Bu Blogda Ara

3 Mayıs 2009 Pazar

SIRLAR:Işınlanma ve MİRAÇ


Mucizeler, müteşabihattandır ve müteşabihatın anlaşılması çağlara bırakılmıştır. Her yeni çağdaki yeni buluş, müteşabihi açıklayıcı öğe olduğundan, çağımızdaki "ışınlanma" konusunu "Miraç" gerçeğine uyarladık. Daha yakına geleceğine inanıyoruz. TANİTİCİ KITAPÇİKLAR: 6 KUR’AN-İ KERIM’DE MIRAÇ VE IŞİNLANMA İşte bu çizgiyi ve bu gerçeği yakalamaya aday olduğumuzu ispatlamak için “Birleşik Alan Teorisi Serisi” bünyesinde Kur’an-ı Kerim Miraç olayına nasıl bakıyor? İsrâ’ gece yolculuğu mudur? Uzayda gece söz konusu mudur? Bugün ışınlanma olayını biliyoruz; miraç olayına uyarlayamaz mıyız? Miraç uzayötesi boyutsuz âlemde gerçekleşmiştir; insan Allah Taâlânın görevlendirdiği bir melek boyutunda ışınlanarak o gök katına çıkamaz mı? Bugünkü çağdaş bilim-kurgu filmlerinden uyarlayarak miraç olayını anlatamaz mıyız? İşte bu tanıtım kitapçığında bu soruların cevaplarını bulacaksınız. İSRÂ’ VE MIRAÇ OLAYİ “Burak,Cebrail ve Refref gibi roket kul1 eşliğinde, gizemli formül âyetlerimizin birazını göstermek amacıyla, Mescid-i Haramdan çevresini meleklerce kutsadığımız en uzak mescid Mescid-i Aksa'ya2 kadar özgünlüğü3 ağdıranın4 ilahî tragedyası ne muhteşem!5 Zira O, üst beyin sahibidir.” İsrâ’: 1. 1 *Roket, belirli bir ölçüde yer çekimsiz yük taşımak üzere uçuşu sağlayan itici gücü gövdesinde bulunduran ve yüksek bir hızla devinimde bulunabilen bir uçucu cisimdir. İnsan ilahî güçlerce ışınlandıkça, hangi gök katının meleklerince ışınlanmasına izin verilmişse o gök katına yükselir. İşte Burak, Cebrail ve Refref gizli güçler o görevi üstlenmişlerdir. Roket motoru atmosferi gerektirirken onunla donatılmış uçucu cisim uzaya ulaşabilir. Roket hızının arttırılması kademeli yapılan roket motoru yakışlarıyla olağandır. Biten roket yerine yenisi ateşlenir. Burak bitince biten İsrâ’ mucizesi olayından sonra Cebrail AS ve o da bitince Refref miraç mucizesi gerçeğini tamamlamışlardır. Burada kilit kavram, "Abd" sözcüğüdür ve cinsiyeti yoktur. Allah Taâlâ'ya göre kul; fizik beden sahibi değil, uzay katlarında her kata göre enerjetik bedenli düşünen zekadır. Zaten abd sözcüğünün kim olduğu müfessirlerce değişik yorumlanmaktadır. Roket olarak sırasıyla Burak, Cebrail ve Refref adını almaktadır. "Abd" dan maksat enerjetik bedenli Hz. Peygamberle özdeş meleklerdir. Hz. Peygamberimiz SAV'in gönlü üç kez yıkanıp gök katlarındaki meleklerce ışınlanıp besin, cinsel duygu gibi bedenin arzularında gereğinden çok oyalanma duygusu alınmış; "abd" olmuştur. Sezgi gücü sonuna kadar açılmış, hayal etme yetisi, şeytan işkilinden temizlenmiştir. İblisin işvesi, senin iblisliğindendir. İşte kalbin yıkanması, aşamalı olarak o melek katına, hatta Sidre-i Münteha'ya varması, aşıp ışınlanarak ağması demektir. Allah aşkı arttıkça Allah ahlâkıyla ahlâklaşmış ve Onun katında yok ve sonra var olmuş demektir. Horasan dervişleri: Terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hestî ve terk-i terk makamlarıyla bu ışınlanma makamlarını dile getirmektedir. 2 *Beyt'ul-Makdis nerededir? Burada 24,000 peygambere imam olduklarına göre, o peygamberlerin bedenleri olmadığına ve o Mescidin çevresi meleklerce cennet nuruyla kutsandığına göre burası yeryüzü parçası olamaz. M. Hamidullah'ın belirttiğine göre üçüncü kat semada bulunmaktadır. Hz. Peygamberimiz SAV oraya kadar ışık sözcüğünden türeme "Burak" ile gitmiştir. Işık fotonlardan oluştuğuna göre Hz. Peygamberimiz o boyutta ışınlanarak, fotondan yapılmış enerjetik bedene sahip olmuştu. Her katmandan geçerken o katın yapısına göre ışınlanmakta ve daha üst boyuttaki astral bedene sahip olmaktaydı. Buradaki namazın vakti düşünülemez. O namaz sembolik bir namaz veya kutsanmış yer/gün namazıdır 3 *"İsrâ' ve "leyl" sözcükleri gerçek anlamında değil tamamen Misal âlemini andıran sembolik destan sözcükleridir. Bizim "gece"mizle enerjetik bedenlerin gecesi aynı değildir. Her gök katının ayrı "gece-gündüz"ü bulunmaktadır. Uzay yolculuğunun gecesi, her gök katına göre yeniden özgünlüğü gizlemek demektir. Zaten uzayda gece esastır. "Leyl" sözcüğü de gece anlamında değil, gerçek bedensel varlığını bırakıp her katın düşünen zekasının enerjetik bedenine göre boyut değiştirebilen bünyeye sahip olmaktır.. 4 *Allah Taâlâ'nın huzurlarına yükselmenin makam ve basamaklarına İsrâ' ve miraç denmektedir. Miraç, merdiven demektir. İsrâ', Hz. Peygamberimizin ışınlanarak, basamak basamak çıktıkları katların yapısına göre kazandığı bedenle, zaman ötesi bir hızla aldıkları yoldur. "Ağmak"; yerden göğe yükselmek, yük ya da terazide denge bozularak bir yanı ağır gelmek, yıldız kaymak demektir. Hz Peygamber SAV'in beden-enerjetik varlık ve astral varlık dengesinin bozulmasıyla, yıldız gibi göklere kayması olayına miraç denmektedir. Mesnevîde şu cümlelere rastlanır: "İş erinin ömründe her gün, bu cihan yıllarınca elli bin yıldır.", "Korkan zâhid; ayağıyla yürümeğe çabalar. Âşıklarsa şimşekten de hızlı uçarlar, elden de..." Bir Kudsî hadiste: "Bedende bir kalp, kalbin bünyesinde gönül, gönül içinde sezgi, sezgi içinde gizli enerji dünyası var! O gizlinin içinde daha gizli Ruh dünyası var! İşte Ben o en gizli dünyadayım!" buyurulurken bu gizlilikler dünyası sırr bir Kudsi hadiste: "İnsan benim sırrım, Ben de onun sırrıyım" biçiminde tanıtılmıştır. Mantık'ut-Tayr'da: "Can cisimde gizli, Sen ise canda gizlisin; Ey gizliden gizli! Ey canlara can olan Allah!" denmektedir. Nefs, hadisteki "gizli" denilen makamdır. Onun odak noktası da "gizlide en gizli var! İşte Ben oradayım!" denilen makamdır. Sırasıyla tutkular, cennet-cehennem aşk ve korkusu, benmerkezlilikten uzaklaşıp ilahî ahlâkla ahlâklaşma ve Onun boyasıyla boyanma basamaklarını aşmayı dile getirmişlerdir. 5 *Mi'rac olayı gibi fizikötesi ve biz insanların hiç alışık olmadığı bir gerçek dünya yolculuğunu bu dil ve bu gözle anlatmamız ne mümkün! İnsanın gerçek yapısını, fizikötesi dünyayı, yeni bir dünya; çekirdek fiziğinin, enerji fiziğinin ve enerjetik-astral bedenin ancak rüyalardaki şifre ve sembollerle zor anlatılabilen dünyasını, hem de bugünün teknolojisinin bilgisayar ve yapay zekâ gelişimine rağmen anlatamayan insan; sahabe de olsa, o olayı bilişip tanımadan anlatması ne mümkün! Uzay teknolojisi, çekirdek fiziğinin akıllara durgunluk veren gelişmeleri, bilgisayar çağının baş döndürücü görüntüleri varken uluorta konuşmakla miraç gerçeğine kimse inandırılamaz. Bilim kurgu, miraç olayını aydınlatacak gerçekleri ön bilgi olarak yansıtmaktadır. RÜYA VE MIRAÇ “Hani biz sana: "Rabbinin ilmi, insanlığı çepeçevre kuşatmıştır" demiş; âyet olarak da sana tüm doğaüstü belirsizlikleri gösterdiğimiz duru görü Miraç rüyasını sadece halkın onu dedikodu etmesini sağlamak amacıyla düzenlemiştik.” İsrâ’: 60-61. XXl. elektronik çağının insanına Miraç gerçeğini, onun anlayacağı dilden anlatmak zorundayız. Gönlü yukarılara ağmışken duru-görü ötesi yaşayan Resulüllah SAV, o psişik durumdan sıyrılmasından sonra anlattıklarına da çekingelerle bakılması gerekir. Çünkü o raviler o katlara ağmamış, gönülleri ışınlanmamış ki! İnsan bilincinin çözülmesiyle başlayan uyku ve bayılma durumlarında insan enerjetik bedendeyken görüntülediklerinin tümünü, bedensel beş duyu çalışırken görüntülediklerinden apayrı bir dünyada, apayrı bir şifreyle, apayrı bir dille sergilenmektedir. Öteki dünyaları gören, başka dünyaları o insana aynen aktarmağa çalışırsa kendi bedensel normlarına uymadığı için kişiyi ruhsal bozuklukla suçlar. Sadık rüya derseniz; yanıtı çok karmaşıktır: O kişilere Allah Taâlâ kendi katından özel yetiler vermiş ve etkileşim bilgi-sevgi ağını üst düzeyde kendisine aralamış demektir. Rüyaları gerçeğin aynısıdır. Miraç, İsrâ': 60. sadık rüya biçiminde enerjetik bedenle geçtiği kesindir. Miraç olayını enerjetik bedeniyle gerçekleştirdiğine göre, orada gördüklerinin tümünü sadık rüyada, bilincin tam çözüldüğü anda, duru-görü ötesinde görmüştür. Hz. Yûsuf AS öngörü gücüyle sadık rüya görmüş, Hz Peygamberimiz SAV gönlünün açılıp ışınlanmasıyla gök katlarını aşıp sadık rüya görmüştür. Uzay ruhuna sahip İdris AS, tarih öncesinin peygamberi olarak Allah Taâlâ onu Güneş semasına yerleştirmiş, daha sonra Baalbek peygamberi kılmıştı. İlyas AS, Hakkı olduğu gibi, ancak bu arınmış durumda görebildi. İdris AS'ın görebildikleri ilahî marifetin ancak yarısıdır; miracı tam değildir. Saf akıl; "Akl-ı mücerred" makamına yükselmiş, cismanî ve fizikî hiçbir etkenle etkilenmeksizin sadık rüya biçiminde görmüştür. Sadık rüyalar, mutlaka sabahın aydınlığı kadar gerçektir. Fusûs. Yüreğinin yarılması olayını Hz. Peygamberimiz SAV bu gözle değil, sadık rüyası biçiminde görmüştür. Uçan daire biçiminde gökten gelen aracı sadık rüya içinde enerjetik bedenle Misal Âlemine geçmiş, bilinci etkilenmiş, duyular âlemine gelince yaşadıklarını aynen aktaramamıştır. Sadık rüya bünyesinde, gök katlarında Âdem, İdris, Mûsâ, İsâ, İbrahim AS'a rastlamaları, gök katlarının düşünen zekalarca dolu olduğu, her nefsin kozmik kodlama gereği belli bir katta bulunduğu ve toplamına Berzah Âlemi denildiği anlaşılmaktadır. HZ MUSA’NIN MİRACI “Musa ile otuz gece karşılıklı söz alış verişinde bulunduk ve on gece daha uzatarak sözleşmeyi tamamladık. Böylece Rabbinin mikatı kırk geceyle27 kıvamına ulaşmış oldu. Musa, kardeşi Harun'a dedi ki: "Kavmim içinde benim yerime geç. Uzlaşmacı ol, ama sakın ilâhî devleti kundaklayıcıları örnek alma." A’raf: 142. 27 *Buradaki otuz gece, Yahudîlerdeki ibadetin ve orucun dolaylı anlatımıdır. Gece, her zaman ibadeti ve secdede tesbihi anlatmaktadır. Züht, ibadet, dua, iç murakabe, arınma ve tefekkürle Büyük Kitap için hazırlanmaktır. Hz Peygamberimiz SAVin Hira mağarasındaki vahiy öncesi yaşadıkları rintlik örneği gibi. 30 gecede çileyi doldurup son on gecede de o ağaca yansıyan Tevrat'ı alma hazırlığı tamamlanmıştır. Yahûdîlerin oruç ibadeti bu olaya dayanmaktadır. O kutsanmış efsane dağında Tevrat'ı alırken beden pabucunda bulunduğundan, Hz Peygamberimiz SAV'in miraç olayında enerjetik bedenle görmesi gibi Allah Taâlâ'yı görememiş, bu beden gözüyle görülemeyeceği, ancak bedensiz zihin gözüyle görülebileceği kendisine ve bize anımsatılmıştır. Çünkü Allah Taâlâ Tevrat'ı verirken o anda nuru ve ruhu oradaydı, ancak Musa, o gözlerle göremiyor; Ta Ha: 12. beden pabuçlarını çıkarmadığından, vahiy yerine Meryem: 52. fısıltısı ile konuşuyordu. HIRA DAĞİ VE TÜR DAĞİ “Hani Musa yakınlarına şöyle demişti: "İyi bilesiniz ki ben, oracıkta bir gönül ışığı2 sezdim; size ondan ya yolla ilgili haber getirir ya da kendinden yakabilesiniz diye bir tutam enerji paketi şihab getiririm.3 O ışınım kaynağında varolduğunda: "Hem ışınımdakiler hem çevresindekiler meleklerce kutsanmış! Çoğul dünyaların Rabbi ilahî tragedyası ne muhteşem!"4 diye seslenildi. "Ey Musa! Ben'im Ben; Aziz ve Hakim Allah!..” Neml: 7-9. 2 *Bu gönül ışığı, Hz Peygamberimiz SAV'e Hira mağarasında gelen ilk vahiy habercisi Cebrail olabilir. 3 *O sonsuz boyutun mitolojik destanlarda Tûr dağı olarak geçtiğini görmekteyiz. Sina Dağı ile Cebel-i Musa olarak bilinen ve bu olayın geçtiğine inanılan yerde Roma İmparatoru Konstantin bir kilise, ardından Justinyen kiliseyi de içine alan manastır yaptırmıştır. Kilise ile manastır bugün bile ayakta ve Ortodox merkezi olarak kullanılmaktadır. Gerçekte bu nur o dağa sığacak ışık olabilir mi? Zâten meleklerce kutsanmış, tıpkı Hz Peygamber SAV'in Miraç gecesinde meleklerce kutsanan Mescid-i Aksa'da 124.000 peygambere imam olması gibi genleşip kutsanmış alandır. Hz. Mûsa'nın gördüğü ışık kimyasal olmayıp, kozmik bir enerji ve İbni Abbas RA'ın da belirttiği gibi bilinen normal ateş olmayıp yemyeşil, göğün tepesine doğru uzanan ağaç biçiminde Allah Taâlâ'nın nurundan bir parçadır. O nurun yer yüzündeki normal bir yerde, dağda görüleceği asla düşünülemez. Bu ışık kaynağını Mûsa, bir sembolik Kasas 30. ağaçta görmüştür. Dağ, orada Nur: 35. ağaçtır. Musa ve o kattaki melekler de kutsanmış, ışınlamış dağ, kuarklaşmış alan ve boyuttadır. İ. Kesir, Nesefî. Hadis-i şerifte nur, Allah-kâinat arası perde ve alçaltılıp yükseltilen jeneratör kaynağı nâr-nûr olarak tanımlanmaktadır. "Eğer onu gelişi güzel açacak olsaydı kalp gözlerinin parıltısını ve ışınımının değdiği her yeri yakardı" el-Efi’T. denmektedir. Bu kaynak, radar ışınları gibi ve pusula gibi uçak-gemilere yön belirleyici haber kaynağı olmakta; elektronik dünyasındaki gelişmeler, X ve radar ışınlarıyla haberleşmeyi denemektedir. Heterodox İran'da ışık, bir Tanrı veya Tanrının cisim biçimindeki bir anlık görüntüsü olabilir. Ne var ki biçimler sadece hayalîdir, sabit değildir ve ancak belirli bir yapı içinde anlatılırlar. Bu tanımlamalar, göklerde nurun ışık biçiminde olduğu gibi yeryüzünde dağa yansıyınca "nâr" biçimini aldığını ve gözle görülemeyeceğini, feraset sahibi insanların yüreklerine yansıyabileceğini, tıpkı teorik fizikçilerin yüksek enerji fırınlarında kuark ve foton ötesi, lepton, gluon vb tachyon gibi ağır enerji türlerini anlık yakalayabilmeleri gibi nurun insan belleğinin sınırlarını aştığından hayale sığmadığını, hayal değil gerçeğin de ötesinde güç olduğunu pekiştirmektedir. Mitolojilere göre dünyada, tanrısallığın tam biçimdeki vahyi ışıktır; bu ışık kahramanların ve kutsal kişilerin doğuşunda kendini belli eder. Delhi'deki Sanişiya hanedanının başı için, ileride büyük bir kimse olacak insanın belirtisi olan ışık huzmesinin Âmine Hatundan kopya edilerek annesinin alnında parladığı söylenir. HİZİR AS VE MIRAÇ “Derken katımızdan etkileşim bilgi-sevgi ağını aralayıp Ledünn ilmimizin birazını öğrettiğimiz kullarımızdan biri Hızır'ı16 buldular.” Kehf: 65. 16 *"Yeşil Adam" anlamındaki "Hızır" sözcüğü, ölümsüz zeki varlıklara verilen mecazî addır. Bilgisi hikmet bilgisidir; her zaman yeni ve her zaman genel-geçer bilgidir. Burada üç boyutlu, ölümsüz zekî varlıkla karşı karşıyayız. Nokta tek boyut, yüzey ise iki boyutludur, bir nesnenin varlık olabilmesi için mutlaka üç boyut gereklidir. Bazı fotoğraf ve filmlerde, üç boyut görüntüsü bilimsel olarak ispatlanmıştır. Peki "dördüncü boyut" nedir? Hızır'lara özgü bu boyuta, insan henüz ulaşamamıştır. Günümüzde bu boyutun sınırına gelip dayanan insan beyni, daha ilerilere atılım yapmak istemekte, ancak bilinen kavramların yetmezliği Musa AS gibi insanı bu boyuta ulaştırmamaktadır. Nükleer araştırmalarda varılan "sezilgen parçacıklar" fiziksel açıdan Hızır'ların dördüncü boyutuna ilk gerçek atılımları yapabilecek güçte görülmektedir. Hızır AS zaman içinde ileri de geri de gidebilmektedir. Sonsuz öz enerji olan Nur, zaman boyutundan bağımsızdır. Hızır AS da nur dünyasında bulunmaktadır. Maddî parçacıkların mekân koordinatlarını saptayabildiğimizde ömrünü de hesaplamış oluruz. Hızırların evreninde zaman hızlı, hatta mutlak boyutta akmaktadır. Acaba Nuh AS'ın uzun ömrü bu hesapla mı yapılmıştır? Değişen ömür değil, zamanın akma hızıdır. Hızır AS-Musa AS'ın ömrü aynı; yaşları aynı değil. Hızır AS'ın zamanı çok hızlı, hatta dünya zamanına göre tersine akmaktadır. Çekirdek maddeyi, elektron da enerjiyi canlandırmaktadır. Atom, fizik beden Musa AS'i, elektron da nefsimiz Hızır AS'i; astral enerji bedenimizi canlandırmaktadır. Elektronlar ışık hızının % 99'una kadar hızlanabilirler. O zaman çekirdek onları hiç göremez olur. Tıpkı Hızır AS'ın yaptıklarını Musa AS'ın anlayamaması, fizik bedenimizin astral bedenimizin bildiklerini bilememesi gibi. Hz Peygamberimiz SAV miraç gecesinde cennet-cehennemi ve içindekileri, hatta ölmüş peygamberleri gök katlarındaki yerlerinde aynen görmüştür. O dünyanın içbükey içyüzüne ayak basmaktayız, içyüzeyi dışta, dış yüzeyi içte olan dünya "oyuk dünya"dır ve Hızırların dünyasıdır. İster yerde, ister gök katlarında aynı mekanda fakat başka zamanlarda, katmerli fazlar biçiminde bir çok iç-içe dünyalar vardır. Örneğin bizim bulunduğumuz şu andaki mekanda, farklı dünyaların düşünen zekâlarının fazlarında yaşadıkları çok dünyalar vardır. Hatta kıyamete doğru o kadar hızlı bilgi alabilen çok boyutlu mikro işlemci bilgisayarlara ulaşacağız ki cinnlerin programlarını da seyredip onların hızlı bilgi akışına ulaşacağız. HZ MUSA’NİN MİSİR’DAN ÇİKİŞİ “Biz Musa'ya vahiy yoluyla şöyle bildirdik: "Benim kullarım eşliğinde kendini ağdır; zira siz bilinmezliklerden güdülüyorsunuz."7” Şu’arâ’: 52. 7 *Destanlarda "uçan post"tan söz edilir. Gerek Lût AS, gerek Nûh AS, gerek Mûsa AS gerekse Hz. Peygamberimiz SAV'in Miraç olayında hep aynı yüklem kullanılmakta; İsra' "gece yolculuğu yapmak"... bu yüklemin ondan daha çok "ağmak" anlamında alınması uygundur. Çünkü bu olaylar, aşkın iradenin kapsamına Tâ Hâ: 68, Neml: 10, Kasas: 25,31. giren, insan irade ve akıl sınırını aşan olağanüstü olaylardır. Burada kullanılan deyim ve kavramlara gerçek anlam yüklemek safdillik olur. Burada "gece yolculuğu" sözcüğünün sınırlarını aşmadan: "Özgünlüğünü gizleyerek..." veya: "Belli gök katları düşünen zekâlarınca ışınlanıp ağdırılacak enerjetik bedene kavuşarak..." diyebiliriz Öte yandan "kullarımız" deyimi, İsra': 5. belirli gök katlarındaki melek ve düşünen zekâları anlatmaktadır. Miraç olayında: "kul eşliğinde" tekil olarak, diğer olaylarda ise çoğul olarak geçmektedir. Burada "o kullar" eşliğinde elektromanyetik ışınlanmış bir alan oluşturulmakta ve o alana girenler anında bir başka dünyaya götürülmekteler. Musa AS ve beraberindekiler de kullar eşliğinde bindirildikleri uçan post örneği bir olağanüstü araçla, bir anda Kurtarılmış Topraklara; Tibet’e ulaştırılmış olmalıdırlar. MELEKLERIN YAPİSİ VE MIRAÇ Kozmik kodlama hamd, galaktik gök katlarını ve atomik yeryüzünü büyük patlayışla enerjiyi maddeye katıp ikişer, üçer, dörder... n kanatlı1 resûller2 olarak melekleri programlayan Allah'a âittir. Dilediğinin kozmogonisinde kanat sayısını arttırır. Fâtır: 1. 1 *Meleklerin "kanat" kavramı, Allah'ın vahyini peygamberlere iletmelerindeki hız ve güçlerini sembolize etmektedir. Işık ve dalga mekaniği de melekleri andırmaktadır. Melekler, özel programla bilgi, emir alış-verişi yapan, şehvetsiz ve akıl programlı, dalga boyları çok kısa enerji dalgalı, Bakara: 31. hizmete programlanmış ve programlandığından başkasını bilmeyen kullardırlar. Gök katlarının daha yüksek ve genişleyen katlarına çıkıldıkça o katın hızı artmakta ve o katın görevlisi olarak meleğin de hızının artması için, uçaklardaki hız ve gücün imgesi motoru andıran kanatla-rının artırılması gerekmektedir. Gök katları yükseldikçe maddeden kurtulup enerji gücü artmakta ve o katın meleklerinde de Allah Taâlâ tarafından kanat sayıları arttırılmaktadır. İnsanlarda nefis olması nedeniyle perdeli varlıklardır. Yarlığanması oranında, gök katlarındaki yerini bulur. İbn Arabî'ye göre havanın göğüsten fırlayıp çıkması gibi, basınç altındaki varlık da Hakk'ın derinliğinden rahmet suretinde fışkırır çıkar. Fışkırmadan önceki biçimi, kerb veya harec sözcükleriyle anlatılmaktadır. Büyük Patlama, bu ilâhî nefesin boşalmasıdır. Rahman'ın nefesidir. "Ol!" emridir. Rahman'ın nefesinin boşalması rahmettir. ROKET VE 'âBD-MELEK “Patladıkça enerjiyi açığa çıkaran roketlere1; sonuçta devâsa ağırlık taşıyıcılara2; ardından kolayca deniz/havada süzülenlere;” Zâriyât: 1-3. 1 *Roketler nedir? Roket, nükleer fisyon sırasında ortaya çıkan termik enerjiyi kontrollü biçimde kullanıma sokan aygıttır. Radyoaktif elementlerin çekirdekleri patlamaya hazırdır. Tıpkı seyr-i sülûk yolunda, es-seyr billah makamındaki nefs gibi; nefs-i kâmile gibi. Patlamaya hazır olmayan nefis; hamdır, dünya zevklerinden kopamaz. Göğsü ilâhî aşkla dolmamıştır. İlâhî aşkla dolmayan nefis, Allah adı ve değerleri anıldığı veya üzerinde yorum yapıldığı anda tüyler diken diken olmaz, vecde kapılıp deli divane olmaz, aşk ile çırpınıp göklere çıkmaz. Hak yolunda yolculuğa çıkan her insanın nefsi bu aşma sürecine hazırlıklı olacak ve bu süreci, bir tekke ve zaviyenin izbe duvarları arasında tamamlayacak; çile dolduracaktır. Bu çile doldurulmadan namazda miraç olayı gerçekleşemez. Sevgili Habibimiz Muhammed Mustafa SAV inşirâh-i sadr ile bu süreci tamamlamış ve miraç olayı gerçekleşmiştir. Çekirdek, bir nötronla parçalanacak olursa enerji çıkararak parçalanır. Güneş enerjisinin kaynağındaki bu süreçle termonükleer bombalarınki aynıdır. Atom enerjisinin açığa çıkarılma yoluna "atom füzyonu" adı verilir. Bir de roket-motor vardır. İtme gücü, kimyasal madde-lerin yanmasıyla oluşan gazların püskürmesinden kaynaklanan tepkimeli motorla sağlanmaktadır. Uzay havacılığı için geliştirilmiş en büyük roket-motorlar, birkaç yüz tonluk itme gücü sağlarlar. İtme kuvveti ile kütle arasındaki oran yükseldikçe itici güç geliştirilir. Hz Peygamberimiz SAV'e miraç olayı gerçekleştirilirken gök katları yükseldikçe motor-roket olarak "burak ve Cebrail AS" kullanılmıştır. Gök katları aşılıp "kâbe kavseyn ev ednâ" makamına geçilince roket-motor da "Refref" olmuştur. Musa AS'ı mitolojik Tûr dağına taşıyan roket-motor da Hz Peygamberimizi taşıyan roket-motorlardan daha düşük boyutta idi. Lût AS'ı kavminin azabından hızla uzaklaştıran "melek" güçler de roket-motor güçleriydi. Bugün nükleer enerjiden, iyonlardan, elektromagnetikten, fotonlardan yararlanılarak roket yapma çalışmaları sürmektedir. “Oysa o Cebrail, uzay ufkunun en tepe noktasında kendi dalga ötesi dünyasındadır.2 Daha sonra insana yakın dalga boyutuna geçti ve Muhammed'e doğru sarktı... ...Gönül gözü, gözün gördüklerine saçma dememişken;3 ...kabza-giriş arası kadar, hatta ve hatta daha yakın!” Necm: 7-10. 2 *Sahih hadislere göre Hz Peygamberimiz SAV Cebrail AS'ı gerçek kimliği ve melek varlığıyla iki kez görmüştür. Birisi fetrat'ül-Vahy olarak bilinen vahiy kesilmesi döneminin ardından, ikincisi bu sûrede gönderi yapılan mirac olayındadır. Allah Taâlâ; varlığın, hayatın ve ölümün gerçek anlamı yanında, evreni yaratmasındaki amacın ve evrenin gerçek gizemlerini de insanlara tamamen açmamış ve insan beyninin 0, 09' unun açık olduğuna işaret buyurmuştur. Hz Peygamber SAV'ın kalp gözü üç ışınlanmayla tamamen açıldığından; bilinci ile normal kavrayamadığını sezgisel kalp gözüyle kavradığı yorumunda bir çelişki yoktur. 3 *Gönül gözüyle gördüğüne göre, o duru-görü gücünün; Hz Peygamberimiz SAV'in beden varlığı dışında olduğu anlaşılmaktadır. Melekle, ancak onun kimliğine ışınlanarak görüşebilir. Daha doğrusu o melek boyutunda, yüz yüze gelince meleği gündüzün aydınlığında görür. İbni Mes'ûd RA'dan Hz Peygamber SAV: "Ben Cebrail'i Sid-ret'ül-Münteha'da, asıl suretiyle, 600 kanatlı olarak gördüm" buyurmasıyla "sonsuz güçte dalga boyuna sahip" ve "bütün düşünen zekâlara egemen" deyimlerinin anlamı daha güzel anlaşılmaktadır. Hz peygamberimiz SAV'in insan boyutundan 600 kanatlı melek boyutuna ışınlanması, orada aldığı bilginin çok yüksek frekanslı vahiy bilgisi olduğunu göstermektedir. Bu boyuttayken cinn veya şeytan söz konusu olamazdı. Bu boyutu Hz Peygamberimiz SAV: "Sonra uruc ettirildim, ışınlandım ve öyle bir boyuta ışınlandım ki orada kalemlerin cızırtısını işitiyor, tüm kâinatın mukadderatının işleyişine ulaşıyordum" biçiminde anlatmaktadır. O boyuttayken Hz Muhammed; duru-görü ile önünden ve arkasından da görüyordu. Ama Allah Taâlâ'nın Zatını değil "büyük âyetler"inin birazını görebilmiştir. Diğer bir rivayet zincirinde: "Hz Peygamber Rabbini bu gözle değil kalp gözüyle iki kez görmüştür" denmektedir. İbni Abbas'tan gelen rivayetler karma karışıktır ve çelişkilidir. Bu konuda doğrudan Hz Peygamberimiz SAV'e ulaşan rivayet yoktur. IŞİNLANMA VE MIRAÇ “Biz kuasarötesi meleklerle senin yüreğini ışınlamadık mı?1 İşte dünya yükünü senden alıp2 tragedyadaki yerine yücelttik. ...Sonunda senin adının taşınmasını zaman ötesine yücelttik.4” İnşırah: 1-4. 1 *Işınlama nedir? Yabancısı olduğumuz bir kavram! Bunun dinî konularla ne ilgisi var, diyemeyiz. Ancak geniş boyutlarıyla ele alınan şu konular ışığında ve birleşik alan kuramı içinde konunun önemi anlaşılacaktır. Müteşabihlikler fizik boyutuyla değil, fizikötesi ve parapsikoloji boyutuyla ele alınmaktadır. Bu eleştirilerle olumlu bir kelam bilimi ve din düşüncesi doğacaktır. Ansiklopedilerde ışınlama, ışın gücüyle bir varlığı atomlarına ayırarak bir yerden başka bir yere ve zamana göndermek olarak tanımlanmaktadır. Evrende akla gelebilecek en büyük sayı ile o sonsuz sayı neyse o kadar olasılık vardır. Sonsuz olasılığın olması demek, evrende olasılığın sıfır olmaması demektir. Nereye ışınlanıyoruz? Evrenötesi Arş ve belirsizlik dünyasına! Evren, başı ve sonu birleşmiş kapalı bir sistemdir, tam anlamıyla yuvarlaktır. Evrenin içi, katrilyonlarca sonlu-sonsuz sayıda nicelik denen, baştan belirli bir sayıda yaratılmış her öz varlığın bir tünelinin bulunduğu tüneller yumağıdır. Orada zaman olmadığından olasılık hesaplarına göre her şey, her an var ve aynı anda yoktur. En küçük ile en büyük bir aradadır. Zaman üstü ve ışık hızından büyük hızlar orada olduğundan nedensellik denen baş-son, öncelik-sonralık da yoktur. Orada zaman öyle bir andır ki bir şeyin var olduğunu göremeden yok olduğunu görür gibi olur. İşte kuantum teoreminin "belirsizlik" ilkesi! Evrenin bütünü buradan çıkmıştır. Âlemler oradan birer Ak nokta olarak patlamaktadır. Burada ebedî genleşmiş bir zamansızlık ve hiçlik denen mekansızlık vardır. Miraç bu noktada gerçekleşmiştir. Her nefis orada "sonsuzda-bir"dir. İşte ışınlanmanın odağı burasıdır. Işınlanmanın nasıl gerçekleştiğine gelince, canlı kimyası elektromanyetik dalgaların yayılma düzlemine dik, helis biçiminde sarmal merdiven gibi dizilir. Esîri anlamak için, geceleyin çektiğimiz negatif gökyüzü fotoğrafını düşünmek yeter. Matematik; sonsuz ötesinden başlamakta, sıfıra inişe geçmekte, sıfırdan da ötede eksi sonsuza, sonra da soyut sonsuza açılmakta, sonu gelmemektedir. Bizim beynimizde; yukarıların en yukarısı Arş ile aşağıların en aşağısı ve bizim boyutumuz "Yer" arasını aşacak güç vardır; o gücün çalıştırılmasına ışınlanma denmektedir. Takyonlar; Nûr olup bilinç denen eksi bedenimiz ve melek bedeninin ana yapısıdır. Takyon ve Esîr kuantlaşamazlar. Kuantlaşırlarsa bizim boyutumuzda varlık olur, UFO boyutunda ve kuantlaşıp Peygamberimiz AS'ı sınavdan geçiren Cebrail AS boyutunda bizi ziyaret ederler. O Esîr katmanlarından, kendi kimlikleriyle gelip, Takyon hızıyla bizi ışınlarlarsa biz de o boyuta geçeriz. İşte buna Miraç demekteyiz. Bilinç denen Takyon yapının ışıktan çok hızlı işlevlerinden birisi de düşüncedir. Geonlar, Takyon boyutundaki "Mutlak Misal Âlemi"nden bizim kuantlaşmış dünyamıza düşünce paketleri postalayan gizli güçlerdir. Bunlar kelam ilmimizde "çok kanatlı melekler" olarak sıralandırılmaktadır. İnsanların kişiliklerinin, tüm yaşamlarının kaydedildiği depo olan bilinçaltı, Misal Âleminin maketidir. Mükemmelleşen bu madde, fizik dünyayı biçimlendirir. Öyle anlaşılıyor ki madde, düşünmek demektir. Ruhsal olaylar, dört boyutlu fizik dünyaya bir üst boyut Misal Âleminden bakmaktır o da ışınlanmayla olur. Zihnin görevi, Mâna Âlemini oluşturan ve Adem AS'a "Esma'yı öğrenmek" biçiminde yüklenenleri anlamlandırmaktır. AAMiraç.

1 yorum:

samed dedi ki...

gercekten güzel bır yazıydı bunu paylasıp herkesın bılgılenmesını sağlamak gerekır dıye dusunuyorum