Bu Blogda Ara

15 Kasım 2013 Cuma

Karıncanlar ve Enformasyon Teorisi



Enformasyon, alınan veya gönderilen verinin sayısal ölçüsünün yanında işlenmesi manasına gelir. Claude Shannon’un 1948 yılındaki enformasyon tarifiyle birlikte [1], enformasyona önceleri sadece nicelik (miktar) olarak bakılıyordu. Fakat sibernetik, fizik, biyoloji, tarih gibi çok geniş bir sahada kullanılmasıyla birlikte, kainatta icra edilen hadiselerde, enformasyonun maddeye ait olmayan bir özellik olarak ele alınmasının gerekli olduğu ve böylece enformasyona, madde ve enerjiye ilave olarak üçüncü bir unsur olarak bakılması gerektiği düşüncesi ağır basmaya başlamıştır. ;;
Enformasyon teorisine göre, enformasyon üretiminin gerçekleştiği her hadisede, mutlaka “mesaj veren” ve “mesaj alan” olmak üzere iki taraf söz konusudur. Bu sebeple insanoğlunun, kainatta icra edilen hadiseleri anlamaya çalışırken “alıcı” konumunda olduğunu ve o hadise ile “Verici”nin (yani Cenab-ı Hakk’ın (Celle Celaluhu)) vermek istediği mesajı doğru anlamak ve fiiliyata dökmekle mükellef olduğunu anlayabilmesi önemlidir. Fakat unutulmamalıdır ki, enformasyon sürecinin unsurlarından birisi de “gürültü (noise)”dür ve insanoğlu, gündelik yoğun hayatın verdiği telaştan ve rutin faaliyetlerin getirdiği ünsiyetten dolayı, etrafında cereyan eden hadiselerin kendisine verdiği mesajı anlama ve kainattaki gerçek misyonunu keşfetme noktasında oldukça fazla gürültüye sahiptir. Gürültü, mesajın doğru olarak alınmasını zorlaştıran nesne, hadise v.b. gibi şeylerdir. Gürültüye misal olarak, bir televizyon ekranındaki karıncalanma, iki kişinin konuşması esnasında etraftan gelen gürültü, telefon görüşmelerindeki parazitler v.b. verilebilir ve her hadisede mutlaka gürültü dediğimiz şey az veya çok vardır. Bu bağlamda gürültüyü azaltmak ve mesajı doğru olarak anlamak o kadar büyük önem arzeder ki, bilim dünyasında tamamen gürültü olarak gözüken sonuçların içinden dahi, fiziksel hadise ile ilgili bir sonuç çıkarmaya yönelik özel algoritmalar geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bilgisayar programcılığında takip edilen yolu özetleyerek bu hususu açıklamaya çalışalım. Bilgisayar simülasyonları gerçekleştiren bir bilim insanı, öncelikle inceleyeceği sisteme ait özellikleri, yazacağı kodun içinde tanımlamalıdır. Mesela Fortran programlama dilini kulanarak böyle bir kod yazmayı planladığını varsayalım. Bunun için öncelikle Fortran programlama dilini, komutlarını, çalışma algoritmalarını iyi bilmesi gereklidir. Çünkü her bilgisayar programlama dilinin kendine ait bir komut sözlüğü ve algoritma kuralları vardır. Söz konusu bilgisayar programında hata olup olmadığı, o programın, yazıldığı bilgisayar programlama diline ait bir derleyiciden geçirilmesiyle anlaşılır. Aynen bunun gibi, inanan bir insan kainat kitabını okurken, Kur’an ve Sünnet-i Seniyye kendisi için önemli bir rehber vazifesi görür ve kainatın içinde cereyan eden hadiselerdeki gürültünün, kendisini yanlış yollara ve çıkarımlara sürüklemesine mani olur.
Kainattaki her varlık ise, kendine mahsus bir lisanla bazı hakikatleri insanoğluna anlatmaya çalışırken, tefekkür edebilen insanoğlu ve hususen bilim insanları da, gözlediği davranış modellerini kendi hayatına adapte etmeye ve yeni şeyler icat etmeye çalışır. Bu süreci daha iyi anlayabilmek için, enformasyon teorisinin mertebeleri olan istatistik, söz dizimi, anlam (semantik), eylem (pragmatik) ve gaye/hedef (apobetik) seviyelerinden bahsetmek faydalı olacaktır [2]. Yazının geri kalan kısmında ise, ayağımızı sokağa attığımız her an karşımıza çıkan ve birçok insanın önemsemeden üzerine basarak geçtiği karıncaların, tefekküre açık ruhlara fısıldadığı bazı hakikatlerin, fen ve mühendislik bilimlerinde bulduğu uygulama sahaları anlatılmaya çalışılacaktır.

İstatistikî Seviye. Bir kitap, bilgisayar programı, insan genomu v.b. şeyler, çok sayıda yapıtaşlarından meydana gelir. “Bu kitapta/programda/insan genomunda kaç tane harf/karakter/kelime vardır?” sorularının cevabı, birer istatistiki enformasyondur. Mesela Kur'an-ı Kerim'de, çeşitli kelimelerin kaç defa geçtiği, bazı ayetlerin kaç defa tekrar edildiği, surelerin kaç ayetten oluştuğu v.b. istatistiki bilgilere sahip olmak, “istatistik seviyesi”ndeki bilgilerdir. Benzer şekilde, kainat kitabıyla ilgili olarak, “Bir gün kaç saatten oluşur?”, “Bir yıl kaç günden oluşur?”, “Mandalin ağacı yılın hangi aylarında meyve verir?”, “Güneş bir devrini kaç yılda tamamlar?”, “Samanyolu Galaksisi'nde kaç yıldız vardır?”, “Bir su molekülünün inşâsı için kaç hidrojen ve oksijen molekülüne ihtiyaç vardır?” v.b. sorulara verilecek cevaplar da istatistiki bilgidir. “İstatistikî seviye”, en temel ve en düşük seviyedeki bilgidir. Bu seviyeye dair verilen cevaplar, metin içindeki manâ ile alâkalı değildir. Bu sebeple, istatistik seviyesi, o dille yazılan cümlelerdeki manâya bakmaz. Bu seviye, sadece madde ile mesajdaki manâ arasında (yani madde ile manâ alemleri arasında) bir köprü kurar.
Söz Dizimi Seviyesi. Bu seviyede, öncelikle metnin/programın/lisanın ne olduğuna bakılır. Hangi dilde yazılmışsa, o dilin söz dizimine göre oluşturulan kelimelere, kodlara, motiflere dikkat edilir. Artık kelimelerin manâsı vardır. Fakat bu seviyede, yine cümlenin/programın/genomun ne demek istediği tam olarak anlaşılamaz. Metin içindeki bir kelimede veya cümlede yanlışlık olup olmadığı kontrol edilir. O dile ait kurallar çerçevesinde anlamlı kelimeler dizimi, bir niyetin, bir kasıt ve iradenin olduğunu ima eder. Bu iki seviyenin, kainattaki her şeye “manâ-yı ismi” ile bakmaya karşılık geldiği söylenebilir. Mesela Kur'an-ı Kerim'deki bir ayetin içinde geçen bir kelimenin, kullanıldığı yerdeki manâsı, “söz dizimi seviyesi”ne ait bilgiler ihtiva eder. Kainat kitabında ise, bir elma ağacındaki herbir elma, Güneş Sistemi'ndeki herbir gezegen, maddenin içindeki herbir atom, birer kelime olarak düşünülebilir ve “söz dizimi seviyesi”ndeki enformasyon paketçiklerini oluşturur. Bu seviye bütündeki manâyla değil, sadece cüz içindeki kelimelerin manâsı ile ilgilenir.
Manâ Seviyesi (Semantik seviye). Bu seviyede, artık kelimelerin, komutların, v.b. şeylerin bir araya gelmesiyle oluşturulan cümleler söz konusudur. Ancak bu seviye, enformasyonun iletilmesinde kullanılan dil, kelimelerin sayısı, harflerin sayısı gibi konularla değil, mesajın muhtevasıyla, yani manâsı ile ilgilenir. Buna misal olarak, Kur'an-ı Kerim'deki her bir ayetin manâsı verilebilir. Bu seviyede artık ayetlerle verilen mesajlar önemlidir. Kainat kitabında da, her bir sistem içinde kurulan cümlelerin manası çözülmeye çalışılır; mesela bir insan vücudundaki savunma mekanizmasının işlettirilmesinde icra edilen herbir fiil bir cümle gibidir. Alyuvarların çalışma mekanizmaları ile akyuvarlarınki farklı farklıdır ve bunların çalıştırılmasındaki her bir faaliyet, savunma sistemi içinde kurulan cümleler gibidir. Dolayısıyla vücudun herhangi bir yerindeki bir faaliyet, sinir sistemi tarafından gerekli yerlere bildirilir ve enformasyon akışı sağlanır. Bir meyva ağacında, meyvanın teşekkül ettirilmesinde icra edilen herbir fiil de, yazıldığı dile ait birer cümledir. Bir ağacın tohumlarının içine derc edilen programın çalıştırılması esnasında, kullanılan programlama dilinin komutları icra edilir ve gayeye uygun şekilde ürün teşekkül ettirilirken, topraktan hangi minerallerin hangi ölçüde alınacağı, fotosentezin nasıl yapılacağı v.b. cümleler yazılıdır. Materyalist bir bakış açısıyla bakan bilim insanları, bu cümleleri sadece madde ve enerji açısından okumaya çalışarak temelde büyük bir hata yapmakta ve bunun sonucunda da, yapılan işlerde kullanılan elemanlara birer ilâhlık vermek zorunda kalmaktadır. Fakat enformasyon maddî bir kavram olmadığından, bunun doğru bir yaklaşım olduğunu söylemek mümkün değildir. Bütün varlık ve hadiseler enformasyon kalıpları kullanılarak “kün fe yekün” tezgahında dokunmakta ve icraatler, bütün kainatı kuşatan bir bilgi ağıyla gerçekleştirilmektedir.
Fonksiyon (aksiyon) Seviyesi (Pragmatik seviye). Bu seviyede, cümleler doğru okunsun veya okunmasın, alıcıdan fonksiyon beklenir. Bu seviye, enformasyonu alan kişinin enformasyonu gönderen kaynağın istediği gibi davranıp davranmadığı ile ilgilenmez. Fakat her mesaj iletildiğinde, gönderici (kaynak) tarafından bir beklenti de ihtiva eder. Mesela televizyonlardaki veya gazetelerdeki belli bir ürünle ilgili en basit bir reklam dahi, rakipleri arasından o ürünün tercih edilmesine yönelik beklenti mesajlarına sahiptir. Bu sebeple bu seviyeye, “aksiyon seviyesi” denir. Gönderen de artık aksiyonun içinde rol alır; istediği durumu elde etmek üzere mesajı tanzim eder ve mesajı mümkün olduğunca geniş bir çevreye ulaştırmaya çalışır. Aynen bunun gibi, Kur'an-ı Kerim'deki ayetlerin verdiği mesajları doğru okumak, insanoğlu için kritik öneme sahiptir. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ve “Allah'ın ipine sımsıkı sarılın” mealindeki ayetler, cümlelerin doğru okunarak amele dönüşmesi gerektiğini çok açık bir biçimde ifade etmektedir. Peygamberimiz'in (sallallahu aleyhi vesellem) hayatının Kur'an-ı Kerim'in temessül etmiş hali olduğundan, sünneti seniyye, Cenab-ı Hakk'ın (celle celalühü) bizden beklediği davranışları göstermektedir.
Gaye/Hedef Seviyesi (Apobetik seviye). Gaye ve maksat, enformasyonun en son ve en yüksek seviyesine karşılık gelen bilgidir. Her mesaj bir maksat ihtiva eder. Bu perspektifte, mesajı alanlarda gözlenen fonksiyonlar, göndericinin istediği hedefe uygunluğuna göre değerlendirilir. Çünkü bu seviye, göndericinin niyet ettiği hedefle ilgilidir ve enformasyonun beş seviyesi arasında en önemlisidir. Kainat kitabını yazarak ve arkasından semavi kitaplar göndererek mesaj veren Cenab-ı Hakk (celle celaluhu), alıcı konumundaki kullarında beklediği davranışların sergilenip sergilenmediğine bakar. Materyalist bakış açısı ise, kainattaki her hadisede verilmek istenen mesajı okumaya çalışırken, enformasyonu bir yaratıcı ve idare edici Allah’a vermeden, sadece madde-enerji etkileşmesine bağlamaya çalışır. Bu sebeple süreç içinde bulunan her varlığa sonsuz bir ilim, kudret ve irade vermek zorunda kalmaktadır.

Karıncaların Davranış Motifleri Ve Bilimsel Uygulamaları
Karıncaların enteresan davranışları ile ilgili önemli çalışmalar özellikle son elli yıl içinde yapılmıştır [3-5]. Bu çalışmalarda kullanılan algoritmalardan birisi “karınca koloni optimizasyonu (ant colony optimization)” dur. Birçok mühendislik uygulaması, karınca koloni optimizasyonu algoritmalarına dayanır. Karıncaların davranışları incelendiğinde, davranışlarının, ferdi hayatlarının devamı için değil, koloninin hayatının sürdürülebilmesi üzerine programlandığı görülmüştür. Bilim insanları, karınca ve arı gibi hayvan türlerinin sergiledikleri davranışlardan ilham alarak ortaya koydukları çalışmalar neticesinde, “Karınca Koloni Optimizasyonu”, “Böcek Sürüsü Zekası”, “Robotbilim”, “Bulanık (Fuzzy) Sistemler”, “Yapay zekâ” ve buna benzer başlıkları olan yüzlerce kitap ve makale yazmıştır [6]. Karınca ve arı gibi hayvan türlerinin davranışları, komplekslilik biliminin araştırma konuları arasındadır. Kompleks davranışlar sergileyen sistemlerdeki her birey, bir ağ (network) üzerinde bulunmakta ve birisinin hareketindeki değişiklik ağ üzerindeki diğer bireylere iletilmektedir. Mesela bir karınca kolonisi bir ağ oluşturmakta ve kolonideki her karınca ise o ağın bir bireyini temsil etmektedir. Dolayısıyla ağ üzerindeki bir karıncanın davranışı diğer karıncaların davranışına tesir edebilmektedir. Şimdi karınca aleminin, bilim insanlarına ilham kaynağı olan bazı davranış motiflerinden bahsetmek faydalı olacaktır.
Yiyecek Ararken En Kısa Yolu Buluyorlar: Karıncalar, yuvalarından yiyecek aramak için çıktıklarında, önce katı cisimlerde atomların yaptıkları Brown hareketini andırır bir salınım hareketi sergileyerek yiyecek ararlar [7]. Karıncalar da adeta atom veya moleküllerin yaptığı hareketlerin değişik bir şeklini yerine getirmektedir. Yiyecek aramaları esnasında “pheromone” denilen bir hormon salgılayarak geçmiş oldukları yerleri işaretler. Bu “hormonal işaretler”, diğer karıncalar için bir rehber vazifesi görür. Mesela bir karınca yiyecek bulur bulmaz, hemen yiyeceğin miktarını ve kalitesini değerlendirerek bu yiyeceğin bir kısmını yuvaya götürür. Yuvaya dönüşü sırasında pheromone hormonunu zemine bırakmaya devam eder fakat bu defa yiyeceğin miktarına ve kalitesine göre zemine bıraktığı pheromone hormonunun miktarı da değişir. Böylece diğer karıncalar, karşılaştıkları pheromone'un miktarına göre, o yol üzerindeki yiyeceğin kalitesi ve miktarı hakkında bilgi sahibi olurlar. Bu mükemmel organizasyon neticesinde, yiyeceğe giden en kısa mesafe tespit edilmiş olur ki, bu da kainattaki bütün hadiselerde müşahede edilen “kainatta israf yoktur” hakikatini işaret eder (Şekil 1). Fizik'te bu hakikat, “en az iş ilkesi” olarak bilinir. Fiziki sistemleri inceleyen bilim insanlarının yaptığı birçok hesaplama işlemi, sisteme ait bağ koşulları altında “en az iş ilkesi”ne dayanmaktadır.
Şekil 1. Karıncalar, yuvaları (N) ile yiyecek kaynağı (F) arasındaki en kısa yolu, kendi lisanları ile kurdukları cümleler sayesinde bulurlar.

Bir Ekosistem Mühendisi Gibi Çalışıyorlar: Karıncalar mükemmel bir ekosistem mühendisi gibi iş görürler. Mesela yeraltındaki yuvalarını inşa ederken, çok büyük miktarda toprak taşıyarak toprağın altını üstüne getiriler. Avustralya veya Kuzey Amerika çöllerinde, her yıl hektar başına 400 ila 800 kg toprak taşırlar [8]. Dolayısıyla karıncalar toprağın fiziki özelliklerinde çök önemli değişikliklere sebep olurlar. Sadece toprağın altını üstüne getirmekle kalmaz, nebatî kalıntıları yuvalarına götürür, biriktirir ve dışkı olarak çıkarırlar. Böylece toprağın kimyevi özelliklerini değiştirirler ve yuvanın etrafındaki toprak parçasının nitrojen, fosfor, potasyum ve organik madde bakımından zengin olmasını sağlarlar. Yapılan bir araştırmada [8], Brezilya'daki “Atta Capiguara” karıncalarının yuvası civarında, 1.5 metre genişliğinde ve 5 metre derinliğindeki toprak parçası içinde 500 kg kadar organik madde bulunduğu tespit edilmiştir.
“Seyahat Eden Satıcı” Problemine İlham Oluyorlar: Özellikle son 20 yıldır yapılan çalışmalarla birlikte, karınca, arı ve hatta bakterilerin göstermiş oldukları kompleks davranışlar yavaş yavaş anlaşılmaya başlanmıştır. Bunun neticesinde bilim insanlarının ve mühendislerin, kendi sahalarındaki kompleks problemlerin çözümü için, böceklerin davranışlarından esinlenerek çözüm üretme gayretine girdikleri göze çarpmaktadır [9]. Bu problemlerin en önemlilerinden birisi, “Seyahat eden satıcı” problemidir. Bu problemde satıcı, elindeki malları satmak üzere ziyaret edeceği şehirleri belirler ve mallarını en az enerji harcayacak şekilde satabilmek için, sırasıyla hangi şehirleri ziyaret etmesi gerektiğinin hesabını yapar. Karıncalar bu tür optimizasyon problemlerinin çözümünde ilham kaynağı olmaktadır. Mesela bilgisayar simülasyonlarında, bu problemin çözümü için öncelikle hayali bir karınca kolonisi oluşturulur. Her bir hayali karınca, bir tur esnasında, her şehri sadece bir defa ziyaret eder. En sonunda yolculuğa başladığı şehre geri dönerek bir tur tamamlamış olur. Turunu tamamladıktan sonra, o turda ziyaret ettiği şehirleri aynı sırada ziyaret ederek, her iki şehrin arasındaki yolu, yaptığı turun uzunluğuna bağlı olarak “pheromone” hormonu ile işaretler. Arkasından gelen karıncalar seyahati sırasında şehir seçerken, yolu üzerinde daha fazla pheromone olan yolu tercih etmeye çalışır. Pheromone hormonları buharlaşabildiği için, en kısa turların bulunduğu ağlar en fazla pheromone içeren ağlar olacaktır. Böylece en fazla pheromone hormonunun olduğu turların oluşturduğu ağlar, daha uzun seyahat eden karıncaları da kendisine çekmeye başlar ve malların satılması için hangi yol güzergâhının takip edilmesi gerektiği bulunmuş olur.
Karıncalar Beyin Doktorlarına Mesaj Veriyor: Beyin üzerine çalışan tıp uzmanlarının da karıncalardan esinlenerek keşfedebileceği şeyler olsa gerek. Nitekim Pulitzer ödüllü kavrambilimci Douglas Hofstadter, “Gödel, Escher, Bach” adlı kitabında karınca kolonileri ile beyin arasında bir benzerliğin olduğunu ifade etmektedir [10]. Hem karıncalar hem de beyin birer kompleks sistemdir. Her ikisinde de, aralarındaki iletişimi sağlayan basit elemanlar vasıtasıyla kompleks global bir davranış sergilenmektedir. Beyinde, bu basit elemanlar “nöron”lardır. Beyin, nöronlara ilave olarak bir çok farklı türden hücreden yaratılmıştır. Fakat beyin üzerine çalışan bir çok bilim insanı, nöronların eylemlerinin ve nöron grupları arasındaki bağlantı motiflerinin, algılama, düşünme, hissetme, şuur ve diğer beyin aktivitelerine sebep olduğuna inanmaktadır. Nöronlar üç temel kısımdan yaratılmıştır: a) soma (hücre bedeni), b) dendritler (diğer nöronlardan gelen hücre veri girişini ileten dallar), c) aksonlar (hücre veri çıkışını diğer nöronlara ileten gövde). Genel olarak bir nöron, aktif veya inaktif (aktif olmayan) durumda bulunur ve inaktif olan bir nöron, dendritler vasıtasıyla diğer nöronlardan yeteri kadar sinyal alırsa aktif hale gelir. Aktif hale gelen nöron “akson”lara bir elektrik pulsu gönderir ve bu puls kimyasallar vasıtasıyla, adına nöro-verici denilen kimyevi bir sinyale dönüştürülür. Bu kimyevi sinyaller, dendritler vasıtasıyla diğer nöronların sırayla aktif hale getirilmesinde kullanılır. Bir nöronun aktif hale gelme sıklığı ve kimyevi çıkış sinyalleri, veri girişine ve nöronun son zaman dilimlerinde ne kadar aktif hale geldiğine bağlı olarak zamanla değişiklik gösterir. Nöronların bu çalışma prensipleri, bir karınca kolonisinde gözlenen ve yukarıda özetlenen prensipleri akla getirir: Her birey (nöron veya karınca) diğer bireylerden sinyaller alır ve bu sinyallerin yeterince güçlü olması diğer bireylerin davranışına tesir eder ve onların da ilave sinyaller üretmesine vesile olur.
Trafik Akışının Düzenlenmesinde Karıncalardan Alınan İlhamlar: Bilim insanlarının karıncalardan ilham aldığı diğer bir saha trafik akışıdır [11]. Günlük hayatımızdaki trafik akışının düzenlenmesi için kullanılan çeşitli tekniklerden birisi, yol üzerine yerleştirilen ve günün belli saatlerinde ortalama kaç tane motorlu aracın geçtiğinin belirlenmesini sağlayan sistemdir. Yol üzerine yerleştirilen kablolar sayesinde, belirli saatlerdeki trafik yoğunluğuna göre trafik ışıklarının düzenlemesi yapılır. Bu bakış açışıyla, trafik ağının da kompleks bir sistem olduğu düşünülebilir. Karayolları bir trafik ağı olarak düşünüldüğünde, her bir araç karınca ve araçların üzerinden geçtiği kablolar ve trafik ışıkları ise pheromone'ların bırakıldığı yerler olarak düşünülebilir. Böylece eğer belli bir yerde trafik sıkışması söz konusu ise (yani pheromone fazla ise), bu sıkışıklık ağ üzerindeki bütün merkezlere gönderilmekte ve trafik ışıklarının yanma süreleri ayarlanarak ağ üzerinde verimli bir trafik akışın sağlanması mümkün olabilmektedir.
Karınca Koloni Optimizasyonu” Fabrikalarda Uygulanıyor: Karınca davranışlarının optimizasyon problemlerinde kullanıldığı diğer bir saha, belli bir ürüne ait parçaların farklı binalarda imalâtı problemidir. Bu tür problemlerde maksat, tesisler arasında, toplam mesafeyi en küçük yapacak şekilde parça transferlerinin gerçekleştirilmesidir. Bu çalışmalardan birisi, İngiltere'de Unilever şirketinden David Gregg ile Santa Fe Enstitüsü'nde BiosGroup'tan Vincent Darley'in gerçekleştirdiği çalışmadır [9]. Bu çalışmada, verilen bir iş dizisinin fabrikadaki makinelerde gerçekleştirilmesi işlemi, karınca davranışlarından esinlenerek modellenmiş ve iş dizisi en kısa sürede gerçekleştirilebilmiştir. Karınca davranışlarının uygulaması, süreç içinde vazifeli olan bir makinenin arızalanması gibi beklenmedik hadiselerle karşılaşıldığı durumlara dahi uygulanabilmektedir. Çünkü karıncalar, yolları üzerinde engellerle karşılaştıklarında, alternatif yollar ararlar ve yeni yollar keşfettiklerinde pheromone salgılayarak bir “B planı” oluştururlar. Bu özellikleri, ekolojik başarılarının altında yatan en önemli husustur ve bilimsel çalışmalar için kritik bir öneme sahiptir. Mesela telefon hatlarında meydana gelen beklenmedik bir problem düşünelim. İzmir'den İstanbul'a yapılan bir telefon çağrısı için, birkaç ara düğüm (node) noktası vardır. Çağrının İstanbul'a iletilmesi sırasında bazı düğüm noktaları meşgul olabilir ve bu sebeple boş olan düğüm noktalarının kullanılması zamanın en verimli şekilde kullanılmasını sağlar. Çünkü boş olan düğüm noktaları kullanılmaz ve o an dolu olan düğüm noktalarının boş hale gelmesi beklenirse, zaman kaybı söz konusu olacaktır. Bunun yerine dolu düğüm noktasına en yakın boş düğüm noktalarının araştırılarak çağrının en kısa sürede İstanbul'a iletilmesi sağlanabilir. Düğüm noktalarının boş hale gelmesi, karıncaların kullandığı dile göre “pheromone”nun buharlaştığı manâsına gelmektedir.
Yuvayı Ölülerinden Temizleme Metodu Fabrikalarda Kullanılıyor: Karıncaların hayranlık uyandıran davranışları, yuvalarını ölülerinden temizleme işlerinde de görülmektedir. “Messor Sancta” türü karıncalarda, işçi karıncalar yuvalarını temiz tutmak için koloninin ölen bireylerini biriktirirler. Yapılan bir deneysel çalışmada, karıncalar başlangıçta rastgele olarak dağıtılmış ve işçi karıncaların bir kaç saat içinde yığınlar oluşturdukları gözlenmiştir [9]. Bu süreç içerisinde, karıncalar yakınlarında buldukları cesetleri belli noktalarda toplayarak biriktirmişlerdir. Bilgisayar simülasyonlarında ise, ölü karınca yığını ne kadar büyükse, canlı bir karıncanın o yığından bir cesedi alarak başka bir yere götürmesi ihtimali o kadar az ve bulduğu bir cesedi o yığın üzerine koyması ihtimali de o kadar fazla olacak şekilde gerçekleştirilir [12]. Bu sebeple koloninin net davranışı, yığına ceset bırakmanın artması ve yığından ceset toplamanın azalması şeklinde cereyan eder.
İnternetteki “Pheromone”lar: Rutger Üniversitesi'nden Paul B. Kantor, dünya internet ağı (www: world web wide) üzerinde bilgi bulmak maksadıyla bir “sürü zekası (swarm intelligence)” yaklaşımı geliştirmiştir [9]. Mesela ansiklopedik bilgi arayan insanlar kendi aralarında bir koloni oluştururlar; bazı koloni üyeleri diğer koloni üyelerinin ilgisini çekecek bilgiler bırakır ve bu bilgilere “dijital pheromone” olarak bakılabilir. O konuyla ilgilenen kişiler çeşitli arama motorlarını kullanarak o “dijital pheromone”ları ararlar. Bu da internette, tıklanan bir sitenin kaç defa ziyaret edildiği, hangi dosyaların kaç defa indirildiği v.b. istatistikî bir veri oluşturur. Öyle ki, bazı siteler bozuk veya bazı linkler kırık ise, bunu farkeden bazı koloni üyeleri bu durumu web sitesine bir mesaj (yani dijital pheromone) olarak bırakırlar ve bu da kırık olan linkin kullanılma ihtimalini azaltarak üyeleri zaman kaybından korumuş olur.
Yukarıda anlatılan konu başlıklarını genişletmek mümkündür. Bilim camiasının, “sürü zekası”, “karınca koloni optimizasyonu”, “yapay zekâ” gibi algoritmaları kullanarak yeni şeyler üretmenin gayreti içerisinde olduğu, yazılan kitaplardan ve yayınlanan makalelerden anlaşılmaktadır. Fakat burada mühim olan husus, karıncaların ve diğer varlıkların, kendi lisanlarıyla iletmeye çalıştıkları mesajı doğru okumak ve yorumlamaktır. Enformasyon teorisindeki mertebeler ise, verilen mesajları doğru olarak okumayı ve anlamayı kolaylaştırmaktadır.
Bu açıdan kainata ve içindekilere baktığımızda her birisi Allah’ın ayrı bir sanatıdır. Her bir varlık Allah’ı tesbih etmektedir. Nitekim varlıkların kendi lisanlarıyla Yaratıcılarını tesbih ettiklerini anlatan Nur Suresi’nin 41. ve İsra Suresi’nin 44. ayetleri çok manidârdır: Baksana göklerde olan, yerde olan herkes, kanatlarını çarparak uçan dizi dizi kuşlar, hep Allah’ı tesbih ederler. Onlardan her biri kendi duasını ve tesbihini pek iyi bellemiştir. Allah onların yaptıklarını hakkıyla bilir. (Nur Suresi, 41. Ayet - Suat Yıldırım)”, “Yedi kat gök, dünya ve onların içinde olan herkes Allah'ı takdis ve tenzih eder. Hatta hiçbir şey yoktur ki O'nu hamd ile tenzih etmesin. Ne var ki siz onların bu tenzih ve takdislerini iyi anlayamazsınız. Bunca azametiyle beraber, kullarının gaflet ve cürümlerine karşı O, halimdir, gafurdur (çok müsamahalıdır, affedicidir)” (İsra Suresi, 44. Ayet – Suat Yıldırım).
Karıncaların da varlık kitabında çok önemli bir yeri vardır. Yukarıda bahsettiğimiz üzere onlardan ilham alınarak geliştirilen pek çok teknoloji vardır. Kur’an-ı Kerîm’de karıncalardan şu şekilde bahsedilmektedir: “Derken karıncalar vadisine geldiklerinde (Hz. Süleyman ve ordusu), onları gören bir karınca: “Ey karıncalar, haydin yuvalarınıza girin. Süleyman ve orduları, sizi farketmeyerek ezip çiğnemesinler!” diye seslendi.
Onun sesini işiten Süleyman tebessüm ederek: “Ya Rabbî!” dedi, “beni nefsime öyle hâkim kıl ki gerek bana, gerek ebeveynime ihsan ettiğin nimetlere şükredeyim, Seni razı edecek güzel ve makbul işler yapabileyim. Bir de lütfedip beni hayırlı kulların arasına dahil eyle!” (Nahl suresi, 27/18-19)
Karıncanın özelliklerini çok veciz bir şekilde özetleyen bu ayetler, “Nahl” (karıncalar) adlı surede yer almaktadır. Sûrenin ismi de mesaj yüklüdür. Zira karıncalar sistemli topluluklar halinde yaşarlar. Bu hakikate hem surenin adı hem de bahis mevzusu olan ayet işaret etmektedir. Ankebut (örümcek) gibi diğer hayvanlar tekil olarak zikredilirken karınca çoğul olarak gelmiştir. Çünkü örümcekler tek başlarına hayat sürerlerken, karıncalar sadece topluluklar halinde yaşarlar ve faaliyetleri koloninin (yerleşkenin) hayatını sürdürebilmesi üzerine inşa edilmektedir. Eğer bir karınca beraber yaşadığı topluluğunu kaybederse veya herhangi bir sebepten dolayı onlardan ayrılırsa, ya başka bir topluluğa katılır veya bir müddet sonra ölür. Çünkü karınca tek başına hayatını sürdüremez. Bu hususa, mealini verdiğimiz ayet-i kerîmede “karıncalar vadisi” (وادي النمل ) ifadesiyle işaret edilmektedir. Sayıları ise on milyonlara kadar ulaşır ve bu topluluklar sevk-i ilahî ile çok hassas dengeler üzerine hayat sürmektedirler. Karıncalar çok farklı iş ve mesuliyetleri olmasına rağmen hepsi görevlerini son derece özenle, fedakarca, sabırla, yılma ve yorulma bilmeden mükemmel bir şekilde yerine getirirler. Bu noktada da onlardan alacağımız çok ders olsa gerektir.
Kur’an-ı Kerîm, karıncaların toplu halde yaşamasını ve diğer varlıklarla iletişimini nazara vermektedir:
حَتَّى إِذَا أَتَوْا عَلَى وَادِ النَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَا أَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمَانُ وَجُنُودُهُ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ "Derken karınca vadisine geldiklerinde onları gören bir karınca : "ey karıncalar, haydin yuvalarınıza girin. Süleyman ve orduları farkında olmadan sizi ezip çiğnemesinler" diye seslendi.”
Ayette bildirildiği üzere karıncaların kendilerine mahsus dilleri vardır. Yapılan araştırmalara göre karıncaların 1 mm ile 7 mm arasında değişen boyları ve tuz tanesi kadar beyinleri olmasına rağmen iletişime geçmede bir çok dile sahip oldukları tespit edilmiştir. Her bir karınca yerleşkesinin kendine özel dili vardır. Bunun yanında diger yerleşke karıncalarıyla iletişimde de farklı bir dil kullanırlar. Ayrıca diğer hayvanlar ve haşerelerle de farklı dille konuşurlar. Ne var ki günümüzün gelişmiş ilmi araçlari bu dilleri tam olarak keşfedememiş sadece konuşma anında gösterdikleri olgu, çıkardıkları ses, yaptıkları hareketlerle alakalı kısmi bilgilere ulaşmıştır. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz:

  1. Kimyasal Dil: Karıncanın vücudundan salgılanan uçucu kimyasal hormonlar şeklinde kendini gösterir. Hormonun içeriği kendine has manâ ifade eder: emir verme, yönlendirme, uyarma, yemek yada yapı malzemelerinin yerlerini işçi karıncalara gösterme gibi.
Bu kimyasal salgıların karınca türlerine göre farklılık gösterdiği tespit edilmiş ve böcek araştırmacılarına göre "izleri gösteren salgılar"olarak tanımlanmıştır.
Tehlike durumlarında, adına "uyarı salgıları" denilen ve uyarı için kullanılan kimyasal salgılar salgıladıkları da tespit edilmiştir.

  1. Fiziksel Dil: Bu dil ile iletişim, karıncaların elleri, ayaklari, karınlarını hareket ettirme ve sezi antenleriyle dokunma şeklinde gerçekleşmektedir. Bilim adamları bu hareketlere bir manâ verebilmek için yoğun bir şekilde çalışmaktadır.
C- Akustik Dil: Bu dil, karıncaların çıkardıkları cızırtı türünden yankılı akustik titreşimlerin, ayaklarındaki duyu hücrelerince algılanıp iletişime geçmelerinde kullanılmaktadır. Akustik dil, karıncaların akustik titreşimlerle iletişime geçme gibi bir yetenekleri olduğunu gösterse dahi, Süleyman aleyhisselam’ ın işittiği ve anladığı dil haricinde bir dil olsa gerek.
Burada dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus ta, karınca topluluğunda kraliçe karıncanın konumudur. Karınca topluluğu kraliçe arı ile başlar ve karınca yerleşkesini, bir kraliçe veya topluluğun büyüklüğüne göre birden çok kraliçe karınca yönetir. Ayette konuşan ve diğer karıncalara yuvalarına girmelerini emreden de نَمْلَةٌ dişi karıncadır. İşçi karıncalar da yerleşke inşa etme (bir yuva veya bir cok yuvalar), ulaşım yolları açma ve o yerlerin temizliği, korunması, savunması gibi görevlerinin yanında, yiyecek toplanması ve depolanması gibi görevleri de yerine getirirler. (13)
Netice itibariyle Kur’an, asırlar öncesinden karıncaların topluluk halinde yaşadıklarına, en önemli özellikleri olan kendi aralarında ve diğer varlıklarla olan harika iletişimlerine dikkat çekilerek, araştırmacılara keşfedilmeyi bekleyen ufuklar göstermiştir. Günümüze kadar karıncaların koloni halinde yaşamalarından, birbirleriyle iletişimlerinden ilham alınarak değişik teknolojiler geliştirilmiştir. Bununla birlikte keşfedilerek teknolojiye dönüştürülmeyi bekleyen daha birçok özellikleri olduğu da bilim insanları tarafından ifade edilmektedir. 

 doç.dr.Özhan kayacan

Hiç yorum yok: