Bu Blogda Ara

5 Ekim 2009 Pazartesi

Geleceğin Bilim Dalları


FİHİBİSMİLLAHİ

Geleceğin teknolojisi ledün ilminin bir dalıdır.

KUR’AN İLİMLERİNİN ÇAĞINDA, KUR’ANIN ORTAYA KOYDUĞU YENİÇAĞ AÇACAK BİLİM DALLARI…

Önümüzdeki yıllarda başlayacak olan Kur’an ilimlerinin açığa çıktığı çağda, insan-ı kamillerin çağın ihtiyacı olarak açığa çıkaracağı bilim dallarını şu ana başlıklar altında toplayabiliriz.

1- Tıpta açılacak olan yeni bilim dalı…

2- Bio-elektronik bilim dalı…

3- Uzay teknolojileri bilim dalı…

Şimdi tıpta açılacak olan bilim dallarının içeriği hakkında kısaca bilgi verelim. Günümüzdeki tıp’la uğraşan bilim adamları organ nakli konusunda çok zorlanmaktadırlar. Organ bekleyen hastalar da mağdur olmaktadırlar. Çünkü insanlardaki D.N.A. larda bulunan bilgilerin sıralaması her insanda değişik olduğu için doktorlar hastaya uygun organ bulabilmek için, hastaya yakın akrabalarının D.N.A. larındaki bilgilerin sıralaması tamı tamına uymasa bile (uyması mümkün değildir) benzerlik teşkil ettiklerinden, akraba organı beklemektedir. Örneğin; böbrek bekleyen bir hasta için nakledilecek olan böbrek, alındığı vücudun D.N.A. bilgileriyle donatıldığı için o vücuttaki görevlerini D.N.A.’lardaki almış olduğu emirler sıralamasına uyum sağlamıştır. Ve vücutla böbrek senkronize bir çalışma içerisindedir. O böbrek yakın akraba olsa bile nakledileceği vücudun D.N.A.’larında alacağı emir sıralamasına uyum sağlaması çok zordur. Çünkü böbrek asıl vücudunda varsayalım saniyede 500 emir alıp yerine harfiyen getiriyordur. Yakın akrabaya nakledildiğinde böbrek o vücudun D.N.A. sındaki gelen 500 emrin ancak 50 ile 100 tanesini yerine getirir. Bu da birkaç yıl içerisinde o böbreğin de iflası demektir. Hastanın kaybedilmemesi için ve böbreğin nakledildiği vücut içerisinde tam bir uyum içerisinde çalışması için böbreğin hafızasının tamamen boşaltılması lazımdır. Yani o böbreğin daha önce hiçbir emir almamış gibi bir konuma getirilmesi gereklidir.

İşte bu konuda çığır açacak insan-ı kamiller ortaya koyacakları tıp teknolojisinde bu sorunu şöyle çözeceklerdir. Bunun yollarından biri; bio-elektronik cihazlarla (bu cihazların çalışma prensiplerini ileride yayınlayacağımız kitabımızda yayınlayacağız.) nakledilecek böbreğin hafızasını sildikten sonra, böbrek nakli bekleyen hastaya takılacak ve o böbrek yeni vücudundaki D.N.A.’lardan gelen saniyedeki 500 emri hafızasına yerleştirip o vücuda tam bir uyum sağlayacaktır. Ve böbrek hastalarına yakın akrabalardan böbrek nakli şartı ortadan kaldırılacaktır. Bu sistem diğer arızalı olan hassas organlara uygulanabilir. Kur’an-ı Kerimde insan uzuvlarının hafızalarının bulunduğunu kanıtlayan ayetler vardır:

Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri işledikleri şeye karşı onların aleyhine şahitlik edecektir.”

Fussılet Suresi 20

Derilerine : Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?derler. Onlar da : her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. İlk defa sizi o yaratmıştır. Yine O’na döndürülüyorsunuz, derler.”

Fussılet Suresi 21

“ Siz ne kulaklarınızın, ne gözlerinizin, ne de derilerinizin aleyhinize şahitlik etmesinden sakınmıyordunuz, yaptıklarınızdan çoğunu Allah’ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.”

Fussılet Suresi 22

Yukarıdaki ayetlerde anlaşıldığı gibi insan uzuvlarının kendilerine ait bilgi depoladıkları ve insanın DNA’larında almış oldukları bilgileri yerleştirdikleri hafızaları vardır. Çünkü hafızası ve bilgisi olmayan hiçbir varlık konuşup şahitlik edemez, belki ayette belirtilen uzuvlarımızın konuşmaları bizim anladığımız manada ağzın ve dilin oluşturduğu kelamlardan olmayacaktır. Ama o uzuvlardan dile gelen bu bilgilerin bir hafızada depolandığı gerçektir. İşte yeni çağın yeni bilim dallarını ortaya koyup geliştirecek, bilim adamlarından tıp ilmiyle uğraşanlar uzuvların hafızalarından hastalıkların tedavileri için çok faydalanacaklardır.

Burada birazda elektroniğin yönünü değiştirecek ve zamanımızda İnsan-ı Kamiller tarafından insanların faydalanmaları için ortaya konacak bio-elektirik teknolojisinden bahsedelim.

Bilindiği gibi elektronik cihazlar bundan elli yıl önce elektronik lambalarla çalışırdı. Bu sistemle çalışan bir bilgisayar onlarca metrekare alana ancak sığdırılırdı. Daha sonra icat edilen transistörler sayesinde elektronik cihazlar çok küçültüldü, entegrelerin icadıyla da elektronik cihazlar mikro seviyelere indiler.

Transistörler ve entegrelerin çalışması, evrenin yapısında olduğu gibi alternatifliği gerektirir. Bir transistörün yapısı, göreceği işe ve aldığı elektrik akımını yükseltme veya düşürme pozisyonlarına göre, pozitif-negatif-pozitif (PNP) veya negatif-pozitif-negatif(NPN)’dir. Entegreleri meydana getiren yapı, transistörleri meydana getiren yapıyla aynı alternatifliği içerir. Yalnız bir entegre yüzlerce transistorün işini görür. Bio-elektronik, bir transistör de ise (PNP) yapı, yani pozitif yapısını meydana getiren, maddesi pozitif yüklü hücrelerden elde edilir. Negatif yapıyı meydana getiren yapı ise negatif yüklü hücrelerden elde edilir. Böyle bir yapıda imal edilen transistör veya entegreler takıldığı sistemlerde kendi üzerlerinden geçen bütün bilgileri hafızalarında tutarlar ve oluşturdukları elektronik sistemlerdeki oluşacak arızalarda kendi kendini onarma yeteneklerine sahip olurlar. Yani bu zamanda ilim adamları cihazlara yada makinelere şekil vermekle kalmayıp, onlara kendi kendilerini onarma yeteneklerini de vereceklerdir. Bu sistemler en çok zamanın gereği olarak uzay teknolojilerinde kullanılacaktır. Uzay teknolojisinde kullanılacak olan araçlar petrole bağımlı kalmayacaklardır. Yerden fırlatılan füzeler gibi yerçekimini yenmek için binlerce ton yakıta ihtiyaç duymayacaklardır. Çünkü bu araçlarda hareket ettirici hızlandırıcı ve durdurucu olarak evrendeki gezegenlerin çekim güçleri kullanılacaktır. Bilindiği gibi gezegenlerin ağırlık ve kütlelerine göre ayrı ayrı şiddette çekim güçleri vardır.

Bu çekim güçleri elektronik sistemlerle çoğaltılabilir ve azaltılabilir.

Bu sistemler akıllı maden alaşımlarından yapılmış yeni taşıyıcı araçlara monte edilerek, dünyanın yerçekiminden gideceği gezegenin yerçekimleri arasında kolayca, bir gram yakıt almaksızın gidip gelebileceklerdir. Bu konuya işaret eden ayetler de vardır.

Onlar için, bunun gibi binecekleri başka şeylerde yarattık.”

Yasin Suresi 42

Yukarıdaki ayette yeni yeni icat edilecek taşıma araçlarının teknolojisi verilmiyor, ama bu tür araçların icat edileceğinin işaretleri mevcuttur. Kısmen anlattığımız bu teknoloji, evrende seyahat için gerekli olan “sultan gücün” ikinci aşamasıdır. İnsan-ı Kamilin enerji bedeniyle evren içerisinde belirlenen yollarda seyahat edebileceklerini anlatmıştık. İnsanın enerji veya ışık bedeni insana verilen “sultan güç” tür. Önümüzdeki yıllarda bu sultan gücü kullanabilen insanların yetiştirilerek çoğalacağını belirtmiştik. Haliyle insanların büyük bir kısmıda bu mertebeye ulaşamayacaklardır. Bu mertebeye ulaşamayan insanların, gezegenler arası yolculuklarda İnsan-ı Kamillere ve yeni teknolojiyle yapılmış bineklere ihtiyaçları olacaktır. Ancak o zaman iki sultan güç sayesinde dünyadan başka gezegenlere, belki de ekolojik dengesi bozulmamış bakir bir gezegene insanlık topluca hicret edecektir.

Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çerçevesinden çıkıp gitmeye gücünüz yetiyorsa geçin. Ancak büyük bir güçle (sultan güç) çıkıp gidebilirsiniz.” Rahman Suresi 33"

Yukarıdaki ayette bahsi geçen “göklerin ve yerin çerçevesi” nin, dünyayı saran enerji tabakası (kaf dağı) olduğunu açıklamıştık. Allah (c.c) bu sınırı geçme ye izin vermiştir. “gücünüz yetiyorsa geçin” emri ile insanları evrenler arası seyahate teşvik etmişlerdir. Bu sınırları toplu olarak geçmek, İnşallah önümüzdeki yıllarda İnsan-ı Kamillerin yetiştireceği, Asırlarca, dünyaya öncülük etmiş bizim insanlarımıza nasip olacaktır. Bu sayfaya kadar anlatmak istediğimiz fiziksel bedenlerde dünyaya imtihan için indirilmiş kullarından, bu kısacık hayatlarında Yaratıcısının istediği derecelerle yükselip insan-ı kamil mertebesine ulaşıp halifelik görevini üstlenmesidir. Allah (c.c.) kullarının fiziksel bedenlerde ebedi kalmalarını dilememiştir. Bu sebepten onların dünya hayatında iken bu bedenlerden kurtulup ebedi hayata geçmelerini murad etmiştir. Dünya hayatında ebedi hayatı kazanmak için çok çalışmak gerekir. İnsan ahlakıyla, davranışlarıyla, çevresine faydalı olmakla birlikte kendi varlığında Allah’tan zerre kadar ayrılmadan sabırla, acele etmeden ve yine Allah’tan isteyerek çalışmalıdır. İnsan yaratılışı gereği acelecidir. Bu duyguları frenleyerek hedefe ulaşmaya çalışmalıdır.

İnsan, aceleci (bir tabiatta) yaratılmıştır. Size ayetlerimi göstereceğim. Benden acele istemeyin.”

Enbiya suresi 37

Bunun için Allah’ın gösterdiği yolda ilerleyip Kuran’ı Kerimin ayetleri üzerinde çok çok tefekkür etmek gerekir. Bu tefekkür insanın ilmini arttırdığı gibi yaratıcısına an be an yaklaştırır.

İşte böylece biz o Kuran’ı açık seçik ayetler halinde indirdik. Gerçek şu ki Allah dilediği kimseyi doğru yola sevkeder.”

Hac suresi 16

Tefekkürle Allah’a kavuşan insan O’nun lütfuyla ilk yaratılışını hatırladığı gibi, ilk yaratılışındaki almış olduğu ilimleri de hatırlar. İlmini hatırlayan insan-ı kamil kendi varlığının Allah’a olan secdesini görür ve tesbihatını duyar. Sonra evrende var olan her varlığın secdesini görür, tesbihatını duyar. Allah (c.c.) insanları bu noktalara çıkmaları için teşvik eder, yardımda bulunur. En büyük yardımlarından bir tanesi de tefekkürle o kuluna lütfedilir.

“Görmez misin ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde ediyor; birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah kimi hor ve hakir kılarsa, artık onu değerli kılacak bir kimse yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini yapar.”

Hac suresi 18

Hiç yorum yok: