Bu Blogda Ara

24 Mart 2010 Çarşamba

Kuantum Fizik ve Kur’an

Ankebut’un İbrahim Suresi Yorumundan…

49- Ve yevmeizin (dikkat edilen, kulak verilen, izin verilen gün) mücrimini (cisimleri, tenleri, renkleri, sesleri, semavi varlıkları) iplerin içinde birbirlerine bağlantılı, bağlanmış olarak görürsün.

Mealde: O gün bütün suçluları zincirlerle, bukağılarla birbirlerine bağlanmış olarak göreceksin.

Buna iki yönlü mana vermek zorunluluğu var. Birincisi, mücrimini suçlular olarak manalandırırsak, bütün kişilerin suçlu olduğunu, çünkü herkesin suçta bağlantılı olduğunu anlarız. Çok iyi bir insan olabilirsin, ya da çok günahsız sanabilirsin kendini. Ama günahta ortaktır insanoğlu. 
 Niye? Biri bir günah işlerse ben niye ortak olayım ki?

Çünkü mükemmel olamazsın. Her şeyi tam mı yaptın ki kendini toplum günahından sıyırdın. Gördüğün halde bir fakire yardım etmediğin olmadı mı? Yapacak bir yardımın olduğu halde hasta komşunu umursamadığın? Kötü bir amaca hizmet ettiğini bildiğin halde bir şeylere para vermedin mi? 

Bunlar küçük günahlar, büyük günahlara niye ortak olayım? Yapmadığım iyilik niye beni başkalarının günahına ortak etsin?

Çünkü büyük günahlar, büyük zulümler küçüklerin birikiminden oluşur. Mahallende biri açlıktan ölse sen katil değil misin? Herkes biri yardım eder diye sorumluluğu başkasına atarken, bir insan bu yüzden hırsız ya da katil olabiliyor. Her ihmal bir insanın hayatını kötülüğe doğru kaydırıyor. Unutma, kötülük bulaşıcı virüs gibidir. Çok küçük olabilir ama öldürücüdür. Kötülükte usta olanlar bu küçük suçlardan kötülük imparatorluğu kurdular. Sizler de bu imparatorluğun kölesi olarak yaşıyorsunuz. 
Bütün ekonominiz onların elinde. Oysa iyilik de yayılır. “Benim hisseme ne düşer?” diye sorgulayın kendinizi. Daha önce ne ihmaller yaptığınızı da sorgulayın. Göreceksiniz, dikkat ettiğiniz, vicdanınızın konuşmasına izin verdiğiniz gün, günahta ortak olduğunuzu.
İkinci mana ise o günün yani “yevmeizin”in diğer bir yönü. Bu ayet, bilime ışık tutuyor. Kuantum fiziğinin gerçekliğinden ve bunun görünür hale gelmesinden bahsediyor. İnsan, bütün madde ipliklerini görebilecek. Mücrimin, ten, ceset, ses, renk semavi varlık anlamlarının hepsini içeriyor. Demek ki iplerin içinde olanlar bunlar. Maddeniz iplerin içinde. Bilindiği gibi kuantum fiziği maddenin ışık ipliklerinden oluştuğunu iddia eder.

Peki ses? Renk, ışık ipliklerini kastediyor olsa, sesin iplerin içinde olması nasıl oluyor?

Ses, maddeyi çözer ya da bağlar. O madde ipliklerinin bir araya gelişini, kulağınızın duyamadığı çok düşük ya da çok yüksek sesler sağlamıştır. Sura üfürülme, çok yüksek bir sesin evreninizin var oluşunu sağlamasıdır. İkinci sur ise var olanı paramparça eder. Evreniniz zaten ses, ışık ve ruhtandır. Ses ışığı, ışık da sesi bağlar, ruh, oluşuma yerleşir. Hayat başlar. Hemen burada belirteyim, tiz sesleri ve sıcak renkleri azaltın. Bir kadehi parçalayabilen tiz soprano sesi sizde neleri parçalar hiç düşündünüz mü? Ayrıca kırmızı rengin özellikle erkekler üzerinde çok olumsuz etkileri vardır. Kırmızı bedenin rengidir. Egoyu kuvvetlendirir, kan ve et yapısı için faydalıdır. Kadınlar adet gördüklerinden kan yapıcı kırmızıya adet bitiminde ihtiyaçları olabilir. Ama erkek, fiziksel olarak zaten eksik değildir. Kırmızı renk erkeği öfkelendirir. Hayat koruma programını ateşlediğinden saldırganlık yapar ve savaş zamanı kullanılır. Diğer zamanlarda erkeğin insan ilişkilerini bozar hatta hastalık yapar. 

Aa neden!?…

İnsan soğuk renklerle daha bilinçli, sıcak renklerle daha egoist bir hal alır. Kırmızının fiziksel güçlendirici etkisi olduğundan bazı hastalarda faydası olur. Ama devamlı kırmızı bir şeyleri üzerinizde taşımak hiç de iyi değildir, saldırganlığa neden olur. Tiz ses ise parçalayıcıdır çok zararlıdır. Bu yüzden kadın sesi yasaklanmıştır. Hele bu öfkeyle bağıran bir kadınsa maazallah. Bir de acıklı ve olumsuz bir tiz şarkı da çalınırsa zararı tam olur. Çocuklara da bu konuda dikkat etmek gerekir.
 Ha bir de mücrimin kelimesinin semavi varlıklar anlamına bakarsak, semavi varlıkları da iplerin, bağlantıların içinde görür hale gelebileceksiniz. Önceki ayette saklı olanı semavatın ortaya çıkmasıyla bu bağlantıların farkına varacaksınız ve evrende, bu madde ipleri sayesinde seyahat edebileceksiniz demek. Bütün bunlar insanlığın geldiği bir üst düzey durumu izah ediyor. 

50- Giysileri katran (eriyik), ve veçhelerini (yüz, görünüşlerini) nar (ateş, parlak ışık) bürür. 

Bu ayet öncekinin devamı niteliğinde. Buradaki giysiden kasıt insanın bedenidir. Beden anlamını taşıyan pek çok kelime varken Arapçada gömlek, elbise anlamına gelen serabil kelimesi kullanılmış. Çünkü burada elbise gibi değiştirilme özelliği olan bir bedenden bahsediyor. Bu bedenin yapısı eriyik gibi yani bir kalıba döküldüğünde şekil alan eriyik katran gibi, ağaç usaresi gibi vs. bir oluşum. Ve bedenlerin görünüşlerinin parlak ışıklı olacağını anlatıyor.
İki tür evren yapı enerjisi var: Biri nar, biri nur. Nurdan oluşan evrenler melekut âlemidir. Sizin yaşadığınız tür ise tükenme özelliği olan nar enerjisidir. Madde yapınızın enerjisi nar denen enerjiden oluşur. Tıpkı güneşiniz gibi bir müddet sonra sonlanır. Siz, çok kuvvetli nar enerjisi olduğu için güneşinizin narını görebiliyor ama çıplak gözle bakamıyorsunuz. Bunun sebebi sizin görüş yeteneğinizin henüz narı göremeyecek kabiliyette olmasıdır. İşte o gün, yani değişik bir devre girdiğiniz zaman, insan için bunlar mümkün olacak ve siz birbirinizin bedenlerini parlak ışıklı olarak göreceksiniz. 

51- (Bunlar) Allah, her nefse kazandığı şey ile karşılık verdiği içindir. Muhakkak Allah, Seriulhisab (hesabı çabuk olan)dır. 

Burada bahsedilen kazanma nedir? Her nefisin kazandığının karşılığı önceki ayetle nasıl bir ilgi içindedir?
Allah’ı zihninizde gerçek bilgilerle tanımlamalısınız. Ancak, her nefis aynı tekâmül düzeyinde olmadığından her kişiden aynı anlayış beklenmez. Bir bilgi verildiğinde bazıları o bilgiden günaha doğru bir kapı açarken, bazıları bulunduğu iyi hali de beğenmeyerek daha üst düzey bir ahlâka kapı açar. 
Örneğin biz bu ayetleri açıklamaya çalışıyoruz. Ama bazı kişiler bu ayetleri, yaptıkları kötü işler için bir kaçış olarak görebilir. Çünkü diğer meallerde bunlar kötülüğe verilen cehennem azaplarının bir tarifiyken, biz burada başka yönleri olabileceğini göstermeye çalışıyoruz. Bazıları için bütün bunlar; “demek ki dedikleri gibi cehennem yokmuş, ayetler başka şeylerden bahsediyormuş, oh ya artık istediğimi yaparım” anlamına gelebilir. Her nefise kazandığı şey ile karşılık veriliyorsa, bu ne şekilde olursa olsun, kazanan ve kazanamayan var demektir. Bir önceki ayetle ilgisini kurarsak insanlardan ancak kazananlar yani bilinç düzeyleri yeterli olanlar bu deviri görebilir demek ki. Ancak “Allah hesabı çabuk olandır” demek bu düzeye gelen her nefsin bunu elde edebileceği demektir. Bazıları için dünyanın geçireceği bir devirde bunları görmek mümkün olabilecekken yani geleceğe atfolunurken, bazıları için yaşadığı anda mümkündür. Bu yüzden hiçbir şeyi ileriye atmamak, her şeyi bu anda aramak gerekir. En doğrusu ve insanı en tekâmül ettiren yol işte budur.


Şimdi ben istediğim norma girebilen, yüksek ışıkla parlayan, bağlantıları görüp istediğim yere seyahat edebilen bir kişi olabilir miyim?

Kazanabilirsen olabilirsin. Ya bütün ayıklamalardan sonra o devri görecek kadar uzun yaşayıp o zaman içinde insanlığın gelebileceği noktada bunları görürsün ya da velayet yoluyla zihninde açtığın kapılardan girerek bunları görürsün. Bu düzeye gelen pek çok peygamber ve veliullah olduğuna göre buna inanmalısın, bu mümkündür. Unutma bütün bunları uzağa gönderip durmamalısın. Allah hesabı çabuk olandır. Kazandığının karşılığını hemen verir. Şimdi…

52- Bu, insanlar için bir tebliğdir (mesajdır) ve onunla uyarı bulmaları için ve muhakkak Onun tek ilah olduğunu bilmeleri için ve de kapı sahiplerinin bunu zikretmeleri içindir. 

Mealde: Bütün insanlığa bir uyarıdır bu. Öyleyse artık onunla uyarı bulsunlar ve bilsinler ki, Tek İlah O’dur; ve sağduyu sahipleri de bunu akıllarında tutsunlar.

Farkındaysan bu iki çeşit uyarıdır. Biri tüm insanlara uyarı bulmaları ve Allah’ın tek ilah olduğunu bilmeleri, ikincisi ise “ulul el bab= kapı sahipleri” zikretmeleri için. İnsanlar uyarı bulup bilirken, kapı sahipleri zikrederler çünkü kapı sahipleri zihinlerinde derin tefekkür kapılarını açtıklarından, onlar bilmekte değil hatırlamaktadırlar. Yani zaten bütün evren bilgilerinin beyninizin beyaz hücrelerinde mevcut olmasından dolayı bilmekle değil, hatırlamakla, zikretmekle uğraşırlar. Kapı sahipleri zaten uyarı bulmuşlar ve bilmişlerdir. Daha önce de söylediğim gibi, insanlığın geleceği, tekâmül düzeyine ferdi olarak gelebilirler. Sizin keramet dediğiniz haller, onlar için bir kapıdan içeri girmek gibidir. Ama insanlık, pek çok uğraş ile kademe kademe tekâmül edip, genleri yoluyla üst düzeye ulaşabilen bir yol izler. Bütün bu uğraşlar sonucunda geldikleri düzey, daha önce nebiler, veliullahların geldiği düzeydir. İşte o düzeyde bütün insanlık, tek bir bedenin hücreleri, tek bir zatın değişik elbiseleri gibi olduklarını anlayacak, iman edemeyen kalmayacaktır.

Hiç yorum yok: