Bu Blogda Ara

2 Kasım 2009 Pazartesi

İLAHİ ÖRTÜLÜ HARP - 3 AKTÖR!

—3 AKTÖR —


BİRTAKIM HAKİKATLERİN GİZLENMESİNİN HİKMETLERİ!..

Cenab-ı Hak, imtihan sırrı gereği bazı şeyleri bazı şeyler içerisinde gizlemiştir. Kıyametin kopma vakti dünyanın ömrü, insanın eceli kendi ömrü içinde, Kadir Gecesi Ramazanda, Cuma günü yapılan duânın kabul vaktinin Cuma gününde gizlendiği gibi.

Bunların gizli tutulmasında birçok sır ve hikmetler vardır. Meselâ ecel gizli olduğu için insan her dakika hem ecelini bekleyebilmekte, hem de yaşayabileceğini düşünerek hem dünyasına, hem de âhiretine birlikte çalışabilmektedir. Kıyametin kopması da böyledir. Her asırda Kıyametin kopabileceğini düşünen insanlar, hem âhiretlerine, hem de kopmayacağını göz önüne alarak dünyayı îmara yönelebilmektedirler.

Sorumluluk ve îman hakikatleriyle ilgili olmayan gaybî hadiselerden izn-i Rabbanî ile haber verenler de yalnız gizli bir işaretle, perdeli ve kapalı haber vermekle yetinmişlerdir. Hatta Tevrat, İncil ve Zebur'da Peygamberimiz hakkında gelen müjdeler ve haberler dahi bir derece perdeli geldiği için o kitapların bir kısım tâbileri tevil edip îman etmemişlerdir. Fakat îman ve itikadla ilgili meseleleri açıkça bildirmek ve tekrar etmek, teklif ve imtihan sırrının gereği olduğu için Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan ve Tercüman-ı Zîşanı (a.s.m.) istikballe ilgili olayları kısaca, âhiretle ilgili hadiseleri ise tafsilâtıyla haber vermişlerdir.(1)

– İLAHİ ÖRTÜLÜ HARP -

GİZEM KİME NE KADAR GİZEM!!!

Deccal, Mehdî gibi kimselerin gizli tutulmalarının bir hikmeti de hakla bâtıl mücadelesinde her asırda, herkesin kendi safında yerini alması içindir. Bilindiği gibi hakla bâtılın mücadelesi Hz. Âdemle birlikte başlamış, Kıyamete kadar da devam edecektir. Geçmiş çağların Nemrutları, firavunları, Ebû Cehilleri vardı ve bunların herbiri birer deccaldı. Her asrın da kendine göre deccalları vardır. Âhirzamanın Deccalı ise en büyüğüdür.

Peygamberimiz (a.s.m.), "Otuz kadar deccal gelmedikçe Kıyamet kopmaz"(2) buyurarak her asrı bu uyanıklığa sevk etmek istemiştir.

Bu gerçek, her asrı Kıyamet kopacakmışçasına müteyakkız olmaya itmiş; dünyayı çalkalayan şiddetli hadiseler Deccalı çağrıştırmış, çare arayışleri de Mehdîyi aratmıştır.

Hatta Asr-ı Saadette bile Deccal beklenmiştir. Bazı Sahabîlerde Yahudî asıllı İbni Sayyad'ın Deccal olduğu hakkında bir kanaat vardı. Abdullah bin Ömer, Cabir bin Abdullah bu görüşteydiler. Bir gözü kör, daha büluğ çağına ermeden peygamberlik dâvâsına kalkan İbni Sayyad şeytandan emir alırdı. Bir gün kendisine Deccallığı isteyip istemediği sorulduğunda, "Böyle bir görev bana teklif edilseydi, reddetmezdim"(3) cevabını vermişti. Bir gün de çocuklarla oynarken, Peygamberimiz, Hz. Ömer'le birlikte yanına yaklaşmış, karşılıklı konuşmuşlardı. Peygamberimiz, "Allah'ın elçisi olduğuma şehadet eder misin?" diye sormuş, o da inanmamakla kalmayıp kendi peygamberliğine inanmasını istemişti. Onun bu haline öfkelenen Hz. Ömer, öldürmek için Resûlullahtan izin istemiş, Resûlullah da, "Eğer beklediğimiz Deccal bu ise sen onu öldüremezsin. (Çünkü onu Hz. İsa öldürecektir). Şayet o değilse, onu öldürmekle bir hayır kazanmış olmazsın."(4) buyurmuşlardı.

Hıristiyanlık dünyasında da, İslâm dünyasında da Deccal görülen bazı kimseler gelip geçmiştir.

Hz. Ali, müfrit rafizî Abdullah bin el-Kurra'yı Deccal olarak görmüştü. Yalancı peygamberlik dâvâsında bulunan Esved el-Ansî (öl. 632) ve Müseylimetü'l-Kezzab da (öl. 633) birer deccal idiler. Babiyye fırkasının kurucusu Mirza Ali Muhammed'le (öl. 1850), Kadıyanîliğin kurucusu Mirza Gulam Ahmed Kadiyanî (öl. 1908) asırlarının birer deccalı kabul edilmiştir.

Eline aldığı makasla uzun sakallarla elbiseleri kesen Deli Petro Hıristiyanlarca Deccal olarak görülürken, Frierich Nietzche, "Din düşmanı Deccal" imzasıyla Hıristiyanlık dünyasına yayınladığı mektubunda, "Gelin ibadetlerden kurtulalım" diyordu. Marks, Lenin, Stalin de birer deccaldı.

Evet, Mehdî ve Süfyan'ın geleceği vaktin açıkça belirtilmemesinin en önemli hikmeti, her asırda çıkabileceklerini düşünerek hazırlıklı olmayı sağlamaktır. "Mehdî, Süfyan gibi âhirzamanda gelecek eşhasları çok zaman evvel, hatta Tâbiîn zamanında onları beklemişler, yetişmek emelinde bulunmuşlar. Hattâ bazı ehl-i velâyet onlar geçmiş demişler. İşte bu da Kıyamet gibi, hikmet-i İlâhiye iktiza eder ki; vakitleri taayyün etmesin (belli olmasın.) Çünkü, her zaman, her asır, kuvve-i mâneviyenin takviyesine medar (vesile) olacak ve yeisten kurtaracak 'Mehdî' mânâsına muhtaçtır. Bu mânâda her asrın bir hissesi bulunmak lâzımdır. Hem gaflet içinde fenâlara uymamak ve lâkaydlıkta nefsin dizginini bırakmamak için, nifakın başına geçecek şahıslardan her asır çekinmeli ve korkmalı. Eğer tayin edilseydi, maslahat-ı irşad-ı umumî (herkesin irşadında gözetilen fayda) zâyî olurdu."(5)

----------------------------
(1) Nursî, Sözler, s. 309.
(2) Buharî, Fiten: 25; Menakıb: 25; Müslim, Fiten, 84; Ebû Davud, Fiten: 1.
(3) Müslim, Fiten: 90-91; Tirmizî, Fiten: 63; Müsned, 3:43, 79.
(4) Buharî, Edeb: 97; Fiten: 85-88; Ebû Davud, Melahim: 16; Tirmizî, Fiten: 63.
(5) Nursî, Sözler, s. 309-310

ALTINI SARRAF BİLİR…

Yine bu imtihan sırrı gereğidir ki, Deccalı Deccal nâmıyla beklememelidir. O, deccallık haysiyetiyle değil, baskıcı bir idareci olarak bilinir.(1) Onun içindir ki, birçokları onu tanıyamayacaklardır. Ancak nûr-u îmanın dikkatiyle tanınabilirler.(2)

Deccal ve Süfyanı olduğu gibi Hz. Mehdî'yi de herkesin gündüz gibi ap açık bir şekilde tanıması beklenmez, beklenmemelidir de. Bu da imtihan sırrına ters düşer. Öyle olmalı ki, her devir zamanlarında gelecekmişcesine Mehdîyi beklemeli, eski devirlerde de gelip geçtiği veya yaşadığı söylenebilmelidir.

Evet, Garâibü'l-Ehadis'te de belirtildiği gibi Hz. Mehdîyi herkes tanıyamayacak, ancak ehl-i irfan nûr-u îmanla tanıyabilecektir.(3)

İsa Aleyhisselâmın MEVZUSU DA böyledir. Onu da herkes tanıyamaz. Ancak îman nurunun verdiği bir dikkatle bilinebilir. Evet, "Hz. İsa Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakiki İsâ olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb ve havassı (ona mânen çok yakın olanlar), nûr-u îman ile onu tanır.(4) Yoksa bedâhet derecesinde (apaçık bir sûrette) herkes onu tanımayacaktır."(5)

İnsan hangi konuyla çok meşgul olursa, o konuda uzmanlaşır. İmanen zayıf veya ciddî bir şekilde arayış içerisine girmeyen insan, zamanlarında da yaşasa, yanıbaşında da olsa Mehdî'yi de, İsa Aleyhisselâmı da, Deccalı da göremez, görse de tanıyamaz.

DECCAL, DECCAL OLDUĞUNU BİLİR Mİ?

Deccal da, Süfyan da onca şerli icraatlarına rağmen, başlangıçta kendileri, kendilerini Deccal ve Süfyan olarak bilmezler. Sonradan anlarlar.

DİĞER DİNLERDE "

DECCAL" İNANCI VAR MI?


Hak, muharref ve bâtıl bütün dinlerde hak ile bâtıl, iyi ile kötü mücadelesinin sürekli var olduğunu görmekteyiz. Eski Mısırlılar, Çinliler ve Hindlilerde iyiliği temsil eden ilâhla kötülüğü temsil eden şerli yaratıkların savaşlarına yer verilmektedir ki, burada şerli varlıkla Deccal arasındaki benzerlik açıkça görülmektedir.

Bâtıl dinlerde mânâ olarak yer alan Deccal inancı, muharref dinlerde ismen dahi yer alabilecek bir boyut kazanmıştır. M.Ö. 2. yüzyılda Deccalın, Daniel'in kitabında zâlim bir hükümdar olarak muşahhaslaştığını görüyoruz.(1) Eski Ahid'de ve tarihî kaynaklarda, âhirzaman Deccalının bir kısım özelliklerine sahip muşahhaşlaştırılmış daha birçok şahıs bulmak mümkündür. Meselâ Nemrud bunlardan biridir. Roma imparatoru zalim Neron Deccalın bir prototipi olarak görülmüştür.

Yahudîlerde kurtarıcı Messiah'ın zıddı olan Deccal, Anti-Messiah olarak nitelendirilir. Ve Deccal, Messiah'ın ağzından çıkan nefesle öldürülecektir.
Âhirzaman Deccalından da bahsedilir Eski Ahid'de. Hezekiel'de herşeyi tahrip eden, büyük ve korkunç bir plân hazırlayan, fakat sonunda mağlup düşen Deccalın şer kuvvetlerinden bahsedilir.(2) Zakarya ve Yoel'de de yer alan Deccal fikri, Daniel'de daha bariz şekilde kendini gösterir. Daniel onu bizzat gözleriyle görür ve portresini çizer.(3) Bu Deccal büyük bir idareci, güçlü orduların komutanı, üç kralı deviren, mabed yıkan bir kimse olarak bilinmektedir.

Hıristiyanlıkta da Deccaldan özellikle bahsedilir. Pavlus'a göre, Mesih'in âhirzamanda gelişine inanmak Hıristiyanlığın rükünlerindendir.
Yeni Ahid'de belirtildiğine göre Deccal, Mesih'in ikinci gelişinden önce çıkacaktır ve Hz. İsa'nın soluğuyla öldürülecektir.(4)

Matta İncil'inde Deccaldan "Mesiha Daggala" diye bahsedilmektedir. Yeni Ahid'in Süryanice tercümesinde Mesiha Daggala açıkça zikredilir.(5)Matta İncil’inin bir âyetinde yalancı Mesih'le ilgili şöyle denildiğini görüyoruz: "İsa'nın şâkirdleri dünyanın sonuna alâmet ne olacak diye sordular. İsa cevap verip onlara dedi: ‘Sakın kimse sizi saptırmasın. Çünkü birçokları 'Mesih benim' diye, benim ismimle gelip birçoklarını saptıracaklar. Ve birçok yalancı peygamberler kalkıp birçoklarını saptıracaklar ve fesat çoğalacağından ötürü birçokların sevgisi soğuyacak. Ancak sona kadar dayanan kurtulur."(6)

Başka bir âyette ise bu yalancı mesihlerin "büyük alâmet ve harikalar" göstereceklerinden söz edilmiştir.(7) Yuhanna İncilinin birinci mektubunda Deccaldan İsa'nın zıddı anlamında antichrist diye bahsedilir.(8)Görüldüğü gibi bu âyetlerde Mesih-i Deccaldan tek bir şahıs olarak değil çoğul olarak, yani bir topluluk olarak söz edilmektedir. Ancak Katolik ilahiyatçıların çoğu, onun bir şahıs olacağı konusunda ittifak etmişlerdir.(9)

Markos İncili'nde de yalancı Mesihlerden söz edilmekte, seçilmiş insanları bile saptırabilecek alâmet ve harikalar gösterecekleri belirtilmekte ve onlardan sakındırılmaktadır.(10) Benzer sakındırma Luka İncili'nde de yer alır.(11) Yuhanna İncil'inde ise Deccala Yahudîlerin inanacaklarından söz edilmekte, "Çünkü onlar Mesih'e inanmamışlardır" denilmektedir. İncil yorumcuları da sayıları 64'ten fazla olan Deccallere Yahudîlerin inanacaklarını söylemektedir.(12)

Havarîlerin risalelerinde de Deccalden söz edildiğini görüyoruz. Pavlus, Selâniklilere yazdığı bir mektupta, dinden dönme gelmedikçe, tanrılık dâvâsında bulunan fesad adamı çıkmadıkça Kıyametin kopmayacağını belirtmekte,(13) Hz. İsa'nın gelişiyle güneş doğduğunda karanlığın kaybolduğu gibi Deccalın da yok olacağını bildirmektedir.(14)

Yunanna risalelerinde belirtildiğine göre ise Hz. İsa'nın kurtarıcı olduğuna hücum eden birçok Deccal çıkacaktır. Vahiy kitabında Deccal, yalancı peygamber, canavar, ejderin başı gibi ifadelerle anılmaktadır.(15)Hıristiyanlarca 2. yüzyıla kadar Neron Deccalle özdeşleştirmiş, çağımızda da Hitler ve Lenin için aynı teşhis konulmuştur.(16)

Deccallerin bir değil, birçok olduğu anlayışı Hıristiyanlık dünyasında da hâkimdir. Ama âhirzaman Deccalı hepsinden de büyük ve korkunçtur. Bir Hıristiyan yazar ve öğretmen bunu şöyle anlatır:“Mesih-Deccalın birçok prototipi vardır. Fakat bu çok Deccaller arasında birisi çıkacaktır ki, hepsinden daha şiddetli olup, bu isme en lâyık kişi olacaktır. Diğerleri değişik zamanda bulunmakla birlikte, bu gerçek Deccal âhirzamanda çıkacaktır."(17)

Görüldüğü gibi muharref dinler, onca değişikliklerine rağmen kâinatın “en büyük hadisesi,” “en dehşetli fitnesi” Deccala ilgisiz kalmamış, birçok âyetlerinde, hem de doğrudan bahsederek ona yer vermişlerdir. Bu durum, Resûlullahın, bütün peygamberlerin Deccalın şerrinden ümmetlerini sakındırdıkları gerçeğini de teyid etmektedir.Aynı zamanda bu âyetler Yahudîlik ve Hıristiyanlığın Deccal anlayışıyla İslâmdaki Deccal anlayışı arasında genel hatlarıyla büyük benzerlikler bulunduğunu göstermektedir.



"DECCAL'IN YÜZÜNÜN ARDINDAKİ GERÇEK SURETİ"
BU GÖRÜNTÜ NEMRUD DAĞINDAKİ
HAKAN YILMAZ ÇEBİ- CAFER İSKENDEROĞLU’NUN AÇIKLADIKLARI - TUVA VADİSİNDEN- ALINMIŞTIR…DİLEYEN HERKES GOOGLE EART’TAN KORDİNATLARI KULLANARAK GÖREBİLİR!...
----------------------------

1. Daniel, VII:7, VIII:10.
2. Hezekiel, 38-39.
3. Daniel, VII:8, 24.
4. II. Selaniklilere, II:8-10.
5. Yeni Ahit, Peschitta nüshası, Matta: 24.
6. Matta, XXIV:3-4, 11-13.
7. Matta, XXIV:24-26.
8. I. Yuhanna, II:18.
9. Sarıtoprak, A.g.e., 1992, s. 34.
10. Markos, XIII:5-7, 21-23.
11. Luka, XXI, 5-9.
12. Sarıtoprak, A.g.e., s. 35.
13. II. Selâniklilere, II:3-5.
14. Sarıtoprak. A.g.e., s. 37.
15. A.g.e., s. 38-39.
16. A.g.e., s. 43.
17. A.g.e., s. 44.

HZ. ZÜLKARNEYN- MEHDİ İLİŞKİSİ!

Hadis-i şerifte Hz. Mehdî'nin Zülkarneyn'e benzetilmesi oldukça enteresandır. Hz. İbrahim döneminde yaşamış Yemen hükümdarlarından biri olan Hz. Zülkarneyn'i seyahatları, kavimlerle yaptığı mücadeleler ve nihayet zamanın azgın ve taşkın kavmi Ye'cüc ve Me'cüce karşı yaptığı meşhur seddiyle tanıyoruz.

Allah'ın, sahip olduğu herşeyi ilmiyle kuşattığını bildirdiği, İskender diye de bilinen Hz. Zülkarneyn, yolculuğu esnasında "iki dağ arasına ulaşmış, hiçbir söz anlamaz derecedeki bir kavme rast gelmişti. Onların zulmünden bîzar olanlar, "Ey Zülkarneyn! Ye'cüc ve Me'cüc, yeryüzünde fesat çıkarıp duran kimselerdir. Sana bir vergi versek, onlarla bizim aramızda bir set yapar mısın?" demişlerdi.

O da, onların yardımlarını da alarak sağlam bir set yapmak için kolları sıvamıştı. İki dağ arasını demir kütleleriyle doldurmuş, pekişmesi için de aralarına erimiş bakır dökmüştü. Ondan sonradır ki Ye'cüc ve Me'cüc ne o seddi aşabilmiş ve ne de ondan delik açabilmişti.

Bu hadise, Kehf Sûresinin 93-97 âyetleri arasında anlatılır.

Demek ki, zamanın terörizmine karşı sedd-i Zülkarneyn büyük bir görev üstleniyordu. Hz. Mehdî zamanında da ateizme dayalı anarşi dünyayı kasıp kavuracak, o da İslâmî hakikatlerle onlara set gerecektir.

Küfre set geren faaliyetleriyle tanınacak olan Hz. Mehdî, İslâmı dünya kalesinin burcuna dikecektir. Ümm-ü Seleme'nin rivayet ettiği bir hadis-i şeriften öğrendiğimize göre Sünnet-i Seniyyeyi esas alan Hz. Mehdî, İslâmiyeti küre-i Arz'ın denizlerine kadar yayacaktır.
71
Ancak onun fütûhâtı, dünya hâkimiyeti İslâmı yayma şeklinde, yani ilmen, maddeten değil, mânen olacaktır.

Öyle ki İslâmın ezelî ve ebedî, her çağda yeni ve canlı olan, güzelliğinden hiçbirşey kaybetmeyen esas ve prensiplerini akıl ve gönüllere nakşedecek, duyurmadık bir yer bırakmayacak, her okuyanı etkisi altına alacak, kalb ve kafaları fethedecektir.

O, İslâmın yüce hakikatlerini öylesine parlak ve güçlü bir şekilde gösterecek, sarsılmaz delillerle ispatlayacaktır ki, ele aldığı meseleler karşısında en muannid feylesoflar dahi susacak, itiraz edebilecek bir nokta bulamayacak; küfür ve zındıka her çeşidiyle bu yıkılmaz sedd-i Zülkarneyne çarpıp kendisi yıkılmak zorunda kalacaktır. Bu hâkimiyetin önünde hiçbir kuvvet duramayacaktır.

Anarşi ve teröre karşı da en büyük bir sedd-i Zülkarneyn'dir bu mânevî surlar. Tarihin çeşitli devirlerinde anarşi ve fesat kaynağı olmuş, Deccalizmin hâkimiyet kurmaya çalıştığı asrımızda Büyük Deccala çanak tutarak fitne ve fesat kazanlarını kaynatmaktan geri kalmayan Ye'cüc ve Me'cüc denilen Mançur ve Moğol kabilelerinin istilâlarını da önler bu set.

Hz. Zülkarneyn zamanında mazlum kavimler onların terörü altında eziliyorlardı. Hz. Zülkarneyn gedik dahi aşılamayacak sağlamlıktaki setiyle onları bu musibetten korumuştu.

Gerek Büyük Deccalın sisteminin iskeletini teşkil eden komünizme ve gerekse İslâmı ve bütün mukaddesleri tahribi hedef olan Süfyanizme karşı günümüzün insanlarının da sağlam bir sedde ihtiyaçları vardır. Hz. İsa'nın şahs-ı mânevîsini temsil eden, teslisten kurtulup tevhide teslim olan Hıristiyan âlemiyle Hz. Mehdî'nin başını çektiği İslâm âlemi bu dehşetli fitneye, yani ateizme karşı kurduğu, kuracağı savunmaya yönelik bir kısım kuruluş ve birlik teşekküllerinin yanısıra mânevî bir set germekle de mükelleftir. İşte bu mânevî set, Yecüc ve Mecücün bu asırdaki temsilcisi komünizmin ruh, kalb ve kafaları istilâ etmesini önleyen îman ve Kur'ân hakikatleridir.

HZ. İSA’NIN DUASI

YARADANIN TASARRUFU

Nasıl ki; Hz. Süleyman,


"Ya Rabbî, beni bağışla. Ve benden sonra kimseye nasip olmayacak bir hükümranlık ver. Şüphesiz ki Sen pek çok lütuf ve ihsan sahibisin."
Diyerek dua etmiş; Hz. İsa’da bedenen ölünceye kadar kalacağı Himalaya’lara çekilmeden evvel; Nemrud Dağın’daki Hz. Musa’nın kabrini ziyaret ettiğinde oradaki kutsal tabut ve ahir zaman sırlarını öğrenmiş, o sırları çıkaracak ahir zamanda mücadele edecek Resulallah’ın kardeşleri arasında bir ümmet olarak da olsa olmayı dilemiş, Cenab-ı Mevla bu kutsi vazifede de O’nun da duasını kabul etmiş, netice de peygamberlik ve ona bağlı olan emanetlerini bırakarak sıfırdan bir ümmet olarak kendi geçmişini bilmeyerek adeta rüştünü ispatlarcasına Peygamberler Peygamberine Allah yolunda en âli hizmet yarışına girmiştir…

Bir hadis-i şeriflerinden Allah Resûlü, “Başında benim bulunduğum, sonunda İsa bin Meryem'in, ortasında (sondan önce) Mehdî'nin bulunacağı bir ümmet helâk olmaz.”buyururlar. Neseî ve Ebû Nuaym (Said Havva, A.g.e., 9:339).

Nuru'l-Ebsar müellifi Said bin Cübeyr, “Müşrikler hoşlanmasalar da Allah, bu dini bütün dinlere üstün kılacaktır” âyetinin tefsirinde dini üstün kılacak kişinin Hz. Fatıma'nın çocuklarından Hz. Mehdî olduğunu belirtir. Bunun, “O İsa'dır (a.s.)” diyenlerin sözleriyle de çelişki teşkil etmediğini, zira Hz. İsa'nın Hz. Mehdî'ye zemin hazırlayacağını söyler.. Nuru'l-Ebsâr, s. 186.

HAKAN YILMAZ ÇEBİ

HALK BİLİMCİ/GAZETECİ YAZAR

Hiç yorum yok: