2) Hûd Suresi 7.ayet '' O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için, Arş'ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratandır.''
Bu ayette ''Arşı su üzerinde iken''seklinde dikkat çekici ve ilginç bir söz var.Burada sözü geçen ''su'' nedir? Yukarıda anlattıklarımızın ışığında 300,000 yıllık süreç içinde su molekülü henüz oluşmamıştır ve de o kadar yüksek sıcaklıkta bildiğimiz sıvı şekliyle su var olamaz denilebilir.İşte tam bu anda yukarıda da bahsettiğim bilimsel bulgulardan olan ''evrenin saydamlaşması'' olayı ile ayette bahsi geçen ''su'' arasında ister istemez bir çağrışım meydana geliyor.Daha sonra yaptığım araştırmalar sonucunda ise ayetin Arapçasında ''su'' anlamına gelen ''ma'' kelimesİnin değil ''su renginde'' anlamına gelen ''mai' kelimesi kullanıldığını belirledim.Ayette geçen ''Arşı su üzerinde iken'' sözü evrenin 300,000 yıllık dönem sonunda saydamlaştığı yani ışığı geçirgen bir hale geldiği gerçeğine mi işaret ediyor?.Arş kelimesiyle evrenden daha yüksek bir mertebe kastediliyor ve o zamanki saydamlaşan evrene yukarıdan bakan kişi onu suya bakan kişinin gördüğü saydamlıkta görecektir.
Bugüne kadar bu ayetteki ''ma-i''kelimesi doğrudan su olarak anlaşılmış,gerçek anlamı olan ''ma-i'' yani ''su renginde olan'' veya ''su gibi olan'' anlamı göz ardı edildiği ve meallerde de bu şekilde yazıldığı için inananlar için bile anlaşılması ve kabul edilmesi zor bir durum ortaya çıkarmıştır.İnançsızlar için ise Kurana ve onun kaynağı olan Allah'a olan inanca karşı bir koz olarak değerlendirilmiştir. Ama ayetin başındaki '' O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için'' sözü sanki bu duruma işaret ediyormuş gibi duruyor. Ayrıca hem Kuran'da 6 günde yaratmayla eşzamalı ve bağlantılı olarak saydamlaşmaya işaret edilmesi hem de bilimsel kaynaklarda evrendeki maddenin yani atomların oluşumuyla bağlantılı olarak saydamlaşmadan sözedilmesi, mucizeyi açıkça ortaya koymaktadır. Bu konuda üzerinde durulması gereken başka bir ayet daha vardır. Enbiyâ Suresi 30.ayet : '' İnkar edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı? Bu ayetteki su kelimesi de aslında ma-i şeklin de geçiyor.''Su renginde'' ''su gibi olan'' anlamı katıyor ve saydamlaşan evren kastediliyor.Ayetin başında göklerle yer bitişik iken ayrıldığı sözü ile Büyük Patlamanın (Bing Bang) kastedildiği zaten bilinen bir Kuran mucizesidir.Burada Büyük Patlamadan bahsedilmesinin hemen ardından her canlının sudan yaratıldığı belirtilmesi patlamadan sonra saydamlaşan evrenin kastedildiği anlamına gelir.Fakat ''her canlı şeyi sudan yarattık'' sözü bugüne kadar yanlış değerlendirilmiştir.Her canlı şeyin bildiğimiz anlamıyla sudan yaratıldığı anlamı çıkarılmıştır.''Sadece sudan canlılık ortaya çıkamaz'' diye bazı kesimlerden itirazlar da gelmiştir.Aslında bu ayette saydam şekilde görülen evrenin içerdiği maddelere dikkatinizi çekmek gerekir.O dönemde evrende yaklaşık olarak yüzde 75 Hidrojen ve yüzde 25 Helyum atomu bulunmaktadır.Canlılığın oluşması için gerekli olan iki temel unsur olan su ve karbon,bu karışımın içerisinde zaten bulunmaktadır.Şöyle ki ;üç helyum çekirdeği birleşerek karbon atomunu,dört helyum çekirdeği ise birleşip oksijen atomunu oluşturur.(Tabi bunların oluşumunu sağlayacak kimyasal tepkimeler daha sonra yıldızların verdiği yüksek ısıyla meydana gelebilecektir) Bu durumda su renginde saydam olan evrenin içerdiği maddelerin içinde hidrojen ve oksijenden dolayı su molekülünün (H20) temel parçalarının ve de karbonun bulunduğunu görüyoruz.Canlıların yapısında yaklaşık yüzde 18 oranında karbon,yüzde 80 oranında da su bulunduğu bugün bilinen bir gerçektir.Evrenin oluşmaya başlamasında yani büyük patlamadan 300,000 yıl sonra oluşan ve saydamlaşan evrenin içerdiği maddelerin canlılığın temel yapı taşlarını içerdiğini ve ayetin buna dikkat çektiğini anlayabiliriz.
3)Evrenimizin oluşumunu açıklayan Büyük Patlama (Big Bang) teorisinin en önemli kanıtı olan ve büyük patlamadan bugüne kadar geldiği savunulan ''kozmik fon radyasyonu'' denen bir olay keşfedilmişti.Bu keşiften bahseden bir kaynakta şöyle bir yorum vardır.
'' Fakat bu keşif ortaya çözülmesi gereken bir de bilmece çıkardı. Fon radyasyonu, büyük patlamadan 300.000 yil sonra gazın son derece homojen olduğunu göstermektedir. Gazın içinde büyük topaklar ve delikler olsaydı, bunlar radyasyonun gökyüzündeki dağılımında sıcak ve soğuk bölgeler olarak gözükecekti. Öte yandan bugün çok topaklıdır. Kümeler, ince uzun gruplar halinde toplanan galaksiler ve bunların aralarında boşluklar vardı. Bu büyük yapıların orijinal gazin içindeki topaklardan çıkmış olması gerekmektedir. Tıpkı sütün topaklanarak peynire dönüşmesi gibi''
Şimdi burada, daha sonra oluşacak olan galaksilerin ön şekilleri olan topaklanmaların sıcak gazın için de var olmaları gerektiğine fakat 300,000 bin yıllık süreç içinde son derece homojen bir yapıda olduğu ve de bunun sebebinin anlaşılamadığına dikkat çekiliyor.Sanki sonradan belirli bir müdahele olmuş gibidir.Burada Kur'an daki şu ayet akla geliyor. Yûnus Suresi 3.ayet ''Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek arşa istiva eden Allah'dır.''
4)Yukarıdaki alıntı yaptığım kaynaklarda bahsettiğim 300,000 yıllık dönem evrendeki değişimler için bir ''dinlenme dönemi'' olarak nitelendiriliyor.
''300.000 yıl boyunca dinlenme dönemi
(sıcaklık 3.000 derecenin altına düşer)
Elektromanyetik kuvvetler devreye girer,
elektronlar çekirdeklerin etrafında yörüngeye dizilir
ilk Hidrojen ve Helyum Atomları oluşur''
'' Bu ilk dakikalardan sonra evren artık bayağı soğumuştur. Bunun sonucu çekirdeksel kuvvetlerin etkinliği bitiyor. Evrenin o sıradaki bileşimi %75 Hidrojen, %25 Helyum çekirdeğinden oluşuyor. Sonraki 300.000 yıl boyunca hiçbir değişim meydana gelmiyor.''
Yani bu 300,000 yıllık süreç içinde evren soğumaya bırakılmış ve bu sürecin son bölümünde yeterince soğuyunca da elektromanyetik kuvvetler devreye girerek kendiliğinden elektronlar çekirdeklerin etrafına dizilip atomları oluşturmuştur.Şimdi bu konudaki ''dinlenme dönemi''ve elektronların kendiliğinden çekirdeğin etrafına dizilmeleri gibi nitelendirmeler şu ayeti anımsatıyor:Kâf Suresi 38.ayet: Andolsun biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. ''Bize hiçbir yorgunluk çökmedi.'' Yorumu tamamen size kalmış.
5)Kuran’da sembolik olarak sözedilen bir günün ellibin yıla eşit olduğuna ilişkin olarak ilginç bulabileceğiniz bir tahminimden sözetmek istiyorum;
Bir alıntı:
‘’UZAYDA ŞEKER
Bilim adamları yıldızlar arası bir moleküler bulutta sofra şekerinin moleküler kuzeni olan glikolaldehit’ i keşfettiler
Karbon, oksijen ve azottan oluşmuş, sekiz atomlu bir molekül olan glikolaldehit diğer moleküllerle birleşerek riboz ve glikoz gibi daha karmaşık şekerleri oluşturabilir. Riboz, RNA ve DNA gibi nükleik asitlein temel yapıtaşıdır, glikoz ise en basit şeker monomerlerinden biridir. Glikolaldehit, metil format ve asetik asitle aynı atomları içerir fakat değişik dizilişte. Metil format ve asetik asit de daha önce yıldızlar arası toz bulutlarında bulunmuşlardı. Bilim adamlarına göre glikolaldehit basitçe sofra şekerinin moleküler kuzenidir.
Şeker molekülü, galaksimizin merkezine yakın, bizden 26 000 ışık yılı uzakta (bir ışık yılı ışığın bir yılda katettiği yoldur ve yaklaşık olarak 36 trilyon kilometreye eşittir) çok büyük boyutlardaki gaz ve toz bulutunda tespit edildi. Bu toz bulutları- ki çoğu zaman birkaç ışık yılı büyüklüğündedirler- yeni yıldızların oluşumu için temel madde kaynaklarıdır. Fakat Dünya’ ya kıyasla çok daha seyrek olan bu bulutlar, milyonlarca yıl süren karmaşık kimyasal reaksiyonların meydana geldiği bölgelerdir. Bu tür bulutlarda şimidye kadar 120’ ye yakın farklı molekül keşfedildi. Bu moleküllerin çoğunluğu küçük sayıda atom içerirler.’’
‘’Basit bir şeker (veya monosakkarit) olan glukoz (veya glikoz veya glükoz) yaşam için en önemli karbonhidratlardan biridir. Hücreler onu bir enerji kaynağı ve metabolik reaksiyonlarda bir ara ürün olarak kullanırlar. Glukoz fotosentezin ana ürünlerinden biridir ve hücresel solunum onunla başlar.’’
Yukarıda ki alıntıda yıldızlararası molekül bulutlarında canlılar için en temel gıda olan şeker türevlerinden biri olan Glikolaldehit bulunduğunun keşfinden ve şimdiye kadar 120’ye yakın molekülün bu bulutlarda varolduğunun bilindiğinden söz ediliyor.Bu moleküller canlıların temel yapı taşlarını oluşturan ya da gıda maddelerinin temelini oluşturan moleküllerdir.
Başka bir alıntı ise şöyle:
‘’Dev hidrojen gazı bulutları Dünya çevresine gelirse, kitlesel yokoluşlara ve 200 milyon yıl sürebilecek kartopu buzlanmalarına yol açabilecek. Dünya için bir başka tehlike de, Samanyolunun sarmal kollarında kümelenmiş yoğun hidrojen gazı bulutlarıdır. Colorado Üniversitesinden Alex Pavlov ve meslektaşları dev moleküler bulut adıyla bilinen bu tür bir bulutla karşılaşmanın kitlesel yok oluşlara yol açabileceğine, bu durumda kartopu buzlanmanın bile söz konusu olabileceğine inanıyorlar. Atmosferik bir iklim modelinden yola çıkan Pavlov ve arkadaşları en yoğun bulutların Dünya atmosferini tozla doldurabilecek güçte olduğunu, güneş ışığını engelleyerek gezegeni bir buzul çağına sürükleyebileceğini ortaya koydular. Atmosfer genelde güneş rüzgarlarının yarattığı baskıyla kozmik tozlardan korunur. Ancak Pavlov yoğunluğu yüksek bir bulutun bu rüzgarın etkisini yok edebileceğine ve gezegenimizin böylesi bir bulutun içinden geçmesi için gerekli olan 200,000 yıllık süre boyunca iklimin hızla soğuyacağına inanıyor.
‘’Gelişmiş Uzay Bilimleri Merkezinden John Lindsay aydan alınan toprak örneklerinin Dünyanın moleküler bulutlar arasından geçtiği görüşünü desteklediğine inanıyor.’’
‘’ İlk başlarda dünyanın hidrojen, su buharı, amonyak, metan ve hidrojen sülfitten oluştuğu düşünülüyor. Laboratuvarda böyle bir gaz karışımına dışardan enerji verildiğinde bir süre sonra kahverengi bir bulamaç elde ediliyor.’’
Yukarıdaki alıntıda ise Pavlov adlı gökbilimcinin dünyamızın geçirdiği buzul çağlarını araştırırken, bu soğumaların, dünyanın Samanyolu galaksimizin sarmal kollarının arasında bulunan yukarıdaki alıntıda da bahsettiğim dev molekül bulutunun içinden geçmesi bu geçiş sırasında atmosferin tozla dolup güneş ışığını geçirememesinden kaynaklandığından bahsediliyor ‘Yukarıdaki paragrafta da belirtildiği gibi dünyada ilk başlarda hidrojen,su buharı,amonyak,metan ve hidrojen sülfit molekülleri var.Sadece bunlardan canlılığın çeşitlenmesi ve gıda maddelerinin oluşabilmesi mümkün görünmüyor. Sonuç olarak dünyamız bu bahsi geçen dev molekül bulutunun içinden geçmiştir ve bugün dünyamızdaki gıda maddelerini oluşturan moleküllerin çok büyük bir bölümünü bu buluttan almıştır.Dünya kendi çevresinde dönerek bu gıda denizi diyebileceğimiz bulutun içinden geçtiği için de her tarafına eşit olarak dağılmıştır.Ayrıca bu moleküller donduğu için bir çeşit dondurulmuş gıda özelliğini aldığını da söyleyebiliriz.
Burada asıl dikkatinizi çekmek istediğim konu bu dev molekül bulutundan geçişin’’ 200,000 yıl’ sürmesidir. Fussilet suresi 10.ayet:’’ O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam ‘dört günde’ isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti’’ Tahmin edeceğiniz üzere 4 gün x 50,000 yıl=200,000 yıl
Ne büyük ‘tesadüf’ değil mi’? Ama mucize tesadüfler bununla da bitmiyor.Bir de şu bilgiye dikkatinizi çekmek istiyorum;
“Dünya genellikle kozmik ışınlardan manyetik alanı sayesinde korunuyor. Ancak manyetik alanın çok daha güçsüz olduğu tersinme dönemiyle bulutun geçtiği dönemin çakışması durumunda kozmik ışınlar içeriye akabilir. Pavlov manyetik alanda her 200,000 yılda bir tersinme olduğuna ve bulutla çarpışması sonucunda yaşanan etkinin bir milyon yıl kadar sürdüğüne dikkat çekiyor ve bu mantıktan yola çıkarak çoğu çarpışmaların en az bir tersinme dönemine denk düştüğü sonucuna varıyor.’’
Yukarıdaki alıntıda dünyanın moleküler bulutun içinden geçmesi için gerekli olan 200,000 yıllık sürenin yanı sıra, yerkürenin manyetik kutuplarında her 200,000 yılda bir tersinme (kuzey manyetik kutbuyla güney manyetik kutbunun yer değiştirmesi) olduğundan söz ediliyor.Kozmik ışınların,ancak, manyetik alanın daha güçsüz olduğu tersinme dönemiyle molekül bulutundan geçilen dönemin çakışması durumunda içeriye yani yerküreye akabileceği üzerinde duruluyor.Tabi burada kozmik ışınlardan bahsediliyor fakat kozmik moleküllerin de (bunlar gıdaların hammaddesini oluşturan moleküllerdir) yerküreye akışı için manyetik kalkan görevi gören manyetik alanın zayıflamış olması gerekir.İşte bu yüzden yerkürenin molekül bulutuna girişiyle,dünyanın manyetik alanındaki tersinmenin aynı ana denk gelip çakışması gerekiyor.Yüce Allah’ın Kur’an da neden (Fussilet Suresi 10.ayet)’’ tam dört günde’’ diyerek zamanlamayı vurguladığını tahmin ettiniz değil mi?
Son olarak, dikkatimi çeken başka bir konudan bahsetmek istiyorum.Yukarıda ki <
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder