Bu Blogda Ara

12 Temmuz 2008 Cumartesi

İNFİTAR SURESİ.;BİLİNÇ YARILINCA....


İnfitar Suresi. (Mekke'de inmiştir.19 ayet,80 kelime,327 harftir.)
Bismillahirrahmanirrahim

1-Gök çatlayıp yarıldığı zaman, Sema yarıldığı zaman!..Sema;beyin-şuur ise;Şuur açıldığı, beynin kapalı devreleri işlev kazandığı,algı genişlediği zaman!..Yarılma;şiddet ifade eden bir kelime ile vurgulanıyor.(İnfitar:Şiddetli,gürültülü yarılma demek Arapça’da.)

Her yeni idrak bir doğumdur.Doğum sancısız olmaz.İdrak genişlemesi;göğün yarılması gibi enfes bir üslupla anlatılmış…Gök yarıldı mı gürültü,şimşek olur.Şimşekte müthiş bir enerji açığa çıkar ki binlerce barajı toplasan tutmaz yerini.İdrak yarıldı mı önceden açığa çıkmamış yüklü bir ilim ortaya çıkar..Bu yarılmayı özde saklı Nurun,uyuyan Feyizlerin göğü parçalarcasına fikirde açığa çıkması diye düşünmek de mümkün..

İyi de, hangi sebepler oluşursa bilinç yarılır,idrak açılır?..İşte püf nokta burası. Yine şimşekten, gökten, yağmurdan giderek düşünelim.Yağmuru çeken sebep ne?..Toprak susuzluktan çatlayacak(İnfitar) olacak ki gök yağmur bıraksın.

İnsan önce derin bir açlık duyar gönlünde.Maddi-beşeri duygularla tatmine çalışır bu açlığı.Ama ne yapsa doymaz.Çünkü açlık ancak acıkılan şeyin cinsi ile giderilir.Doymak bilmeyen ruh,arayışını sürdürür.Abur-cubur yercesine önüne gelen bilgi ile gönül açlığını dindirmek ister.

Gönül açlığı gönülle doyar.İnfitar;gönül ehli bir Hak Dostu ile karşılaşma sonucu oluşur.Arayışınız belli bir olgunluk düzeyine erişince Rabbül Alemiyn’in takdiri sonucu gönül ehli bir zata uğrar yolunuz.Yada O size yollanır Allah tarafından.Onun gözlerine bakıp,iki dakika sohbetini dinlediğinizde farkında olsanız da olmasanız da bilinciniz yarılır,hikmet akar gönlünüze.Ebubekir’i Sıddik yapan İnfitar;
Muhammed’in gözleridir.Celaleddin,Şems’in gözlerinde çakan infitarla Mevlana olur..Ebu Hanife’yi İmam-ı Azam yapan şimşek;İmam Cafer-i Sadık’tır.Yunus;Taptuk’la çarpılır yıldırıma.Çarpılmanın tadına doyamaz da tam 40 sene nöbet tutar Taptuk yağmurunun altında..Necip Fazıl’dan <Şairler Sultanı> çıkaran şimşeğin adı Arvasi Hazretleridir.Bursa Kadısı Mahmut’tan Aziz Mahmud Hüdai çıkaran çakmak Üftade hazretleridir...Aşığın gözlerine aşkı salan Maşuk nazarıdır İnfitar!..

Hakikat yolcusu bilmeli ki;ilim-mantık ve aklın olgunlaştığı anda İnfitar başlar.Kişisel olgunluk zirveye geldiğinde İnfitar yaşanır.İnfitarsız hakikatin lezzetine erilemez.İnfitar olmaksızın ne Mi’rac edilir,ne Arş geçilir!...Mirac bineği Burak’tı değil mi.. Burak’ın şimşek demek olduğunu da iyice bir düşünün..Son bir mana bu ayete:Gönül Mi’raca hazır hale geldiği zaman!...

2-Yıldızlar dökülüp saçıldığı zaman,Yıldızların dökülüşünü dört türlü düşünelim:

1-Kişiyi kayıtlayan eski bilgiler,şartlanmalar,tabular iflas ettiği zaman..
2-Işık saçan ama kendini uzak gördüğü,ötede saydığı ilimler-hikmetler akmaya başladığı zaman.
3-Rasülullah bir hadiste sahabesini yıldızlara benzetir.Öze erenler yıldızdır.İdraki açılan kimseye geçmişte yaşamış erenlerin sırlı bilgileri de dökülmeye başlar.
4-Yıldızlar burçlar oluşturarak astrolojik tesirlerle karakter yapımızı belirlerler.Bilinci açılmazdan önce kişi belli bir burcun etkisindedir.Bilinci yarılana;tüm yıldızlardan bütün burçlar tecelli etmeye başlar.

İlave kapasiteler açılır..

Gönül Ehlinden akan ilim-ilham-hikmettir yıldızlar.Tabular,bilgiler,şartlanmalar,duygular terk edilmeden dökülmezler.İçte yarılma,patlama yaşanmadan hissedilmez.Havai fişek patlamasa pırıltılar saçılır mı yere? Benlik, Aşk fitiliyle ateşlenince patlar da yepyeni BİR BEN olur..Beni ortadan kalkandan herkese nurlar saçılır.Herkes hoşuna giden renkleri seyreder Onda.”Ben bu kişiyi çok seviyorum ama adını koyamıyorum,nasıl bir sevgi bu?” demeye başlar insanlar.Sevilen Hak olmuştur da adını koyamaz birimler. Esma-i Hüsna’nın bir bütün halinde açığa çıkışıdır yıldızların dökülüşü….

Hira’da geceler boyu yıldızları seyreder Muhammed…Seyir tamam olur da Cebrail gelir…Yıldızlar, hikmetler dökülür Muhammed’e sessiz-sözsüz gecelerde. Dökülme tamam olunca hikmet vücut bulur..

3-Denizler fışkırtıldığı,karıştırıldığı zaman, Pozitif-Negatif Enerji, bedeni deniz gibi kaplamıştır.Bunların bitişme,kaynaşma,birleşip şelale misali fışkırma mahalli Sinedir. Kişi gönlüne, kalbine yöneldiğinde;enerji denizlerini birleştirmiş,tek noktadan kullanmaya başlamış demektir.

Hak Aşıklarının özlerinde hissettikleri ateş;denizden fışkıran enerjiyi temsil eder. O fışkırmaya başladığında; satırlar, şiirler, nameler, tefsirler ve yeni idrakler saçılır mümin gönüllere.

Celaleddin,Şems’le geceler boyu bakışır,sessiz-harfsiz-gönül sohbeti yapar,ertesi gün Hüsameddin Çelebi’ye Mesnevi yazdırırmış..Mevlana denizi,Şems fırtınası ile taşar, fışkırır, dalgalanırmış demek ki.
Denizler kabarmadıkça,rüzgar yelkenliyi savurmadıkça gelmez rahmet yağmurları.Aşk fırtınası ile Mevlana’yı alır bir o yana bir bu yana savururmuş Şems…Aşk Sarhoşu Celaleddin kendine geldiğinde mısralar hayat bulmuş.Vaazlara can gelmiş,cemaate şevk gelmiş… Aleme aşk gelmiş de her dinden milyonlarca insan doyamamış tadına….

Hak Yolcusu Sinesine dönünce fışkırırmış kaynaklar özünden.Musa Tur’a çıkınca,Yunus balığa düşünce,Yusuf zindana girince coşmuş denizleri.. Coşmuş da insanlığa ışık,Aşıklara çıra olmuşlar.

4-Kabirler deşildiği zaman, Kabir;bedendir.Cesede bağlı algılar, bedenî kayıtlar aşıldığı zaman!.

Kabir deşilmeden yeniden diriliş olur mu?..Kabirden kalkmayan;Nuru görebilir mi?...Yeniden diriliş,

yepyeni bir bilinçle uyanış için nefsi arzularını öldürmek isteyen;bedenini deşmeli,özündeki cevheri açığa çıkartmalıdır.

Cebrail’in, çok küçük yaşta süt anne Halime’nin yaylasında Allah Rasülü’nün göğsünü yarması(ŞERHU SADR) olayı kabrin deşilmesidir..Göğüs yarılmış,içinden beşeriyet sökülüp alınmıştır ki Cebrailî nurları almaya hazır hale gelsin.Sidre-i Müntehadan öteye Cebrail geçemedi sadece Rasülullah gitti.Bir rivayete göre Rasül sorar:“Ya Cebrail buradan ötede niye yoksun?” Cebrail:”Ben ilmim.Ben Hakikatin Bilgisiyim.Ötesi Hakikatin ta kendisi!... Buradan öteye ilimle değil;Aşkla geçilir.O da sinende var!..” demiştir.Bizce,Sidre’yi geçecek Aşk;Muhammed’in kalbine ta Halime’nin yaylasında konmuştur!..

Açık kalp ameliyatı sine yarılarak yapılır.Bu yarmada cerrahlar göğsü örten 7 kemiği keserler..7 ye dikkat edin!..Nefis basamakları 7,Sem’â 7,Tavaf 7,Şakralar 7, Cehennem 7, Yasin’deki MÜBİYN’le (Anlayışı Açan) biten ayetler 7,HaMim’le başlayan sureler 7,Fatiha’nın ayetleri 7....İnsan başında delik sayısı 7..Daha da sayabiliriz...Demek ki 7 örtü açılınca sineye,öze varılıyor, bilinç açılıyor, hakikat çıkıyor!... Aman Allah’ım!.. Bu ne mana böyle?!...

Kabri deşilen; yeni bir bilinç kazanır, eski kimliğinden hızla sıyrılır. Nice titiz, takıntılı, hırslı tipler şeyhlerin elinde uysal koyuna döner. Nice vahşiler, nice kötü huylular kuzu olur mürşid elinde... Muhammed’i öldürmeye gelen Hattab’ın Oğlu Ömer, eniştesinin evinde duyar Kur’an ayetlerini… Kabri bir deşilir ki; kılıcını sokar kınına da Rasül’ün önünde diz çöker,kimseye boyun eğmeyen Ömer. Rasül’e boyun eğince olarak yaratıldığını hisseder..İşte o an Hattab’ın oğlu adaletle özdeşleşen Hz.Ömer olur..

Herkesin kabri farklı farklıdır.Kadı Mahmud’un kabri şöhret ve makamıdır.Onu ciğerinden deşer Üftade… Deşer de Aziz Mahmud Hüdai çıkarır oradan,çıkarır da hediye eder asırlar sonraki aşık yüreklere.Sultan İbrahim’in kabri kuştüyü yataklarda yattığı sarayıdır.Evin damına çıkan sıradan bir kul tavandan deşer sarayı..Deşer de Meczuplar Piri İbrahim Bin Edhem Hazretleri çıkar içeriden... Hocadır, Vaizdir Celaleddin..Halkın önünde yürür.Bir gün yolunu keser servi boylu Şems.İlmini,şeriat bilgisini deşer de Mevlana çıkar kabirden.Çıkar ama ne çıkış Ya Rabbim!..Kabir deşilince kişilik terk edilir, evrensel insana(İnsan-ı Kamil’e) yol açılır.

5-Benlik, bilmiş olacak önden gönderdiğini de arkaya bıraktığını da. Bütün bunları yaşayan benlik, öz, nefis; o güne kadar işlediklerini bilir,iç muhasebesini yapar.İşte bu fark ediştir kişiyi Hakk’ın rotasına yönelten.”Hesap sorucu olarak size nefsiniz yeter” ayetini hatırlarsak daha iyi anlarız.

Cebrail de özde diyelim.Hakikatin Bilgisini özden yansıtır size. Rasüllere Vahiy getiren de, müminlere ilham veren de Cebrail’dir…Sıkar o bilgiyi getirirken.. Sıkılmayan meyveden özsu çıkar mı?..Hakikate adanan kimse, okur, inceler,kavramlara hayran olur.Bir süre edebiyatını yapar bunların. ”Sen misin edebiyatını yapan,yaşa da görelim!” der Rabbi.Yaşamak için olay, sahne gerektir.Belalar,sıkıntılar gelir peş peşe. Teslimiyet-Tevekkül-Sabır sahnede yaşansın diye.Belayı,Cebrail bilenler; Önden, Arkadan gönderdiklerini fark etmeye başlarlar. Hayatlarını sorgularlar, kendi hesaplarını kendileri görürler de rotalarını Sırat-ı Müstakim istikametine doğrulturlar. Kendi hesabını yaşarken kendi görene, ölünce hesap sorulmaz inşaAllah.

Hüdai’ye Üftade aracılığı ile ciğer sattıran da,Yunus’u buğday sıkıntısına sokup Hacı Bayram’a yollayan da Cebrail’den başkası değildir.Sıkıntılarla belirir Cebrail.Kahrı lütuf,belayı nimet bilene akıtır ilhamları…

Önceliklerimiz ve geriye attıklarımız hem hayatımızı,hem de kişiliğimizi etkilemektedir.Önden yollanan DÜNYA,arkaya bırakılan AHİRETtir.. İnfitar yaşayan,dünya-ahiret ikilemini çözer de tercihini Hak’tan yana yapar.Aşka susayarak kapıya gelen Kadı Mahmud’a;”Kadılık cübbesi ve makam mı yoksa Aşk mı?” der Üftade!..Üftade şimşeği ile kalbi yarılan,kabri deşilen Mahmud “Aşk” diyecektir taaa ciğerden gelen bir sesle.Mahmud,Ulu Camii yanında ciğer satar sanır halk.Sattığı kendi ciğeridir Mahmud’un(...)

Hala aşkla kanar Mahmud’un ciğeri..Kanar da ciğer kokusuna koşar aç kediler...Avam fark etmese de kediler fark eder Aşkı!.. Türbesine iyi bakın,koklayın oraları.Ciğer kokusunu almışsanız yandığınızın resmidir!...Resimden,suretten geçer de hararetle koşarsınız Ölümsüzlük Çeşmesine...

6-Ey insan! O sonsuz cömertliğin sahibi Kerîm Rabbine karşı seni aldatıp gururlu kılan nedir?! Kur’an’da kelimeleri rast gele kullanılmış değildir.Kişinin Rabbi;Allah’ın onu bezediği yaratılış terkibidir.Kader programı çerçevesinde her insanda Esma-i İlahinin tamamı potansiyel olarak yüklüdür zaten.Ancak hayatın,dünyanın aldatıcılığı kişiyi kendini tanımaktan alı koyar.İnsan güç,irade,ilim sahibi olduğunu vehmederek sisteme,evrene hatta Allah’a karşı gafilce kafa tutar.Allah’a kafa tutmanın ilk belirtisi kabiliyetini kendinden bilmektir.Bu da şirktir.

İnfitar yaşayan;şirkten kurtulmanın eşiğinde bu soruyu sorar:”Bana ne oluyor da Rabbime,Kendime nankörlük ediyorum?” Bunu fark eden; geceler boyu ağlayacak, pişmanlık içinde istiğfar edecek, kendinden utanacaktır.Rabbi öylesine hazineler bahşetmiştir ki,tüm istekleri kendine cömertçe sunulmuştur.Önceleri dua edip bir dizi dünyalık isterken,isteyemez olur. Verilenin şükründen acizliğini gören nasıl yeni nimetler istesin ki?!..

Bu fark ediştir Rabia’ya aç yaşamayı zevkli kılan!...Bu fark ediştir kolları-bacakları kesilirken Hallac’a kahkaha attıran!...Bu fark ediştir,Ferhat’a dağlar deldiren,Mecnun’a çöller aşırtan..Bu fark ediştir ilk müminlere evlerini,kadınlarını,mallarını Mekke’de bırakıp da Medine’ye yol aldıran!...

İşte onun için istemenin hası; istememek, söylemenin hası; söylememek, görmenin hası göz yummak, şöhretin hası;halktan kaçmak, makamın hası; makamdan geçmektir.

7-Rabbin ki seni yarattı, düzgün hale koydu, en güzel ölçülerle şekillendirdi.

Kendine bakan insan,kusursuz,düzgün bir yaratılış görür.Öyle ya; biyoloji insan vücudunda hiç KÖŞE olmadığını ortaya koydu. Köşesiz bina, mimaride imkansızdır. Rabbimiz kurmuştur işte. PARMAK İZLERİ her birime özeldir. Mucizedir..Öteye gitmeksizin kendinde işleyen harika,ahenkli bir düzenek izler de insan,hayret eder.Rabbini tanımak için kendini tanımaya adım atmıştır.Eksiksiz,kusursuz,Ahsen-i Takvimle(en güzel yaratılışla)bezendiğini görmüştür.

Tıpkı beden gibi huylar,ahlaklar,karakterler de kişiye özeldir,kusursuzdur(!..) Önceleri insanları;sevdiği- sevmediği kimseler diye ayıran kişi,hepsinde Rabbinin tecellilerini seyreder de sever olur.Hepsinin kendi olduğunu,hepsinin güzel olduğunu fark etmiştir artık...“Allah Adem’i kendi suretinde yarattı” buyurulur hadisi kudside.Esmanın,Sıfatların ve Zatın tecellileri boy gösterir insanda. Hakka yönelen, kendisi için en uygun,en iyi yaratılışın bezendiğini görerek şükre yönelir.

Daha değişik açıdan bakacak olursak;Rabb kelimesinin bir manası da EĞİTEN-KIVAMA SOKAN-DÜZGÜN HALE GETİRENDİR.Kişi nasıl düzgün hale gelir?...Okuyarak mı,çalışarak mı,dinleyerek mi,yaşayarak mı?..

Öğretmensiz eğitim olur mu?Öğretmen Mürşid-i Kâmildir.Öğrenilenin davranışa dönüşmesidir eğitilmek.Davranış;yapanı harfiyen izleyerek kazanılır.Zanaat ehli çıraklıktan yetişir.İyi yetişmiş ustaya ”Çekirdekten,çıraklıktan gelmiş” diye hayran oluruz..Hakikat Bilgisi mürşidle oturur,kemikleşir,HALe dönüşür.Rabbe itaat edercesine,hocasına teslim olan ADEM GİBİ ADEM olur.Geçmişte rehbersiz, mürşidsiz,öndersiz hakikate yüründüğü görülmüş değildir.

Halife Harun Reşid’e sarayda,makamda,hazinede Allah’la beraber olmayı öğreten Behlül Dânâ’dır.

Taptuk’tur Türkmen delikanlısını kıvama sokup Yunus EMRE yapan!.. Ertuğrul Bey’in ele avuca sığmaz oğlu Osman’ı,Osman Gazi diye bu millete armağan eden Şeyh Edebâli’den başkası değildir.…21 yaşında bir delikanlı çağ kapatıp çağ açabilir mi?.. Hocası Akşemseddin’se neden olmasın?...

Rabbini; Eğitip, kıvama sokacak rehberini bulana,fark edip peşine düşene ne mutlu!..

Hiç yorum yok: