşüncemi de iletmek isterim: Kitle
psikolojisinde Milli ve manevi konularda zaman zaman atalarımızın “Hissi Müşterek” dediği şekilde “ortak tavır/hal” alma hali belirir. Bendeniz bu durumun yukarıda adı geçen “Kudsi Ruh’ sayesinde oluştuğunu sanıyorum.
Yani ortada “bir mıknatıs ve çevresinde toplanan milyonlarca kılıç, kalkan,” İnşaallah teşbihte hata olmamıştır(!) Şüphesiz hakikati sadece YARADAN layıkıyla bilir!..
Selametle kalınız…
HAKAN YILMAZ ÇEBİ
Halk Bilimci