YE’CÜC VE ME’CÜC’ÜN ORTAYA ÇIKIŞI(İ.S. 2052)
Önceki makalelerde incelediğimiz olaylar tamamlandıktan ve Hz. İsa Deccal’ı ve onun inkârcı fikir sistemini yok ettikten sonra dünya, uzunca bir süre refah ve huzur ortamına kavuşarak İslâmiyeti yaşayacağını bazı sahih hadislerin te’villi yorumlarından anlıyoruz. Fakat kıyametin büyük işaretleri yaklaştıkça dünya, yeniden bir bozulmaya ve karmaşaya doğru sürüklenecektir. İşte bu bölümde detaylı bir şekilde inceleyeceğimiz, Ye’cüc ve Me’cüc denilen ve insan ırkından türemiş olan bir kısım yaratığın ortaya çıkması ve insanlara saldırmasıyla dünya tekrar bir karmaşaya ve dindışı bir anlayışa doğru sürüklenecektir. Fakat ilerleyen bölümlerde de göreceğimiz gibi, aynen Deccal gibi bu şer güçlerin de, Hz. İsa tarafından öldürüleceğini ve fikren yok edileceğini, bu konuya yönelik hadislerden anlıyoruz. Dolayısıyla Hz. İsa’nın ikinci gelişinde yerine getirecek olduğu önemli faaliyetlerinden birisi de, insanlığı tehdit edecek olan bu ye’cüc ve me’cüc’ün yok edilmesi meselesi olacaktır. Tabi gelecekte gelişecek bu önemli olayların detaylarını tam bilemesek de, bu bölümde bu konuya işaret eden önemli olayları, hadislerin ve Kutsal Kitap ve Kur’ân kaynaklı âyetlerin yardımıyla incelemeye çalışacağız.
YE’CÜC VE ME’CÜC’ÜN TANIMI
Bu kelimeler Arapçadaki “Ecce” fiilinin kökünden türetilmiş olup, “Tutuşarak yanmak” veya “Tuzlu olmak” anlamına gelir. Ye’cüc ve Me’cüc hakkında Kur’ân’da verilen bilgi oldukça azdır ve sadece bir/iki âyette bu konuya değinilir. İslâm âlimleri arasında da bu konuda farklı yorumlar vardır. Bu âlimlerin bir kısmı, Ye’cüc ve Me’cüc olayının gerçekleştiğini, bunların İslâm ülkelerini işgal eden Moğollar olduğunu; bir kısmı, bunların I. ve II. Dünya savaşlarının bir işareti olarak yorumlanması gerektiğini savunurken; bir kısmı da, bu olayın henüz gerçekleşmediğini ve Hz. İsa’nın yeryüzüne ikinci gelişinden sonra meydana geleceğini savunmuşlardır. Bu görüşü savunanların içerisinde, son asrın büyük âlimi olan Bediüzzaman Said Nursî de vardır.
Ye’cüc ve Me’cüc’ün ortaya çıkışı, kıyametin büyük alâmetleri, yani işaretlerinden birisidir. Kur’ân’da bahsi geçen Zülkarneyn A.S.’ın seddiyle yakın bir ilişkisinin bulunmasından dolayı, bu konu daha çok onunla birlikte zikredilen ve âhir zamanda Doğu tarafındaki dağlık bir bölgeden çıkacağı bildirilen vahşi bir kavim olarak zikredilir. Ye’cüc ve M’ecüc kelimeleri ve bunların anlamları hakkında genel bilgi özet olarak bu şekilde olmakla birlikte, bu kelimeleri Arapçaya başka dillerden geçtiği de düşünülmektedir. Nitekim, dünyanın çeşitli yerlerindeki eski kültürlerde de bu kelimelerin benzerlerine rastlanılması, konunun evrensel, yani insanlık tarihinin ortak meselelerinden birisi olduğu şeklindeki iddiaları güçlendirmektedir. Örneğin Avrupa dillerinde bu kavimler Yagug ve Magug olarak isimlendirilmişler ve şeytanın soyundan geldikleri iddia edilmiştir. Yine aynı şekilde orta çağlarda ortaya çıkan kavimler göçünde Batı Roma İmparatorluğu’nu istilâ eden Hun’lara da Ye’cüc ve Me’cüc anlamında “Barbar” deyimi kullanılmıştır. Benzer şekilde, Kutsal Kitap’ta bu kavimlere Gog ve Magog isimleriyle tanımlanan barbar ve vahşi bir kavim olarak rastlarız.
TARİHTE YE’CÜC VE ME’CÜC
Ye’cüc ve Me’cüc meselesi, kıyamet alâmetleri konusu içerisinde olduğu için, dünyanın sonu demek olan kıyametten veya kıyamet alâmetlerinden bahseden hemen hemen her bilgi kaynağında, bu konulara değinen her toplumda ve bu konulara yer veren her kültürde Ye’cüc ve Me’cüc’den, farklı isimler altında da olsa bahsedilmiştir. Önceki bölümlerde, Hz. Mehdi, Hz. İsa ve Deccal gibi diğer büyük kıyamet alâmetlerini işlerken gördüğümüz gibi, ismi, şekli ve işlevi gibi hususlarda farklılıklar olsa da, bu konular 7000 yılı aşan bütün insanlık tarihinin ortak konularıdır. Ye’cüc ve Me’cüc konusu da böyledir. Nitekim, yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu kelimelerin aslı Arapça olmayıp, diğer dillerden Arapçaya geçmiştir.
KUR’ÂN’DA YE’CÜC VE ME’CÜC
Kur’ân’da iki yerde Ye’cüc ve Me’cüc’den bahsedilir. Bunlardan birisi; Kehf sûresinin 93-99. âyetleridir. Bu âyetlerde, bir toplumun ye’cüc ve me’cüc’ün şerrinden kendilerini kurtarması için Hz. Zülkarneyn’den yardım istemelerinden ve Zülkarneyn A.S.’ın da onlara yardım etmek için yaptığı bir sedden bahsedilir. Diğer bir âyet ise; Enbiyâ sûresinin 96. âyetidir ki bu âyet konumuzla doğrudan ilgilidir. Bu âyette, artık kıyametin iyice yaklaştığı bir zamanda, bir hikmete binaen Allah’ın izin vermesiyle, kendilerini engelleyen bir seddin yıkılıp Ye’cüc ve Me’cüc’ün serbest kalarak dünyaya yayılmasını ve her şeyi altüst etmesini anlatır.
İNCİL’DE YE’CÜC VE ME’CÜC
İncil’in son kısmını oluşturan Vahiy Kitabı’ndaki bir pasajda da, Ye’cüc ve Me’cüc’den ve Deccal’ın kışkırtmasıyla dünyayı karıştırmalarından, detaylı bir şekilde bahsedilmektedir. Bu pasajda, Hz. İsa’nın ikinci gelişinden sonra gelişecek önemli olaylar simgesel bir dille anlatılır. Konulara sembolik olarak işaret edilir ve açık tarihler verilmez. Örneğin, Hz. İsa’nın gelişinden sonraki oluşacak olan barış ve huzur dolu yıllara işaret edilirken “Bin yıl” ifadesi kullanılır; Hz. İsa’ya tabi Cemaat-i Nurâniyeyi oluşturan Ashabından bahsedilirken de “Tahtın üzerinde oturan Mesih’in Kâhinleri” olarak tasvir edilir; yine Şeytan’dan bahsedilirken “Ejder veya Eski Yılan” olarak sembolize edilir; Deccal ise, “Canavar” olarak isimlendirilir. Fakat burada bahsedilen bin yıllık süre gerçekten bin yıl olduğu anlamına gelmez, yani bu süre Hz. İsa’nın ölününe kadar olan bir süreyi kapsadığına işaret edilir ki, bu süre yaklaşık elli yıllık bir süreyi kapsar. Bu sürenin sonunda ise, Deccal ve ona tabi olanlar ile Ye’cüc ve Me’cüc taifesi “Ateş ve kükürt gölü” olarak tasvir edilen Cehennem’e atılır. İşte bu pasajda ismi “Gog ve Magog” olarak geçen kavimler aslında Ye’cüc ve Me’cüc’den başkası değildir. Burada sadece farklı bir isim kullanılmıştır. Aşağıdaki pasajı, bütün bu sembolik anlatımları göz önüne alarak dikkatli bir şekilde yorumlarsak, bu durumu daha iyi görebiliriz:
Bin Yıl
“1Sonra bir meleğin gökten indiğini gördüm. Elinde dipsiz derinliklerin anahtarı ve büyük bir zincir vardı. 2Melek ejderhayı -İblis ya da Şeytan denen o eski yılanı- yakalayıp bin yıl için bağladı. 3Bin yıl tamamlanıncaya dek ulusları bir daha saptırmasın diye onu dipsiz derinliklere attı, oraya kapayıp girişi mühürledi. Bin yıl geçtikten sonra kısa bir süre için serbest bırakılması gerekiyor.
4Bazı tahtlar ve bunlara oturanları gördüm. Onlara yargılama yetkisi verilmişti. İsa'ya tanıklık ve Allah'ın sözü uğruna başı kesilenlerin canlarını da gördüm. Bunlar, canavara ve heykeline tapmamış, alınlarına ve ellerine onun işaretini almamış olanlardı. Hepsi dirilip Mesih'le birlikte bin yıl egemenlik sürdüler. 5İlk diriliş budur. Ölülerin geri kalanı bin yıl tamamlanmadan dirilmedi. 6İlk dirilişe dahil olanlar mutlu ve kutsaldır. İkinci ölümün bunların üzerinde yetkisi yoktur. Onlar Allah'ın ve Mesih'in kâhinleri* (Hz. İsa’nın Ashabı) olacak, O'nunla birlikte bin yıl (yaklaşık elli yıl) egemenlik sürecekler.”
Şeytan’ın Cezalandırılması
“7Bin yıl tamamlanınca Şeytan atıldığı zindandan serbest bırakılacak. 8Yeryüzünün dört bucağındaki ulusları -Gog'la Magog'u- (Ye’cüc ve Me’cüc) saptırmak, savaş için bir araya toplamak üzere zindandan çıkacak. Toplananların sayısı deniz kumu kadar çoktur. 9Yeryüzünün dört bir yanından gelerek kutsalların ordugahını ve sevilen kenti kuşattılar. Ama gökten ateş yağdı, onları yakıp yok etti. 10Onları saptıran İblis ise canavarla (Deccal) sahte peygamberin de içinde bulunduğu ateş ve kükürt gölüne (Cehennem) atıldı. Gece gündüz, sonsuzlara dek işkence çekeceklerdir.”
Ölülerin Yargılanması
“11Sonra büyük, beyaz bir taht ve tahtta oturanı gördüm. Yerle gök önünden kaçtılar, yok olup gittiler. 12Tahtın önünde duran küçük büyük, ölüleri gördüm. Sonra kitaplar açıldı. Yaşam kitabı denen başka bir kitap daha açıldı. Ölüler kitaplarda yazılanlara bakılarak yaptıklarına göre yargılandı. 13Deniz kendisinde olan ölüleri, ölüm ve ölüler diyarı da kendilerinde olan ölüleri teslim ettiler. Her biri yaptıklarına göre yargılandı. 14Ölüm ve ölüler diyarı ateş gölüne atıldı. İşte bu ateş gölü ikinci ölümdür. 15Adı yaşam kitabına yazılmamış olanlar ateş gölüne atıldı.”
{Vahiy, 20:1-15}
HADİSLERDE YE’CÜC VE ME’CÜC
Ye’cüc ve Me’cüc hakkında çok sayıda hadis vardır. Bu hadisler, en meşhur altı hadis kitabının beşinde (Ebû Davud hariç) ve diğer pek çok hadis kitaplarında bulunur. Şimdi bu hadislerden en meşhur ve en sağlam olanlarını, aşağıdaki kısımda ÜÇ İŞARET altında inceleyelim:
BİRİNCİ İŞARET
“Ye’cüc ve Me’cüc onu (Seddi) her gün oyuyorlar. Tam delecekleri bir sırada başlarında bulunan bir reis: “Bırakın artık, delme işine yarın devam edersiniz” der. Onlar bırakıp gidince Allah, Seddi daha sağlam olacak şekilde eski haline iade eder. Böylece günler geçer, kendilerine takdir edilen müddet dolar ve onların insanlara musallat olmalarını Allah’ın arzu ettiği vakit gelir. O zaman başlarındaki reis: “Haydi dönün, yarın İnşâallah bunu deleceksiniz” der ve ilk defa ‘inşâallah’ tabirini kullanır. Bunun üzerine dönüp giderler. Ertesi gün geldikleri vakit, Seddi ne halde bırakmışlarsa öyle bulurlar ve o günkü çalışma sonunda Seddi delerler. Açılan delikten (kapıdan) insanların üzerine boşanırlar. Önlerine çıkan suları içip kuruturlar. İnsanlar onlardan korkup kaçar. Ye’cüc ve Me’cüc, göğe bir ok atar. Bu ok kana bulanmış olarak kendilerine geri döner. Şöyle derler: “Arzda olanları ezim ezim ezdik, semâda olanları da alçaltıp alt ettik.” Daha sonra Allah onları enselerinden yakalayan bir kurt gönderir. Bu kurt onları toptan helâk edip, her birini parçalanmış bir halde yere serer. Muhammed (SAV)’in nefsini elinde tutan Allah’a kasem olsun ki, yeryüzündeki bütün hayvanlar onların etinden yiyerek canlanır, sütlenir ve semirir.”
İKİNCİ İŞARET
“Meryem oğlu İsa (AS), Allah’ın Deccal’den koruduğu bir kavme gelir, onların yüzlerini mesheder ve onlara cennetteki derecelerini söyler. Onlar bu hal üzere bulundukları sırada Allah, İsa (AS)’a vahyeder:
“Şüphesiz Ben şimdi birtakım kullarımı (Ye’cüc ve Me’cüc) çıkardım ki, hiç kimsenin onlarla harb etmeye takati yetmez. Yanında bulunan kullarımı Tur Dağı’nda muhafaza et.” Sonra Allah Ye’cüc ve Me’cüc’ü gönderir, onlar da her bir tepeden hızla yürür, geçerler. Ordularının ilk grupları Taberiye Gölü’ne uğrayarak, gölün bütün suyunu içerler. Onların son grubu oraya uğradığında derler ki: “Eskiden burada su varmış.” Allah’ın peygamberi olan İsa’yı ve ashâbını kuşatma altına alırlar. Öyle olur ki, onlardan birine bir öküz başı, birinizin bu günkü yüz dinarından daha değerli olur.”
ÜÇÜNCÜ İŞARET
Zeyneb Binti Cahş’tan (RA) rivâyet ediliyor ki: “Rasûlallah (SAV), yüzü kızarmış bir şekilde çıktı geldi. Buyurdu ki: “Lâ ilâhe illâllah! Yaklaşan şerden dolayı Arab’a yazık! Bugün Ye’cüc ve Me’cüc duvardan şu kadar (parmağını halka yaparak) delik açtı.” Dedim ki: “Yâ Rasûlallah! İçimizde Salih olanlar olduğu halde helâk olur muyuz?” Buyurdu ki: “Evet, kötülük çoğaldığında” dedi.”
YE’CÜC VE ME’CÜC’ÜN ÖZELLİKLERİ
Bu kısımda ye’cüc ve me’cüc’ün kim olduklarını ve özelliklerinden en önemlilerini BEŞ İŞARET altında inceleyeceğiz:
BİRİNCİ İŞARET
Ye’cüc ve Me’cüc İnsan Cinsinden midir?
Ye’cüc ve Me’cüc’ün kim oldukları hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Hatta onların da insan cinsinden (Âdemoğlu) olup olmadığı bile tartışılmıştır. Fakat, büyük İslâm âlimlerinin çoğu, hadislere dayanarak onların da Hz. Âdem’in soyundan geldiklerini görüş birliğiyle karar vermişlerdir. Nitekim, Buharî ve Müslîm’de yer alan ve Ebû Said El-Hudrî (RA)’den gelen bir rivâyette Rasûlallah şöyle buyurmaktadır:
“Allah kıyamet günü şöye buyurur: “Ey Âdem kalk ve zürriyetinden Cehennem’e gidecek olanları gönder.” Âdem der ki: “Yâ Rab! Cehennem’e gidecek olanlar ne kadardır?” Allah buyurur ki: “Her bin kişiden dokuz yüz doksan dokuzudur. Binde biri Cennet’liktir.” Rasûlallah buyurdu ki: “İşte o gün, genç ihtiyarlaşır, her hamile kadın çocuğunu düşürür, insanları sarhoş olmadıkları halde sarhoş görürsün. Fakat bu sadece Allah’ın azabının şiddetli oluşundandır.” Dediler ki: “Yâ Rasûlallah! Her bin kişiden dokuz yüz doksan dokuzu ateşe mi girecek? O kalan bir kişi kimdir?” Buyurdu ki: “Müjde Size! Bin kişiden biri sizden, diğerleri Ye’cüc ve Me’cüc’den olacaktır. Nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki; şüphesiz ben sizlerin Cennet ehlinin dörtte birini teşkil edeceğinizi umuyorum.” Bunun üzerine biz tekbir getirdik. Buyurdu ki: “Ümid ederim ki, sizler Cennet ehlinin yarısını teşkil edersiniz”. Biz yine tekbir getirdik. Bunun üzerine buyurdu ki: “İnsanlar içinde sizler, beyaz öküzün üzerindeki siyah kıl veya siyah öküzün üzerindeki beyaz kıl gibisiniz.”
İbn-i Hâcer’e göre bu hadis onların Âdem AS.’ın zürriyetinden olduklarına işaret eder ve aksini iddia edenlerin sözlerini iskat eder. Yine bu hadis işaret ediyor ki, bu ümmet onların sayısına oranla çok az, binde bir oranındadır.
İKİNCİ İŞARET
Ye’cüc ve Me’cüc Türkler midir?
Ye’cüc ve Me’cüc’ün insan neslinden, yani âdemoğlu olduğunu isbat ettikten sonraki en önemli mesele onların kimin soyundan geldikleridir. Hz. Nuh’un soyundan geldikleri konusunda birçok âlim fikir birliği içerisindedir. Fakat bunların hangi milletten olduğu hakkında çeşitli rivâyetler ve yorumlar vardır. Hz. Nuh’un üç oğlundan birisi olan Yafes’in Türklerin atası olduğu bildirilmiştir. Ye’cüc ve Me’cüc’ün de Yafes’in soyundan olduğu, dolayısıyla Türklerin de Ye’cüc ve Me’cüc neslinden geldiği şeklinde görüşler vardır. Bu konuda İbn-i kesir şöyle demektedir: “Bazı âlimler dediler ki; onlar, Türkler’in atası olan Yafes’in neslindendir. Türklere bu ismin verilmesinin sebebi ise, şudur: Zülkarneyn, meşhur Seddi (Bazı rivâyetlere göre, bu sed, Moğol akınlarını durdurmak için inşâ edilen Çin Seddi’dir) inşâ ettiği zaman Ye’cüc ve Me’cüc seddin arkasına sığındılar. Ancak bir kısmı seddin beri tarafında kaldı. Fakat bunlar, öbür tarafta kalanlar gibi bozguncu değildi. Bu yüzden onlar, seddin bu tarafında bırakıldılar. Kendilerine ilişilmedi ve “Terkedilmiş” anlamına gelen “Türk” adı verildi.”
Geçtiğimiz asrın büyük İslâm âlimlerinden birisi olan Elmalılı Hamdi Yazır ise, Ye’cüc ve Me’cüc’ün değil tam tersine; Ye’cüc ve Me’cüc’den şikayetçi olan ve Zülkarneyn AS.’dan onlara karşı yardım isteyen ve onların şerrinden kendilerini kurtarmak isteyen kavmin Türkler olabileceğini, Tefsirlerde de bu yönde yorumların bulunduğunu söylüyor ve şöyle diyor:
“Bahsi geçen kavim, Tefsir Bilginlerinin naklettiği üzere Türkler idiyse, Zülkarneyn AS.’a yardım eden Türklerin, geçmişte yeryüzünü bozgunculuktan kurtarmak için yaptıkları hizmetin önemi daha da artmış olmaktadır. Böylece yüce Peygamberimizin (SAV), Peygamber olarak gönderilmesinden sonra da İslâm’a yapacakları büyük hizmetlere işaret edilmiş olunmaktadır. Ve şu halde Türklerin yok olması; Ye’cüc ve Me’cüc seddinin yıkılıp, yeryüzü düzeninin bozulması demek olacak ki, bu da Kıyâmetin büyük alâmetlerinden birisidir.”
ÜÇÜNCÜ İŞARET
Ye’cüc ve Me’cüc; Moğol, Tatar ve Mançur Kavimleri mi?
Bediüzzaman ise, bu konuya farklı bir bakış açısıyla yaklaşarak şöyle bir yorum getirmektedir:
“Ye’cûc ve Me’cûc hadîsatının icmali Kur’an’da olduğu gibi, rivayette bir kısım tafsilat var. Ve o tafsilat ise Kur’an’ın muhkematından olan icmali gibi muhkem değil, belki bir derece müteşabih sayılır. Onlar te’vil isterler. Belki ravilerin ictihadları karışmasıyla tabir isterler. Evet bunun bir te’vili şudur ki:
لا يعلم الغيب الاالله
Kur’an’ın lisan-ı semavisinde Ye’cûc ve Me’cûc namı verilen Mançur ve Moğol kabileleri eski zamanda Çin-i Maçin’den bir kısım başka kabileleri beraber alarak kaç defa Asya ve Avrupa’yı herc ü merc ettikleri gibi gelecek zamanlarda dahi dünyayı zir-ü zeber edeceklerine (karıştıracaklarına) işaret ve kinayedir. Hatta şimdi de koministlik içindeki anarşistliğin ehemmiyetli efradı (fertleri) onlardandır. Evet ihtilal-i Fransavî’de (Fransız İhtilâli) hürriyet-perverlik (Özgürlük ve insan hakları) tohumuyla ve aşılamasıyla sosyalistlik türedi, tevellüd etti ve sosyalistlik ise bir kısım mukeddesatı tahrib ettiğinden aşıladığı fikir bilahare bolşevikliğe inkılab (dönüştü) etti. Ve bolşeviklik dahi çok mukeddesat-ı ahlâkıye ve kalbiye ve insaniyeyi bozduğundan elbette ektikleri tohumlar hiçbir kayıt ve hürmet tanımayan anarşistlik mahsülünü verecek. Çünkü kalb-i insaniden hürmet ve merhamet çıksa, akıl ve zekavet, o insanları gayet dehşetli ve gaddar canavarlar hükmüne geçirir. Daha siyasetle idare edilmez. Ve anarşistlik fikrinin tam yeri ise; hem mazlum kalabalıklı hem medeniyette ve hakimiyette geri kalan çapulcu kabileler olacak (Kalabalık ve medeniyette geri kalmış toplumlar) ve o şerâite muvafık insanlar ise; Çin-i Maçin’de kırk günlük mesafede yapılan ve acaib-i seb’a-i alemden birisi (Dünyanın yedi harikasından biri) bulunan Sedd-i Çin’in (Çin Seddi) binasına sebebiyet veren Mançur ve Moğol ve bir kısım Kırgız kabileleridir ki; Kur’an’ın mücmel haberlerini tefsir eden Zat-ı Ahmediye (A.S.M.) mu’cizane ve muhakkikâne haber vermiş.”
{Beşinci şuâ, Onbeşinci Mes’ele}
Yine Üstad Bediüzzaman (R.A.) meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin şeriatta verdiği tavizler dolayısıyla Sultan Reşad’a yapmış olduğu bir ikazda bir hiss-i kabl-el vuku ile şu gelecek hakikati ihbar etmiştir. Daha sonra aynı ihtarı Adnan Menderes’e de yapmıştır:
“Eğer beşer çabuk aklını başına alıp adalet-i ilahiye namına ve hakaik-i İslamiye dairesinde mahkemeler açmazsa, maddi ve manevi kıyametler başlarına kopacak, anarşistlere, Ye’cüc ve Me’cüc’lere teslim-i silah edecekler diye kalbe ihtar edildi.”
{Hutbe-i Şâmiye zeyli}
Kur’an’ın ve hadîslerin bu husustaki haberlerinin te’vil ve tefsirlerini gösteren Üstad Bediüzzaman’ın (R.A.), bu söyledikleri aynen tahakkuk etmiştir ki, şu anda Türk âleminde devletler ve hükûmetler cihetinde idareyi elinde tutan insanlar hakiki Türkler olmayıp, Türk namı altında bir kısım Mançur, Moğol, Kırgız, Tatar gibi Ye’cûc ve Me’cûc taifesine ait kişilerdir. Ve Şeriatın aleyhinde çalışan bu insanlar, Şeriat’ı isteyen ve onun için çalışan hakikî ve halis Türkleri ezmektedirler. Bu sebeble Âlem-i İslâm’da Şeriat taraftarı olan samimi Türkler ve Çin’in zulüm ve istibdadı altındaki Türkistanlı Türk’ler, başlarındaki idarecilerle karıştırılmamalıdır. Şu anda hakim olan ve Şeriat’ı tahrib için çalışanlar tamamen bu Ye’cûc ve Me’cûc taifesine ait insanlardır ve planlı bir şekilde hep bunlar idareye getirilmektedir. Eğer gerek Türklerin yaşadığı bölgelerde, gerekse diğer Türkî Cumhuriyetlerdeki idareciler ve hakim olan insanlar araştırılsa, ekseriya bu saydığımız milletlerden olduğu görülür. Mesela Avrupa’nın Doğu kısmındaki yaşayan bazı insanlar, aslında Moğol asıllıdır. Diğer bir kısmı ise, başka bölgelerden gelmiş Mançur, Tatar ve Kırgız gibi başka milletlerdendir. Hatta Doğu Türkistan’da bulunan Uygur Türkleri –ki Osmanlı hanedanı da bu soydandır- gayet dindardırlar ve çok mühim âlimler yetiştirmektedirler. Maatteessüf Çin’in zulmü altında oldukları halde hiçbir Türk devletinden yardım görmedikleri gibi bilakis bu devletler bu zulmünde Çin’e destek vermektedirler. Dolayısıyla bir kısım hadîslerde ve rivâyetlerde bahsedilen Türklerden murad, hakiki Türkler değil, belki hakiki Türkleri ve Âlem-i İslâm’ı istila eden bir kısım Mançur, Moğol, Kırgız ve Tatarlardır. Hem rivayetlerde gelen ve İslamlar içinde çıkacağı ve Yahudilere hizmet edeceği bildirilen ve Süfyan namı verilen şahıs ve onun teşkil ettiği komitesi dahi bu Ye’cûc ve Me’cûc taifesinden oldukları gibi bu Ye’cûc ve Me’cûc’ün Âlem-i İslâm’a tasallutlarına da sebep olmuşlardır. Dolayısıyla Süfyan ve Ye’cuc, Me’cuc aynı taife olmakla beraber sureten Türk gibi gözüktükleri için rivayetlerde “Türk” olarak tesmiye edilmiştir. Yani onlar Türk unsuru içinde zuhur edecek demektir. Nitekim 13. yüzyılda çok büyük bir imparatorluk kuran Moğollar, dünya tarihinin en vahşi ve barbar ordularından birisi olarak bilinmekteydi. Moğol ve Tatarlardan oluşan bu yağmacı ordunun başında bulunan Cengiz Han ve sonra da onun yerine başa geçen Hülâgû çok büyük katliamlar gerçekleştirmiştir. Tarihî kaynaklarda bildirildiğine göre, önlerine çıkan herşeyi, kadın, çocuk ve yaşlı demeden katletmişlerdir. Anadolu topraklarına ayak bastıklarında Sivas, Kayseri ve Tokat Bölgelerinde binlerce insanı katlettikleri tarihî kayıtlarda vardır. İstilâ ettikleri bölgelerdeki tüm camileri, kütüphaneleri ve medreseleri yakıp yıkmışlardır. Ayrıca Buhara, Semerkand ve Herat Bölgelerindeki tüm sanat eserlerini yağmalayıp, ortadan kaldırdılar. Tarihî kaynaklara göre bazı şehirlerde milyonlarca insanı, hatta kedi ve köpeklere varıncaya kadar bütün canlıları katlettiler. Hatta dünyanın en ünlü yapay duvarı olan Çin Seddinin bu istilâcı kavimleri durdurmak için yapıldığına dair kuvvetli işaretler vardır. Dolayısıyla Bediüzzaman’ın yukarıdaki ifadelerinden, Ye’cüc ve Me’cüc’le ilgili olarak, aşağıdaki sonuçlar çıkarılabilir:
- Ye’cüc ve Me’cüc Moğol ve Mançur ırkından gelmektedir,
- Daha önce Avrupa ve Asya’yı ele geçirip, doğudan batıya kadar her yeri harap ettikleri gibi âhir zamanda da dünyayı alt üst edecek ırk onların bulunduğu bölgeden çıkacak olup, onlarla aynı ırktandır,
- Yecüc ve Mecüc, Himalaya Dağlarının arkasında kalan ve şu anda yerin altında doğal koşullar sonucu olarak toprağın altında kalmış olan ve Zülkarneyn AS. tarafından inşa edilen yapay bir seddin arkasında bulunmakta olup, Kıyamet iyice yaklaştığında bu devasa yeraltı mağarasının ucundan açacakları bir kapıdan yeryüzüne akın edeceklerdir. Ye’cüc ve Me’cüc’ün yaşadığı bu yer altı uygarlığına literatürde “Agartha” veya “Şambhala” isimleri de verilmektedir,
- Ye’cüc ve Me’cüc önüne çıkan her şeyi yok edip talan eden yağmacı bir topluluktur,
- Ye’cüc ve Me’cüc yeryüzüne çıkamamaktadır ve onları engelleyen yegâne engel, Zülkarneyn AS. Tarafından, mazlum halkları korumak için iki dağ arasında oluşturulmuş yapay ve çok sağlam bir seddir. Fakat zamanı geldiğinde, Allah’ın izin vermesiyle, Ye’cüc ve Me’cüc bu set üzerinde dışarıya çıkabilecekleri bir delik açacaklardır.
DÖRDÜNCÜ İŞARET
Ye’cüc ve Me’cüc’ün Sayısı Ne Kadardır?
Ye’cüc ve Me’cüc’ün sayısı hakkında fikir veren birkaç rivâyet şöyledir:
“Ye’cüc bir ümmet, Me’cüc bir ümmettir. Her ümmet dört yüzbin kişidir ve bunlardan herhangi biri, kendi evladından bin silahlı adam görmedikçe ölmez.”
“Cinler ve insanlar on kısımdır. Dokuz kısmını Ye’cüc ve Me’cüc; kalan kısmını ise, insanlar teşkil eder.”
“Ye’cüc ve Me’cüc’den her biri, bin evladını bırakmadıkça ölmez.”
“Dediler ki; “Yâ Rasûlallah! Her bin kişiden dokuz yüz doksan dokuzu ateşe mi girecek? O geriye kalan bir kişi kimdir?” Buyurdu ki; “Müjde size! Bin kişiden biri sizden, diğerleri Ye’cüc ve Me’cüc’den olacaktır.”
“Müslümanlar, Ye’cüc ve Me’cüc’ün oklarını, harp aletlerini yedi sene yakacak olarak kullanacaklardır.”
BEŞİNCİ İŞARET
Ye’cüc ve Me’cüc’ün Şekli Nasıldır?
Ye’cüc ve Me’cüc’ün şekli ve yaşama tarzlarıyla ilgili çeşitli rivâyetler bulunmaktadır. Bu hadislerdeki rivâyetler, onlar hakkında farklı bilgiler olmakla beraber hepsinde bazı ortak noktaların bulunduğunu haber verir. Şimdi bu hadislere göre, bu ortak noktaları açıklayalım:
- Ye’cüc ve Me’cüc üç sınıftır. Büyüklükleri farklıdır. Bir karıştan, büyük bir hurma ağacına kadar farklı büyüklükleri vardır. Çok obur ve pis boğazlıdırlar. Yani buldukları her şeyi yerler. Hatta kendilerinin ölen cesetlerini bile yerler,
- Ye’cüc ve Me’cüc’ün bir sınıfı yaklaşık bir karış boyundadır. Pençeleri bulunur ve aslan gibi dişleri vardır. Güvercin sürüsü gibi toplanırlar, hayvanlar gibi çiftleşirler ve kurt gibi ulurlar. Kalın tüyleri, onları soğuktan ve sıcaktan korur. Kulaklarından biri büyük olup, onun içinde kışı geçirirler. Diğer kulakları ise, sırf deri olup, onun içinde de yazı geçirirler,
- Ye’cüc ve Me’cüc’ün diğer bir sınıfının boyu, orta boylu bir insanın yarısı kadardır. Bizim elimizdeki tırnaklar yerine onlarda pençe bulunur. Azı dişleri aslanın azı dişlerine benzer. Deve çenesi gibi çeneleri vardır ve kuvvetlidir. Onların yemek yeme esnasındaki hareketlerini, geviş getiren bir deve veya kuvvetli bir atın, her şeyi kıtır kıtır yemesi gibi işitirsiniz. Vücutları çok tüylü olup, önü arkası bilinmez. Sıcaktan ve soğuktan onunla korunurlar. Her birinin iki büyük kulağı vardır ki, birinin içi ve dışı tüysüz; diğerinin ise, içi ve dışı tüylüdür. Birisiyle yazı, diğeriyle kışı geçirirler,
- Ye’cüc ve Me’cüc özellikleri hakkındaki sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, bu rivâyetler bahsedilen vasıflar her ne kadar garip ve insana ait olmayan özellikler gibi göründe de, onların uzun bir süredir ayrı bir uygarlıkta yaşamaları ve oranın doğal koşullarına adapte olacak şekilde yaratılmaları, hadislerde bildirilen insan soyundan geldiklerine dair rivâyetlere bir zarar vermez. Nitekim sıradan bir insan bile, uzun bir süre mağaralarda ve medeniyetten uzak bir şekilde yaşasa, bize göre garip olan, fakat halbuki o şartlara uygun olarak Allah tarafından değiştirilen birtakım vücut özelliklerine sahip olur ki, bu durum o kişinin insan olma özelliğine bir zarar vermez. Dolayısıyla bu konuda rivâyet edilen hadisleri inkâr etmemek ve te’villi yorumlarının bu duruma uygun düşeceğini göz önünde bulundurmak gerekir.
HZ. İSA’NIN YE’CÜC VE ME’CÜC’LE SAVAŞI VE YE’CÜC VE ME’CÜC’ÜN SONU(İ.S. 2052-2056)
Ye’cüc ve Me’cüc’ün ortaya çıkışı ve Hz. İsa’nın onları nasıl yok edeceği ve şerlerinden insanlığı ne şekilde kurtaracağı hadislerde detaylı bir şekilde bildirilmiştir. Şimdi sırasıyla bu hadisleri ve işaret ettikleri olayları inceleyelim:
“Ye’cüc ve Me’cüc her gün Seddi kazarlar. Gedikten güneş ışığını gördüklerinde amirleri: “Haydi artık dönün, yarın kazarsınız” der. Ertesi gün oraya geldiklerinde seddin eskisinden daha sağlam olduğunu görürler. Nihayet vadeleri dolup da, Allah onları insanların üzerine göndermek istediğinde yine kazarlar. Gedikten güneş ışığını gördüklerinde amirleri der ki: “Haydi artık dönün, inşâallah yarın kazarsınız.” Bu defa İnşâallah kelimesini kullanır. Ertesi gün oraya geldiklerinde kazdıkları yeri, bıraktıkları gibi bulurlar, kazmaya başlarlar ve insanların üzerine saldırırlar.”
Bu hadiste ÜÇ İŞARET vardır:
- Allah, onları seddin dibini gece gündüz devamlı kazmaktan men etmiştir,
- Bir merdiven ile veya bir başka aletle Seddi tırmanmaları için Allah onlara herhangi bir ilham vermemiştir,
- Tayin edilmiş vakit gelinceye kadar onlara “İnşâallah” dedirtmeyecektir.
İbn-i Hacer ise, bu hadisi şöyle yorumlamaktadır: “Şüphesiz onlar arasında sanatkârlar, Allah’ın varlığına inanan ve “İnşâallah” deyip işi Allah’ın dilemesine havale etmesini bilenler, yöneticiler ve üstlerine itaat edenler vardır. Muhtemelen; İnşâallah kelimesini, manasını bilmeden amirleri telaffuz etmiş olabilir ve bu kelimenin bereketiyle hedeflerine ulaşırlar ve gedikte bir kapı açarlar.”
İşte tüm bu olaylar olmadan önce, yani Hz. İsa ve ordusunun Deccal’ı ve onun büyük fitnesini yok etmesinden sonra; Allah, İsa AS.’a Ye’cüc ve Me’cüc’ün hapsedildikleri yerden insanların üzerine salıverileceğini vahyedecek ve O’na onların şerrinden korunmasını emredecektir. Bu konudaki bir rivâyet şöyledir:
“Kalelerde korunmayan veya Medine’ye sığınmayan kimse kalmaz. Ye’cüc ve Me’cüc’ün sözcüleri der ki: “Yeryüzü ehlinin işini bitirdik. Sıra sema ehline geldi!” Sonra onlardan biri mızrağını sallayıp göğe fırlatır. İmtihan için mızrak, kana bulanmış olarak geri döner.”
Bunun üzerine Ye’cüc ve Me’cüc’ün yeryüzündeki fesadını sona erdirmek için Hz. İsa AS. Allah’a dua eder. Bundan sonra gelişecek olaylar ise, hadiste şu şekilde bildirilir:
“Bunun üzerine Allah’ın Peygamberi İsa AS. Ve ashabı Allah’a dua ederler de, Allah Ye’cüc ve Me’cüc üzerine “Negaf” denilen kurtçukları boyunlarına musallat eder. Hepsi tek bir kişi ölmüş gibi ölürler (buradan şunu anlıyoruz ki; ALLAH (C.C.) İLAHÎ HİKMETİ GEREĞİ BAZEN BİR NEVÎ, YANİ O TÜRE AİT CANLILARI TEK BİR KİŞİ GİBİ KOLAYCA YARATABİLİR VEYA BENZER ŞEKİLDE TEK BİR KİŞİ GİBİ ÖLDÜREBİLMEKTEDİR. İŞTE, kÂİNATIN BİRÇOK YERİNDE GÖRÜLEBİLEN BU NEVÎ OLAYLARIN BİR BENZERİ VE EN İBRETLİLERİNDEN BİRİSİ DE, ÂHİR ZAMAN İÇİN TAKDİR EDİLMİŞ OLAN BU YE’CÜC VE ME’CÜC TAİFESİNİN TÜREMESİ VE TEK BİR KİŞİ GİBİ ÖLÜMÜ DE, BU DURUMA İYİ BİR ÖRNEK TEŞKİL EDER VE ALLAH’IN ÇOK BİR ŞEYİ BİR TEK ŞEY GİBİ YARATABİLDİĞİNE VEYA BİR TEK ŞEYİ BİR ÇOK ŞEY GİBİ YARATABİLDİĞİNE VE ÖLDÜREBİLDİĞİNE MİSAL VERİR). Müslümanlar; “Şu düşmanın ne yaptığına gidip bakmak için kendini bizim için feda edecek yok mu?” derler. Adamın biri sevabını Allah’tan bekleyerek, ölümü göze alıp ortaya çıkar, Ye’cüc ve Me’cüc’ün bulunduğu yere iner ve hepsinin birbiri üzerine yığılmış bir vaziyette öldüklerini görür ve der ki; “Ey Müslümanlar! Size Müjdeler olsun! Allah düşmanların hakkından geldi. Sonra İsa AS. ve ashabı onların bulunduğu yere inerler ve yeryüzünde onların cesetlerinin kokusunun ulaşmadığı bir karışlık bir yer bile bulamazlar. Şehirlerden ve kalelerinden dışarı çıkarlar. Koyunlarını meraya salarlar. Koyunlarının yedikleri şey, sadece Ye’cüc ve Me’cüc’ün etleri olacaktır. Böylece davarları merada yedikleri ottan daha fazla semizleyecektir. İsa as. ve Ashabı tekrar Allah’a dua ederler. Bunun üzerine Allah, Ye’cüc ve Me’cüc’ün ölüleri üzerine develerin boyunları kadar olan kuşları salar. Bu kuşlar onları alıp Allah’ın dilediği yere atarlar. Allah yağmur indirir ve onların cesetlerini bu yağmur ile sürükleyip denize atar. İşte bu zaman olunca, Kıyametin kopması, insanların hamile kadının doğum sancısının ne zaman tutacağının bilinmediği gibi, gece mi, gündüz mü olacağının bilinmeyeceği gibi yakın olduğunu Rabbim bana bildirdi..”
Tevrat’ta Ye’cüc ve Me’cüc
“1RAB bana şöyle seslendi: 2"İnsanoğlu, yüzünü Magog (Me’cüc) ülkesinden Roş'un, Meşek'in, Tuval'ın önderi (Ye’cüc ve Me’cüc halklarının yaşadığı ülkeye işaret ediliyor) Gog'a (Ye’cüc) çevir, ona karşı peygamberlik et. 3De ki, 'Egemen RAB şöyle diyor: Ey Roş'un, Meşek'in, Tuval'ın önderi Gog, sana karşıyım. 4Seni geldiğin yoldan geri çevirecek, çenelerine çengel takacağım. Seni ve bütün ordunu, atları, tam donanmış atlıları, küçük büyük kalkanlı, hepsi kılıç kullanan büyük kalabalığı dışarıya sürükleyeceğim. 5Onlarla birlikte hepsi kalkanlı, miğferli Persliler'i, Kûşlular'ı* (Orta mezopotamya’da bir ülke), Pûtlular'ı, 6Gomer'in bütün ordusunu, uzak kuzeydeki Beyttogarma'nın bütün ordusunu ve yanındaki birçok ulusu da sürükleyeceğim. 7"'Hazır ol! Çevrende toplanmış büyük kalabalıkla birlikte hazırlan. Onları sen gözeteceksin. 8Uzun zaman sonra savaşa çağrılacaksın. Gelecek yıllarda, halkı birçok ulustan uzun zamandır ıssız kalmış İsrail dağlarında toplanmış, savaştan rahata kavuşmuş bir ülkeye saldıracaksın. Uluslar arasından çıkarılmış olan bu halk, şimdi güvenlik içinde yaşıyor.
9Sen, bütün askerlerin ve seninle olan birçok ulus çıkıp kasırga gibi geleceksiniz; ülkeyi kaplayan bulut gibi olacaksınız. 10"'Egemen RAB şöyle diyor: O gün aklına bazı düşünceler gelecek, kötü düzenler tasarlayacaksın. 11Diyeceksin ki: Sursuz köyleri olan bir ülkeye saldıracak, esenlik ve güvenlik içinde yaşayan insanların üzerine yürüyeceğim. Bu köylerin tümü sursuz; kapıları da kapı sürgüleri de yok. 12Viran olmuş kentlerde yaşayan halkı soyup malını yağma edeceğim. Sürüsü, malı olan, dünyanın ortasında yaşayan bu ulusların arasından toplanmış halka karşı elimi uzatacağım. 13Saba, Dedan, Tarşiş tüccarları ve köyleri sana, Yağmalamak için mi geldin? Çapul malı toplamak, altın, gümüş taşımak, hayvan, mal götürmek, bol ganimet elde etmek için mi bu kalabalığı topladın? diyecek. 14"Bu yüzden, ey insanoğlu, peygamberlik et ve Gog'a de ki, 'Egemen RAB şöyle diyor: O gün halkım İsrail güvenlik içinde yaşarken bunu farketmeyecek misin? 15Sen ve seninle birlikte birçok ulustan oluşan tümü ata binmiş büyük bir kalabalık, güçlü bir ordu uzak kuzeyden geleceksiniz. 16Ülkeyi kaplayan bir bulut gibi halkım İsrail'in üzerine yürüyeceksiniz. Son günlerde, ey Gog, seni ülkeme saldırtacağım. Öyle ki, ulusların gözü önünde kutsallığımı senin aracılığınla gösterdiğim zaman beni tanıyabilsinler. 17"'Egemen RAB şöyle diyor: Eski günlerde kullarım İsrail peygamberleri aracılığıyla hakkında konuştuğum kişi değil misin sen? O dönemde seni onlara saldırtacağıma ilişkin yıllarca peygamberlik ettiler. 18"'Gog İsrail ülkesine saldırdığı gün öfkem alevlenecek. Egemen RAB böyle diyor. 19 O gün İsrail ülkesinde büyük bir yer sarsıntısı olacak. 20Denizdeki balıklar, gökteki kuşlar, kırdaki hayvanlar, yerde sürünen bütün yaratıklar ve dünyadaki bütün insanlar önümde titreyecekler. Dağlar yerle bir edilecek, kayalıklar ufalanacak, her duvar çökecek. 21Bütün dağlarımda Gog'a karşı kılıcı çağıracağım. Egemen RAB böyle diyor. Herkes birbirine kılıç çekecek. 22Onu salgın hastalıkla, kanla cezalandıracağım; onun, ordusunun, ondan yana olan birçok ulusun üzerine sağanak yağmur, dolu, ateşli kükürt yağdıracağım. 23Böylece büyüklüğümü, kutsallığımı gösterecek, birçok ulusun gözünde kendimi tanıtacağım. O zaman benim RAB olduğumu anlayacaklar." “
{Hezekiel, 38:1-23}
“1"İnsanoğlu, Gog'a karşı peygamberlik et ve ona de ki, 'Egemen RAB şöyle diyor: Ey Roş'un, Meşek'in, Tuval'ın önderi Gog, sana karşıyım. 2Seni geri çevirip sürükleyeceğim. Seni uzak kuzeyden çıkarıp İsrail'in dağlarına getireceğim. 3Sol elindeki yayını vuracak, sağ elindeki oklarını düşüreceğim. 4Sen de askerlerinle senden yana olan uluslar da İsrail dağlarına serileceksiniz. Sizi yem olarak her çeşit yırtıcı kuşa, yabanıl hayvana vereceğim. 5Açık kırlarda düşüp öleceksiniz. Çünkü bunu ben söyledim. Egemen RAB böyle diyor.
6Magog'un ve kıyıda güvenlik içinde yaşayanların üzerine ateş yağdıracağım. O zaman benim RAB olduğumu anlayacaklar. 7"'Halkım İsrail arasında kutsal adımı tanıtacağım. Bundan böyle kutsal adımın aşağılanmasına izin vermeyeceğim. Uluslar benim İsrail'de kutsal olan RAB olduğumu anlayacaklar. 8O gün yaklaştı! Söylediklerim olacak. Egemen RAB böyle diyor. Budur sözünü ettiğim gün! 9"'O zaman İsrail kentlerinde yaşayanlar dışarı çıkıp topladıkları silahları yakacaklar. Küçük büyük kalkanları, yayları, okları, sopaları, mızrakları ateşe atacaklar. Bunlarla yedi yıl ateş yakacaklar. 10Kırdan odun toplamayacak, ormandan odun kesmeyecekler. Yakmak için silahları kullanacaklar. Mallarını yağmalayanları yağmalayacak, kendilerini soyanları soyacaklar. Egemen RAB böyle diyor. 11"'O gün Lut Gölü'nün doğusunda, Gezginler Deresi'nde Gog'a İsrail'de bilinen bir mezar yeri vereceğim. Gog'la bütün ordusu orada gömülecek. Oraya Hamon-Gog (Gog’un kalabalığı anlamına gelir) Vadisi adı verilecek. Oradan geçecek gezginlerin önü kesilecek. 12İsrail halkı ülkeyi arındırmak için onları gömecek. Bu yedi ay sürecek. 13Onları bütün ülke halkı gömecek. Görkemimi açıkladığım gün onlar için onur olacak. Egemen RAB böyle diyor. 14"'Ülkeyi arındırmak için adamlar görevlendirilecek. Bazıları ülkeyi sürekli dolaşacak, öbürleriyse yerde kalan cesetleri gömecekler. Yedi aylık süre bitince, araştırma işine başlayacaklar. 15Bu adamlar ülkenin her yanını dolaşacak. Bir insan kemiği görünce, mezarcılar onu Hamon-Gog Vadisi'ne gömünceye dek, yanına bir işaret koyacak. 16Orada Hamona (kalabalık anlamına gelir) adında bir kent olacak. Böylelikle ülke arındırılacak. “
{Hezekiel, 39:1-16}
Kur’ân’da Ye’cüc ve Me’cüc
“83Rasûlüm! Sana Zülkarneyn hakkında soru sorarlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım. 84Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar ve kudret sahibi kıldık, ona (muhtaç olduğu) herşey için bir sebep (bir vasıta ve yol) verdik. 85O da bir yol tutup gitti. 86Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar buldu. Onun yanında (orada) bir kavme rastladı. Bunun üzerine biz: Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin, dedik. 87O, söyle dedi: "Haksızlık edeni cezalandıracağız; sonra o, Rabbine gönderilecek; sonra Allah da ona korkunç bir azap uygulayacak." 88"İman edip de iyi davranan kimseye gelince, onun için de en güzel bir karşılık vardır. Ve buyruğumuzdan, ona kolay olanını söyleyeceğiz." 89Sonra yine bir yol tuttu. 90Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlar için güneşe karşı bir örtü yapmamıştık. 91İşte böylece onunla ilgili her şeyden haberdardık.
92Sonra yine bir yol tuttu. 93Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiçbir sözü anlamayan bir kavim buldu. 94Dediler ki: Ey Zülkarneyn! Bu memlekette Ye'cûc ve Me'cûc bozgunculuk yapmaktadırlar. Bizimle onlar arasında bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi? 95Dedi ki: "Rabbimin beni içinde bulundurduğu nimet ve kudret daha hayırlıdır. Siz bana kuvvetinizle destek olun da, sizinle onlar arasına aşılmaz bir engel yapayım." 96"Bana, demir kütleleri getirin." Nihayet dağın iki yanı arasını aynı seviyeye getirince (vadiyi doldurunca): "Üfleyin (körükleyin)!" dedi. Artık onu kor haline sokunca: "Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır dökeyim" dedi. 97Bu sebeple onu ne aşmaya muktedir oldular ne de onu (Seddi) delebildiler. 98Zülkarneyn: Bu, Rabbimden bir rahmettir. Fakat Rabbimin vâdi gelince (kıyamet yaklaştığında) O, bunu yerle bir eder. Rabbimin vâdi haktır, dedi. 99O gün (kıyamet gününde) bakarsın ki biz onları, birbirine çarparak çalkalanır bir halde bırakmışızdır (Ye’cüc ve Me’cüc’ün salıverilmesi); Sûr'a da üfürülmüş, böylece onları bütünüyle bir araya getirmişizdir.”
{Kehf, 83-99}
“96Nihayet Ye’cüc ve Me’cüc’ün Seddi yıkıldığı zaman, her dere ve tepeden akın edip çıkarlar.”
{Enbiyâ, 96}
Ahirzamanda, Ye’cüc ve Me’cüc’ün ortaya çıkışından önce, 2050 yılına kadar olan dönemde, Hz. Mehdi’nin yönetiminde kurulacak olan ve Ortadoğu’yu da içine alacak olan Türk-İslâm Dünyası Birliği, Hz. İsa’nın İkinci Gelişi’nin en önemli işaretlerinden birisini oluşturacaktır. Kaynak: Prof. James STRATFOR, www.stratfor.com (personal web site), 2050 yılında Küresel Türkiye Devleti Haritası (İllüstrasyon).
Sahih hadislere göre, Hz. Âdem’in soyundan gelen Ye’cüc ve Me’cüc kavimleri, yeraltında bulunan ve bilinmesi bizce meçhul olan bir uygarlıkta yaşamaktadır. Hadislere göre, onların da yer altı şehirleri vardır. Ayrıca içlerinde sanatkâr olanları ve hatta Müslüman olanları bile vardır. Bu resimde, bu uygarlıkta inşa edilmiş olan bir kulenin (Şambhala Kulesi) temsilî bir çizimi verilmektedir.
Ye’cüc ve Me’cüc’e kendilerini hapseden engeli aşmak için teknolojik aletler kullanma yeteneği Allah tarafından verilmemiştir. Fakat zamanı geldiğinde, Ye’cüc ve Me’cüc altını kazdıkları bu sedde bir gedik açarak yeryüzüne çıkacak ve insanlara musallat olacaktır.
Ye’cüc ve Me’cüc’ü engelleyen bu set, sahih rivâyetlere göre Himalaya Dağlarının arkasında kalan bir vadideki iki dağ arasına Zülkarneyn AS. tarafından inşa edilmiştir. Fakat bu set, zamanla doğal koşulların şekillendirmesi sonucunda yer altında kalarak, dış dünya tarafından görünmez hale gelmiştir.
Ye’cüc ve Me’cüc’ü harp aletleriyle birlikte gösteren temsilî bir resim.
Ye’cüc ve Me’cüc’ün salıverilmesiyle, insanlık daha önce benzeriyle karşılaşmadığı büyük bir musibetle karşı karşıya kalacaktır. İşte bu önemli olay da, akıl sahibi mü’minler için, kıyametin iyice yaklaştığını gösteren kuvvetli bir işaret olacaktır.
Hz. İsa’nın Âhir zamandaki ikinci gelişinde, kendisine tabi olan Ashabını oluşturan bir Cemaat-i Nurâniyesi olacaktır.
Hadislere göre, kalelerde korunan Hz. İsa ve Ashabı bu fitneden kurtulmak için, Allah’a dua edecek ve Hz. İsa’nın duasının kabul edilmesi sebebiyle Allah, insanları Ye’cüc ve Me’cüc’ün şerrinden kurtararak hepsini bir gecede yok edecektir.
İnsanlar Yü’cüc ve Me’cüc’ün şerrinden korunmak için yüksek kalelere sahip kentlere sığınacaklardır. Ye’cüc ve Me’cüc’ün Allah tarafından helâk edilmesinden sonra ise, Hz. İsa’nın ashabından gönüllü bir mümin, onların bulunduğu yere iner ve sevinerek hepsinin öldüğünü haber verir..
Allah'u A'lem
Hakikati ve En Doğrusunu Allah Bilir..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder