Bu Blogda Ara

10 Ağustos 2009 Pazartesi

MUHTEŞEM ve MÜKEMMEL ÖZELLİKLERİYLE (ESMÂ ÜL HÜSNÂ)


“Allâh isimleri” konusunu nasıl anlamamız gerekir?

Bilelim ki…

“Allâh isimleri”, bilinç devrede olmaksızın şuurda açığa çıkıp (vahiy), daha sonra bilinç tarafından değerlendirilmeye çalışılan evrensel -kâinat anlamında değil âlemler işareti doğrultusunda- özelliklerdir.

Esmâ ül Hüsnâ” Allâh’ındır; o isimlerin işaret ettiği özellikler, TEK ve SAMED olarak bildirilen, Allâh adıyla işaret edilenin, Esmâ mertebesine, “nokta”ya işaret eder… Dolayısıyla bu isimler ve bu isimlerin işaret ettiği anlamlar sadece O‘nundur; beşer anlayışıyla kayıtlanamaz! Nitekim Mu’minûn: 91‘de: SubhanAllahi amma yesıfun = onların vasıflamalarından Allâh münezzehtir; buyurulur! “O’na isimlerin mânâlarıyla yönelinO’nun Esmâ’sında ilhada sapanları (Esmâ’yı beşerî değer yargılarıyla sınırlayanları; El Esmâ ve El Hüsnâ’nın ne olduğunu fark edemeyenleri ve “Ekberiyet”iyle Allâh’ı bilmeyenleri) terk edin! Yapmakta olduklarının karşılığını göreceklerdir.”A’raf: 180) (

El Hüsnâ’yı tasdik ederse, böylece ona en kolayı kolaylaştırırız!” (Leyl: 6-7)

Hatta ihsan hâli (muhsin oluşun cezası) bile “El Hüsnâ”ya bağlanıyor…

“İhsan ehline, daha güzeli (El Hüsnâ) ve fazlası (Rıdvan) vardır… Onların vechlerini (yüzlerini-şuurlarını) ne kara toz zerresi (bencillik), ne de (hakikatlerinden ayrı düşmenin getirisi olan) zillet kaplar… Onlar sonsuza dek cennet ehlidirler!” (Yunus: 26)

“Zâtı” itibarıyla “benzeri” olmayan; Esmâ’sıyla yarattıklarıyla kayıtlanmaktan ve sınırlanmaktan berî olan; “Ekberiyeti” ile sayısız “nokta”lardan bir nokta olan “çok boyutlu tek kare resim” diye açıklamaya çalıştığımız “Esmâ mertebesi”nin “kesret-çokluk boyutu” olarak algılanışı olan -gerçekte tekil tümel- “fiiller” âlemini, “ilminde” var kıldığı özellikler ile yaratmıştır.

Şimdi gelelim birer işaret-yön levhası hükmündeki özel “isim”lerin bize gösterdiklerine:

ALLÂH… Öyle bir isimdir ki… “Ulûhiyet”e işaret eder! “Ulûhiyet” hem “HÛ” ismi ile işaret edilen “Mutlak Zât” anlamını içerir; hem de İlim mertebesinde, ilmiyle ilmini seyir anlamına oluşmuş “nokta”lar âlemlerini, her bir “nokta”yı oluşturan kendine özgü “Esm┓Zât”ı itibarıyla, “şey”in ayrı, “Esmâ”sı itibarıyla “şey”in aynı olanâlemlerden Ganî ve benzeri olmayandır! Bu yüzdendir ki, “şey”i ve fiillerini Esmâ’sıyla yaratan Allâh ismiyle işaret edilen Kur’ân-ı Kerîm’de “BİZ”“Şey”de kendisinin gayrı yoktur! Bu konuda çok iyi anlaşılması gereken husus şudur: “Şey”den söz ettiğimizde “şey”in zâtı derken onun varlığını oluşturan “Esmâ mertebesinden” söz ederiz. “Şey”in zâtı hakkında tefekkür edilir, konuşulur. Allâh adıyla işaret edilenin Zâtı hakkında ise konuşmak muhaldir; yani kesinlikle olanaksızdır! Çünkü Esmâ özelliğinden meydana gelmişin, mutlak Zât hakkında fikir yürütmesi, “vahiy” yollu gelmiş bilgi ile dahi olsa -ki bu da olanaksızdır- mümkün olmaz! İşte bunu anlatmak sadedinde yolun sonu “hiç”likte biter, denmiştir! mertebelerine işaret eder! Allâh ismiyle işaret edilen; işaretini kullanmaktadır.

“HÛ’vAllahulleziy la ilahe illâ HÛ”! İster vahiy yollu gelsin, ister bilinç yollu üzerine eğilinsin, algılanan her “şey”in hakikatinin derûnu… Öylesine ki; Ekberiyet tecellisi sonucu önce “haşyeti”, sonucu olarak da “hiç”liği yaşatır ve bu yüzden de O‘nun hakikatine erişilemez! “Basîretler ona ulaşmaz!” Mutlak bilinmezliğe ve kavranılmazlığa işaret ismidir! Nitekim “ALLÂH” dâhil tüm isimler “HÛ”ya bağlı geçer Kurân‘da! “HU ALLAHu EHAD”, “HU’ver Rahmanur Rahıym”, “Hu’vel’Evvelu vel’Ahıru vez’Zahiru vel’Batın”, “HU’vel Aliyyül Azıym”, “HU’ves Semiy’ul Basıyr” ve Haşr Sûresi‘nin son üç âyeti gibi! Bu arada şunu da bir diğer okunuş şekli itibarıyla fark ederiz ki, isimlerin öncesindeki “HÛ” ismi işaretiyle önce tenzih vurgulaması yapılır, sonra da söz edilen isimlerle teşbihe işaret edilir. Bu da hiçbir zaman gözden kaçırılmaması gereken bir işarettir.

ER RAHMAN“Allâh” ismiyle işaret edilenin, “zerre”lerin zâtını “Esmâ”sıyla ilminde “var” kılma özelliğine işaret eder. Her şey, “var”lığını “ilim ve irade” mertebesinde bu ismin işaret ettiği özellikle elde eder! “Er Rahmanu alel Arşisteva” (Tahâ: 5) ve “Er Rahman; Allemel Kur’ân; Halekal İnsan; Allemehül beyan” (Rahman: 1-4) gereği “ŞUUR”da açığa çıkan “Esmâ”nın hakikatidir! Rahmeti, o “şey”i ilminde, “var”lığa getirmesidir! “Allâh Adem’i Rahman sûretinde halk etti” işareti “İnsan”ın, ilmî sûretinin Rahmaniyet özelliği yansıması üzere meydana getirildiğine işaret eder. Yani Esmâ mertebesinde bulunan özellikler ile! İnsan’ın, Zâtı itibarıyla kendini tanıyışı da Rahmaniyet‘le ilgilidir… Bu nedenle “RAHMAN”a secdeyi müşrikler algılayamamıştır (Furkan: 60)… Şeytan (vehim, bilinç) “RAHMAN”a âsi olmuştur (Meryem: 44)… “İnsan”ın Zât’ının “Esmâ” hakikatinden meydana getirildiğine işaret eder! “İnsan”daki “Zâtî tecelli” de budur!

ER RAHIYM… Âlem sûretleri ile kendini seyir edendir! Bilinçli varlıkları, hakikatlerine erdirmek suretiyle; seyretmekte ve Esmâ’sı özellikleriyle yaşatmakta olanın, kendisi olduğu farkındalığıyla yaşatandır. “Ve kâne bil mu’miniyne Rahıyma = Hakikatine iman etmişlere Rahîm’dir (Ahzab: 43). Cennet diye işaret edilen yaşamın kaynağıdır. Melekî boyutun “var”lığını oluşturandır.

EL MELİK… Mülkü hükmünde olan Esmâ mertebesinde dilediğince şe’n alarak fiiller âlemi sûretlerinde tedbir edendir! “Her şeyin melekûtu (Esmâ kuvveleri) elinde olan (tedbirâtın bu mertebeden açığa çıktığına işaret) Subhan’dır… O’na rücu ettirileceksiniz” (Yâsîn: 83). Tek Melîk‘tir! Ortağı olmaz. Bunun farkındalığını yaşattığının kesin ve mutlak teslimiyet dışında bir hâli olmaz! İtiraz ve isyan hiç kalmaz! “Arşı istiva” diye anlatılan olayda önde gelen özelliktir diğer birkaç özellikle birlikte… “Semâlarda ve arzda her ne varsa; Melîk, Kuddûs, Azîz ve Hakîm olan (dilediği mânâları açığa çıkarması için onları yaratan) Allâh’ıtespih etmedeler!” (Cum’a: 1). (işlevleriyle)

EL KUDDÛS… Yaratılmışlarda açığa çıkan özellik ve kavramlarla tanımlanmaktan, kayıtlanmaktan ve sınırlanmaktan berî! Tüm âlemleri Esmâ’sıyla “var” kılarken, onlarda açığa çıkan özelliklerle tanımlanmaktan dahi berîdir.

ES SELÂMYaratılmışlara (beden ve tabiat kayıtlarından; tehlikeden; boyutlarının kayıtlarından) selâmet ihsan eden, yakîn hâlini oluşturan; iman edenlere “İSLÂM”ın hazmını veren; Dar’üs Selâm (hakikatimize ait kuvvelerin tahakkuku) olan cennet boyutu hâlinin yaşamını meydana getiren! Rahîm isminin tetikleyerek açığa çıkardığı isim-özelliktir! “Selâmün kavlen min Rabbin Rahıym = Rahîm Rab’den “Selâm” sözü ulaşır (Selâm ismi özelliğini Rableri olan Esmâ hakikatlerinden açığa çıkan yolla yaşarlar)!” (Yâsîn: 58).

EL MU’MİN… Algılananın ötesi olduğu farkındalığını oluşturandır Esmâ boyutu itibarıyla. Bu farkındalık, boyutumuzda “iman” olarak açığa çıkar. İman edenler şuurlarındaki bu farkındalıkla iman ederler; dünyamızda Rasûller; tüm varlıkta ise melekler dâhil! Bu farkındalık, bilinçteki aklın vehim esaretinden kurtulmasını sağlar. Vehim, kıyası kullanarak muhakeme yapan aklı saptırabilirken, iman karşısında güçsüz ve etkisiz kalır. Mümin isminin özelliğinin açığa çıkışı şuurdan bilince direkt yansır; dolayısıyla da vehim kuvvesi onun üzerinde tasarruf edemez.

EL MÜHEYMİN“Esmâ” mertebesinden açığa çıkanları kendi sistemi içinde koruyup sürdürendir (El hafizu ver Rakiybu ala külli şey)! Ayrıca, (emaneti) gözetip himaye eden, koruyan, emin, anlamlarına da gelir. “MÜHEYMİN”in türediği kök olan “el Emanet”in Kurân’daki fonksiyonel kullanılışı, semâların - arzın - dağların yüklenmekten imtina ettiği ve el Kurân‘ın ikizi olan el İnsan‘ın yüklendiği şeydir. Esas itibarıyla Esmâ mertebesi ilminin RUH adlı melek olarak şuuruna işaret eder. Ondan da yeryüzünde açığa çıkan insana yansır bu emanet! Yani, Hakikatinin, Esmâ özellikleri olduğu şuurunu yaşamak! Bu da Mümin ismiyle ortak çalışır. RUH adlı melek (kuvve) dahi, Esmâ mertebesinin sonsuz sınırsız özelliklerine imanın kemâliyle Hayy ve Kayyûm’dur! Çünkü o dahi “şe’n” olarak vücud sahibidir!

EL AZİYZ… Karşı konulmaz güç sahibi olarak, dilediğini uygulayan! Tüm âlemlerde dilediğini karşı çıkacak güç olmaksızın yerine getiren. Bu isim Rab ismiyle paralel çalışan bir isimdir. Rab özelliği Azîz özelliğiyle hükmünü icra eder!

EL CEBBAR… Hükmü zorunlu olarak uygulamada olandır. Âlemler Cebbâr‘ın hükmü altında, dilenileni uygulamak zorundadır! Uygulamama gibi bir seçenekleri yoktur! Cebr, onların özlerinden gelen bir şekilde sistem gereği olarak açığa çıkar ve hükmünü yaşatır!

EL MÜTEKEBBİR… Mutlak BEN‘lik O’na aittir! “Ben” diyen yalnızca kendisidir! Kim ben sözüyle kendisine varlık verirse; var oluşunun hakikatine ait “Ben”liği örtüp, göreceli benliğini ileri çıkarırsa, bunun sonucunu, yanmak suretiyle yaşar! Kibriyâ, O’nun vasfıdır.

EL HALİK… Mutlak TEK yaratan! Esmâ özellikleriyle birimleri “yok”ken “var” kılan! Hâlik‘in “halk”ettiği her bir şeyin bir “hulk”u, yani yaratılış amacına göre bir huyu, ahlâkı (doğasına göre davranışı) vardır… Bu nedenle “tehalleku BiAhlakıllah = Allâh ahlâkı ileahlâklanın!” buyurulmuştur ki bunun anlamı; “Allâh Esmâ’sının özellikleriyle var olmuş olduğunuzun farkındalığıyla ve bunun gereğince yaşayın” demektir. (Allâhça)

EL BARİ… Mikrodan makroya doğru her yarattığını kendine özgü program ve özellikle yaratırken, bütünsellikle de uyumlu olarak onu işlevlendiren. Saat dişlilerinin ahenkli düzeni misali!

EL MUSAVVİR… Mânâları sûretler hâlinde açığa çıkarıp, algılayanda o sûretlerin algılanma mekanizmasını oluşturan.

EL ĞAFFAR… Kudret veya hikmetin gereği olarak oluşmuş noksanlıklarını fark edip, bunların sonuçlarından kurtulmayı irade edenlere, örtüleyiciliğini yaşatan. Bağışlayan.

EL KAHHAR“Vâhid” oluşunun sonucunu yaşatarak “izafî-göresel” benliklerin asla var olmadığını seyrettiren!

EL VEHHAB… Dilediğine karşılıksız ve “hak etme” kavramı devrede olmaksızın veren.

ER REZZAK… Hangi boyutta veya ortamda olursa olsun açığa çıkan birimin yaşamının devamı için gereken her türlü gıdayı veren.

EL FETTAH… Birimde açılım oluşturan. Hakikati fark ettirip seyrettiren; bunun sonucunda âlemlerde eksik, noksan, yanlış olmadığını müşahede ettiren. Görüş veya kullanım alanını açıp değerlendirme olanağını meydana getiren. Fark edilemeyeni fark ettirip değerlendirten!

EL ALİYM“İlim” özelliği sebebiyle sınırsız sonsuz her şeyi ve her boyutu, her yönüyle Bilen!

EL KABIDZ… Tüm birimleri, onları oluşturan “Esmâ”sıyla hakikatleri yönünden kudret eliyle tutup hükmünü icra eden! İçe dönüklüğü yaşatan.

EL BASIT… Açıp yayan. Boyutsallıkları ve derin görüşü oluşturan.

EL HAFİDZ… Alçaltıcı. Hakikatinden uzak yaşamı oluşturucu! Evrensel boyuttaki “Esfeli sâfîliyn”i yaratıcı. “Kesret” müşahedesini oluşturan perdeliliği meydana getiren!

ER RAFİ’… Yükselten. Bilinçli birimi yatay veya dikey anlamda yükselterek hakikatini kavrama veya seyir anlamında yükselten.

EL MUİZZ… Dilediği birimde, izzeti oluşturan özelliği açığa çıkartarak, onu diğerlerine göre değerli kılan!

EL MÜZİLL… Dilediğinde zilleti zahir kılan! Zelil eden… İzzeti meydana getiren yakınlık özelliklerini yaşatmayarak, benlikle perdelenmenin yetersizlikleri içinde aşağılanmayı aşikâr kılan!

ES SEMİ’… Açığa çıkardığı Esmâ özelliklerini her an algılamakta olan. Farkındalığı ve kavramayı yaşatan. Bunun sonucu olarak Basîr ismi özelliğini tetikleyen!

EL BASIYR… Açığa çıkan Esmâ özelliklerini her an seyir ile onlardan çıkanları değerlendirip sonuçlarını oluşturan.

EL HAKEM… Hükmeden ve hükmü kesinlikle yerine gelen!

EL ADL… Ulûhiyetinin sonucu olarak açığa çıkardığı her Esmâ özelliğinin yaratış amacına göre hakkını veren. Haksızlık etmekten, zulüm etmekten münezzeh olan!

EL LATİYF… Yarattığının derûnunda ve varlığında gizli olan. Lütfu çok olan!

EL HABİYR… Açığa çıkan Esmâ özelliğinin “var”lığını, “Esmâ”sıyla meydana getiren olarak, onun durumundan haberi olan. Birime, kendisinden açığa çıkanla, ne mertebede anlayışa sahip olduğunu fark ettiren!

EL HALİYM… Açığa çıkan bir olaya ani ve fevrî tepki vermeyip, açığa çıkış amacı doğrultusunda değerlendirmeye alan.

EL AZİYM… Açığa çıkmış Esmâ özelliği olan hiçbir birimin, azametini kavrayamayacağı muhteşem büyüklük.

EL ĞAFÛR… Allâh Rahmetinden asla ümit kesilmemesi gereken. Gerekli arınmayı yaptırtarak Rahîmiyetin nimetlerine erdiren. Rahîm ismini tetikleyen!

EŞ ŞEKÛR… Verdiği nimeti çoğaltmak için o nimeti değerlendirten. Birimde verilen nimeti hakkıyla değerlendirerek “daha”sına açılmayı oluşturan. “Kerîm” isminin özelliğini tetikler. Bu ismin özelliğinin kapalı kalması ise, birimi kendisine ulaşana karşı kapanmayı; o nimeti değerlendirmek yerine başka yönlere dönerek o nimetten perdelenmeyi yaşatır. Bu da nankörlük yani verileni değerlendirmemek olarak tanımlanır. Verilenin gerisinden mahrum kalma sonucunu doğurur. Nimetin ardı kesilir!

EL ALÎY… Yüce. Varlıkları Hakikat noktasından seyreden!

EL KEBİYR… Esmâ’sıyla yarattığı âlemlerinin büyüklüğü kavranamaz olan.

EL HAFİYZ… Âlemler içindekilerin varlığının korunması için onların gerekenlerini oluşturan.

EL MUKİYTHafîz isminin özelliğinin oluşması için gerekli olan maddi veya manevî olarak nitelendirilen alt yapıyı oluşturup meydana getiren.

EL HASİYB… Birimselliğin devamı için yeterli olduğu gibi, birimden açığa çıkanların sonucunu yaşatan. Böylece sonsuza dek oluşumun akışını yaratmış olan!

EL CELİYL… Muhteşem kapsam ve mükemmeliyetiyle Efâl âleminde sultan!

EL KERİYM… Öylesine cömert ki, kendisini inkâr ile açığa çıkanlara dahi sayısız nimetlerini bağışlamakta. “OKU”mak yani “İKRA” ancak O’nun keremiyle bir birimde açığa çıkabilir. Her birimin hakikatinde yer almakta.

ER RAKIYB… Her birimi Esmâ’sıyla yarattığı için her an onunla olarak kontrol altında tutan.

EL MUCİYB… Kendisine olan yönelişlere mutlaka icabet ederek gereğini oluşturan!

EL VASİ’… Esmâ özellikleriyle tüm âlemleri kapsamış olan.

EL HAKİYM… İlminin kudretiyle açığa çıkmasını sebepler zincirine bağlayarak, nedenselliği oluşturan ve böylece kesret algılamasını oluşturan.

EL VEDUD… Cazibeyi, çekim gücünü yaratan. Salt karşılıksız, çıkar beklenmeyen sevgiyi var eden. Her sevenin, sevdiğinde sevdiği gerçekliktir!

EL MECİYD… Açığa çıkardığı muhteşem yaratış dolayısıyla şanının yüceliğini ortaya koyan!

EL BAİS… Sürekli yeni yaşam boyutlarına dönüştüren! “Her an yeni bir şe’nde” oluşun mekanizması olarak sürekli yeni bir hâl yaşatan.

Bu özelliğin insanda açığa çıkışı itibarıyla… “AMENTU”da da yerini alan “Ba’sü ba’delMevt = ölüm akabindeki diriliş” anlamındadır… “Mutlaka siz, boyutlar değiştirerek o boyutların uygun bedenlerine dönüşeceksiniz!” (İnşikak: 19) âyetindeki işlev de bunu anlatır…

Bedenden ve/veya bilinçten ölmek ve bunun devamı yeni bir yaşam hâline başlamak. Şu dünya (beden) yaşamımızda iken de bu bâ’slar mümkündür… Velâyet - Nübüvvet - Risâlet bâ’sları gibi! Ki, bunlarda dahi yeni bir yaşam mertebesi söz konusudur!

Tohumun kabuğunu çatlatıp mahsulünü açığa çıkarması gibi, ölü (bilkuvve - işlevsiz - nesnel) olanı bâ’s edip dirilten, demektir. Açığa çıkana, yeni yaşam ortam veya boyutuna kavuşana göre, bir önceki ortama uygun yaşam bedeni “kabir” hükmündedir… “O Saat (vefat) muhakkak gelecektir, onda hiç şüphe yoktur. Kesinlikle Allâh, kabirlerde (bedenleri içinde) olan nefsleri (bilinçleri) bâ’s edecektir (varlıklarındaki Esmâ özelliğiyle yeni bir beden oluşturarak yaşamlarına devam ettirecektir)!” (Hac: 7)

EŞ ŞEHİYD… Varlığıyla varlığının şahidi olan. Açığa çıkardığı Esmâ özelliklerinden varlığını seyredip açığa çıkanlara şehâdet eden! Şehâdet edilenin kendisinden gayrı olmadığını yaşatan.

EL HAKK… Apaçık ortada olan Mutlak Hakikat! Açığa çıkan tüm işlevlerin hakikati ve kaynağı!

EL VEKİYL… Açığa çıkan her birimin işlevinin gereğini yerine getirmek için gerekeni yapan. Bunun idrakıyla kendisine tevekkül edene sahip çıkarak, onun için en hayırlı sonucu oluşturan. Hakikatindeki el Vekiyl isminin özelliğine iman eden Allâh‘ın tüm isimlerine (tüm kuvvelerine) de iman etmiş olur! Halifelik sırrının kaynağı bir isimdir!

EL KAVİYY… Kudreti kuvveye dönüştürerek varlığın oluşmasını sağlayan ve onlardaki kuvveleri oluşturan. Melekî boyutu meydana getiren.

EL METİYN… Tüm Efâl âlemini ayakta tutan. Metîn… Sağlamlığı oluşturan. Metanet, direnç veren!

EL VELİYY… Birimde kendi hakikatini tanıma ve gereğini yaşama özelliğini açığa çıkaran. Velâyetin ve onun kapsamındaki üst düzey yaşam özellikleri olan Risâlet ve Nübüvvetin kaynağı. Velâyetin en üst mertebesi olan Risâlet ve bir altı olan Nübüvvet kemâlâtını irsâl eden. Risâlet kemâlâtının zuhuru sonsuza dek geçerli ve işlevli iken, Nübüvet kemâlâtının işlevi yalnızca dünya yaşamında geçerlidir. Nebi, âhiret yaşamında da o kemâlâtla yaşar, ancak işlevi bitmiştir dışa dönük olarak! Risâlet işlevi ise velâyet getirisi üzere devam eder sonsuza dek, velîlerdeki gibi.

EL HAMİYD… Açığa çıkardığı evrensel kemâlâtı “Velî” ismi kapsamında açığa çıkardığı âlem sûretlerince seyredip değerlendirendir! Hamd yalnızca kendisine aittir!

EL MUHSIY… TEK’likteki çokluk sûretlerini makrodan mikroya tek tek tüm özellikleriyle yaratan.

EL MUBDİ’… Yaratılmışları eşi benzeri olmayan kendine özgü özellikler bütünü olarak âlemlerde açığa çıkaran.

EL MUIYD… Aslına rücu edenleri yeni bir yaşam boyutunda hayata döndüren.

EL MUHYİ… İHYA eden. Hayata kavuşturan. İlim yaşantısıyla hakikati müşahede ederek yaşamını sürdürmeyi oluşturan.

EL MUMİT… Ölümü tattıran… Bir yaşam boyutundan diğer yaşam boyutuna geçirten!

EL HAYY… Esmâ âleminin kaynağı! Tüm isim özelliklerinin hayatını veren, varlığını oluşturan. Evrensel enerjinin kaynağı; enerjinin hakikati!

EL KAYYUM… Hiçbir şeye ihtiyaç duymaksızın kendi vasıflarıyla varlığını kaîm kılan. Var olan her şey kendisiyle kaîm olan.

EL VACİD… Özellikleri âdeta taşan… Her dilediğini var eden. Tüm yaratışına rağmen hiçbir şeyi eksilmeyen!

EL MACİD… Kerem ve ihsanının sınırsızlığının getirdiği şan ve yücelik sahibi!

EL VAHİDVâhid ül AHAD… Sayısal çokluk kabul etmez TEK! Cüzlere bölünmemiş ve cüzlerden oluşmamış; panteizm anlamına gelmeyen Bir! Çokluk kavramının düştüğü, “yok”luğa kavuştuğu, hiçbir fikir ve düşüncenin ayak basamadığı TEK!

ES SAMED… Som, salt TEK! Çokluk kavramından münezzeh! Çok özelliğin birleşmesinden oluşmamış! Ve dahi sınır kavramından berî olan TEK’lik sahibi. Hiçbir şeye muhtaciyeti söz konusu olmayan TEK’illik. Hadîs-î şerîf‘te şöyle tanımlanmıştır: “Es Samedülleziy la cevfe fiyhi = Samed odur ki, onda boşluk yoktur (SOM, SALT)!”

EL KAADİR… İlmindekileri kudretiyle bir nedenselliğe dayanmaksızın yaratıp seyreden! Bu hususta asla sınırlanmayan!

EL MUKTEDİR… Kudretiyle izhar ettiği tüm varlıkta iktidarı, tedbir ve tasarrufu geçerli olan mutlak - işlevsel kudret sahibi.

EL MUKADDİM… Yaratış amacına göre açığa çıkaracağı Esmâ özelliğine öncelik veren.

EL MUAHHİR… Yarattığında açığa çıkacak olanı Hakîm isminin gereğince erteleyen.

EL EVVEL… Yaratılmış olanın başı, ilk Hâli olan Esmâ Hakikati.

EL ÂHİR… Yaratılmış olanın sonsuza dek bir sonrası.

EZ ZÂHİR… Apaçık ortada olan, Esmâ özelliğiyle algılanmakta olan!

EL BÂTIN… Apaçık ortada olanın algılanamayanı ve Gaybın hakikati. (Evvel Âhir Zâhir Bâtın, HÛ’dur!)

EL VALİY… Hükmüne göre yöneten.

EL MÜTEALİY… Sonsuz sınırsız yüce; yüceliği her şeye yaygın! Âlemlerdeki hiçbir akıl ve idrakın kapsamıyla, hiçbir fıtratın mahiyet ve yansıtıcılığıyla sınırlanmayan yücelik sahibi.

EL BERR… Fıtratların gereğini kolaylaştırarak oluşmasını sağlayan! Bu konuda vaatlerini yerine getiren.

ET TEVVAB… Hak ve hakikati algılatıp kavratarak, o birimin kendi hakikatine dönüşünü oluşturan. Tövbeyi yaşatır. Yani, birime yaptığı yanlışlardan dönmeyi ve verdiği zararları gidermeyi nasip eder. Bu isim özelliği açığa çıktığında Rahîm isminin özelliğini tetikler. Sonuçta kişinin hakikatinin getirisi olan güzellikleri ve müşahedeyi yaşatır.

EL MÜNTEKIM… Birimdeki, hakikatini yaşamasına engel olan davranışlarının sonuçlarını yaşatan! “Züntikam”, açığa çıkanın sonucunu, hak ettiğini yaşatmaktır. Allâh, intikam almak gibi duygularla vasıflanmaktan münezzehtir! “Şedîd ül İkab” ile birlikte kullanıldığında, “Hakikatinin gereğini yaşamaya ters düşen düşünce ve davranışların sonucunu en sert ve keskin bir biçimde yaşatan” anlamına gelir.

EL AFÜVV… Şirk dışında işlenmiş bütün suçların tövbesini kabul edip, affedendir. Şirk hâli yaşamında bu ismin özelliği açığa çıkmaz. Burada fark edilmesi önemli konu şudur. Suçun affı demek, o kişinin af öncesi yaşantısındaki kayıplarının geri kazanılması demek değildir. Geçmişin telâfisi ve kazası yoktur Sünnetullah’ta!

ER RAUF… Çok şefkatli, acıyan; kendisine yönelenleri, onlara zarar verip sıkıntıya sokacak davranışlardan koruyan, uzaklaştıran.

EL MALİK’ÜL MÜLK… Mülkünde dilediğini tedbir edip, hiçbir birime hesap verme kavramı olmadan dilediğini uygulayan.

“De ki: ‘Mülkün Mâlik’i olan Allâh’ım… Mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de mülkü çekip alırsın. Dilediğini azîz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Kesinlikle Sen her şeye Kâdîr’sin.’” (Âl-i İmrân: 26)

ZÜL’CELALİ VEL’İKRAM… Celâl’iyle açığa çıkardığına “yok”tan var olmuşluğunu kavratarak “yokluğunu” yaşatıp; İkram’ıyla, Esmâ kuvvelerinin kendisinde açığa çıkışını seyrettirerek Bekâ’yı yaşatır.

EL MUKSIT… Ulûhiyeti gereği olarak, her yaratılmışa yaratılış amacına göre hak ettiğini vermek suretiyle adaletini uygular.

EL CAMİ’… Tüm varlığı “çok boyutlu tek kare resim” olarak ilminde topluca seyreden. Yaratılmışları, yaratılış amaç ve işlevleri doğrultusunda toplayan!

EL ĞANİYY… Esmâ’sının işaret ettiği özelliklerle sınırlanıp kayıtlanmayan ve o vasıflarla etiketlenmekten dahi münezzeh olan; “Ekberiyeti” dolayısıyla! Esmâ’sıyla sayısız sınırsız zengin olan!

EL MUĞNİY… Dilediğini, başkalarından mustağnî kılan, zenginliği yaşatan, kendi zenginliğiyle zengin eden. “Fakr”in sonucu olan Bekâ’nın güzelliklerini hibe eden… “Seni hiçbir şeyin yok iken (fakr-”yok”lukta) bulup da zenginliğe (”gına”ya-Bekâ’ya) kavuşturmadık mı (El Ganî kulu yapmadık mı, Âlemlerden Ganî olanın kulluğunu yaşatmadık mı)?” (Duha: 8)… “Muhakkak ki ‘HÛ’dur ganî eden de fakir kılan da.” (Necm: 48)

EL MANİ’… Hak etmeyene, hak etmediğine erişmesine engel yaratan!

ED DARR… Birimlerin sıkılıp bunalarak kendine dönmesi için çeşitli azap veren hâlleri (hastalık, çile, belâ) yaşatan!

EN NAFİ’… Hayra erişmeye vesile olacak yararlı düşünce ve fiilleri hatıra getirip gereğini uygulatan.

EN NUR… Her şeyin hakikati olan İlim! Her şeyin aslı Nûr’dur, demek; her şey ilimden ibarettir, İlmullah’ta demektir. Hayat, ilimle vardır. İlim sahipleri Hayy’dır; diridir! İlmi olmayan ise, yaşayan ölüdür.

EL HADİY… Hakikate erdiren… Hakikatin gereğini yaşatan! Hakk’ı dillendirten! Hakikate yönlendiren!

EL BEDİY’… Eşi benzeri olmayan güzellikte olup, güzellikleri yaratan! Türleri ve varlıkları herhangi bir örneğe dayanmayan şekilde kendilerine özgü özelliklerle yaratan.

EL BAKIY… Zaman kavramsız yalnızca var olan.

EL VARİS… Sahibi olduklarını geride bırakarak dönüşenlerin, arkada bıraktıklarının sahibi olarak çeşitli isimlerle açığa çıkan!

ER REŞİYD… Rüşde erdiren! Birimin hakikatini fark etmesinin sonucu olarak olgunlaşmasını yaratan ve yaşatan!

ES SABUR“Eğer Allâh insanları zulümlerinden dolayı sorumlu tutup sonucunu hemen yaşatsaydı; (arz) üzerinde hiçbir DABBE (insan değil insan bedeni) bırakmazdı! Fakat onları hükmedilmiş bir vakte tehir ediyor… Ecelleri geldiği vakit de ne bir saat geri kalırlar, ne de öne geçebilirler” (Nahl: 61) Her yaratılmış olanın amacına uygun işlevini yapmasını bekleyip, o işlevini tamamladıktan sonra sonuçlarını yaşatan. Zâlimin zulmüne müsaade etmesi, yani Sabûr özelliğini açığa çıkarması, hem zâlim hem mazlum yönünden yaşanacak işlevin tam hakkıyla yaşanması ve daha sonra da sonuçlarının oluşması içindir. Belânın büyüğünün açığa çıkması, zulmün büyüğünün oluşmasını gerektirir!

Hiç yorum yok: