5 Ekim 2009 Pazartesi

TÜM EVRENDE GEÇERLİ DİN:


TÜM EVRENDE GEÇERLİ DİN:

Al-i İmran-19 “Allâh katında din, İslâmdır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf aralarındaki aşirılık yüzünden ayrılığa düştüler. “

Allah katında geçerli din islamdır. İslam kelimesinin anlamı yalnızca tanrıya boyun eğmek, tüm insanlar arasında özgürlük ve barışı sağlamak demektir. İslam kelimesini şimdiki İslamiyet ile özdes zannetmek yanlıştır.

İslam Tanrının tüm elçilerine gönderdiği ilahi mesajların özüdür. Tanrı temel inanç ve uygulama esaslarından tüm dünya toplumlarına aynı dini bildirmiştir. Yani H. Ademden Hz.Muhammed’e kadar tüm ilahi mesajlar islam tanımlamasının kapsamı içindedir.

Ancak mesajın gönderildiği toplumun geleneklerinde ilahi mesaja uygun olanlar geçerli kılınmış. Geleneklerden uygun olmayan kısımlar ayıklanmış. Ancak az miktardaki ilahi mesaja zıt olan gelenekler ise yasaklanmıştır.

Bu durumda özellikle ilahi mesajı toplumuna bildiren elçinin ölümünden sonra gerçek din giderek her toplumun gelenekleriyle doldurulmuş. Bir süre sonunda da adına fetret denilen bulanık dönemler ortaya çikinca yeni bir elçi gönderilerek bu karanlık dönem aşilmıştır.

Her din belli aşamalardan geçmiştir. Doğum ve kuruluş aşaması, doğru yaşanma aşaması, kurumlaşma ve geleneklerle dolma aşması, dejenerasyon aşaması ve fetret dönemi…

Doğum ve kuruluş aşaması tanrı elçisinin yaşadığı dönemi yansıtır. Doğru yaşama aşaması genellikle elçinin ölümünün ardından belli bir süre dinin doğru biçimde yaşandığı aşamadır.

Kurumlaşma ve geleneklerle dolma aşaması dinin saydamlığının giderek artan tören ve geleneklerle doldurularak bozulmaya başladığı dönemdir.

Dejenerasyon aşamasında ise dinin aslı ve özü giderek sonradan içine katılan katkılarla ve uydurma törenlerle bozulduğu ve gerçeğin üzerinin örtüldügü dönemdir.

Her elçi başta baskıcı yönetici elitin zorbalıklarına karşi ve uydurma bir putperestlik uygulamasıyla halkın uyutulup ezildiği bir dönemde gelir. Ezilen halk için bir umut ve direniş odağı olur. Dine sarılan ezilen halkın elinde başta güç olarak tanrısal gerçekten başka hiçbir şey yoktur.

Baskıcı putperest elite karşi uzun süren mücadele sonunda zorba elitin egemenliğine son verilir. Tanrısal Gerçek bir süre egemen olur. Ancak gerek elçinin ölümünden ve gerekse dinin doğru uygulandığı kısa bir dönemin ardından eski putperest elitin kalıntıları bu sefer o dinin içinde egemenliği ele geçirir.

Başta din ezilenlerin dayanağı ve sığınağı iken bu sefer din yeni egemen sınıfın baskı ve zorbalığının aracı haline gelir. Din tekrar özünü kaybeder. Barış ve özgürlük getirmesi için indirilen din tekrar egemen sömürücü sınıfların baskı ve istila aracı haline dönüşür.

Zaten ayetin asıl anlamı gerçek dinin insanların aşirılıkları nedeniyle dejenere edildiği hakkındadır.

Dinin özü: özgürce inanmak ve insanları özgürlestirmek, insanlar ve toplumlar arasında barışı sağlamak, baskı altında kalmadan yalnızca tanrıya boyun eğme amaçlarına yönelik iken; bu kez yönetici elitin saltanatını sağlama ve sömürüyü sürdürme aracı olur.

Söz gelimi islam en fazla ezilen ve yok sayılan iki kesim olan köle ve kadınların haklarını korumak; köle ve kadınların temel insan haklarını sağlayıp giderek tüm toplumu özgürlestirme ve insanları eşit kılmak için devrimsel bir başlangıç yapmış iken sonradan bu kazanımlar bedevi saltanatlarınca geri alınmıştır.

Köleci toplum yapısı ve kadınların ikinci plana atılması uygulaması bedevi anlayışa dayalı saltanat egemenliğinin dinsel payandaları olan ulema tarafından sağlamlaştırılmıştır. Kuran ile özgürlükçü düşünceye dayalı bir anlayış üzerine toplumun geliştirilmesinin yolu açılmışken; tanrı elçisi ile arkadaşlarının döneminin ardından Emevi ve Abbasi dönemlerinde özgür düşünce açılımlarının sindirildiği dönemler başlamıştır.

Örnegin Ebu Hanife; Emevilerin son dönemi ile Abbasilerin ilk döneminde yaşamış ve her iki dönemde zulüm ve baskı görmüş, Abbasilerin döneminde hapiste ölmüstür. Ebu Hanife yaşamı boyunca bir mezhep kurmamışken onun ölümünün ardından ögrencileri Abbasi saltanatının kadılık ve diğer görevlerini kabul etmişler ve ilk mezhebi kurmuşlardır. Mezhebin adına da aslında görüşleri o mezhep içinde oldukça azınlıkta olmasına rağmen hocalarının adına dayanarak Hanefi mezhebi adını vermişlerdir.

Unutulmasın ki benim söylediklerimin tümü islam peygamberinin hadislerinde mevcuttur. Onun yaşadığı ve önerdigi islam yaşam anlayışının günümüze yansıtılmasından başka bir şey değildir. Ve hiçbir ideolojik saplantı tarafından asla sahiplenilemez.

Bu ayetin işari manası olarak asıl anlatmak istediğim şudur: Tüm evren de Tanrının dini olan tek din egemendir. Aynı inanç esaslarına ve temel uygulamalara sahiptir.

NAMAZ: EVRENSEL KULLUK BİÇİMİ

Namaz olarak bildirilen kulluk yani yaratıcıya karşi gösterilen teşekkür görevi tüm dünya dinlerinde aşağı yukarı aynıdır. Namaz temel olarak 4 ana davranış biçimi ve bunlarla birlikte söylenen sözlerden ibaret olarak tanrıya yönelişi simgelemektedir.

Namaz hareketleri tüm evrendeki varlıkları sembolize eder. Tüm evrendeki varlıkların tanrıya boyun eğmesini simgeler. Doğumdan ölüme tüm hayat aşamaları namazda belirtilmiştir. Yaratılmış tüm canlı ve cansız varlıkların cinsleri namazın içinde anlatılmıştır.

Namaz kılan tüm evrendeki varlıkların şükür ve kulluk görevini Tanrının yer yüzündeki halifesi olarak Ona takdim etmektedir. Namaz insanın tanrısal gerçeği arama yolundaki yolculuğunu simgelemektedir. Namaz insanın özünü ve sözünü, bedenini ve ruhunu tanrıya yöneltmesidir. Namaz ile insan dış dünyadan ve kendi varlığından kopup Tanrının katına çikmaktadir.

Namaz halen musevilik, Hıristiyanlık, İslamiyet ve uzak doğu dinlerinin tüm dinsel uygulamalarında bölümler halinde uygulanmaktadır. Namazın temel dört davranış biçimi olan ayakta durmak, eğilmek, yere kapanmak ve oturmak eylemleri kısımlar halinde tüm dinlerde uygulana gelmektedir.

Musevilik, Hıristiyanlık ve islamın namaz uygulaması zaten birbirinden ayrı zannedilen halbuki İbrahim peygamberin dininin geleneğini sürdüren bu üç dinde de aşağı yukarı aynıdır. Uzak doğu dinlerinde ise özellikle secde uygulamasıyla halen yaşamaktadır.

CENNETE KİMLER GİDECEK ?

Bakara-62 “İman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar, Sabiîlerden her kim Tanrıya ve âhiret gününe iman eder ve güzel işler yaparsa, elbette onların Rabbi yanında ödülleri vardır. Onlar için herhangi bir korku olmadığı gibi kendilerini üzecek bir şey de yoktur.

Adem’den Son Peygambere kadar inanç esasları aynıdır. Tanrının varlık ve birliğine, meleklerine, kitaplarına, elçilerine, ahiret gününe inanan ancak tanrının indirdiği ilahi mesajlar ve elçileri arasında ayırım yapmayan herkes cennete girecektir.

İnsanlardan istenen şey hiç birini ayırt etmeden tüm ilahi mesajları ve elçileri kabul etmektir. Gerçek inanç tümünü eksiksiz kabul etmektir. Bunu kabul ederim ötekini kabul etmem diyen gerçek inanç sahibi değildir. Temel inanç esaslarında aynı olan dinler uygulamalar konusunda kendi toplumlarının gereklerine göre olmak zorundadır.

Tanrı katında tek bir din vardır. Bu da Kuranda islam kelimesiyle tanımlanan ancak bütün dinlerin özü olan tanrıya teslim olma ve evrenle barışık yaşama dinidir.

Tanrının dini çok sade inanç ve uygulamalardan ibaret iken; bugün dünya dinlerini incelediğimizde bir çok çesit Yahudilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık hatta diğer dinlerin de bir çok versiyonlarıyla karşilaşiyoruz.

Evrenin tümünde aynı din geçerlidir. Bütün elçiler aynı mesajı getirmişlerdir. Daha sonra her din sahibi kendi geleneksel ayrıntılarını ilahi mesajın içine doldurmuş, dinlerini yaşanmaz derecede zorlaştırmış ve bir birine düşman haline getirmişlerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder