Eski kaynaklar ve bazı tefsir kitaplarında olağan üstü özelliklere sahip bir dağdan bahsedilir ve bu dağın dünyanın çevresini kuşak gibi sardığı ve dağın zümrütten bir kayaya dayandığı, “el-Veted” denen ve kendi kendine duramayan bu kayanın ise dünyaya destek olması için yaratıldığı belirtilir.
İslam literatüründe yer alan ve kaynağı İbn Abbas (ra)’a kadar dayandırılan bu dağın, dünyanın çekirdeği ve menşeini bu yapıdan alan ve dünyayı çepeçevre sarmalayan manyetosferle önemli benzerlikler göstermesi ve bu tanımların yüzlerce yıl önce yapılmış olması oldukça ilgi çekicidir.
İbn Abbas (ra), bu dağı şu şekilde tanımlamıştır; “Allah Teâlâ arzın peşinden onu kuşatan bir deniz, onun arkasından da bir dağ yaratmıştır ki ona Kaf denir. Gökyüzü onun üzerine sarkmaktadır….” Bu göklerin Kafdağı üzerinde direkleri vardır.
Dünya, Dünya’yı sarmalayan manyetik alan ve manyetik alanın menşeğini aldığı Dünya’nın çekirdeği.
Taberi’ye göre Kafdağı parmağı saran yüzük gibi arzı çevrelemekte ve onu sabit tutmaktadır. Bütün dağlar ona bağlı olduğundan yeryüzünün sürekli sallanmasını engellemektedir.
Yâkut’da, Kafdağı’nın zümrütten teşekkül ettiğini, gökyüzünün onun üzerine sarktığını belirtmiş, güneşin onda batıp ondan doğduğu, arkasında başka âlemlerin bulunduğu, ötesini kimsenin bilmediği şeklindeki rivayetler aktarmıştır.
Alimlerin yaptığı Kafdağı tanımıyla birebir örtüşen Dünyanın Manyetik alanının şematik görünümü.
Kazvini’nin aktardığı bir rivayette, desteği olmadığı için arzın başlangıçta sallandığı, Allah’ın (cc) yarattığı bir meleğin arzı omuzları üzerine alıp elleriyle tuttuğu ve yeşil yakuttan dört köşeli bir kayaya dayandığı zikredilmekte, Allah’ın bir kavmi helak etmek istediğinde bu görevli meleğe Kafdağı’na bağlı dağlardan birini hareket ettirmesini emrettiği belirtilmektedir.
İbnü’l-Verdi ise Kafdağı’nın yukarda belirtilen ve Kur’an’da geçen (Lokman 31/16) yakut kayaya bağlı olduğunu, onun yeryüzüyle birlikte denizleri de kuşattığını ifade etmiştir.
Fahruddin Er-Razi; âlimler "-o göklerin, zebercedden meydana gelmiş olan ve dünyayı kuşatan, ama sizin kendisini göremediğiniz Kâf dağı üzerine kurulmuş direkleri vardır" demişlerdir.
İbn’ül Arabi ise El - Futûhât El – Mekkiyye adlı eserinde şu bilgilere yer vermiştir;
“... Mahmûl (mechûl) abdâl’dan biri olan arkadaşımız Mûsâ el-sedrâni bize haber verip dedi ki:
-Kafdağı’na ulaştığım zaman -ki bu: azametli bir dağdır; Allah (cc) onunla dünyayı kuşatmıştır; bu dağı da büyük bir yılanla kuşatmıştır. Yılan bu dağı kuşatmak üzere, bir daire çizdikten sonra, Allah (cc) onun başını kuyruğuna bitiştirmiştir.
-Mûsâ (el- Sedrâni) der ki: Bunun yaratılışından ürktüm...”
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri Marifetnâme'sinde, yedi kat göğü tanımladıktan sonra Kafdağı’nın desteği olan yakut kayadan bahseder ve daha sonra bu dağ hakkında şu bilgileri aktarır; Allah Teâlâ, yedinci kat göğün duvarı olan Kafdağı'nın ötesinde büyük bir yılan yaratmıştır. Bu yılan o büyük dağı başı kuyruğuna gelecek şekilde çevrelemiştir. Kıyamete kadar Hak Teâlâ'yı yüksek sesiyle tespih eder.
Dünya’yı sarmalayan manyetosfer, uzay boşluğunda, güneş rüzgârlarının tesiriyle güneş tarafında basık, gece tarafında ise gezegenler arası boşluğa uzanıp giden bir görünüme sahiptir ve jeomanyetik alan bu şekliyle bir su damlası veya bir kuyruklu yıldızı anımsatmaktadır.
Kafdağı’nı daha teferruatlı işleyen ve bu dağı Zülkarneyn'le buluşturan Mevlana Celaleddin-i Rumi ise Mesnevi’de şu bilgilere yer vermiştir;
Zülkarneyn, Kafdağı’na gitti... o dağın saf zümrütten olduğunu gördü. Bütün âlemi halka gibi çepeçevre çevirmişti... Zülkarneyn, o dağı görüp şaşırdı. Dedi ki: Sen dağsan öbür dağlar ne? Onlar senin yanında bir oyuncak adeta.
Kafdağı dedi ki: O dağlar, benim damarlarımdır... onlar, güzellikte, alımda bana eş olmazlar. Benim her şehirde gizli bir damarım vardır... âlemin çevresi damarlarıma bağlıdır. Allah, bir şehirde yer deprentisi yapmak isterse bana söyler, ben oraya varan damarı oynatırım. O şehre ulaşan damarı kahırla oynattım mı orada yer deprenir. Allah yeter deyince damarım yatışır... durur görünürüm ama daima işteyim ben! Merhem gibi dururum ama hayli iş görürüm... akıl gibi hani; o da durur ama söz, ondan doğar, harekete gelir. Fakat bunu aklı kavramaya göre yer deprentisi yerdeki buharlardan olur.
Bir karıncacık, kağıt üstünde kalemi gördü; bu sırrı bir başka karıncaya söyledi. Dedi ki: O kalem, kâğıdı fesleğen, süsen ve gül bahçesi haline getirdi... acayip şekiller yaptı. O karınca, o sanatı yapan parmaklardır... şu kalem, yaptığı işte parmaklara tabidir, parmakların fer-i ve eseridir dedi.
Üçüncü karınca dedi ki: Hayır... onları yapan koldur. Arık parmaklar, onun kuvvetiyle o nakışları çizdi. Böylece her biri bahiste ileriye doğru gitti. Nihayet birazcık anlayışı olan ve karıncaların ulusu bulunan bir karınca, dedi ki: Bu hüneri, suret yapıyor sanmayın, öyle görmeyin! Suret, uykuda ve ölümde bundan bihaberdir. Suret elbise ve sopa gibidir... bu nakışları, akıldan, candan başka bir şey yapamaz!
Hâlbuki o da, akılla canın, Allah’ın döndürüp hareket ettirmesi olmazsa cansız bir şeyden ibaret olduğunu bilmiyordu. Allah, akıldan bir an inayeti kesti mi zekâ sahibi olan akıl, aptallılar yapar.
Zülkarneyn, Kafdağı’nın konuştuğunu, söz incilerini deldiğini görünce, dedi ki: Ey sırları bilen ve her şeyden haberi olan, söz söyleyen dağ, bana Allah sanatlarından bahset.
Kafdağı dedi ki: Yürü........ Allah sanatları söylenebilmekten söze gelmekten çok üstündür. Yahut kalemin ne haddi var ki sayfalara o sanatların nişanesini yazabilsin!
Zülkarneyn, ona ait küçük bir hikâye olsun söyle... Allah’ın şaşılacak kudretlerinden bahset ey iyi huylu âlim dedi.
Kafdağı dedi ki: “İşte sana üç yüz yıllık yol olan şu ova. Padişah, onu kar dağlarıyla doldurmuştur. Dağ, dağın üstüne sayısız olarak yığılmıştır... daha da her zaman oraya kar yağıp durmada! Bir kar dağının üstüne başka bir kar dağı yığılıp durmada... karın soğukluğu, ta yerin dibine kadar işlemede! An be an o uçsuz bucaksız, o büyük ambardan kardan meydana gelen bir dağ üstüne kardan bir dağ daha yığılmada! Padişahım böyle bir ova olmasaydı cehennemin harareti beni mahvederdi!”
Gafilleri kar dağları bil! Allah, akılların perdeleri yanmasın diye onları böyle soğuk yaratmıştır. Karlar yağdıran bilgisizliğin aksi olmasaydı o Kafdağı, iştiyak ateşiyle yanar erirdi. Zaten ateş de Allah kahrından bir zerredir... aşağılık kişileri korkutmak için adeta bir kamçıdır. Fakat bu kadar büyük ve üstün olan kahrı ile beraber yine de bak... lütfunun soğukluğu ondan ileri! Keyfiyetsiz ve manevi bir ileri oluştur bu... geri kalanı da, ileri gideni de ikiliksiz olarak gör. Göremezsen bu aşağılık anlayışındandır... zaten halkın akılları, o madenden bir arpadır ancak!
KAYNAK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder