Bu Blogda Ara

17 Mayıs 2012 Perşembe

ZÜLKARNEYN'İN İZİNDE ( oyuk dünya,agarta,ve yecüc mecüc)

Bir uzay gemisinde olduğunuzu düşünün… Işıktan yavaş giden bir cisim için evrenin Rienmann balonu biçiminde kendi üzerine nabız gibi atarak (zaman tiktakları) ve dolanarak (salyangoz kabuğu gibi) genişleyen bir yapısı vardır. Eğer...
Bir uzay gemisinde olduğunuzu düşünün…
Işıktan yavaş giden bir cisim için evrenin Rienmann balonu biçiminde kendi üzerine nabız gibi atarak (zaman tiktakları) ve dolanarak (salyangoz kabuğu gibi) genişleyen bir yapısı vardır. Eğer ışık hızına çok yakın bir hıza erişirseniz, bu kez evren düzleşmeye başlar (De Sitter Evreni) ve madde ortadan kalkar, yerine enerji gelir… Tamda bu noktada enerji canlılar dediğimiz cinlerin dünyasına giriş yaptık demektir. Bu evrene antik kültürde kaf dağları denmektedir.
İçinden geçtiğimiz dünya artık bir frekans aralığındadır.  Uzay gemimizle bu hızda sona ulaştığımızda Kur'an tabiriyle Tarık semasına yani UFO uzay-mekanına çıkmış oluruz ve artık aşağıda ne varsa, şişen bir balon değil semer (bir tür eyer şeklindeki Lobatçevski Uzayı) biçimindedir.  Buna HOLLOW EARTH (Oyuk Dünya) deniyor. Eski çağlardaki mistik ismiyle "Agharta"…

İlgili animasyon video için bakınız >>> 
http://www.youtube.com/watch?v=ubKFmIDBMjU



Yukarıdaki meşhur oyuk dünya haritasından da anlaşılacağı üzere, antik kültürden günümüze ulaşan hikayelerin etkisiyle, dünyanın yer altı mağralarından içine açılan bir boşluk ve iç bükey bir yaşam alanı olduğuna inanılırdı. Bu efsane Hint-Tibet kültüründen tüm eski medeniyetlere yayılmış bir söylencedir.
Antik dünya günümüzden bir konuda farklıydı. Her toplulukta onlarca şaman, büyücü veya psişiğe rastlamak olası idi.
Bu çağlarda insan ve cin denilen salt enerji türü yaşam formları arasında çok yoğun bir temas söz konusu idi.
Cinler "kaf dağlarının" ardındaki ülkelerini bir tür oyuk dünya olarak tasfir ederler ve onlarla temas kuran insanlar için bu oyuk dünya hep merak konusu idi.

Bizler bu masallar faslını geçip, konunun bilimsel analizine geri dönelim…
Işığın %95 ila %99 sürat aralığında, hızlarına göre ırklara ayrılan enerji tipi yaşam formları (cinler) aslında fizikte adına ağır elektron ailesi dediğimiz muon ve tau türü fermion grubunda yaşam biçimleridir…
Nasıl ki; biz insanları maddesel olarak tarif ederken temel yapı taşımız olarak atomu işaret ediyorsak, cinlerde muon ve tau dediğimiz,  aynı enerji düzeyinde toplanmaktan hazzetmeyen ve elektron gibi, lepton denen 1/2 spinli aileden bir temel parçacık yapıdadırlar. Bu enerjik yapı genellikle elektronun biraz daha ağır bir türü olarak bilinir ve elektron gibi negatif elektrik yükü taşır.
Bir de bu yapının nötrino biçimi vardır ki, bu da kozmik ışınlar veya partikül hızlandırıcı çarpışmaları gibi yüksek enerji içeren parçacık çarpışmaları sonucu oluşur. Her iki durumda bu enerji canlılar için ölüm demektir.
Daha öncede belirttiğimiz üzere bu hızlarına göre farklı frekans aralığında türlere ayrılan enerji tür yaşam biçimleri, bilinçlidir. Ama zeka seveyileri bizim gibi bilim veya sanat üretecek düzeyde değildir. Hızları nedeniyle dünya onlar için iç bükey bir yapı arz eder. İnsan cin teması ise onların hızlarını düşürmeleri ile sözkonusu olabilmektedir. Bu durum aynı zamanda onlar için tehlikelidir. Çünkü hızlarını düşürürlerse onlar için ölümcül olan kozmik ışın yağmuruna karşı açık bir hedef haline gelirler.
Bu enerji canlıları gezegenimizdeki ekosistemin bir parçası gibi görmek gerekir. Basitçe şöyle izah edilebilir; Bu enerji türünün besini doğanın atık ve çürümüş kimyasallarıdır. Onların enerji atıkları ise dünyamızdaki tüm canlı organizmanın mikro düzeyde besini olmaktadır.  
Biz yine uzay gemimize dönecek olursak; Işık hızına yakın hızlarda, enerji canlı türü ile eş değer frekansta olacağımız bu oyuk dünya bizim için kaza tehlikesi demektir. Eğer ki rotamız dünya ise artık geçtiğimiz tünel oyuk dünyanın ta-kendisidir…
Dünyanın manyetik kutupları boyunca kat edilecek bu berzah geçidi bir tür kılavuz kaptanlık gerektirmektedir. İşte bu noktada, Zul Karneyn bu rota ile ilgili ilk bilgi sahibi olmuş insandır. 
En basit bir Hollow Hole (Oyuk Delik), karadelik ve karanokta olay ufkudur. Şişkin değil, içe çöküktür. Eğer Zül Karneyn'in zaman penceresinden geçseydik, paralel ve anti paralel dünyalara bir wormhole bağlantısı ile kiriş olarak girerdik.
Bu şu demektir; Zül Karneyn her iki paralel dünyaya da çift olarak girmiştir. Aynı zamanda kendi geçtiği Şira Necm'inden ( Kur'an da NECM suresinde geçen bir tür yıldız kapısı) paralel evrenler/dünyalar, birbirlerine geçişi mümkün olan bir frekans aralığı yakalamıştır.


Kaba bir örnek verecek olursak, yukarıda bir kitabın yaprakları gibi zaman farkı ile yanyana olan paralel evren sayfalarında Zul Karneyn bir tünel/delik açmıştır. Onun açtığı bu worm hole ile Yecüc ve Mecüc dünyası ile bizlerin paralel dünyası arasında geçiş imkanı sağlanmıştır. Sonrasında Zul Karneyn bu sürece sedd oluşturmuştur.
Bu kesişim sonucu Yecüc ve Mecüc adı verilen yaratıklar, farklı tür bir evrimin yaşandığı paralel boyuttan dünyamıza geçiş imkanı bulmuşlardır. 
Zülkarneyn bu yıkıcı istilayı sona erdirmek için, ikmal ve lojistik eksiğine rağmen o çağın insanlarının yardımına baş vurarak  YAPAY BİR KARANOKTA  oluşturmuş ve Yecüc Mecüc denen gerçek dünya ırkını OLAY UFKU ARKASINA ATMIŞTIR. İşte Kehf suresindeki ilgili ayetlerde bahsedilen SEDD budur.
Yecüc-Mecüc için gerçek dünyalılar dememizin sebebi; biz ademoğullarının bu dünyaya cennet denilen 11 boyutlu (10 mekan+1 zaman) bir yerden, misafir-istilacı olarak gelmiş olmamızdır. Bizim türümüzün gelişi dünyadaki evrimi etkilemiş ve bu Tanrısal evrimin olasılık dizgesine başka bir paralel ihtimalin yaşanmasına sebep olmuşuzdur.
Dinazorlar çağı bizim gelişimizden sonra başka bir olasılık evrenine tehir edilmiş, yecüc ve mecüc adlı yaratıklar ise bu mezozoik dünyanın en zeki türü olarak kalmışlardır.
Daha öncede ifade ettiğimiz gibi bu iki ırk, bilim ve sanat üretemez ama söz gelimi maymundan biraz daha zeki oldukları için ilkel aletleri kullana bilir ve taklit etme yetenekleri hayvanlardan daha gelişkindir. Biyolojik formasyonları ise insan vücudunun çalışma prensibine en yakın olan yaşam formlarıdır.
Onlarla aynı yerdeyiz ama diğer-zamanlıyız.
Ancak yecüc ve mecüc memeli bir tür gibi gözükseler de, tıpkı arı ve karınca gibi ana kraliçe liderliğinde formasyon manevraları gerçekleştiren ve muhtemelen elektromanyetik spectrumdaki kısa dalga radyo frekansına yakın bir frekans aralığından, kraliçelerinden emir alıp organize olan iki ırktır… Bir başka değişle; her kraliçe yecüc veya mecüc kabilelerini belirli bir EM frekans aralığından yayın yaparak koordine eder. Ayrıca yine kendi aralarında ultrasonic frekans bandında iletişim kurduklarını tahmin etmekteyiz. Günümüzde entomologlar, arı ve karıncalar üzerinde halen süren araştırmalarında bu infra ve ultra-sonic frekanstan kendi aralarında ve farklı bir frekans aralığından kraliçeleri ile kurdukları iletişimi incelemektedirler.
"Peki bu paralel dünya yaratıkları ile ilgili arz ettiğimiz bilgilerin sağlamasını nasıl yaparız" sorunsalına gelince…
Kripto-zooloji denilen bilim dalı, rapor edilen bu tür anomaliler üzerine araştırma yapan araştırmacı ve bilim adamlarının çalışma sahasıdır.
Kripto zooloji için ayrıca bakınız >>>
*http://saklisite.wordpress.com/category/kriptozooloji/
*http://en.wikipedia.org/wiki/Cryptozoology
Kripto-zoologlar, dünyanın farklı bölgelerinde geçmişten günümüze görgü şahitleri tarafından rapor edilmiş bir çok farklı yaratık ile ilgili fenomeni araştırır ve görgü şahitlerinin tespit ve tariflerinin izini sürerler.
Bu rapor edilen yaratıkların ortak yönü : 1- Büyük bir kısmının Mezozoik (Dinazorların yaşadığı çağ) döneme ait olmaları 2- Bir çoğunun ardında iz bırakmaksızın yok olmaları ve düzensiz zamanlarda yine rapor edilen bölgelerde ortaya çıkmalarıdır.
Biricisinin sebebi; Yecüc ve Mecüc ırkının da halen yaşadıkları paralel dünyanın, bizim mezozoik dönem dediğimiz dönemi yaşıyor olmasıdır.
İkincisinin nedeni ise; Dünyanın farklı manyetik alan bölgelerinde, farklı zamanlarda iki paralel evren arasında doğal frekans kesişimleri yani doğal bir tür rezonanslaşma olması ve bu eş-zaman ve mekanlılığın belirli bir süre sonra ortadan kalkmasıdır… Yani iki paralel evren arasındaki asansör boşlukları diyebileceğimiz bölgeler de yaşanan manyetik ve elektrik alan değişimleri sonucu, iki izdüşüm dünyasının bazı bölgelerde kozmik rezonanslarının eşitlenmesi gibi bir durumun buna yol açtığını ifade edebiliriz. İki farklı frekanstaki bu iki paralel dünya, nadiren belirli lokasyonlarda kısa süreli geçişler yaşamaktadır.
Bu kesişim bölgelerinin en meşhurları Bermuda Üçgeni ve Japon Dragon (Hayalet) Denizidir.
Her iki bölgede dünya küresine bir kiriş açtığımızda, biri Atlantikte, diğeri Pasifikte karşılıklı iki coğrafi alandır.
Bu iki bölgede de denizcilik tarihinin ilk günlerinden günümüze değin, mezozoik çağa ait yaratıklar çeşitli olaylarda rapor edilmektedir.
Ayrıca her iki bölgede seyrül sefer halindeki gemi ve uçak radarları zaman zaman şu anda olmayan ama mezozoik çağda var oldukları düşünülen ada ve kara parçalarını, kısa sürelide olsa rapor etmektedirler.  ​  
Hatta meşhur King Kong romanı da konusunu, Japon Hayalet Denizinde görüldüğü iddia edilen böyle bir adaya dayandırmıştır. Bu kara parçası önce gri sonra yeşile dönüşen bir sisin içinde ortaya çıkar veya kaybolur. (Tıpkı ilk teleportasyon deneyi olan Philadelphia deneyinde USS Eldridge firkateyninin rapor edildiği gibi…) Söz konusu ada Mezozoik dönemi hali hazırda yaşamaktadır. Ancak romana ve dolayısı ile filme konu olan bir goril değil aslında bir Yecüc dür. Boyutları ise olduğundan çok daha abartılı gösterilmiştir.
"Bu sadece bir fantastik roman" diyenleriniz olabilir. Peki ama, bu hikayenin farklı versiyonları dünyanın bir kısım göllerinde sürekli rapor edilmektedir.
Tıpkı İskoçya daki meşhur Loch Ness gölünde anlık yaşanan anomalilerde olduğu gibi… Yecüc & Mecüc dünyasının su dinazorları bu bölgede bahsettiğimiz sebeplerle kısa süreli gözlemlenmektedirler. Bizim tarihimizde Mezozoik dönem diye ifade ettiğimiz çağda yaşadığı belgelenen bu dinazor türünün adı  "Plesiyozor" dur. 

Benzer durum dünyanın başka bölgelerinde de gerçekleşmektedir. Türkiye de Van gölünde, Amerika da  Boston yakınlarındaki Vermont gölünde, Çin de Tianchi gölünde ve daha bir çok yerde önceden tespit edilemeyen periyotlarda aynı gözlemlerler gerçekleşmektedir. Sözünü ettiklerimiz bunlardan en meşhur olanlarıdır.
 
Dünyanın farklı caoğrafyalarında Yecüc temasları rapor edilmektedir. Bunlardan en sıkılıkla yaşananları şöyle sıralaya biliriz.
1- "Orag Pendek" (SUMATRA ENDONEZYA)
*http://en.wikipedia.org/wiki/Orang_Pendek 

 


2- "Almas" (MOĞOLİSAN) *http://en.wikipedia.org/wiki/Almas_(cryptozoology) 






3- "Yeren" (ÇİN) *http://en.wikipedia.org/wiki/Yeren 



4- "Sasquatch" veya "Big Foot" (KANADA ve ABD) *http://tr.wikipedia.org/wiki/Sasquatch (Kızılderililerin Sasquatch, Beyazların Big Foot dediği yaratık)  *http://en.wikipedia.org/wiki/Bigfoot  
5- "Yowie" (AVUSTRALYA)
*http://en.wikipedia.org/wiki/Yowie 









6- "Yeti" (HİMALAYALAR ve TİBET)
*http://en.wikipedia.org/wiki/Yeti 
Söz konusu yaratıklar renk ve boy farkıyla aynı yaratığın farklı ırklarıdır. Belirsiz zamanlarda görünüp daha sonradan izleri sürülmesine rağmen kaybolmaktadırlar.
Birbirinden binllerce kilometre uzak coğrafyalarda asırlardır benzer yaratıkların görünmesi bunun bir efsaneden ibaret olmadığının delili gibidir. Bilinen en meşhur Yecüc raporları bunlar olmakla birlikte özellikle Latin Amerika boyunca yoğun gözlemlenen Mecüc türü yaratıklar ise konumuzla ilgili bir başka fenomendir…
7- "El Chupacabras" (Çupakabra)
Tüm Latin Amerika boyunca gözlemlenen bu yaratık ile ilgili haberler için bakınız >>>
*http://saklisite.wordpress.com/2009/04/24/dunyanin-basindaki-yeni-bela-cupakabra/ 

Chupacabra İspanyolca keçi emici anlamına geliyor. Keçi emici adının verilmesi Porto Rico'da meydana olaylarda evcil keçilerin vücutlarında çeşitli izler ve yaralar bulunması ve neredeyse vücutlarındaki tüm kanın tamamen çekilmiş bir şekilde bulunmasından sonra olmuştur. Benzeri olaylar ilk olarak Porto Rico ve Meksika da görülmüş daha sonra ABD Şili ve Nikaragua'da da benzer vakalara rastlanmıştır.
Her ne kadar bu tip bulgular olsa da meydana gelen evcil hayvan ölümleri tam olarak açıklanamamış ve olayların üstündeki sır perdesi tam olarak kaldırılamamıştır. Asıl adı El Chupacabra olan bu varlık söylenene göre Latin Amerika'da küçükbaş hayvan ve kümes hayvanlarına saldırıp kanlarını tüketene kadar içtikten sonra bırakıyor. Tam olarak ne olduğu hala bilinmese de ortada birçok teori var. Chupacabra'nın genetik bir deneyin sonucu oluşan yaratık ve uzaylı yaratık olduğuna da inanılıyor
Chupacabra efsanesi ilk olarak 1995 yılında Puerto Rica dağlarında duyuldu. Canovanas civarında garip bir yaratık çiftlik hayvanlarının kanını içerek onları öldürmeye başladı. Bulunan hayvanların cesetleri üzerinde kanın çekildiği küçük bir veya birkaç delik bulunmaktaydı. Hayvan cesetlerini inceleyen bir yerel veteriner "Yaralar 8-10 cm kadar derine inmekteydi" diye açıklama yapmıştır. 1995 yılında başlayan esrarengiz katliamlar daha sonraki senelerde de artan oranda sürecektir. Chupacabra'nın saldırısına uğrayan bir kadın onu koyu kırmızı gözlü sivri dişli kanguru benzeri bir yaratık olarak tanımlamış tır. Canovanaslı bir başka tanık ise yaratığı "60-70 cm boyunda dinazorunkine benzer derili büyük kırmızı gözleri olan uzun ve sivri çeneli" bir yaratık olarak tarif etmiştir. Evcil keçilere musallat olduğu için ona "Keçi boğan anlamında Chupa-cabras" ismi verilmiştir
Pekiyi bu yaratık neyin nesidir? Bazılarına göre kurttur bazılarına göre vampir kimine göre ise şeytan veya uzaylı yaratıklardır. Puerto Rico uzun zamanlar Uçan Dairelere ev sahipliği yapmıştır. Amerikan hükümetinin burada bir askeri üs kurduğu ve üsten esrarengiz gemilerin havalandığı anlatılır.
Chupacabra'nın görülmesiyle birlikte şeytanla ilgili efsanelerde bahsi geçen yoğun bir kükürt kokusu etrafı kapladığı söylenmektedir. Tanık Madelyne Tolentino kanguru gibi zıplayan hayvanı gördüğünde sülfür kokusu aldığını anlatmaktadır. Bazı olaylarda inanılmaz bir güç gösterdiği bilinmektedir. Bir olayda yaratık 35×4 metre ebadındaki bir demir kapının menteşelerini attırmıştır. Bir dedikoduya göre ise yaratık çıkardığı koku sayesinde avının hareketsiz kalmasını sağlamaktadır. Böylece onun kanını daha rahat içebilmektedir. Yaratık sadece çiftlik hayvanlarına değil insanlara da saldırmaktadır. Jalisco'da oturan Angel Pulido "büyük bir yarasa tarafından" ısırıldığını bildirmiştir. Ayrıca Meksika'dan Teodora Reyes Chupacabra'ya ait olduğunu iddia ettiği toprak üzerinde pençe izleri tespit etmiştir.
Bu tür kan içme ve vampir olayları Puerto Rico ve Meksiko halkını oldukça korkutmaktadır. Chupacabra'nın gün ışığında mağara veya toprak altında saklanıyor olma ihtimali halkı tedirgin etmektedir. Ne yazık ki Puerto Rico bir çoğunun içerisine hala girilememiş millerce uzunlukta mağara sistemleriyle örülüdür. Bu da bir Chupacabra avının yapılması imkanını ortadan kaldırmaktadır. Puerto Rico'da yaratığı aramaya oldukça gönüllü biri vardır. Canovanas Belediye Başkanı: Jose Soto. Başkanın 30 cm uzunlukta bir hac ile silahlanarak kendini korumaya aldığı söylencesi yaygındır. Tüm bunlar oldukça komik gibi görülse bile Puerto Rico halkının olay karşısında duyduğu korkunun neticesi olduğu açıktır.
Keçi yiyen'in görüldüğü zamanlar El Chupacabra'da 1970'lere dayansa da ünü 1990'larda hızla internette yayıldı. 1995'te Puerto Rico'da çiftçilerin tavuk ördek hindi tavşan ve keçilerini öldüren yaratığın bulunması için polise başvuranların sayısı artınca gerginlik arttı. Vahşi hayvanların çiftlik hayvanlarını nasıl öldürdüğünü bilen çiftçiler yakın zamanda olanların metodunun farklı olduğunu iddia ettiler. Yemek için öldürmeyen bu yaratığı görenlerin tanımlamalarında ‘şempanze boyutlarında kanguru gibi zıplıyor parlayan büyük gözleri gri bir derisi ve kıllı elleri yılan dili gibi uzun bir dili keskin pençeleri omurgasının üstünde kirpi gibi dikenleri var' gibi tabirler kullanılıyor.
90'ların sonunda bu olaylar arttı ve Meksika Güney Texas, Güney Amerika ülkelerinin birkaçında ve Şili'deki olaylardan bu yaratık sorumlu tutuldu.
Meksika ve ABD
Amerika'daki olaylar Meksika'daki olaylarla inanılamayacak kadar benzer özellikler göstermektedir. İlk gelen rapora göre Arizona Tuscon'da Billy Nubian'ın iki keçisine gece yarısı bir yaratık tarafından saldırılmıştır. Billy yaratığın büyük bir fare gibi olduğunu projektör ışığını üzerine çevirdiğinde insan gibi bir çığlık atarak oradan uzaklaştığını söylemiştir. Kaliforniya Texas Baya Kaliforniya ve Miami'den benzeri Chupacabra raporları alınmaktadır. Baya Kaliforniya'da boğazında iki delik bulunan hayvan cesetleri bulunmuştur. Gelen raporlar göre bir köpek ölüsü bulunmuştur. Miami'de bir gecede tam 69 adet çiftlik hayvanı katledilmiştir. Hayvanlar Sweetwater bölgesinde yaşayan iki çiftliğe aittir ve sahipleri bu işi Chupacabra'nın yaptığına inandıklarını televizyonda açıklamışlardır.
Panama'da Daisy Arauz; evin köpeğinin Chupacabra tarafından katledildiğini açıklamıştır. Tüm ülkede boğazında delikler bulunan hayvan ölüleri rapor edilmiştir. Elizabeth Seavedra gece yarısı bir Chupacabra'nın saldırısına maruz kaldığını iddia etmektedir.
Brezilya
Brezilya'da oldukça kuvvetli Chupacabra olayları olmaktadır. 29 Haziran 1997 yılında Brezilya televizyonunda Chupacabra ile ilgili bir program yapılmıştır. Brezilya'da bir çok Keçiboğan olayına değinilmiş hatta birinin ölü ele geçtiği haber konusu edilmiştir. İki adam geceleyin balık avlarken gölden bir yaratığın çıktığını görmüşler. Ne olduğunu anlayamamışlar ve üzerine ateş etmişlerdir. Ertesi sabah Chupacabra'nın ölüsünü bulmuşlardır. Hayvanın kafasını koparmışlar ve saklamışlardır. Programda tanıklar kafayı halka göstermişlerse de hayvanın diğer kısımlarını ve kemiklerinin tahlil için verilmesini reddetmişlerdir.
 
Tüm bu haberlerden de anlaşılacağı üzere paralel evren yaratığı Mecüc ve yine onun gibi bodur boylu bir başka Mezozoik çağ yaratığı özellikle Orta ve Güney Amerika da belirsiz dönemlerde ortaya çıkmaktadır.
 
Şili de 2000 senesi Nisan ayında yüzlerce çiftlik sahibi bu Chupacabraların saldırısına maruz kaldılar. Sorun tüm ülke çapında önemli bir tedirginliğe neden oldu. Sonunda bir çiftçi bu yaratıklardan bir kaçını vurdu ve ülkenin konuyla ilgili birimi bu yaratıkları incelemek için el koydu. Ancak bu olayın üzerinden aylar geçmesine rağmen bir açıklama gelmeyince Şili'li çiftçiler ayaklandılar.
Ardından apartopar bir kaç köpek kemiği kameraların önüne getirildi ve insanların zekasıyla dalga geçercesine bu saldırıyı yapan canlıların köpek olduğu söylendi.
Sonuçta bu açıklamayı yapan bilim adamları Şili den kaçmak zorunda kaldılar çünkü kendilerini aldatılmış hisseden çiftçiler onları ölümle tehdit etmişlerdir.
 
İlgili haber için bakınız >>> *http://www.rense.com/general/chupa.htm
 
 
Chupacabras adı verilen yaratık birden fazla türde paralel evren yaratıkları olabilir. Çünkü Mecüc'lerin anlatılan veriler ışığında bitki kökenli beslendiklerini öngörüyoruz. Ancak bu durum kendilerine tehdit gördükleri bir canlıyı öldürmeyecekleri anlamına gelmiyor şüphesiz. Yukarıda rapor edilenlerin bir kısmının, insanların kendi hayallerinden uydurdukları ifadeler de olabileceğini ayrıca öngörmek gerekir.
 
Tüm bu fenomenler içinde Meksika'da bulunan bu ölü bebek canlının konumuzla ilgili en önemli bulgu olduğunu düşünüyoruz. 
 
iLGİLİ VİDEO İÇİN BAKINIZ >>>
 
*http://www.youtube.com/watch?v=zEeduql4aIg (Bebek MECÜC – Meksika)
 
Tüm bu deliller ışığında konumuza yeniden dönecek olursak;
 
Mezozoik çağın bitmediği ve insan dışındaki evrimin farklı bir rota izlediği paralel dünya ile aramıza sedd ören Zul-Karneyn, bunu yaparken tam da manyetik alanı bozunuma uğratacak bir formül üzerinden hareket etmiştir.
Merkezde eritilen DEMİR kütleler ve çevresinde akıtılan BAKIR…
İki evrenin hem-zemin ve eş-zaman olduğu noktalar da  elektrik ve manyetik alanı bozunuma uğratacak bir formül…
Zülkarneyn'in Ye'cüc ve Me'cüc'ü geçmişte bir uzay-zaman seddi=zaman kirişine itmesi, günü gelince bu iki ır­kın bizimle hemzemin ve hemzaman olması KUR'AN'ın ilâhi izafiyeti(Görecelik) sonucudur aynı zamanda…
Zul-Karneyn'in üçüncü rotası, iki sed arası diye anılan bir bölgedir.  Burada çok farklı bir dil konuşan topluluk, Yecüc-Mecüc tarafından ölesiye huzursuz edilmektedir.
Zul-Karneyn, bu dil bilmez kavmin istek ve yar­dımlarıyla kendilerini çok taciz ve tedirgin eden, in­san eti yiyen Yecüc-Mecüc'e karşı aralarına ergi­miş demir ve bakırdan oluşan bir sed yapar, insan gücü yanında, körük (Zülkarneyn'in özel teknolojisi) ile yapılan bu seddin asla "aşılmaz ve delinmez" olduğu bildirilir. Ta ki, Zülkarneyn'in ertelediği, bizim geleceğimizdeki yer alan vâdedilmiş, bir güne kadar:
"… (Yaptığımız) Bu (sed) Rabbimizden bir rah­mettir. Ama, Rabbimizin sözü yerine gelince, bunu (seddi) yerle-bir (Dünyayla eşit) edecektir ki, Rabbi'min vaadi bir gerçektir."
"Ve o gün, onları (Yecüc-Mecücleri) bırakmışızdır. Bir kısmı diğerinin içinde dalgalanır."
"Ye'cüc ve Me'cüc'ün seddi yıkıldığı zaman her dere ve tepeden salınırlar." (Enbiya-96)
"Ve gerçek olan kıyamet kopma va'di yakınlaş­mış olur…..  ….. (Enbiya–97)
Dalgalanmak, dere-tepeden salınmak, yine âlimlere verilmiş bir misâldir. (Tıpkı meddü cezir gibi) gel-git, indi-çıktı yapan KİRİŞ zaman osilasyonudur…
Söz konusu sedd aynı zamanda bir zaman perdesidir. Tibet mitoslarında yer alan Agharta ve Şambala olgusu da yazımızın başında belirttiğimiz üzere, bu konuyla ilgilidir. Bu efsanede sözü edilen yer altı tünneleri ise KEHF kelimesinde işaret ettiğimiz worm hole'lardan yani uzay-zaman aberasyon tünellerinden başka bir şey değildir.
Yecüc ve Mecüc, ZulKarneyn'in merkezde demiri eritip, dışta bakırı kullanarak gerçekleştirdiği teknoloji ile geçmişteki bir zaman kutbundan gelecekteki bir zamana (Polarize bir mekândan) nakledilmiştir.

Hiç yorum yok: