17 Mayıs 2012 Perşembe

ZUL KARNEYN’İN İZİNDE…

Zül Karneyn ile ilgili ilk yazımızda, onun zaman yolculuğu türünü ve başından geçenleri paylaşmıştık. Bakınız>>> KUTSAL METİNLERDE ZAMAN AŞIRI TELEPORTASYON (ZAMANDA YOLCULUK)… Episode-2 ; ZUL-KARNEYN Bu yazımızda ise gelecekteki bir...
Zül Karneyn ile ilgili ilk yazımızda, onun zaman yolculuğu türünü ve başından geçenleri paylaşmıştık.
Bakınız>>>
KUTSAL METİNLERDE ZAMAN AŞIRI TELEPORTASYON (ZAMANDA YOLCULUK)… Episode-2 ; ZUL-KARNEYN

Bu yazımızda ise gelecekteki bir paralel evrenden geçmişe giden Zül Karneyn'in izini süreceğiz….
Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki; bize göre, Zül Karneyn'in geldiği gelecek, ondan sonraki zaman diliminde zamana müdahale eden iki grup tarafından değiştirilmiş bir gelecektir.
Bir başka değişle o yolculuğa çıktıktan yıllar sonra keşfedilecek olan Tarık/UFO teknolojisi, tarihe kontrolsüz giden Zül Karneyn den farklı olarak, iki bağ/kamp/blok arasındaki planlı bir zaman savaşının teknolojisidir. 
Bu nedenle Zül Karneyn'in yolculuğa çıktığı gelecek, değiştirilmiş bir paralel gelecek olmuştur artık…
Bakınız>>>
KUTSAL METİNLERDE ZAMAN AŞIRI TELEPORTASYON (ZAMANDA YOLCULUK) ve UFO’LAR… (Episode-1 ; KEHF ve TARIK)

Kehf ve Tarık konularını işlediğimiz bu yazımızda paylaştığımız üzere, Tarık/Ufo tipi disk şeklindeki taşıtlarla zamana müdahale eden UFONOT'LAR, Zül Karneyn gibi bedenle geçmişe gidemiyor ama yolculuğa çıktıkları yaşa geldikten sonra zamanı geleceğe doğru bükebilen taşıtlarının kontrolünü devralıyorlardı. Ayrıca zamanı kendi ideolojileri uğrunda değiştirmek için sanayi devriminin yaşandığı yakın çağdan itibaren yoğunlaşan bir aberasyon rotaları söz konusu idi… Oysa ki yaklaşık olarak MÖ. 5000'ler gibi bir zaman dilimine kontrolsüz bir şekilde giden Zül Karneyn ise bu yolculuğu devasa boyuttaki uzay gemisi ile birlikte bedenen gerçekleştirmiştir…  
Tekrar anımsatmak gerekirse; Zamana her müdahale bir Butterfly Effect ( fizikteki Lorenz kelebeğinden esinlenilerek KELEBEK ETKİSİ) yaratır… Yani yeni bir paralel olasılığa sebep olur. Ancak Kehf (Wormhole) suresinin 83-98 ayetleri arasında işaret edilen zaman yolcusu, bir halka teklik şeklindeki kara deliğin yörüngesindeki özel bir koordinat sayesinde geçmişteki ikiz paralel olasılığa birden, aynı anda, çift olarak girmiş ve her iki paralel evrenede iz bırakmış olmalıdır…
Tüm bunları paylaşırken, konuyu ilgili ayetler deki açık ifadelere dayandırdığımızı tekrar anımsatmakta yarar görüyoruz…
Dünyanın farklı bölgelerinde, antik geçmişten günümüze kadar ayakta kalmış ve ne tür bir teknolojinin kalıntısı olduğu henüz çözülemeyen bir çok eser mevcuttur.
Bunların bir kısmı bizce Zül Karneyn'in temas kurduğu toplumların, ondan edindikleri bilgi veya izleri barındırmaktadır…

İlk olarak dünya üzerindeki birbirinden binlerce kilometre mesafede iki farklı lokasyonda kurulmuş, iki antik kent kalıntısındaki olağan dışı yapı kalıntılarını analiz edelim…
BAALBEK ve TİWANAKU 

Baalbek Lübnan'ın kuzey doğusundaki Bekaa bölgesinde yer alan antik bir şehirdir… Tarihin çeşitli dönemlerinde kurulmuş medeniyetlere ev sahipliği yapmış Baalbek'in, Tiwanaku ile ortak yönü, her ikisininde "güneş şehri" olarak anılması ve astronomik açıdan güneşin, ayın ve gezegenlerin hareketlerine göre dizayn edilmiş bir kısım yapılar içeriyor olmasıdır.
Ancak Baalbek, Helenistik dönemde (MÖ 300 lerde) önemli bir Finike yerleşkesi olunca, antik şehrin üzerine bir çok bina yapılmış, Helenistik döneme ait bu binalar hala ayakta kaldıkları için, en eski çağlara ait bulgular henüz yer yüzüne çıkırılamamaktadır…
Arkeologlar Baalbek'in geçmişinin MÖ 5000'lerden öncesine dayandığını düşünmektedirler. Jüpiter tapınağının altında yapılan kazılarda, Erken Tunç Çağı (MÖ 3000-2300) ve Orta Tunç Çağı (MÖ 2000-1600) dönemlerine ait eşya ve aletler bulmuşlardır…

Baalbek'in bu çağlarda neye benzediği tam bilinmemekle birlikte şehrin kalıntıları arasında uzanan 1200 ton ağırlığındaki kusursuz kesilmiş bir devasa taş, günümüzde de gizemini korumaktadır. (Önünde toplu halde resim çektirilmiş taş blok.)
Bunun dışında dünyanın en büyük tapınak kenti olarak bilinen Baalbek’teki tek parça halindeki işlenmiş diğer üç blok halindeki taşlar da görenleri hayrete düşüyor. Uzunluğu 23 metre, yüksekliği 4,5 metre ve genişliği 4 metre olan taşların ağırlığı 2 bin tona yaklaşıyor. Ayrıca son bulunan en büyük taş blok ise diğerlerinden çok daha yüksekte ve site alanından farklı bir noktada olmasıysa Baalbek'in depremlerle değişen antik yerleşim alanının ne tür gizemleri toprak altında barındırdığına bir örnektir.  Diğer bir hayret uyandıran olgu ise bu taşların yüzlerce kilometre öteden bu bölgeye getirilmiş olmasıdır… 











Bu dev kütleli taşların nasıl bir platformun parçaları olduğu henüz bir muammadır…
Ayrıca bakınız >>>  http://en.wikipedia.org/wiki/Baalbek

Tiwanaku ise en eski İnka medeniyetine ait bir yerleşkedir. 
Tarihî Tiwanaku şehri, MÖ 1500'den M.S. 1200'e kadar Titikaka Gölü çevresinde yaşamış bir kültürün dinî ve yönetimsel merkeziydi. Bu şehri kuran uygarlığın hüküm sürdüğü dönem hakkında değişik görüşler mevcuttur. Baskın görüşe göre, sözkonusu uygarlık, Titicaca Gölü’nün güney kıyılarında “Güneş Kenti” adlı arkeolojik sit alanı civarlarında doğmuştur. Gelişimi hakkında fazla bilgi olmamakla birlikte arkeolojik araştırmalar, bu uygarlığın gelişiminin Titicaca Gölü’nün güney ve güneydoğu yönünde olduğunu göstermektedir ki, bu topraklar günümüzde Şili’nin kuzeyini ve Bolivya’nın batısını kapsar. Fakat günümüzde yapılan bazı araştırmalar bu uygarlığın en eski kentinin 12.000 yıl öncesine dayandığını göstermektedir.
Tarihî Tiwanaku şehri eskiden hemen gölün kıyısında güney ucunda bulunuyordu. Buharlaşma ile beraber göl o zamanki genişliğini kaybetmiş; böylece şehir bugün kıyıya yaklaşık 20 km uzaklıkta kalmıştır.


Tiwanaku kentinde, bu kadar çok büyük yapının dikilmiş olmasının sebebleri halen bilinmemektedir. Tamamen astronomik bakış açısı ile kurulmuş bu yerleşim biriminin, dini amaçların da göz önüne alınarak inşa edildiği tahmin edilmektedir. Tonlarca ağırlığında taşlar, tıpkı Baalbek'teki örneklerde olduğu gibi en az 300 km uzaklıktaki taş ocağından getirilmişlerdir.
Ayrıca, maden eritme, lehim yapma ve gümüşle kaplama tekniklerini bilen Güney Amerika’daki Tiwanaku uygarlığı, bölgenin yerlisi Aymaralar tarafından devlerin inşa ettiği bir uygarlık olarakta anılır…
Üst düzey astronomi bilgilerine ve mimari açıdan günümüz için bile ustalıklar içeren donanıma sahip bu toplum, arkeolojinin insanlığın medeni gelişimini izah ederken kullandığı cilatı taş devri, tunç devri gibi kronolojik tanımlamalarını alt üst eden bir geçmişe sahiptir. Bu gizemli uygarlığın tarihi, bazı arkeologların başlangıcını M.Ö. 12.000’e kadar indirdiği bir geçmişe uzanmaktadır. (Tüm bu tarihlendirmeler afaki veriler içermekle birlikte bizce en eski Baalbek ile aynı dönemde yapılmış bir başka kıtadaki bir başka benzer "Güneş Şehri"dir, Tiwanaku… Her ne kadar Baaalbek'in o tarihlerde nasıl bir yerleşim planı olduğunu henüz bilemesekte… )
Elbette onların inşa ettiği güneş kapsının da hangi amaçla yapıldığı meselesi gizemini korumaktadır. Güneş Kapısı’nın bir yıldız geçidi mi olduğu sorusuna, Titicaca gölünün civarında yaşayan Aymara yerlileri, geçmişte olduğu gibi bugün de hiç düşünmeden “Evet” diyorlar. Onların gözünde Güneş Kapısı sadece sembolik bir anlama sahip değil, üstün bir teknoloji ile donatılmış olan devler ırkının kullandığı gerçek bir kapı. 

Güneş ışınlarının doğuş-batış zamanlarında kapıdan süzülüşü sadece görsellik ve estetiği çağrıştırmaz. Onlar tıpkı Maya uygarlığına atalarından kalan detaylı astronomi bilgilerine benzer bilgilerle donanımlıdırlar. Peki, ama bu kadar detaylı astronomi bilgilerine neden gerek duymuşlardır? Bu bilgiler belli zamanlar için midir?
Ay ve Güneş’e verdikleri önem, gezegendeki konumlarına itinayla tutulan kayıtları, tanrılar ve onların uçan araçları, yerlilerin sözlü efsanelerinin temelini oluşturmaktadır. Tiwanakulular, uygarlıklarını tarımın neredeyse imkânsız olduğu yerlerde kurmuşlardır. Bu detay gibi gözüken şey, aslında bir uyarlığı uygarlık yapan şeydir. Ama ilginç olan nokta şudur ki, Tiwanaku’nun tarım yapma kaygısı neredeyse hiç olmamıştır.

Bazı arkeologların ve tarihçilerin üzerine basarak söyledikleri gibi, eğer Tiwanaku M.Ö. 10.000 daha eski ise, o zaman son buzul çağının bitimine denk gelmektedir. Bu durum ise daha çok soruya neden olacak cinstendir.
Tiwanaku'nun Puma Punku diye anılan bölgesinde ise bugünkü kalıntılar, çok daha yüksek bir yapının yıkılmış taban alanını oluşturmaktadır.


Bu bölgedeki monolit / yekpare heykeller, Paskalya daki  heykelleri andırmaktadır.  



Paskalya adası ise yine devasa heykelleri ile- Tiwanaku medeniyeti gibi gizemini koruyan bir başka antik kalıntıları barındırmaktadır. Tüm bu yapıtların ortak yönü ise gök yüzünden gelen sarışın mavi gözlü tanrılara adanmış efsaneleri barındırmalarıdır…Ada boyunca yayılmış yüzlerce heykelinde yine Tiwanaku kadar eski bir medeniyete ait olduğu düşünülmekte…
Ayrıca bakınız >>>
http://tr.wikipedia.org/wiki/Tiwanaku
Tiwanaku'nun Puma Punku harabelerindeki iki sembole dikkatinizi çekmek istiyoruz. Bu iki sembol Tibet uygarlığından, Türklere ve Germenlere ortak bir bereket sombolü olan svastika ve yine orta asya kültüründe ve Hint-Tibet kültüründe "kara güneş" diye adlandırılan artı şeklindeki semboldür.
Bu iki sembolün güney Amerika'nın Ant dağlarında  Puma Punku alanındaki yapının farklı yerlerinde rastlanması ise ayrı bir soru işareti yaratmaktadır. 

Daha önceki yazılarımızda bu iki sembolün değiştirilmiş bir paralel olasılık evreninde bizim tarihimizdeki nazilerin aksine, dünyaya medeniyet getirmiş bir sistemin sembolleri olduğunu izah etmeye çalışmıştık. Tarihe müdahale eden siyonist bir çetenin ise bu sembolleri terörize ederek, kendi ideolojik idealleri uğruna yeni bir Nazizm kurduğunu ve paralel evrende kendi acımasız ideolojilerine darbe indiren sistemden böylelikle intikam aldıklarını paylaşmıştık.
Bu siyonist zaman aşırı çete henüz tarihe müdahale etmemişken, medeni dünyanın bir zaman yolcusu olan Zül Karneyn, söz konusu sembolü kendi gemisinde amblem olarak taşıyor olmalıydı. Belkide bunun bir yansıması olarak Tiwanaku'nun binlerce yıl öncesinde yaşamış topluluğu, bu gökten gelen insan tanrı ilan ettikleri kişilere ithafen bu sembolleri kullanmış olabilirler….

Bilinen tarihe en son Reich sembolü olarak geçen bu şekillerin, Orta Asya ve Tibet uygarlığından bu denli uzak coğrafyadaki, bu denli eski yapıların duvarlarına işlenmiş olması, henüz açıklanamayan bir başka olgudur.
(Önceki yazılarımızda paylaştığımız Reich ve Svastika sembolleri taşıyan UFO resimlerini ve resmi belgelerini tekrar anımsatırız.)
Bolivya dağlarındaki Tiwanaku ve Lübnan dağlarındaki Baalbek kalıntıları bizce, gök yüzünden inen bir taşıt için tasarlanmış iniş platformalarını da barındırmaktadır. Bu platformların gelecekte arkeolojik kazılarla ortaya çıkarılacağını düşünmekteyiz.
Yine Ant dağlarının tepesine kurulmuş bir başka şehir ise henüz tarihinin ne zamana uzandığı ve neden bu denli yüksekte kurulduğu bilinmeyen, Machu Pıcchu antik kentidir… 
Bakınız>>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Machu_Picchu
Haritada bu noktadan batı ya doğru gittiğimizde Nazca düzlükleri diye anılan bir başka gizemli bölge karşımıza çıkar.
Nazca düzlüklerindeki, sadece gök yüzünden belirli bir mesafeden fark edilebilen sembollerse hala açıklanmayı beklemektedir…
Ve yöre halkının ağızlarındaki efsane, Tiwanaku, Machu Picchu ve Amerika kıtasının diğer bölgelerindeki en eski mitolojik verilerle aynıdır… Gökten gelen beyaz ırktan "insan ilahlar"…



















Ayrıca bakınız >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Nazca_%C3%A7izgileri
Bir sonraki bölümümüzde yine Amerika kıtasındaki bilinen en eski medeniyet olan Olmeklerden kalma olağandışı teknoloji ve astronomik bilgilere yer vereceğiz….


 

TIWANAKU BELGESEL (VIDEO)

ANCIENT SPACEPORT & BAALBEK STONES (VIDEO)

BAALBEK STONES (VIDEO)

Nazca Lines Peru (VIDEO)

Ancient Mysteries – Nazca Lines (VIDEO)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder