“
(dikilenlerinden, ayaklarından) birinin başına ulaşamadı... Sonra Allah, kanatlarını ve kuvvetini bir kat daha artırdı ve kendisine uçmasını emretti... Bunun üzerine (O Melek) otuzbinyıl miktar kadar daha uçtu da yine
(Arş’ın ayaklarına) vasıl olamadı... Allah Ona şöyle vahyetti: “Ey Melek!... Eğer sen kanatların ve kuvvetin ile Sur’un Nefhine kadar dahi uçacak olsan, Arş’ımın bacağına ulaşamazsın”... Bunun üzerine Melek: “Subhane Rabbiyel A’la” dedi... Allah da: “Sebbihisme Rabbikel A’la”yı inzal etti... HatemünNebî s.a.v. de: “Onu
(Subhane Rabbiyel A’la’yı) secdelerinizde kılın” dedi>...”
(Hasan GÜLER-B Meal)
Arşta esmalar terkipsel yapılar olarak açığa çıktığında melek/enerji olarak var olurlar…
Yani esma ayrı, melek ayrı şekilde; iki ayrı yapı söz konusu değildir… Gerçekte esma vardır; melek esmanın gölgesidir, yansımasıdır… Meleğin Arş’a ulaşması demek; meleğin aslına rücü etmesiyle varlığının yok olması demektir… Melek ayrı bir varlıkmış gibi Arş’a, esmasına, Rabbine ulaşamaz… Musa’ya ulaşan “sen beni göremezsin” hitabı burada da duyulur… Burası miraçta Cebrail’in; “ben buradan sonra yokum” dediği yerdir.
Arş’ta esma vardır; meleğin orada varlığı yoktur…Orada melek yok olur, esma kalır…
Örneğin atom boyutuna göre maddenin olmaması, enerji boyutuna göre atomun olmaması gibi, esma boyutuna göre enerji/melek boyutu yoktur… O halde Arş’ta esmalara yetişecek, melek adında ayrı bir varlık yoktur… Her varlık kendi boyutunda var olur, var algılanır… Bir alt boyuttaki varlık, bir üst boyutun varlığı ile var olur; bir üst boyutta göre bir alt boyut yok hükmündedir…
Melekten Allah’a hal diliyle sesleniş “Subhane Rabbiyel A’la”dır… Rabbin Arş denilen A’la olan esma boyutu hiçbir boyutla sınırlanamaz… Her boyut ve canlıları esma terkipleriyle meydana gelir, ama esmalar orjin halleriyle sınırsız-sonsuz olduğundan hiçbir terkip mana ile sınırlanamazlar… Meleki ve ondan sonraki boyutlar bu doğal halleri ile secdededirler… Yani esma boyutuna göre diğer boyutlar yok hükmündedirler… Halleriyle melekler ve dolayısıyla onlardan meydana gelen tüm boyutlar ve canlıları secde halindedir… Rabbin hükmü, esmasının özellikleri onlarda açığa çıkmaktadır… Rab ise subhandır, hiçbir mana ile sınırlanamaz…
“Sebbihisme Rabbikel A’la” ise alemlerin Rabbi olan Allah’tan meleki boyuta ve ondan meydana gelen tüm boyutlaradır… Arş boyutunda esma sahibi Allah Sebbih özelliği ile sayısız yaratımda olduğunu açıklamaktadır… Meleki ve diğer boyutların varlığının, esmalarından yaratıldığını duyurmaktadır…
Hz.Muhammed(SAV)’in “tesbih edenlerin en faziletlisi” diye isimlendirdiği A’la Suresini kapasitemiz yettiği, aklımıza gelen manalarla yorumlayacağız… Yorumumuz birkaç mertebeden bakışımızla oluşacaktır… Elbette her ayette nice manalar vardır… Biz sadece bize yansıyanları yazıyoruz… Allah Aliym’dir, Hakıym’dir…
Hatalar Bizden… İsabet Kaynaktan…
A`LÂ SÛRESİ
AYETLERİN MÂNÂSI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHIYM
1-) Sebbihisme Rabbikel`A`la;
Rabbinin en a’la ismi’ni (Allah’ı?) tesbih et (secde et?) !.
SAFİ YORUM:
Sebbih, yüzme/hareketlenme ile sınırsız-sonsuz-sayısız(A’la/a’li/yüce) yaratmadadır(Rab özelliği)… Meleki/enerji boyutunda sebbih özelliğini günümüzde en yakın manalandırma titreşimdir… O sebbih özelliği ile sayısız yaratımdadır. O’nun titreşim özelliği ile yaratımının sınırı ve sonu yoktur… Sebbih/titreşim özelliği ile evren içre evrenler yaratılmıştır. Enerji dalgalarının titreşimiyle sayısız boyutlar ve canlıları var edilmiştir… Bu titreşen enerji dalgalarını alemlerin Rabbi olan Allah yaratmıştır…
Bu titreşen enerji dalgaları Arş denilen esma boyutun varlığı ile var olmuştur… Bu titreşen enerji dalgaları, esmaların terkipsel yapısıyla var olurlar, var algılanırlar… Gerçekte var olan Arş denilen esma boyutudur; titreşen enerji dalgalarının varlıkları hayaldir… Titreşen enerji dalgaları ilmi suretlerdir, esma terkipleridir… Allah’ın ilminde var ettiği ilmi suretlerdir; gerçekte varlık kokusu almamışlardır… Alemlerin Rabbi olan Allah’ın esmaları vardır, yücedir, kalıcıdır; yarattığı enerji ve ondan meydana getirilen tüm boyut ve canlıları, gerçekte yoktur… Allah’ın varlığı ile var etmesiyle varlardır; Allah’ın varlığı dışında varlıkları yoktur… Yani hangi açıdan bakarsak bakalım Rabbin ismi A’ladır…
2-) Elleziy haleka fesevva;
O (Allah) ki, yarattı da tesviye etti (düzenledi, eşitledi, dengeledi).
SAFİ YORUM:
O, titreşim özelliği ile yarattı da düzenledi… Titreşen enerji dalgalarını yarattı da onları belli frekanslarda düzenledi…. O; enerji dalgalarının uzunluğunu ve aralığını düzenledi… Bu düzenleme ile enerjinin belli frekanslarda titreşmesini sağladı… Frekans; enerji dalgalarının değerinin zamanla sıfırdan başlayarak, pozitif yönde artması, sonra azalması, sıfır olması, negatif ters yönde artması, azalması, sıfır olması ve bu şekilde devam etmesi…
Enerji dalgalarındaki bu çok hızlı artış ve azalmalar, titreşim olarak algılanır… Enerjinin titreşim olan bu halleri mana olarak değerlendirilir… Yani gerçekte mana enerjiye eşittir… Çünkü enerji yapısındaki dalgalanmalarla, titreşimlerle bir mana açığa çıkarmış olur… Enerji ayrı, mana ayrı değildir…Tek olan şeyin yapısına enerji, hareketlenmeleri de bilinç olarak değerlendirilir…
3-) Velleziy kaddere feheda;
Ve O (Allah) ki, takdir etti (ölçüledi) de hidayet etti (kemalatını izhar için klavuzladı).
SAFİ YORUM:
Ve O ki; esmalarını ölçülendirdi de, varlığı bu şekilde var kıldı… Varlık esma terkipleriyle oluştu… Allah esmalarından dilediği sayıda ve ölçüde bir araya getirerek, açığa çıkarması ile varlıkları yaratmış oldu… Allah sınırsız-sonsuzluğu ile tek ve bir iken; ölçü ile sınırlı-sonlu-çokluğu var algılattı… Çokluk teklikten bu şekilde hidayet buldu, var oldu… Gerçek var olan ise sınırsız-sonsuz tekbir olan Allah’tır…
Ve O ki; ölçülendirerek var etti… O; enerji dalgalarının boylarını(değeri) ve salınımlarını (frekansı) belirledi, ölçülendirdi, sınırladı… Kesitsel algılama araçları olan beş duyuyu ölçülü, sınırlı algı ile yarattı… Göze, kulağa, dokunma vb. duyulara ölçü/sınır koydu… Böylece, bu ölçü gereği yaratılan kendini ve etrafını var olarak algıladı… Beş duyusunun sınırları ile varlıkları var olarak bildi…
4-) Velleziy ahrecelmer`a;
Ve O (Allah) ki, mer’a’yı (hayvanların otlağını?) çıkardı.
SAFİ YORUM:
Ve O çokluğu bu şekilde açığa çıkardı… Esmalarını belli ölçülerde bir araya getirerek çokluğu yaratmış oldu… Var olanlar Rabbin esma terkipleri ile var oldular… Var algılanılanların; Rableri, esma terkiplerinin dışında kendilerine ait varlıkları yoktur… Birim esma terkibin olan Rabbin o an açığa çıkardığı manaya verilen addır… Gerçekte Rab vardır, birim yoktur…
Ve O böylelikle, merayı/maddeyi çıkardı… Sınırlı kesitsel algılama araçları olan beş duyu ile madde dünyası algılandı… Algılama sınırları içerisine giren titreşen enerji dalgaları sinirler yardımıyla beyne iletilerek, beyinde değerlendirildi, görüntüye, sese, vb. dönüştü… Bizde madde boyutunu algılar olduk… Madde boyutu da bu şekilde yaratılmış oldu… Beş duyu sınırları içine giren enerji dalgaları değerlendirilerek görüntü, ses vb. şeklinde algılandı... Alınan enerji dalgaları, dalga yapımızla çakışarak, ışıklar açığa çıkardı… Bu enerji dalgalarının çakışmasıyla açığa çıkan ışıklar tarafımızdan görüntü, açığa çıkan gürültülerde ses olarak değerlendirildi…
5-) Fece`alehu ğusaen ahva;
(Sonra) da onu simsiyah çer-çöp kıldı.
SAFİ YORUM:
Birimin Rabbinin varlığı dışında kendine ait varlığı yoktur… Birim bu manada karanlıkta, yokluktadır, değersizdir… Birimin değeri ve varlığı Rabbi iledir… Birim Rabsiz yok olup, değersizdir… Maddi boyutu/dünya hayatını karanlık ve değersiz kıldı… Çünkü gerçekte maddi boyutun bir varlığı ve dolayısı ile değeri yoktur… Beş duyunun var algılatması ile var sanılır… Titreşen enerji dalgaları beş duyu ile madde dünyası olarak algılanır… Enerji dalgaları ise ışıl ışıldır, aydınlıktır ve değerlidir… Çünkü enerji dalgaları ile varız, gerçek varlığımız ışıl ışıl, aydınlık… Aslında biz enerji kökenli, ışınsal varlıklarız… Ölümün tadılması ile birlikte enerji dalga bedenimiz, ışınsal bedenimiz olan ruhumuz ile bunu fark edeceğiz… Adeta ışıl ışıl olan bu boyutu göreceğiz…Şu an algılanan madde boyutu, algılanacak o boyutun yanında sönük ve değersiz kalacaktır…
6-) Senukriüke fela tensa;
Sana OKUtacağız da (Onu) unutmayacaksın.
SAFİ YORUM:
Birimden açığa çıkanlar birimin özünden OKU’duklarıdır… Birim esma terkibi ile var olduğuna göre, birimde sürekli olarak esmalar açığa çıkacak, yani birim esmalarını OKU’yacaktır… Birimin esmaları dışında varlığı yoktur… Efal denilen esmaların algılanışıdır… Esma ayrı efal ayrı değildir… Esmalar efal olarak algılanır…
OKU’ma denen olayın gerçeği, kesitsel algılama araçlarımız olan beş duyunun titreşen enerji dalgalarından sınırları içerisine girenleri alıp, beyinde değerlendirmesi ile maddeyi var olarak algılamasıdır… Bu şekilde olan OKU’ma elbette unutulmaz… Çünkü insan beş duyu ile yaratılmıştır, beş duyusu ile yaşamakta, hayatı beş duyu ile OKU’maktadır... Özlerdeki enerji dalgalarının taşıdıkları bilinç senden açığa çıkacaktır… Çünkü senin bu enerji dalganın dışında varlığın yok… Elbette bu enerji ve ondaki bilinç açığa çıkacaktır… Sen bu OKU’mayı unutmayacaksın, senin bu OKU’mayı unutma ihtimalin, seçeneğin yok…
7-) İlla maşaAllah* inneHu ya`lemulcehre ve ma yahfa;
MaşaAllah (Allah’ın dilediği) müstesna... Muhakkak ki O, cehri (açığa çıkanı) de bilir, gizleneni de.
SAFİ YORUM:
Allah’ın diledikleri OKU’nur… Yani Allah’ın ölçülü olarak yarattığı, ölçüleri içerisine girenleri OKU’r… Yaratılan denen ölçülü varlık; sınırları dışındakileri OKU’yamaz… Beş duyumuzun sınırları içine giren titreşen enerji dalgalarını OKU’r, maddeyi var algılarız… Beş duyumuzun sınırları dışındaki titreşen dalgaları OKU’yamaz, o boyutları algılayamayız… Muhakkak ki O; boyutların zatı, gerçeği olarak bizim algıladığımız ve algılayamadığımız tüm boyutları bilir… Senin varlığını oluşturan bu bilinçli enerjiyi, Allah dilediği gibi yarattığı, takdir ettiği, yani ölçülendirdiği için, Allah’ın dilediği manalar senden açığa çıkacaktır… Allah’ın dilemediği, yaratmadığı, sana takdir etmediği, ölçülendirmediği, sınırların dışındaki manalar senden açığa çıkmayacaktır… Allah; bize açık ve gizli olan tüm enerji dalgaları bilir, yaratıcısı ve takdir edicisi olması dolayısıyla…
8-) Ve nüyessirüke lilyüsra;
Biz sana Yüsra’yı (en kolayı, en kolay yolu) müyesser edeceğiz.
SAFİ YORUM:
Yukarıda anlatılan sistemi anladıysan; sen titreşen enerji dalga yapına uygun dalgaları alıp değerlendireceğini de anlamış olursun… Bu iş otomatikman olmaktadır… Senin bu sistemi bilmen veya bilmemen bir şeyi değiştirmez… Herkes yapısına uygun dalgaları algılayacak, değerlendirecektir ve bir mana açığa çıkaracaktır… Her şey bu işi kolaylıkla, her an yapmaktadır… Kimse yapısına uygun olmayan dalgaları alıp değerlendiremez… Herkes kendisine bu şekilde, bu sistemle kolaylaştırılanı her an kolaylıkla başarmaktadır… Allah bu manada, kimseye güç yetiremeyeceği yük yüklememiştir… Bu manada herkes, üzerine yüklenen yükü kolaylıkla taşımaktadır… Beşeri değerlendirmede, kendisine zor gelse de, üstesinden gelemediğini sansa da, Allah’ın dilediğini başaracaktır… Sonuçta Allah’ın dileği yerine gelecektir… Herkes her an kolaylıkla, Allah’ın dileğini yerine getirmektedir…
9-) Fezekkir in nefe`atizzikra;
Eğer zikra (hatırlatma, öğüt) fayda verirse, tezkir et (hatırlat, öğüt ver).
SAFİ YORUM:
Eğer hatırlatma/öğütlerinden hareketlenen, titreşen enerji dalgaları karşındakinin dalga yapısına uygunsa, bu hatırlatma/öğüt ona fayda verir… Yani insanlar yapılarıyla aynı frekanstaki dalgaları değerlendirirler… Yapısı dışındaki farklı dalgaları algılayamadıkları için değerlendiremezler… Öğüdü bile değerlendirmek, O’nun aynı frekansta yaratmasıyla gerçekleşir… O yaratır, takdir eder… Zikir, hatırlatma, öğüt denen sana gelen dalgalardan, dalga yapına uygunları alıp değerlendireceksin, dalga yapına uygun olmayanları alamayacak değerlendiremeyeceksin…
10-) Seyezzekkerü men yahşa;
Haşyet duyan (ilmin tesir ettiği) tezekkür edecektir.
SAFİ YORUM:
Hatırlatmanın açığa çıkardığı frekanstaki enerji dalgalarıyla aynı frekansta olanlar etkilenir, haşyet duyarlar, kalpleri titrer, kendilerinden geçerler, maddesel varlıklarının olmadığını anlarlar… Haşyet denilen kalp titremesi hali dahi, bilincin hatırlatma denilen bu titreşimlerin alınması ile mümkün olabilir… Haşyet halini oluşturacak, bilinç yüklü dalgaların alınmasıyla TİTREŞİR KALPLER… Bu titreşimleri alanlar, sadece Allah’ın var olduğunu, kendilerinin birimsel varlıklarının yokluğunu hissettikleri an kalpleri titrer… Allah’ın sınırsız-sonsuzluğunun oluşturduğu haşyet hali ile hiçliklerini hatırlarlar…
Öğütten etkilenmek, haşyet duymak bile, O’nun yaratması ve takdiri iledir… Hatırlatma, öğüt denilen, her an alınan dalgalar, dalgasal yapımıza uyanlardır… O halde öğüt verenler, “ben öğüt verdim de, o yola geldi” dememelidirler… Öğüt alanlarda “ben öğüt aldım da, yola geldim" dememelidirler… Gerçek öğüdü veren ve alan “Allah dilediğini yapar, Allah’ın dediği olur” der… Çünkü gerçek hatırlatmayı yapan, öğüt veren Allah’tır… Allah her an açıkladığımız bu sistemle hatırlatma ve öğüt yaymaktadır, takdirinde olanlara…
Allah sınırlı enerji dalgaları ile yarattıklarına, o sınırlar içine giren dalgaları algılatarak her an hatırlatma yapmakta, öğüt vermiş olmaktadır… Said dalgasal yapıya sahip olanlar, said olan dalgaları alıp değerlendirecekler, gereğini yaşayacaklardır… Şakiy olan dalgalar yapılarına uygun olmadığından onları almayacaklardır… Said olan dalgalar yapılarına uygun olduğundan onları alacak, değerlendirecek, said olarak yaşayacaklardır… Şakıy olarak yaşadıkları sanılanlarda bu sistem gereği, gerçekte said olan hayatlarını said olarak tamamlayacaklardır… Said olan dalga yapıyla yaratılanlar, said olan dalgaları değerlendirdiğinden, said olarak ömürlerini tamamlayacaklardır…
11-) Ve yetecennebühel`eşka;
En şakıy ise ondan kaçacaktır/uzaklaşacaktır.
SAFİ YORUM:
Öğüdün açığa çıkardığı frekanstaki enerji dalgalarıyla aynı frekansta olmayanlar, alıp değerlendiremezler… Öğüdün açığa çıkardığı dalgalar onlara uzaktır… Öğütten mahrum kalmak, alıp değerlendirememek bile Allah’ın yaratması ve takdiri iledir… O halde öğüdü almayanlara öğüt vermede ısrar edilmemelidir… Öğüt almayanlar hor görülmemeli, aşağılanmamalı, küçümsenmemeli, kötülüğe maruz bırakılmamalıdır… Hatırlatma, öğüt sağlayacak enerji dalgaları, kişinin dalga yapısı sınırları dışında ise, bu dalgaları alamayacaktır…
Dalga yapısının sınırları içine giren şakıy halini oluşturan enerji dalgalarını alacak, değerlendirecek ve gereği kötü amelleri sergileyecektir… Şakıy olanda, bunu bu açıkladığımız sistemle kolaylıkla başaracaktır… Şakıy olan dalgasal yapısına uygun şakıy dalgaları otomatik olarak alacaktır… Yapısına uygun olmayan said dalgaları alamayacak, değerlendiremeyecektir… Allah’ın dileği, takdiri ile böylece gerçekleşecektir… Şakıy dalgasal yapıyla yaratılmış olduklarından, şakıy olan dalgaları değerlendirecek ve şakıy olarak yaşayacaklardır… Said olarak yaşadıkları sanılanlarda bu sistem gereği, gerçekte şakıy olan hayatlarını şakıy olarak tamamlayacaklardır… Şakıy olan dalga yapıyla yaratılanlar, şakıy olan dalgaları değerlendirdiğinden, şakıy olarak ömürlerini tamamlayacaklardır…
12-) Elleziy yaslennarelkübra;
O (en şakı) ki, en büyük nar’a (Allah’dan ebedi tard edilmişliğe) maruz kalır.
SAFİ YORUM:
Bu ayette; zaten şaki denilen öğüt almayanın, bu yaratılış sistemi gereği zaten en büyük cezaya maruz kaldığı açıklanmaktadır… Yapısını oluşturan dalgalar gereği, mahrum oldukları dalgalar sonucu bu gerçeğe eremez, gereğini yaşayamazlar… Yapılarına uygun aldıkları dalgalar ile sürekli bir ateş, acı, azap içindedirler… Onlara kızmak yerine, belki acımak gerekir… Dünyada en büyük nardadır… Madde boyutu enerji dalgalarının algılarla sınırlı algılanması ile var algılanır… Gerçekte madde her an büyük bir ateşte, yokluktadır… Dünya hayatına bel bağlayanlar, ölümü tatmakla birlikte, maddenin ateşte, yoklukta olduğunu görecek, enerji dalgalarından oluşmuş boyuta güçsüz enerji ile geçmenin sıkıntısını yaşayacaklardır…
13-) Sümme la yemutü fiyha ve la yahya;
Sonra orada ne ölür (kurtulur), ne de dirilir (sürekli azab, ölme-dirilme yaşarlar).
SAFİ YORUM:
Onların dünya hayatında, içinde bulundukları manevi ateş, bu yakıcı durum, bu azap onlara öğütte olmaz… Bu ateş onların birimsel varlıklarında manen ölüp, gerçek varlıklarıyla manen dirilmelerini de sağlamaz… Tanıdıklarını, mallarını, işlerini, sağlıklarını vb. kaybetmek onlara nasihat etmez… Yani bu ateşin, kendilerini geliştirici bir rolü de yoktur… Onlar öbür alemde de azap, acı çekerler… Yapılarını oluşturan enerji dalgaları yok olamadığından, azapları da bitmez… Ayrıca kimse için bu gerçekleri bilmek, enerji varlığını bilmek, madde yapılarını da ortadan kaldırmaz… Madde yapılarının da, enerji yapılarının da hakkını vermek zorunludur… Maddi varlığımız için yemek, içmek, dinlenmek vb. gereklidir… Enerji yapımız içinde namaz, oruç, zekat, zikir, tefekkür vb. gereklidir…
14-) Kad efleha men tezekkâ;
Arınıp tezkiye olan, gerçekten kurtulmuştur.
SAFİ YORUM:
Bu gibi yaşanan olayları kendilerini geliştirme yolunda değerlendirenler kurtulmuştur… Bu kurtulanlarda ancak arınanlardır, yani bu yolda gerekli dalgaları alıp değerlendiren, o kapasitede, aynı frekansta, benzer dalgalarla yaratılanlardır… Ancak Allah’ın bu şekilde arındırıp, temize çıkardıkları kurtulmuştur… O halde arınmadığından dolayı temize çıkamayanları kınamamak gerekir…Takdir Allah’ındır… Kurtuluşa ermek için maddi ve enerji yapımızın gereklerini karşılamak, kendimize zarar vermeden temize çıkmamız gerekir… Gerçek arınma “sadece Allah var” şuuruyla yaşatır… Bu bilinçle yaşayanda ikilik, ayrım olmaz… Onun için Allah ve Allah’ın dileği vardır… Allah’ın dileği de her an yerine gelmektedir…
15-) Ve zekeresme Rabbihi fesalla;
Ve Rabbinin ismini zikredip de bilfiil salat (müşahade) eden (kurtulmuştur).
SAFİ YORUM:
Her şeyin Rab özelliği ile yaratıldığını hatırlayıp, bunu bilfiil müşahede eden, gereğini fiilleriyle yaşayan kurtulmuştur… Bunun içinde kurtuluşa erdirecek Rabbin özelliklerine dayanan enerji dalgalarını alacak yapıda yaratılmış olması gerekir… Her enerji dalgası bir mana taşır… Öz manada bakar isek; her şey her an Rabbinin esma terkibinin açığa çıkarması ile var olduğundan, Rabbini müşahede eder, Rabbine yönelmiştir… Yani öz manada her şey yolunda, rayında ilerlemektedir… Varlıkta sorun, eksiklik, yanlışlık yoktur Rab tüm manalarını açığa çıkarmaktadır. O halde her şey yolundadır… Bu manada istediğimiz kadar bakalım, eksiklik göremeyiz…
16-) Bel tü`sirunelhayateddünya;
Fakat siz (Rabbinizin zikrinden ve salatından perdeleyen) dünya hayatını (en aşağı hayat mertebesini) tercih ediyorsunuz.
SAFİ YORUM:
Fakat siz, dünya hayatına dönük, madde boyutunda varlığı değerlendiriyorsunuz… Ayrı ayrı varlıklar, ayrı ayrı iradeler vb. görüyor, dünyaya dönük değerlendirmeler yapıyorsunuz… Beş duyunuz ile varlıklar algılıyorsunuz… Bu açıdan baktığınızda varlıkta eksiklik, noksanlık, yanlışlık vb. var sanıyorsunuz… Kafanızda bir doru, güzel, tam vb. standardı oluşturuyor, her şeyi onlarla kıyaslıyor, eksik, noksan, çirkin, yanlış hükmü veriyorsunuz… Gerçek manada ise; alemlerin Rabbi Allah’ın dilediğini yapamama veya göresel manalarla sınırlanması noksanlık, eksiklik, yanlışlık vb. olurdu… Alemlerin Rabbi Allah dilediğini yapar, dilemesinde sınır tanımaz… O’nun dileğinin kendisine bir yarar veya zarar vermesi mümkün olmadığından, her istediği mananın açığa çıkmasını diler… Yarar veya zarar bize göredir… Tek bir olan Allah, tüm ikilemlerden, kıyaslamalardan beridir…
17-) Vel`ahıretü hayrun ve ebka;
Halbuki Ahiret (kudret-bilinç boyutu) daha hayırlı ve daha kalıcıdır.
SAFİ YORUM:
Enerji-bilinç boyutu varlığını Allah’ın kudret ve ilminden alır… Allah’ın kudreti ve ilmi tarafımızdan enerji ve bilinç olarak değerlendirilir… Halbuki kudret/enerji-ilim/bilinç boyutu iyi ve kalıcı olandır… Çünkü varlık gerçekte enerji boyutunda var edilir… Enerji boyutundaki hareketlenmeler, dalgalanmalar, titreşimler tarafımızdan madde olarak algılanır… Halbuki gerçekte oluşum enerji boyutunda olmaktadır… Madde boyutu bu halde geçici; enerji boyutu kalıcıdır… Sonsuza kadar sürecek ömrümüz enerji boyutlarında devam edecektir… O halde bu boyutları tanımak, o boyut şartlarını öğrenmek, o boyutlara gereği gibi hazırlanmak, enerjimizi güçlendirmek zorundayız… Akıllı insan zamanını geçici dünya hayatı için değil; sonsuz olan ahiret hayatı için geçirir… Ahiret hayatının yanında saniyeler hükmünde olan dünya hayatını, sonsuz hayatı kazanma yönünde değerlendirmeliyiz… Kendimizi, varlığımızı şuur boyutunda bulmalı, bu boyuta da enerjimiz ile ulaşabileceğimizi aklımızdan çıkarmamalıyız…
18-) İnne hazâ lefissuhufil`ula;
Muhakkak ki bu (bildirilen realite, ilim), ilk sayfalarda (var) dır,
SAFİ YORUM:
Hakikat, gerçek şu ki ahiret denen; bu ilk sayfalardadır, enerji/meleki boyuttadır… Amentüde Allah’a imandan sonra meleklerin gelmesinin sebebi, yaratım aşamasında ilk sırayı onların almasıdır… Meleklerden sonra kitaplara, yani meleklerin taşıdıkları bilgilere, ondan sonrada rasullere yani meleklerin taşıdığı bilginin varlıkta irsal olduğu vb. yer alır… Amentü de aslında yaratılmayı açıklamaktadır… Kişi bu ilk yaratılan enerji boyutu için çalışması kendisi için daha hayırlı ve kalıcı olacaktır… Çünkü diğer boyutlar kalıcı değildir, diğer boyutlar değişirler, doğarlar, ölümü tadarlar… Ve diğer boyutlar bu ilk boyut olan enerjiyle var olurlar…
O halde bilincini arttırıp, enerjisini güçlendiren; enerji ile var olan her boyutta güçlü olarak yer bulur… Unutulmaya Allah’ın Kudret(Kadir) ismi vardır… Kudretli olan kazanır… Enerjisi zayıf olanlar gidecekleri boyutlardaki enerjileri fazla olanların azabına uğrarlar, zebun olurlar… Sayısız boyutlardan biri olan madde boyutunda yaşayan insanlar olduğu gibi, diğer boyutlarında kendine göre canlıları vardır… Şu anda o boyutların canlıları, bizim algılarımıza gizli olduklarından cin ismini almışlardır… Ama ileri alemlerde bu varlıklarda algımıza açılacaklardır… İnsan için gideceği boyuta hazırlanmak, enerjisini güçlendirmekten başka kurtuluş yolu yoktur… Aksini düşünen tanrısına inanıyordur, Allah’a değil…
19-) Suhufi İbrahiyme ve Musa;
İbrahim’in ve Musa’nın sayfalarında!.
SAFİ YORUM:
Hz. İbrahim dinin hanif yönünün sembolü; Hz. Musa dinin tenzih yönünün sembolüdür… Hz. İbrahim hanif olarak, yerde ve gökte ilah kabul etmedi… Yani yer ve göklerin gerçekte varlık kokusu almadığı, gerçek manada var olmadıkları bilincini verdi… Hz. Musa’da tenzih ile; Allah’ın hiçbir mana ile sınırlandırılamayacağını, Allah’ın Subhan olduğunu, her şeyden beri olduğunu vurguladı… Yani bu iki Rasulde aslında aynı şeyi söyledi, diğer Rasuller gibi…
Her şey Allah’ın varlığı ile var olmuştur… Ama mevcudat gerçek manada varlık kokusu almamıştır… Yerler ve gökler bizim algımıza göre vardır… Sergilenen bir ilimdir… Resim ressam değildir… Kainat Allah değildir… Kainat Allah’ın ilminin bir ürünüdür… Kainat denilen tüm boyutlarıyla Rahman olan Allah’ın Rahiym’inin bir ürünüdür… Evren içre evrenler Allah’ın işi, oluşudur…
Allah alemlerin Rabbidir, alemler Allahın hamdi/değerlendirmesidir (Elhamdülillah);
Allah alemlerden Ganidir, alemlerden beridi (Subhanallah);
Allah hiçbir şekilde idrak edilemeyecek olunan, Kibriya sahibidir (Allahuekber)…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder