Bu Blogda Ara

17 Eylül 2009 Perşembe

Dabbet-ul Arz


Dabbe (دابَّة ): Hayvan, Böcek(Haşerat), Yavaş yavaş hareket eden, Debelenen, Emekleyen, Sessiz ve yumuşak şekilde yürüyen/ilerleyen, Hastalık veya Hamrın (tüm uyuşturucuların) vücuda ağır ağır sirayet/etki etmesi.......vs

Her zaman yaptığımız (sabit) metot ile önce ilgili ayetleri inceleyelim. Kendimiz (banal) fikir üretmek yerine ayetlerin verdiği fikir/ip uçlarına objektif bir şekilde bakalım:

وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ

27/82- *Ahd edilen/Emredilen/Söylenen başlarına geleceği/vuku bulacağı zaman, yerden/yeryüzünden/Arz'dan bir dâbbe çıkarırız ki; onlara insanların âyetlerimize TAM/Kesin iman etmemiş olduklarını söyler.

*(قَوْلُ)Vâd/Ahd edilen/Emredilen/Söylenen ==> كلمة . أمر . نبأ . رسالة . القَوْل . وَعْد . عَهْد

27/82. Ayette; Öncelikle bilinmesi gereken şudur ==> Allah'ın olacağını AHiD ettiği = insanların başlarına gelecek olan şey nedir? Ayeti en doğru şekilde anlamak için; *Siyak ve Sibakına bakalım:

فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ إِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُبِينِ

27/79- O halde sen Allah'a tevekkül et. Şüphesiz ki sen, apaçık bir hak üzerindesin.

إِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاءَ إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ

27/80- Şüphesiz ki sen, ölülere işittiremezsin, sırtını dönüp giden sağırlara da daveti işittiremezsin.

وَمَا أَنْتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْ إِنْ تُسْمِعُ إِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ

27/81- Sen körleri sapıklıklarından çevirip hidayete getirecek değilsin. Ancak kim âyetlerimize iman etmişse (onlara duyurabilirsin). Onlar müslümanlardır.

وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ

27/82- Ahd edilen/Emredilen/Söylenen başlarına geleceği/vuku bulacağı zaman, yerden/yeryüzünden/Arz'dan bir dâbbe çıkarırız ki; onlara insanların âyetlerimize TAM/Kesin iman etmemiş olduklarını söyler.

وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجًا مِمَّنْ يُكَذِّبُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ

27/83- Ve her ümmetin âyetlerimizi yalan sayanları gurup gurup toplayacağımız mahşer gününde, artık onlar bir arada tutulup (hesap yerine) sevk edilirler.

حَتَّى إِذَا جَاءُوا قَالَ أَكَذَّبْتُمْ بِآيَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْمًا أَمْ مَاذَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

27/84- Nihayet (oraya) geldikleri zaman (Allah) der ki: "Siz benim âyetlerimi, ilmen (ne olduğunu) kavramadan yalan saydınız öyle mi? Yoksa yaptığınız başka neydi?"

وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنْطِقُونَ

27/85- Yaptıkları haksızlıktan dolayı, o söz/ahd gerçekleşmiştir; artık onlar konuşamazlar.

Buradan açık seçik anlaşılıyor ki bu qawl/söz/ahd...den kasıt, kıyametten başka şey değildir. Sıra geldi "Dabbet-ül Arz"ın Kur'an verisine göre nasıl anlaşılması gerektiğine. Yukarıda kelime anlamları itibarıyla hangi manalara geldiğini belirtmiştik. Asıl amacımız bu anlamlar arasında Kur'an en çok veya tamamen hangi anlamı ön plana çıkarmış, buna bakmak....

وَفِي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِنْ دَابَّةٍ ءَايَاتٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ

45/4- Sizin yaratılmanızda ve yeryüzüne yaydığı dabbeden toplumlar için, TAM/Kesin ayetler/ibretler vardır.

Bu ayette Allah açıkça insanları diğer canlılardan/dabbe den (omurgalı-omurgasız-tek hücreli..vs) ayırdığını görüyoruz. (Sizin.......dabbe......)


وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلَّا أُمَمٌ أَمْثَالُكُمْ مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ

6/38- Arz'daki dabbeden ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan hiç bir tanesi yok ki; sizin ümmet/topluluğunuz gibi emsal teşkil etmemiş olsun. Biz Kitap'ta tefrit (ölçüsünden eksik) olabilecek şeyden bırakmadık. Sonra hepsi toplanıp Rabb'lerine haşrolurlar.

....Topluluk/ümmet yönüyle SIZIN gibi dendiğine göre, yine Allah burada dabbe canlısı ile insanı ayırıyor.

وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِنْ مَاءٍ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاءُ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

24/45- Ve Allah tüm dabbeyi sudan yarattı. Kimileri karnı üstünde sürünür, kimleri iki ayağı üstünde yürür, kimileri ise dört ayağı üstünde yürür. Allah neyi dilerse (onu) yaratır. Kuşkusuz, Allah her şeye kadirdir.

İnsanın yaratılışının çamur/topraktan (salsal) olduğunu biliyoruz. O halde Allah: ...Allah tüm dabbeyi sudan yarattı....sözüyle insanları ile insan dışındaki yeryüzü canlılarını ayırdığını anlıyoruz.

وَكَأَيِّنْ مِنْ دَابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَا اللَّهُ يَرْزُقُهَا وَإِيَّاكُمْ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

29/60- Kendi rızklarını yüklenemeyen/elde edemeyen nice dabbe vardır ki; Sizin de onların da rızkını Allah verir. Ve O, her şeyi işitir, her şeyi bilir.

Keza burada da aynı ayrım var: .....nice dabbe vardır ki; Sizin........

فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلَى مَوْتِهِ إِلَّا دَابَّةُ الْأَرْضِ تَأْكُلُ مِنْسَأَتَهُ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ أَنْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُهِينِ

34/14- Sonra onun ölümüne hükmettiğimizde, onlara onun ölümünü sezdiren olmadı, ancak, arzın/yerin dabbesi dayandığı asasını yiyordu. Bu sebeple yere yıkıldığında beyan/belli oldu ki; şayet cinler gaybı bilseler idi, alçaltıcı azapta bekleyip durmazlardı.

Bu ayette de yerden bir canlının Hz. Süleyman'ın asasını kemirdiği/yediği (تَأْكُلُ مِنْسَأَتَهُ asasını yiyordu) açıkça anlaşılıyor.

Peki asayı(Ağaç/ahşap) ne yer? Ya ağaç kurdudur ya da güve cinsi bir böcek. Her ne ise burada dabbenin türü/cinsi mevz-u bahis değil. Bir hakikatin ispatı için illa bir insanın lisan ile konuşması gerekmiyor. Bakınız burada Hz. Süleyman'ın asasını yiyen dabbe hal/beden dili ile cinlere lamı-cimi aması-maması-pürüzü olmadan NET bir biçimde neyi ispat ediyor .....yere yıkıldığında beyan/belli oldu ki; şayet cinler gaybı bilseler idi, alçaltıcı azapta bekleyip durmazlardı. Çünkü bu cinleri Hz. Süleyman ağır taş işlerinde bina yapımında kullanıyordu ve Hz. Süleyman'ın vefatı ile özgür kalıp ağır ve alçaltıcı işten kurtulmuş olacaklardı.

Yani diğer bir deyiş ile özgürlük için Hz. Süleyman'ın ölmesi lazımdı/bekleniyordu...Ama asasında yaslanır şekilde vefat etmiş olması zahiren bakıldığında yaşıyor hissi verdiğinden cinler onun ölmüş olduğunu anlayamadı. Tâ yerdeki dabbe gelip asayı yiyip kırılmasına ve Hz. Süleyman'ın yere yıkılmasıyla anlayabilmişlerdir. Böylece dabbe Allah'ın "La Yeğlemu men fi-s semawati wel erda ğaybe illallah=Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka kimse bilemez!) sözünü inanmayanlara yaqin olmayanlara ispat etmiştir.

O halde DABBEnin hem insan haricindeki canlılar için kullanılmış olması...Hem de Hz. Süleyman olayı ile Allah'ımızın bize örneksediğini baz alırsak; yaşadığımız yüzyıl içinde ve sonrası için "Dabbet-ul Arz" tanımı çerçevesini çizmiş oluyor. Şöyle ki:

Aynen dili olmamasına rağmen, Hz. Süleyman'ın asasını yemesi vesilesi ile ORTAYA KOYDUĞU OLAY/DAVRANIŞ ile adeta dile gelerek, Allah'ın sözünü/ayetini ispat eden dabbe gibi.....Aynen onun gibi...Belki bir omurgalı ve bilmediğimiz bir tür, belki yeni bir virüs, belki yeni bir bakteri, belki genetiği değişmiş başka bir böcek....her ne ise bu kısmını Allah bilir. Ortaya koyacağı olay ile eleştiriye mahal bırakmaksızın Allah'ın ayetini/ayetlerini izhar ederek muhatabı olan insanlara mesajını NET bir şekilde izah etmiş olacak.

Yoksa bir alim/illim/bilim/ adamının ayetleri bilimsel yönüyle açıklaması misaller getirmesi değildir. Bunu yapana "Dabbet-ul Arz" veya "Dabbet" denemez. Çünkü yapılan iş ortada....nedir? Ayetleri açıklıyor....O halde bu kişiye ya müfessir denir ya da alim adayı........

Çünkü hz Süleyman'ın olayındaki dabbe ile ayetleri bilimsel olarak açıklayan alim adayının yaptıkları şeyler aynı şeyler değil. Peki Neden?.... siz ayetler konusunda dilediğiniz kadar emsalsiz misal getirin.... İnanmayan yine inanmıyor ve inanmayacak da... Ama Kur'anın örneksediği dabbe de durum farklı.......Çünkü dabbe nin vesilesi ile vuku bulacak olay/hal dili ile anlatım.....yoruma veya itiraza mahal bırakmayacak çıplaklıkta olacaktır. Hiç kimsenin bunu inkar etmeye delili/tutanağı kalmayacaktır.

Akıllı insanların veya Kur'an ehlinin; "Dabet-ul Arz" konusunda tutumu şu olamaz => "Bence dabbe tul arz şu hayvandır...bence dabbe tul arz falanca kişidir.....bence dabbe tul arz televizyondur...bence dabbe tül arz bilgisayardır....bence dabbe tül arz gelecekte bir robottur, bence dabbe tul arz.............vs."

Bunların hepsi yanlış ve üzerine düşülmemesi de gerekir bence...Neden?

1. Allah bu konuda (dabbenin kimliği) bir bilgi vermemişse neden üzerine düşülsün.

2. Kimlik değil içerik önemli ki, o içeriği Allah da vermiş ve hatta örneksemiştir.

Hülasa: İnsanlar eşrefi mahlukattır. Allah kimseyi dabbe etmesin :) (amin)

(taha114)

Hiç yorum yok: